T24’ten Gökçer Tahincioğlu, bugünkü yazısında mahkeme tarafından kabul edilen 61 sanıklı “Ayhan Bora Kaplan” organize suç örgütü iddianamesinden bilgiler aktardı.
Tahincioğlu’nun yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Kaplan operasyonunu yapan Savcı Mustafa Kaya’nın hazırladığı iddianamede, daha önce yürütülen, kapatılan ya da askıda bırakılan dosyalara ilişkin çarpıcı tespitler yapılıyor.
Misal, 2022’de verilen takipsizlik kararı.
Dosyadaki bilgilere göre, savcılık, Kaplan suç örgütü dosyası kapsamında şüphelilerin tespiti için Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yazı gönderiyor. Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından verilen 23 Mayıs 2022 tarihli yanıtta, şüphelilerin açık kimliğinin tespit edilemediği belirtiliyor.
Malına el konulduğu gerekçesiyle şikayetçi olan ve başına gelmedik kalmayan, tehdit edildiği için Almanya’ya kaçan Muhammed Sağ’ın yurt dışında olması nedeniyle teşhis işleminin de yapılamadığı belirtiliyor. Savcılık da emniyete, “Kimlik bilgileri bile belli kişileri nasıl teşhis edemezsiniz?” demek yerine takipsizlik kararı ile dosyayı kapatıyor.
Bir diğer örnek… Emniyete yapılan çok sayıda şikayet başvurusu ile ilgili olarak savcılığın harekete geçmediği fark ediliyor. Bunun da polis merkezlerinde bu olaylarla ilgili “cerahim numarası” verilmesine rağmen dosyaların bekletilmesinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Savcılık, bunların tamamının gönderilmesini ancak 2023’te, açılan bu soruşturmada istiyor. Öncesinde nedense hiç merak edilmemiş.
Mahfuz Tatar, 2016 yılında öldürülüyor. Suçu Muhammet Kaplan adlı, bugün sanıklar arasında yer alan kişi üsleniyor ve 15 yıl ceza alıyor. Ancak hiç dikkate alınmayan tanık ifadeleri ve eksik yürütülen soruşturma var. O gün dinlenmeyen, araştırılmayan tanıklar, Tatar’ın, Kaplan’a ait gece kulübüne alınmadığı için küfürler ettiğini, buradan ayrılıp başka yere gittikten sonra Kaplan’ın bu öğrenerek, “gereğinin yapılmasını” istediğini, Muhammet Kaplan ile Semih Arslan’ın, Tatar’ı gittiği mekânın çıkışında öldürdüğünü, cinayeti işleyenlerden Arslan’ın daha sonra yüksekten düşerek öldüğünü anlatıyor. Savcılık, Arslan dosyasının “intihar” denilerek kapatıldığını ancak ölüm nedeninin bile araştırılmadığını fark ediyor. Ve sonradan Arslan’ın da Ayhan Bora Kaplan’ın talimatıyla öldürüldüğünü, intihar süsü verilerek dosyanın kapatıldığı iddiasına ulaşıyor. Tanıklar, bu süreci açık açık anlatıyor. Ama 2016’dan 2023’e kadar ailesinin detaylı dinlenmesine bile gerek görülmemiş…
Yine aynı tarihlerde Erkan Doğan adlı kişi, Kaplan suç örgütünün kendisini kaçırdığını, dişlerini söktüklerini, darp ettiklerini, bu konuyla ilgili başvuruda bulunduğunu, suç örgütünün avukatının baskısıyla Kaplan’ı tanımadığına dair dilekçeyi imzalamak zorunda kaldığını anlatıyor. Anlaşılıyor ki o tarihte aslında suç örgütü ile ilgili telefon dinleme, fiziki takip kararları çıkmış. İddialara rağmen savcılık, elde edilen dinleme tapelerini dinlemeden, polis fezlekesini beklemeden takipsizlik kararı vermiş. İddianamede, açık biçimde, şöyle deniliyor:
‘Soruşturma kapsamında belirtilen delillerden başkaca ayrıca şüphelilerin ifadeleri alınmamış ve klasik suç örgütü soruşturmalarında tatbik edilmesi gereken etkin soruşturma yöntemlerine başvurulmamıştır. Ceza Muhakemesi Kanununun 135’inci maddesinin tatbik edilmesine ve soruşturma kapsamında suç unsuru içeren TAPE kayıtlarının elde edilmesine rağmen operasyon yapılmamış; fezlekeye konu olaylara ilişkin müstakilen yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyaları ve münderecatında bulunan deliller gerek sübutları gerekse Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin 5 inci fıkrası çerçevesinde hukuki değerlendirme yapılabilmesi amacıyla dosyaya kazandırılmamıştır.’
Kaplan ile ilgili soruşturma süreci, İçişleri Bakanlığı’na Ali Yerlikaya’nın gelmesinden sonra etkin bir hale geldi.
Yıllardır uyutulan, kapatılan dosyalar raftan indi, açılan bu davanın iddianamesine kaynak oluşturdu.
Ankara’da 15 yılda işportacılık yapan Kaplan’ın kademe kademe nasıl yükseldiği, nasıl bu kadar malvarlığı edindiği konusunda yaptığı açıklamalar da var iddianamede… Kaplan, “ticaret” ile açıklıyor büyümesini… O kadar da zengin olmadığını söylüyor. Yurtdışına çıkarken yakalanmasını, “Mekan bakacaktım, geri dönecektim” diye gerekçelendiriyor. Ayakkabısında yüklü döviz bulunmasını, paraların cebine sığmamasıyla…
* * *
Kaplan’ın hızla büyüdüğü ve açık biçimde koruma kalkanı altına alındığı dönem belli. Savcılık da isim vermese de açıkça 2016-2023 arasında dosyalarda etkin soruşturma yürütülmediğini, açık delillerin bile incelenmediğini, kimi dosyaların polis merkezlerindeki raflarda bekletildiğini belirtiyor.
Bu dönemde Ankara’da başsavcılık, savcılık yapanlar, polis merkezlerindeki sorumlular, başlarındaki isimler belli…
İsim yazdığınız an “erişim engeli” kararı, gerekçesiz biçimde geliyor. İsim vermeseniz de nedense üzerine alınanlar “erişim engeli” çıkartmayı başarıyor.
Savcılık, kamu görevlileri hakkındaki soruşturma dosyasını ayırmış durumda.
Ancak soru şu…
Bu soruşturmada sadece rüşvet aldığı iddia edilenler, örgüte bilgi sızdıranlar mı araştırılıyor yoksa örgütün siyasi ayağına, örgütün eylemleri ile ilgili dosyaları kapatanlara, görevlerini yapmayanlara, dahası örgüt rahat etsin diye seferberler olanlara uzanılacak mı?
Hiçbir konuda harekete geçmeyen Hakimler Savcılar Kurulu harekete geçecek mi?
TBMM, konunun siyasi ayağı ile ilgili bir araştırma yapacak mı?
Yoksa bu dosyaların da davaların da hiçbir anlamı kalmayacak…”