Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde:
“Pandemi tedbirleri alınmadı, açıklanan verilere itibar ve güven yok”
“Türkiye’nin şu anda ihtiyacı olan daha ileri yaşamada en az 2 haftalık kapanma. Tam kapanma demiyorum. Nerede hata yaptık diye bakarsak, uzun hatalar listesi var. Pek çok ülke pandemiyi nasıl yönetti? Sağlıkla ilgili gereken tedbirleri aldılar. Kapanma dönemindeki ekonomik ihtiyacı doğrudan karşıladılar. Merkez Bankalarına bastırdıkları paralarla vatandaşlarına destek verdiler. Pandemi öncesinde Türkiye’nin ekonomisi ancak yüzde 1 büyüdü. Derin bir kriz içerisindeydi. Pandemi öncesinde Merkez Bankası’nın rezervleri eritilmeye başlamıştı. 2019’un başında. Yedek akçeler sıfırlanmıştı. Hazine’nin borcu 2 yılda TL bazında ikiye katlanmıştı. Ülkenin Merkez Bankası’nın rezervleri sıfırlanmış eksiye düşmüştü.
“Sağlıkla ilgili gerekli kapanma tedbirlerini Türkiye alamadı. Hala tereddütte. Süreci ağır yaşıyoruz. Dünyada dördüncü sırada vaka oranında, nüfus oranında birinci sırada. Her gün boing türü uçak düşse bu kadar can kaybı olur. Dolayısıyla sıkıntı çok büyük. İlk vaka 10 Mart’ta açıklandı. 17 Mart’ta bizim tavsiyelerimiz vardı. Verilere güven olmadığı için geçmişe doğru baktığımızda ölçmek çok zor. Açıklananlara itibar ve güven yok.
“Dünyadaki aşı ile gelişmeleri yakından takip edin, bilim insanları sağlam networkle gelişmeleri iyi takip etsin dedik. Kamu mutlaka sivil toplum ve meslek örgütleriyle beraber çalışsın, özel sektörle beraber çalışsın dedik, bu da yapılmadı. Verileri zamanında şeffaf bir şekilde toplumla paylaşın dedik. Durumu olduğundan iyi göstermeye çalışarak yönetmeye çalışacaklarını biliyorduk; çünkü huylu huyunda vazgeçmiyor.
“Türkiye itibarlı, güvenilir bir ülke olsaydı kendini sigorta ettirmiş olurdu”
“Ekonomi tarafında küresel bir kriz getireceği belliydi. Bütün o mekanizmaların içinde olun, herkesle konuşun dedik. Diyelim ki ABD Merkez Bankası 3 trilyon dolar para bastı. Bu büyük merkez bankaları 14 ülkeyle karşılıklı swap anlaşmaları yaptı. Birçok ülke kendini sigorta etmiş durumda oldu. Türkiye’nin talepte bulunduğunu ve taleplerin karşılanmadığını biliyoruz. Bu durum Türkiye’nin yeterince kaynak bulamamasını beraberinde getirdi. Türkiye para basmayı denedi. Rezervler ciddi şekilde azaldığı için basılan para kur krizini tetikledi.
“İlki 2018 Ağustos ikincisi 2020’de kur krizi yaşandı. Merkez Bankası hemen frene bastı. Merkez Bankası ne kadar çok döviz varsa o kadar çok para basar. Rezerviniz eksi ise para basmanın ağır bedeli olur. Dünyadaki mekanizmaların içinde olun, faydalanın demiştik. Swap hatlarından yararlanan ülkeler dengeli dış politika izleyen ülkeler. Türkiye’nin dış politikası yok, dış ilişkiler seti var. Dışarıda düşman gösterip iç siyasete bakmak. Türkiye itibarlı, güvenilir bir ülke olsaydı bu hatlara mutlaka girer kendini sigorta ettirmiş olurdu.
“Bütçe pandemiden önce bozuldu”
“Bu salgından ilk etkilenecek küçük esnaftır, turizm sektörüdür. Onlara destek mekanizmaları uygulayın dedik. Doğrudan ve kredi desteği. Doğrudan destek bütçe gerektiriyor. Bütçeden verilemedi ancak krediler verildi. Esnafa 5 milyar TL verildi. Bütçe önceden bozularak gelmişti. Pandemiden önce bütçe bozulmuştu. Pandeminin yükünü kaldıracak bir bütçe kalmamıştı. İşletmeler kapanınca vergi gelirleri olumsuz etkilenir. Böyle durumlarda Merkez Bankası katkıları vardır. Tam 40 milyarlık yedek akçe bir günde sıfırlandı. Türkiye’nin kötü günler için biriktirdiği ne varsa hepsi sıfırlanıp, eksiye geçmişti.
“Küçük işletme ve esnafın vergi ve sigorta yükümlülüklerini pandemi bitene kadar erteleyin, banka kredilerini öteleyin, elektrik, doğalgaz, su giderlerini öteleyin dedik. Bu kolay bir operasyondur. Kaynak iki türlüdür biri bütçeden harcarsınız, diğeri kredi kullanırsınız. Kira desteğini yüz esnafa sorduysam ancak bir esnaf kredi alabildiğini söyledi. Pandeminin hem sağlık hem ekonomi tarafında ciddi sorunlar yaşadık.
“Artık bu pandemi, Covid-19 aşısı olan bir hastalık. Türkiye bunu tedarikte zorluk çekiyor. Kabaca Türkiye’nin yüzde 60-70’inin aşılanması lazım. Şu ana kadar kadar 23-24 mertebesi, ihtiyacın yüzde 12-13’ü karşılanmış. Gerçekten aşı adil dağıtılıyor mu? O da önemli mesele.
“Aşının rakamlarına bakacak olursak, daha önce açıklanan tedarik rakamları ile fiili tedarik arasında büyük uçurum var. Bu konuda hükümet şeffaf değil. Niye aşı gelmedi niye olmadı buralarda bilgi yok. Bu iş biraz da ekonomik güç meselesi. İlk önce Türkiye’de vaka sayısı az açıklanıyordu. Tabipler Birliği vaka sayısı fazla diyordu. Aşı konusunda Türkiye’den kötü ülkeler var ama Türkiye’den çok daha iyi çok sayıda ülke var. Türkiye’nin hak ettiği tablo bu değil. İster kapanma, ister aşı bütün bu tedbirler sonucunda vaka sayısına bakacağız.
“Dış politika önemli. Aynı zamanda ekonominin de doğru yönetilmesi gerekir. Doğru adımlar atacaksınız, yetkin kadronuz olacak, kural bazlı, şeffaf olacaksınız. İtibarlı ve güvenilir ülke hem dış ilişkilerinde hem de içeride bunu ortaya koyar. Bunu demokrasinin işlemesinden, temel haklardan ayırmak mümkün değil. Türkiye şu alanda iyi gidiyor demek çok zor. Bu da ülkedeki hem yönetim sisteminin, hem de ülkeyi yöneten zihniyetin sonuçları. Sadece sistem değil aynı zamanda zihniyet sorunu var. Bu zihniyetin güçler ayrılığı, hukuk sistemine inanması lazım. Aksi halde kural dinlemez oluyorsunuz. Dışarıdan bakanlar Türkiye’yi saldırgan bir rejim olarak görüyor. Hani ‘kavga çıksa da kollarımı sıvayıp bulaşsam’ diye.
“Kavgadan prim yapan bir zihniyet bu”
“Zihniyet taraf olmak. Bir tarafı tutacaksınız öbür tarafla kavga edeceksiniz. Bitaraf olan bertaraf olur sözünü sayın Erdoğan çok tekrar etti. Birçok ülkeyle ilişkiler bozuldu. Mısır Dışişleri Bakanı ‘Biz Türkiye ile ilişkilerimize bakarız ama önce bizim isteklerimizi yerine getirmeli’ dedi. Düştüğünüz duruma bakın. Kavgadan prim yapan bir zihniyet şu anda Türkiye’yi yönetiyor.
“Sanayideki artış geçen seninin aynı dönemini bu seneyi mukayese ettiğiniz zaman.Geçen sene çok daha sert bir kapanma dönemi yaşadık. Geçen sene ile kıyasladığınızda tabii ki artış olacak. Özellikle yeni yatırım konusunda Türkiye’de çok ciddi çekince var. Hukuk olmayınca, güven olmayınca. Hatta kendi yatırımcınız başka ülkelere yatırım yapıyor. Biz bu tabloya çok üzülüyoruz. Sanatçılar çok büyük zarar gördü. Günlük kazanıp günlük harcayanlar çok büyük zarar gördü. Bütün bu sektörler ayrı ayrı ele alınıp destek mekanizmaları çoktan oluşturulabilirdi.
“İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması 531 milyar TL’ye mal oldu”
“Bakan ortadan kayboldu ertesi gün piyasalar düzeldi, faizde düşüş, kurda düşüş oldu. Boş koltuk bile ülkeye kazandırdı. Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece görevden alınması, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması Türkiye’ye 531 milyar TL’ye mal oldu. Özel sektörle kamunun borcuna bakıyoruz. Döviz cinsinden borç sıçradı mı? Bir gece atılan yanlış imzanın sonucu. Bu kadar çabuk bozulabiliyorsa. Hazine ve Maliye Bakanı’nın boş koltuğu bile piyasaya yarıyorsa demek ki kural bazlı çalışmaya başladığında çok hızlı değişir. Türkiye’nin her şeye rağmen çok büyük potansiyeli var. Bugün bankalarda kiralık kasa bulmak zor. Vatandaşlarımız bodrum kata inip kiralık kasaya yatırıyorlar. Üst kata vezneye gitmiyorlar. Kiralık kasadaki değerler eksi birden vezneye yatsa ülke nefes alır. Vatandaşlarımızın yastık altında ve yurt dışında tuttuğu çok ciddi kaynaklar var. Öz sermaye ve kredi alma gücünü birleştirirseniz Türkiye’nin kaynak sorunu olmaz.
“DEVA Partisi olarak işe özgürlüklerden başladık”
“Kişiler önemli ama kişilerin ne söylediği ve ortaya koyduğu önemli. Çözüme öncelikle özgürlüklerden başlamak zorundayız. DEVA Partisi olarak işe özgürlüklerden başladık. Sorununu açıkça konuşamayan ülke, çözüme başlayamaz dedik. Odaların, meslek örgütlerinin kahir ekseriyeti konuşamıyor. Konuşunca başlarına kötü şeyler geleceğinden korkuyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı gençlerle olan sohbetlerde ‘işsizlik sorunu ciddi problem değil, koalifikasyonu olan gençler iş buluyor’ dedi. Daha sonra rakamlar açıklandı işsizlik zirve yaptı. Gençler artık aile kuramıyorlar. Geçen Batman’ın Kozluk ilçesinde genç bir arkadaşımız geldi. Biz sizin döneminizde 20 bin liraya evleniyorduk, şimdi 200 bin liraya evlenemiyoruz dedi. Maaş sıfırlandı ya da reel olarak geriye düştü. Bu yıl memur emeklilerinin aldığı zam yüzde 3. Fiilen çalışan memurlar için zam yüzde 3. Daha önce emeklilerimiz 6 ay biriktirdiği parayla yurt dışı seyahate gidiyordu, 1 yıllık maaşla otomobil alınıyordu. Şimdi bunların hepsi hayal. Sayın Cumhurbaşkanı sorun yok diyor. Nasıl çözülecek? Öncelikle zemin temel sağlam olacak. Bu işin zemininde hukuk, özgürlük, insan hakları, demokrasi var.
“Kore’de demokrasi fena değil. Geçen Kore Başbakanı’nın metin yazarıyla ilgili küçük hata büyük skandal oldu. Çin’de evet demokrasi yok ama hukuk var, öngörülebilirlik var. Hukuk meselesi çok çok önemli. Hukuk olmadan olmaz. Tabii ki yanına insan hakları, özgürlükleri koyacaksınız. O zaman sürdürülebilir ve kapsayıcı oluyor. Bizim dönemimizde Türkiye’nin iyileşme trendi vardı. Her yıl bir önceki yıldan daha iyi olacak şekilde götürdük biz bu işi. Türkiye’nin ihracatı 36 milyar dolardan 132 milyar dolara çıktı. Bu sadece ekonomik program değil AB sürecinde yürümesi vardı. Öngörülebilirliğin ekonomik değerini de görmüş olduk.
“Biz 100 taahhüdün 40-50’sini yapmıştık. AB standartlarına ulaşabilecek ülke gözüyle bakılıyordu Türkiye’ye. Ne zaman AB süreci tavsadı, ekonomide yanlış insanlar hakim olmaya başladı. Türkiye aşağı doğru kaymaya başladı. Zirveye ulaşmışız sonra sürekli patinajla aşağı doğru kayıyoruz. Bunu düzeltmek için kapsamlı yaklaşım gerekiyor. Uluslararası ilişkilerin gerçek dış politika haline gelmesi, düşmanların azalması dostların çoğalması. Atalar keskin sirke küpüne zarar demiş. Türkiye şimdi esen, gürleyen, saldırgan bir rejim görüntüsü var dışarıdan bakıldığında. Yanlış dış ilişkiler seti bile ülkenin önünü kapatmaya yeter…
“Önemli olan borcun milli gelire oranıdır”
“2015 Ağustos’ta görevden ayrıldım. Bugünkü tabloyu 6 yıl önce görevden ayrılmış bakana bağlanabilir mi? Türkiye’nin ekonomisi 2002 yılında toplam 240 milyar dolar dörde katlamış. Büyüyen, yatırım yapan ülkenin dış borcu artar. Bundan doğal bir şey yok. Büyümek için öz sermayeniz olacak, bunun iki üç katı kadar borçlanabilirsiniz. Daha sonra ihracat yoluyla ödeyeceksiniz. Bizim dönemimizde aynı zamanda doğrudan uluslararası yatırımlar arttı. Bizden önceki 10 yılın toplamı 10 milyar biz işbaşına gelince birkaç sene sonra 20 milyara çıktı. Türkiye her şeyi ile büyüdü. Önemli olan borcun milli gelire oranıdır.
“İhaleler şeffaf yapılamadı”
“Sıkıntılı dönemde projeyi de borcunu da devralıyor devlet. Bütün otoyolları, köprüleri devlet alıyor, benim diyor ve borcunu üstlenmiş oluyor. O projelerle ilgili en önemli sorun şu; yarışmayla verilemedi, yeterince rekabet oluşmadı. İhaleler açık, şeffaf yapılamadı ve dolayısıyla projeler çok pahalıya maloldu. Bu yıl bunların garanti ödemesi var. Ekonomi zayıflayınca, uçaklar az inip kalkıyor, köprülerden geçiş az. Projeler zamanında yarışmayla verilseydi, ihaleler şeffaf olsaydı. Çok daha ucuza yapılabilirdi.
“Kamu alımlarıyla ilgili AB mevzuatı neyse alıp koyalım dedik. 28 ülke bunu uyguluyorsa, ki AB’nin 33 faslından biri de odur. Fakat mümkün değil. Zamanında çıkmış ihale yasasında değişiklikler yapıldı. Acil işler durumu var, ihaleler o maddeye sokulup yapılıyordu. Bir kısmında ne olup bittiğini çok sonra anladık. İhaleler bakanlıklar tarafından yapılıyor. Eş zamanlı olarak, problemleri gördüğümüz zaman, o gün diyordum ki, ‘iktidar partisinin adı ak, partinin adına ak deyip de yolsuzlukla mücadelede sağlam bir duruş ortaya konmazsa bu beka meselesi haline gelir’ demiştim.
“Kanal İstanbul inadına yapılıyor, İstanbul riske atılıyor”
“O dönemde açıkçası, benim ilk istifa mektubum 2009’dur. 2011, 2015. Her defasında ‘düzelir, yapılır’ dendi. İçeride olup da 100 hata varsa 30-40’ını önleyebilirsen memlekete hizmettir dedik. Gerçekten bu hissiyatla kaldık. İlk başta 40’ı önlerken daha sonra bu oran 10’a, 5’e indi. Artık önleme gücümüz olmayınca bıraktık biliyorsunuz.
“Karadeniz havzasında petrol, doğalgaz ne kadar yanıcı madde varsa İstanbul Boğazı’ndan geçiyor. Bunu önlemek için düşünülmüştü. Proje döndü dolaştı konut projesi haleni geldi. Orada oluşan rantla finansmanla ilgili modeller oluştu. Doğru dürüst bir fizibilite çalışması yok. İstanbul’un tatlı su kaynaklarının toparlandığı havzayı bu proje delip geçiyor. Marmara denizi ile Karadeniz arasında doğal bir denge var. Bunların değerlendirilmesi tam olarak yapılmış değil. Bizim en büyük itirazımız burada. Yeterince teknik analiz yapılmadan Cumhurbaşkanının ifadesiyle inadına yapılıyor. Uluslararası hukuk, güvenlik, deprem yönetmeliği açısından da bakmak lazım. Güvenlik konseptinin tamamının gözden geçirilmesi gerekiyor. Uluslararası hukuk, Montrö. Ben yaptım oldu mantığıyla yaparsanız, bu ülkenin bekası için çok önemli bir anlaşmayı riske atabilirsiniz. Niye 126 emekli büyükelçi açıklama yapmak zorunda kalsın ki. Çünkü kurumlar bastırıldığı için. Bütün bunlar Türkiye’nin ne kadar yanlış yönetildiğini gösteriyor. Projenin maliyeti 20 milyar dolardan başlayıp, 60 milyar dolara kadar varıyor. Ekonomi bu durumdayken, esnafa destek yok iken, emekliye memura yeterince maaş verilemezken, her kesim sıkıntı yaşarken apar topar, yangından maç kaçırır gibi yapmak bu ülkeye yakışmıyor.
“Bu proje iki türlü olacak ya devlet kendi imkanlarıyla ya da kamu özel işbirliği ile, yap işlet devret modeli ile. Ama sonuçta devlet borçlanacak. Pandeminin ortasında böylesine büyük projeye gözünü karartıp giriyorsa gerçekten şüphe edip bakmak lazım. Biz Kanal İstanbul’un parasıyla Türkiye’nin sulama ihtiyaçlarını sıfırlayabiliriz. Biz bugün konuyla ilgili arkadaşlarımız gidip bu projeye itiraz dilekçesini İstanbul Valiliği’ndeki ilgili birime verdiler.
“Bir sonraki aşamada dava olabilir. Şu anda proje askıda, itiraz süreci var. Ülkede keşke hukuk işlese de bunlar sonuç alsa. Tamamen sistem tek bir kişinin talimatıyla yönetiliyor. Yargı ve kurumlar baskı altına alınabiliyor. Böylesine büyük proje için her yerden sağlam veriler toplanması lazım. Şu andaki hükümetin iş tutuş tarzı tam tersini yapmak. Önce karar veriyorlar ondan sonra benim bu kararımı desteleyecek ne varsa getirin altına koyun diyor. Dolayısıyla gerekçelendirilemiyor. İstanbul’a ve dolayısıyla Türkiye’ye damga vurmak. Öyle bir kaygı var içten içe. Bu büyük bir ihale. Bütün bunları biraraya getirdiğinizde ülke ve İstanbul maalesef çok büyük bir riske atılıyor şu anda.
“Yatırımcılar biliyor ki, Türkiye’de yapılan, İstanbul’da yapılan kamuoyu yoklamalarında vatandaşlarımızın yarıdan fazlası projeye karşı. İktidar partisine oy verecek vatandaşlarımızın belli bir yüzdesi projeye karşı. Yatırımcılar da girmeye çekiniyor. Bunlar inadına birkaç köprü temeli atarlar. Büyük tören olur ama hızlı yürümeyebilir. Ekonomik koşullar projenin yürümesi engeldir. Biz büyük projelere karşı değiliz. Bu ülke büyük projeleri hak eder. Dünyanın en büyük havaalanını Türkiye hak eder, en kaliteli yolları hak eder. Ama önce kaynağı oluşturması, hak etmesi, kazanması ve kazandığını harcaması lazım. Türkiye şu anda kazanmadan harcama durumu var. Borç ne demek, daha sonraki nesillerin omzuna, sırtına binmiş yük demek. Hükümet sıkıştı en son döndü vergileri arttırdı. İletişim, kurumlar vergisini arttırdı. Böyle bir ülkeye yatırımı nasıl cezbedeceksiniz. Kurumlar vergisini yüzde 20’den yüzde 25’e çıkarırsanız, yatırımcı yatırım yapar mı? Böyle bir ülkede güven oluşturamazsınız. Şu anda ekonomik buhran yaşıyoruz. Krizin ötesine geçti şu anda. Normal bir krize girer ülke çıkar. Ama buhran içine düştüğünüzde ne zaman çıkacağına dair kimsenin fikri yoktur.
“2014’de yerel seçimlere giderken başladı bu iş. Çılgın proje olarak ortaya atılmıştı. En önemli argüman İstanbul’un petrolün, doğalgazın geçmesinde risk var, dolayısıyla alternatif bir yer açalım. O dönem bütün etki analizlerin yapılması lazımdı. Böyle bir projeyi aradan geçmiş 7 yıl hala ortada bir şey yoksa, istedikleri raporların kurumlardan gelmemesi. Israrla, inatla bu projeyi yapacağım deyip, arkasından bütün riskler derken sıkıntı büyük. Bu projeye biz kategorik olarak karşı değiliz dedik. Yeterince analiz edildikten sonra herşeyi ile herkesin için esiniyorsa, güvenlik, deprem açısından önlemler alınmışsa tamam. Ama şu anda bu şartların hiçbirisi yerine gelmiş değil.
“Rezervler şeffaf olmayan yöntemlerle eritildi”
“Merkez Bankası’nın rezervleri ile ilgili konu… Özellikle enerji ithalatı konusunda dışarıya bağımlı olan ülke. Kötü gün için bir miktar elinde döviz tutması gerekiyor. Biz Rusya’dan doğalgaz alıyoruz Türk Lirası kabul etmiyor. Suudi Arabistan Türk Lirası kabul etmiyor. Dolayısıyla ciddi sıkıntı çıktığında, deprem olur, ekonomik kriz, pandemi olur. Döviz rezervini onun için biriktiriyoruz. Şimdi sorun döviz rezervinin eritilmesi, çarçur edilmesi. Döviz satışlarının ülkeye bir faydası olmamış. Teknik çalışmasını yapan piyasa analistleri oldu. Biz 130 milyar dedik, o da başlangıç bitiş tarihinden kaynaklanıyor. Takvimi kaydırırsanız rakamlar değişebiliyor. Eylül-Ekim-Kasım derken miktar büyüyor. Önemli olan bu kadar büyük miktarda döviz rezervinin şeffaf olmayan yöntemlerle eritilmesi. Bununla ilgili hiçbir açıklama yapılmadı. Kendisi değil de kamu bankaların üzerinden sattığı açıklanmadı. Daha önceki dönemlerde Merkez Bankası 2014’e kadar ne kadar döviz alıp sattığını görebiliyordunuz. Daha sonra protokol imzalanmış 2017’de. Bu yeni açıklandı. Merkez Bankası ile Hazine arasında imzalanıyor. Döviz rezervinin kamu bankalarına aktarılacağını ve kamu bankalarının istediğini yapabileceği. Anlatılanlardan anladığımız bu. Ben ‘Bunu açıklayın, açıklamazsanız biz işbaşına geldiğinde defterleri açıp, kamuoyuyla paylaşacağız’ dedik. Bildiğimiz bir şey yok. Orada yanlış anlaşılma olmuş. Biz zamanı geldiğinde, iktidara geldiğinde defterleri açacağız anlamında demişiz.
“Hangi gün hangi kurdan sattınız?”
“Bugün kur 8 lira 10 kuruş diyelim. Merkez Bankası hiç müdahale etmeden, kendi dengesinde oluşmuş veya Merkez Bankası yoğun müdahalesi ile mi burada duruyor. Bu çok önemli, bunu bilmek isteriz. Piyasa oyuncuları az çok biliyordur bunu. Büyük muhasebeye bakılınca saklanılacak bir şey değil bu. Temel sorun gizli kapaklı yapılışı, piyasalarla, toplumla paylaşılmaması. Biz niçin gizli saklı yaptınız diye soruyoruz. Geçmişe doğru açıklayın, hangi gün hangi kurdan Dolar sattınız açıklayınız diyoruz. Devlette kayıt kaybolmaz, mutlaka bir yerde vardır. Bu iş hukuki midir, değil midir? Hukuki ise idari ve yargı denetimle zamanı gelince bakılır. Şu anda bizim derdimiz niye gizli saklı yaptınız ve ne kadar, hangi tarihe kadar sattınız diyoruz.
“Yerel seçim öncesinde piyasayı güzel göstermek için ‘bakın kur ne kadar düşük’ diye istikrar görüntüsü oluşturmak için 2019 seçimleri öncesinde yoğun satış yapıldı deniyor. 2019 Ocak’la 2020 Eylül arası bir dönem bu. Pandemiden önce başlıyor bu iş. Buradaki örtülü saklı gizli olmasının birkaç sebebi olabilir. Bakın Merkez Bankası kura müdahale etmiyor, diye algı oluşturmak için yapılmış olabilir. Şu anda kamu bankaları kime bağlı? Kamu bankalarında kayıtlar var. Kamu bankaları genel müdürleri isterlerse bunu açıklayabilir. Türkiye’nin kur rejimi serbest kur rejimi. Merkez Bankası ancak aşırı oynaklık müdahalesi yapabilir. Döviz satmaz, öyle bir şey yapmışsa kur rejimi değişti demektir. Peki böyle yapıyorsanız niye açıklamıyorsunuz? Bunu açıklamak şeffaflık ve hesap verilebilirliğin gereği. Bu bir siyasi hesaptır, hukuki hesap sonra nasıl olsa yapılır.
“İktidar tarafındaki iki parti haricindeki diğer partilerle ilişki zeminimiz sıcak. Buna HDP de dahil.”
“Şu anda Türkiye’de 20 siyasi parti seçimlere girmeye hak kazanmış durumda. Bunlardan bir tanesi de DEVA Partisi’dir.
“1 yılımızı yeni tamamladık. Şu anda özgün kimliğimizi inşa ediyoruz, teşkilat yapımızı kuruyoruz. Erken aşamada herhangi bir ittifakın, birlikteliğin içinde görünmek istemiyoruz. Zaten biliyorsunuz ittifak seçim ittifakıdır. Bu aşamada herhangi bir ittifaktan bahsetmemiz, vatandaşlarımız tarafından yanlış anlaşılır diye korkuyoruz. Biz kendi başımıza şu anda yürüyoruz. 81 ilde 81 il başkanı görevimizin başında. Büyükşehirlerde vatandaşlarımızla yeni yeni temas kuruyoruz. Teşkilatlanmayı küçük şehirlerden başlattık. Büyükşehirlerde kongrelerimizi henüz yapmadık. Büyükşehirlerde vatandaşlarımıza bir dokunmamız gerekiyor. Seçim günü gelsin, herhangi bir ittifaka girer miyiz, girmez miyiz, o gün karar veririz. Bütün partilerle diyalog ve istişare içindeyiz. İktidar tarafındaki iki parti bizimle görüşmekten kaçıyor. Bizim korkacak bir şeyimiz yok. Alnımız dik. İktidar tarafındaki iki parti haricindeki diğer partilerle ilişki zeminimiz sıcak. Buna HDP de dahil. Diyalog kapılarımız açık. Geçenlerde bizi ziyarete geldiler.
“Parlamenter sisteme çalıştık”
“Biz güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmamızı tamamladık. Bütün detayıyla açıklamadan önce diğer siyasi partilerle ikili bazda görüş alışverişinde bulunalım istedik. Sayın Kılıçdaroğlu ile bunu basına açıklamıştık. Sayın Akşener’le, Sayın Davutoğlu ile açıkladık. Hepsinin hazırlığı az çok var. Onu hazırlıyorlar şu anda. Bizimki hazır. CHP ve İYİ Parti hazırlıyor. Çalışmaları bittiği anda bize alo diyecekler. Temas noktalarımızı belirledik. Hemen oturup konuşacağız. Mümkün oldukça geniş bir mutabakat arayışı. Sistem değişikliğinden bahsediyorsak tek başına bir partiyle olmaz, hatta meslek kuruluşlarını da içine alarak. Bizim açıklamamızdan 4 gün sonra sayın Erdoğan ‘Hadi gelin anayasa değiştirelim’ dedi. Bir bakıma ön alma, rol çalma. Bizim 74 maddelik anayasa değişikliği paketimiz hazır. Ama bunu tek başına açıklamamızın bir anlamı yok. Oturup bunu olgunlaştırmamız lazım. Çalışmalarımızı birbirine yaklaştırma gayreti. İlişki zemininin sıcak tutulması çok çok önemli.
“Adaylık için şartlara bakılır”
“DEVA Partisi iddialı bir parti. İddialı partinin genel başkanı da iddialı olmak zorunda. Ancak bugünden Cumhurbaşkanı adaylığıyla alakalı somut bir şeyler söylemek istemiyoruz. Her parti adayını mı çıkarır, ortak aday üzerinde mi çalışılır, bu günü gelince konuşulur. Bunu pazarlık meselesi yapmak istemeyiz. O günkü şartlarda bütün opsiyonlar açıktır. Diğer partilerin duruşuna da bağlıdır.
“Mevcut sistemde ısrar eden, inat eden bir siyasi partiyle beraber olmak mümkün değildir. Biz hep sistem ve ülkeyi yöneten zihniyet değişmeli diyoruz. Buna kesin inandığımız için DEVA Partisi’ni kurduk. Kolay bir iş değil şu anda yaptığımız. Türkiye’nin dört bir yanında örgütlenmek büyük bir çaba. Çok büyük bir organizasyon bu. Kuruluşundan kısa bir süre sonra doğal, organik yollarla seçime girmeyi hak etmiş bir partiyiz. Eş, dost, ahbapla kurmadık bu partiyi.
“Sadece parlamenter sisteme değil, geçiş dönemine de çalışmalıyız”
“Bizim sadece parlamenter sistem dememeliyiz. Ayrıntıları ortaya koymalıyız. Bir de geçiş sürecini çalışmamız gerekiyor. Kaç ay olacak, kaç yıl olacak. Bunların seçimlerden önce çalışılması, mutabakatı lazım. Seçilere giderken ‘şöyle bir takvim içerisinde şu şu aşamalarda parlamenter sistemine geçireceğiz, bu da seçmene taahhüdümüzdür’ diyeceğiz. Parlamenter sistemin detaylarını çalışmamız gerekiyor. Aksi halde ülke seçime girer, ilelebet yeni sisteme geçilemeyebilir. O gücü eline geçiren kolay kolay vermek istemeyebilir. Bunu önceden çok net bir şekilde vatandaşlara sunulup net bir destek istemek lazımdır.
B”ir youtube kanalında teknoloji sohbetimiz oldu. Teknoloji, bitcoin konuştuk. Orada bayağı bir konu var. Şu anda Türkiye’de gençlerimizin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun yarınları görememeleri. Korku, baskı iklimi, umutsuzluk. Üniversite 1’e giderken, üniversite bittiğinde ‘nasıl iş bulacağım’ endişesini yaşamak. İş aramaktan vazgeçmiş gençlerimizi her yerde görüyoruz, üzülüyoruz. Youtube kanallarından birisinde bir belgesel yayınlandı. Orada 15-20 bin yorum yazıldı. O kadar çok üzüldüm ki. Gençlerimizin bazıları evine kapanıyor, bazıları gece yaşıyor gündüz uyuyor, anne babalarıyla muhatap olmak istemiyor, bazıları kupon, iddia derdinde, zaten kripto paralar onun için gündemde. Genç işsizlik tarihi yüksek seviyelerde. Partimiz kurulmadan önce başlayıp bugüne kadar gençlerimizle sürekli programlar yapıyoruz. Çay bahçelerinde, kıraathanelerde buluşuyorum. Gençlerimizi anlamaya çalışıyoruz. En önemli sorunları işsizlik ve aynı zamanda özgürlük. Kendilerini ifade edememe, sosyal medyada paylaşım yapmaktan hatta daha önce yapılmış paylaşımları like yapmaktan korkuyorlar. Lice’de gençler bizi davet ettiler. Bizim arkadaşlarımız ‘TikTok kullanan var mı bir canlı yayın yapalım’ dedi. Gençler ‘TikTok var ama yarın polis alıp götürür bizi’ dedi. Böyle bir ülkede yarın nasıl konuşuluyor, ekonomik güven meselesi nasıl konuşulabilir?
“Gençlerimizin evlene yaşları geliyor ama nasıl aile kuracağım diyor. Kendi ailesinin üstünde sürekli yük olduğunu düşünüyor. Peki nasıl toparlayacağız? Öncelikle gençlerimizin ellerindeki diplomaların büyük kısmı piyasayla örtüşmüyor? Yeniden eğitim programları gündeme almamız gerekecek. YÖK’ü kapatacağız diyoruz. Programımıza yazdık, mümkün değil. Tabii ki merkezi bir kurum gerekiyor. Üniversitelerin hayat boyu öğrenim merkezi olması gerekiyor. Herkesin yenilenen bilgiyi öğrenmesi gerekeceği yerler olması lazım. Bundan sonra sık sık meslek değişecek. Meslekler yok oluyor, yeni meslekler çıkıyor. Üniversitenin açık kapı politikasıyla her yaştan insana eğitim vermesi gerekiyor. Bir yandan ülkedeki hukuk zemini güçlendirmek, özgürlük ve demokrasiyi güçlendirmek. Bugün yeni iktidar desin ki, ‘ey gazeteciler serbestsiniz, kimsenin patronunu arayıp şunu işten çıkar’ demeyeceğiz dese, inanın birçok şey değişir. TRT’ye ‘adil program yapacaksın’ denilsin TRT 1 haftada kendini adapte edebilir.
“Ekonomi dediğiniz iki kanatlı kuş; sermaye ve iş gücü”
“TRT’ye eskiden kızarlardı. ‘Şuna bak muhalefete bu kadar yer veriyor’ denirdi. Şimdi yılların kurumu bu hale geldi. Bazı şeyleri düzeltmek çok kolay ve hızlı olur. Ben 13 yıl bakanlık yaptım bir tane tekzip yapmadım, bir tane aleyhte dava açmadım. Bakanlığımın son yıllarında yandaş gazeteler aleyhimde yayın yapmaya başlamışlardı. 2015’teki yandaş basına bakın tamamen benim aleyhimdedir. Açıp da bir tanesine bir şey söylememiştim.
“Basının en önemli geliri düzgün yayıncılık yapıyorsa reklam geliri olur. Reklam gelirleri de hükümet tarafından yönlendiriliyor. Bazılarına reklam veriliyor bazılarına reklam kesintisi oluyor. Gençlerimizin yarınların ekonomisine hazırlamak üzere programlara katılırken bir yandan da yatırımlar ülkede hemen başar. Kamuda liyakat ararız. Mülakatı kaldıracağız. Yazılı sınav sonucu neyse o. Mülakat şu anda adeta partilileri kayırma, eş, dost, ahbabı işe alma. Bizim iş insanlarımız gerçekten çok iyi girişimciler. Yatırım yapmaya hazırlar. Türkiye’nin kaynak sorunu yok. İnanın oluk oluk para akar. Sermaye olarak akar. Ekonomi dediğiniz iki kanatlı kuş; sermaye ve iş gücü.
“Türkiye’nin darbe hafızası var”
“Amirallerin bildirisi Anayasa’nın ifade özgürlüğü çerçevesinde rahatlıkla değerlendirilebilecek bildiri ama Türkiye’nin darbe hafızası var. Gece yarısı zamanlamasına baktığınızda, kullanılan ifadelere baktığınızda ciddi basiretsizlik var ortada. Böyle bir açıklamanın nasıl okunacağı, üstelik hükümetin bunu nasıl kullanacağı çok açık. Ben bunu duyunca hükümete altın tepsiyle sunuldu dedim. Nitekim sayın Erdoğan Kanalistanbul’dan yana mısın değil misin dedi: İfade özgürlüğü başka türlü de açıklanabilir. Bizim Genelkurmay Başkanlığımız var iken bu gerçekleri ortaya koymuyor emekliler yapıyor.