Ana SayfaHaberlerAYM'den Cizre kararına gerekçe: Ölümcül güç kullanmak zorunluluktu

AYM’den Cizre kararına gerekçe: Ölümcül güç kullanmak zorunluluktu

AYM, Cizre'ye ilişkin verdiği "ihlal yok" kararının gerekçesini açıkladı. "Ölümcül güç kullanmanın zorunlu olduğu" belirtilen kararda, "hayatını kaybedenlerin çatışmaya girdiği ve sivil can kaybının olmadığı" iddia edildi.

Anayasa Mahkemesi (AYM),  Şırnak’ın Cizre ilçesinde Aralık 2015-Mart 2016 arasında süren sokağa çıkma yasaklarında hayatını kaybedenlere dair “ihlal yok” yönündeki kararın gerekçesini açıkladı.

AYM, “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi”, “bireysel başvuru haklarının ihlal edilmesi”, “kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesini”ne ilişkin yapılan başvurulara ilişkin gerekçeli kararında, usul ve esas açıdan “ihlal bulmadığı” belirtti.

Kararda, Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel ile Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K. ve M,B’nin yasağın uygulandığı dönemde 9 Şubat 2016’da Cudi mahallesindeki Niran Sokak 7 No’lu binada yaşamını yitirmiş halde bulunduğu belirtildi ve başvuruculara dair başlatılan soruşturmalarda “kovuşturmaya yer olmadığına” dair kararlar hatırlatıldı.

Kararın “değerlendirme” bölümünde, M.B., B.K., Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, Asya Yüksel ve Mehmet Tunç’a gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine dair başvuru, “kabul edilemez” bulundu. 

“Hukuka uygun şekilde bastırıldı”

AYM, “M.B., B.K., Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, Asya Yüksel ve Mehmet Tunç’un  çatışmalarda hayatını kaybettiğini” belirterek, “polis ve askerlerin tehlikeyi bertaraf etmek hareket ettiklerini” ifade etti:

“(…) silahlı ayaklanma ve devletin topraklarından bir kısmım işgal etme girişiminde bulunulduğu bir olayda kamu otoritesinin geri çekilemeyeceği kamu otoritesinin geri çekilme veya eylemden kaçma gibi bir zorunluluğu olduğu kabul edilemez.

“Bilakis böyle bir durum eldeki bütün İmkânlarla harekete geçerek mevcut silahlı ayaklanmayı hukuka uygun bîr şekilde bastırmak için eylemde bulunmayı gerektirir.

“Zira aksi tutum devletin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün İhlali anlamına gelebilecektir. Dolayısıyla somut başvuruya konu vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez.”

“Ölçülülük ilkesine riayet edildi”

“Ölçülülük ilkesine riayet edilmesi konusunda gerekli tedbirlerin alındığı” belirtilen kararda, başvuruya konu kişilerin ise “silahlı çatışmaya girdikleri”, sivil can kaybının olmadığı iddia edildi.

“Can kaybı olmaması için özen gösterildiği” ifade edilen kararda, “Somut olayın açıklanan koşulları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma, silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı ve ölümcül güç kullanmanın mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır” denidi.

“Olaylara dair etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği” belirtilen kararda, “Anayasa Mahkemesi, somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında cesetlerle ilgili delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varmıştır” denildi.

“Polisleri belirlemek imkazsız”

Kararda, çatışmalara katılan polis ve askerlerin ifadelerini alınıp alınmadığına dair de, şu ifadeler yer aldı:  “(…) toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin uhdelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir.

“Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katdan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır.”

Kararda, “Söz konusu gerekçeler nedeniyle ‘yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edilmediğine’ karar verilmesi gerekir” denildi. 

“Başvurular dayanaktan yoksun”

Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Serdar Özbek ve Yasemin Çıkmaz’ın “kişi hürriyeti ve güvenliği haklarına bir müdahale oluşmadığı” iddia edilerek, başvuruların “dayanaktan yoksun” olduğuna karar verildi.

Yine, “kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesi” ile “sağlık yardımı sağlanmamasından dolayı yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmesi” de “kabul edilemez” bulundu.

AİHM’e başvurmuşlardı

2015-2016 yıllarında süren yasaklarda hayatını kaybedenlerin yakınları “güvenlik kuvvetlerin güç kullanımı sonucunda ölüm olayının meydana gelmesi ve bu ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiğine” dair AYM’ye başvuru yapmıştı. Cizre, Silopi ve Sur’da uygulanan sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) toplamda 34 başvuru yapılmıştı. Başvurulardan 32’sini AİHM “iç hukuk yolları tüketilmediği” gerekçesiyle reddetmişti. 2 talebi duruşmalı olarak incelemeye alan AİHM’e başvuruları kabul edilemez bulmuş yine AYM kararının beklenmesine hükmetmişti. (bianet)

- Advertisment -