Tolga Şardan’ın yazısının bir kısmı şöyle:
“Ankara’da yeraltı dünyasının son dönemdeki etkin isimlerinden Ayhan Bora Kaplan ve adamlarının tutuklanması başkenti hareketlendirdi.
Pandoranın kutusu açıldı.
Operasyonun üzerinden on günden fazla zaman geçti.
Deyim yerindeyse; şimdiye kadar Ankara’da olağan akışında giden denge, Kaplan’a yönelik soruşturmayla bir anda bozuluverdi.
O günden itibaren başkentte kapalı kapılar ardında büyük bir kavga yaşanıyor.
Aslında kavga demek ne kadar doğru bilemiyorum. Zira kavgada birden fazla taraf varken burada yaşanan aslında tek taraflı bir baskı yönteminin uygulanması.
…
Kaplan’ın, Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile olan bağlantıları biliniyordu.
Ancak, işin içine dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman‘ın adının karışması, soruşturmanın dinamiklerini birdenbire değiştirdi.
Farklı yansımalar görülmeye başlandı.
İşin Türkçesi; Kocaman’ın adının sürece girmesi, Ankara Adliyesi başta olmak üzere yargı çevrelerinin soruşturmacı birimlere yaklaşımında değişikliğe yol açtı!
Yargı camiasının bir bölümü yaşananlardan rahatsız. Zira, sürecin içinde yer alan başka yargı mensuplarının var olduğu biliniyor. Bu durum, ister istemez soruşturmacı birimlere baskı olarak geri dönüyor. Halen bu baskılar devam ediyor.
Hatta öyle ki, şimdi savcılık talimatıyla Kaplan’a yönelik soruşturma dosyasını yürüten polislerin görevden alınacağı iddiası kulislere yansıdı. Bakalım bu iddia gerçekleşecek mi?
Bir de operasyondan etkilenecek Soylu ve yakın ekibinin, kendilerinin görevden alınmasından sonra iş başı yapan polisleri, “FETÖ’cü” olarak değerlendirmeleri var. Hem de ulaşabildikleri devletin önemli isimleriyle buluştukları kapalı kapılar arkasında.
Benzer ifadeyi, Eski Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman da kullanmıştı.
Kaplan’a yönelik operasyonda görev alan polislerin büyük bölümünün, eski dönemde de emniyet teşkilatının farklı birimlerinde çalışanlar olduğunu hatırlatayım.
Zülfüyâre dokundu mu; meslektaşlarını FETÖ’cü olmakla itham etmek! İlginç tabii.
Mademki bu polisler FETÖ’cü, onlarla düne kadar birlikte çalışanlar ne oluyor o halde?
…
Bu arada çok önemli başka gelişmeler yaşandı başkentte.
Bunlardan birincisi; Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın, Kaplan soruşturmasıyla ilgili MİT’ten özel rapor istediği ifade ediliyor. Raporun içeriği ise; Kaplan’la bürokratlar ve yargı mensupları başta olmak üzere kimlerin bağlantısının bulunduğu. MİT, detaylı bir rapor hazırlayıp ABD dönüşü Erdoğan’a sunacak.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, isimleri bilmiyor mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, Cumhurbaşkanı isimleri biliyordur büyük olasılıkla. Ancak, MİT’ten resmi olarak rapor istemesi önemli.
İkincisi, süreçte adı gündeme gelen Yargıtay Üyesi Yüksel Kocaman, Kaplan operasyonu başlayıp, adının gündeme gelmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu talep etti.
Cumhurbaşkanlığı’ndaki kaynaklarım Erdoğan’ın, Kocaman’a randevu vermediğini aktardı. Bu da önemli bir gelişme. Malum, Kocaman’ın Erdoğan’la olan yakınlığının derecesi biliniyor. Erdoğan’ın görüşme isteğine “hayır” demesi dikkat çekici.
Üçüncü gelişme ise, Eski Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz‘la ilgili. Kaplan’ın en güçlü olduğu ve suç örgütünü yönettiği dönemde Ankara Emniyet Müdürü’ydü. Şimdi kızakta!
Kaplan’ın tutuklanmasıyla beraber Yılmaz’ın döneminin de sorgulanması her an gündeme gelebilir.
Yılmaz, bu konjonktürde geçtiğimiz günlerde MHP’li bir ismin aracılığıyla Genel Başkan Devlet Bahçeli‘den randevu istedi.
Ancak Bahçeli, Yılmaz’ın talebine, “görüşecek bir şey yok” diyerek olumlu yanıt vermedi.
Yılmaz, şimdilerde farklı devlet yöneticileriyle görüşüp destek almaya çalışıyor. Sürecin nasıl sonuçlanacağını birlikte göreceğiz yakında.
Son olarak; Ankara’daki yargı camiasında doğrudan olmasa bile dolaylı olarak Eski Bakan Soylu ile temasının bulunduğu yargı mensupları halen görev başında.
Özellikle Ankara Adliyesi’nde bazı üst düzey isimler var. Kimisi siyasi görüş olarak, kimisi de Erdoğan başta bazı AKP’li önemli isimlerle olan hemşehrilik bağını kullanarak durumu idare etmeye çalışıyorlar.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Soylu’nun önemli noktalardaki ekibini zaman içinde görevden alıp yeni isimlere iş başı yaptırdı. Buna karşın, Adalet Bakanlığı ve HSK’nın bu çerçevede attığı herhangi bir adımın olmaması dikkat çekici hâle dönüştü.
Adli ve idari yargıdaki ekip tasfiyesinin hele ki böyle bir süreçte halen gerçekleşmemiş olmasının altındaki beklenti ne olabilir ki?”