Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi,iş insanı ve insan hakları aktivisti Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen hak ihlali kararını görüşmek üzere bu hafta bir kez daha Strasbourg’da toplanıyor. Avrupa Konseyi’ni oluşturan 47 ülkenin büyükelçilerinden oluşan Komite’nin AİHM’nin “Kavala derhal tahliye edilmeli” kararını yerine getirmeyen Türkiye hakkında Çarşamba günü “ihlal prosedürü” kararı alması, resmi kararın da hafta sonuna doğru açıklanması bekleniyor.
Bakanlar Komitesi, Eylül ayındaki son AİHM gündemli toplantısında Ankara’nın Kavala hakkındaki kararı yerine getirmediğini not edip 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında yapılacak bir sonraki toplantıya kadar serbest bırakılmaması halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı maddesi gereği bu davaya ilişkin olarak Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” başlatacağı ihtarında bulundu.
Ankara o tarihten sonra Strasbourg’a gönderdiği görüşlerde AİHM’nin Kavala davasında ihlale hükmetmesine neden olan tutukluluk halinin 18 Şubat 2020 tarihinde sonlandığını, Kavala’nın şu anda başka bir davada Türk Ceza Kanunu’nun 309’uncu maddesi (cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ortadan kaldırma) temelinde yargılandığını savundu.
Kavala’nın avukatları ve İfade Özgürlüğü Derneği ise Bakanlar Komitesi’ne ilettikleri görüşlerde, Ankara’nın AİHM kararını yerine getirmemekte ısrar ettiğini belirterek AİHS’nin 46’ncı maddesi gereği ihlal prosedürünün başlatılması çağrısında bulundu.
Peki ihlal prosedürü nedir, süreç nasıl işliyor?
AİHS’nin 46’ncı maddesi gereği AİHM’nin kesinleşen kararları, infazı denetleyecek olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne gönderiliyor. Bu maddenin 4’üncü bendi, AİHS’ye taraf bir devletin bir kesin karara uymayı reddetmesi halinde, Bakanlar Komitesi’ne o devlete ihtarda bulunduktan sonra, görüş için AİHM’ye başvurma yetkisi tanıyor. Bu işlem bir ara karar (interim resolution) ile gerçekleşiyor. Başvuru için 47 üye ülkenin 3’te 2’sinin onayı gerekiyor. Bu çoğunluğun bulunmasının ardından söz konusu ülkenin hükümetine resmi bildirimde bulunulup konuya ilişkin görüş belirtmesi için yaklaşık altı hafta süre veriliyor. Bu sürenin sonunda da AİHM önündeki süreç başlıyor. AİHM sürecinin ne kadar süreceği konusunda bir kriter bulunmuyor. Ancak Strasbourg’daki gözlemciler “en az altı ay” yorumunda bulunuyor.
Osman Kavala hakkında 17 Ocak’taki duruşmada tahliye kararı çıkması halinde büyük olasılıkla AİHM sürecine, yani ihlal sürecinde ikinci evreye geçilmeyecek. Konu, Bakanlar Komitesi önünde işlem görmeye devam edecek.
AİHM, büyük Avrupa coğrafyasını temsil eden Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi’nin en önemli organlarından biri. Avrupa Konseyi’nin icra organı olan Bakanlar Komitesi ise AİHM kararlarının infazının denetimininden de sorumlu. Bakanlar Komitesi’ne bu yetkiyi AİHS veriyor. AİHS’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazı”yla ilgili 46’ncı maddesi kapsamında Bakanlar Komitesi’ni oluşturan 47 Avrupa ülkesi, AİHM kararlarını görüşmek üzere her üç ayda bir olmak üzere yılda dört kez Strasbourg’da büyükelçiler düzeyinde toplanıyor.
AİHM, daha önce herhangi bir davada hükmetmiş olduğu kararın yerine getirilmediği yönünde tespitte bulunursa, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderecek. Olası yaptırımlara, Osman Kavala hakkındaki yargı sürecinin gidişatı ve konjonktüre göre, esasen siyasi bir organ olan Bakanlar Komitesi karar verecek.
Türkiye’ye ne tür yaptırımlar uygulanabilir?
AİHM tarafından hükmedilen Osman Kavala kararı yerine getirilene kadar Avrupa Konseyi bünyesinde Türkiye’ye karşı giderek yoğunlaşan yaptırımlar uygulanabilecek. Türkiye’nin bazı Avrupa Konseyi organlarındaki oy hakkı elinden alınması, Avrupa Konseyi’ndeki üst düzey makamlara Türk personel ataması yapılmaması, Türkiye’de üst düzey Avrupa Konseyi toplantıları düzenlenmemesi veya ziyarette bulunulmaması örnek olarak gösteriliyor.
Konunun Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi (AYBYK) bünyesinde siyasi bir karakter kazanması da olasılıklar arasında. Kavala dosyasının önce Avrupa Konseyi ardından da AB gibi diğer Avrupa kurumlarının Türkiye raporlarına artan biçimde olumsuz yansıyacağı yorumları da yapılmakta.
Yunan cuntası örneği
Olası yaptırımların en ileri aşaması olarak kimi Avrupa devletlerinin Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğini sorgulamaya başlayabileceği de konuşuluyor. Avrupa Konseyi tarihinde bu durum bugüne kadar sadece bir kez Yunanistan’daki askeri cunta döneminde yaşandı. 1967’de iktidara gelen cunta, Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği için defalarca uyarıldıktan sonra üyeliğinin düşürülmesi için karar tasarısı hazırlandı. Kendisini Fransa’dan başka bir ülkenin desteklemediğini gören cunta, karar tasarısının oylanacağı 12 Aralık 1969 tarihinde Avrupa Konseyi üyeliğinden kendisi çekildi.
Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri
AB üyelik perspektifi pratikte sonlanmış olan Türkiye için 1949’dan bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi büyük önem taşıyor. Avrupa Konseyi Türkiye’nin siyasi planda Avrupalı olduğunun tescillendiği yer. Avrupa ailesinin parçası olmak, bu aile içinde söz sahibi olabilmek için mutlaka Avrupa Konseyi üyesi olmak gerekiyor. Bugüne kadar hiçbir Avrupa ülkesi Avrupa Konseyi üyesi olmadan AB üyesi olamadı. Bunun faturası ise demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında müşterek Avrupa standartlarına uyum sağlamak. Türkiye 1954’te onayladığı AİHS’yi kaleme alan 12 Avrupa ülkesinden biri.
Kaynak: Kayhan Karaca / DW Türkçe