CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne yasal güvence çıkışıyla başlayan tartışmada Kılıçdaroğlu’na destek cephesi genişliyor. Kılıçdaroğlu’na desteğini ilk açıklayan siyasi isim olan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yaptığı anayasa değişikliği teklifini de destekleyeceğini ancak Erdoğan’ın samimi olmaktan çok özellikle muhafazakâr kesimde “iktidar değiştiğinde kazanımlar kaybolacak” algısı yaratma peşinde olduğunu söyledi. Davutoğlu, bu algıya karşı sonuna kadar mücadele edeceğini anlatırken, toplumun her kesiminin Altılı Masa’yı güvence olarak görmesini istedi ve Erdoğan’a “Altılı Masa’da ben varım, ben” sözleriyle meydan okudu.
Ahmet Davutoğlu, başörtüsü tartışmaları başta olmak üzere gazetecilerin gündemin sıcak başlıkları hakkındaki sorularını Ankara’da yanıtladı.
“Kılıçdaroğlu tarihi bir açıklama yaptı”
Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne yasal güvence çıkışında sizin telkininiz mi söz konusu oldu? CHP’den yükselen eleştirileri nasıl buluyorsunuz? Erdoğan’ın anayasa değişikliği teklifine sıcak bakıyor musunuz?
Yüz yıllık tarihe baktığımızda, tetiklendiğinde toplumsal barışımızı olumsuz yönde etkileyecek, çözüme kavuşturulduğunda ise toplumsal barışa katkı yapacak üç önemli fay hattı var.
Birincisi etnik kimlikler üzerinden oluşan fay hattı, ikincisi mezhebi kimlikler üzerinden oluşan fay hattı. Bir de muhafazakâr, seküler hayat tarzları üzerinden yaşanan gerilim var. Şimdi biz kritik bir eşikteyiz. Ya bu fay hatlarını hep birlikte ortak bir irade, ortak bir zeminde buluşturacağız ve gelecek nesillere böyle bir fay hattı bırakmayacağız, ya da derinleştirerek gelecek nesillere bırakacağız. En temel misyonumuz; kim ne söylerse söylesin bu fay hatlarını esnetmeye yönelik her türlü çabayı desteklemektir.
Doğruyu kimin söylediği değil bizatihi doğrunun kendisi önemlidir. Bu açıdan bakıldığında Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını ben çok önemli, tarihi nitelikte bir açıklama olarak değerlendirdim. Altılı Masa’nın temel misyonuna da uygun bir açıklamaydı. Bu bakımdan bizim için sürpriz bir açıklama değil.
“Erdoğan ilk kez muhalefete destek beyan etti”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başörtüsüne yasal güvence için anayasa değişikliği teklifini hem memnuniyetle hem de üzüntüyle karşıladım.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Kılıçdaroğlu’nun teklifini bir adım öteye götürdü, anayasal düzenleme istedi. İlk defa muhalefetin söylediği bir hususta Sayın Erdoğan, bir adım öteye gitti, muhalefete destek beyan etti. Ama Cumhurbaşkanı’ndan daha kuşatıcı bir konuşma beklerdim. Üslup olarak çok sert. Temel hak ve özgürlükler konusunda vizyon içeren bir konuşma değil.
“Kazanımlar kaybolmayacak”
Erdoğan’ın konuşması Cumhur İttifakı’nın toplumdaki fay hatlarını keskinleştirmeye, kutuplaştırmaya dayalı bir seçim stratejisi benimsediği izlenimi veriyor. Biz gidersek kazanımları kaybedersiniz, diyor. Hayır, bu kazanımların hiçbiri kaybolmayacak. Sayın Kılıçdaroğlu da açıkladı. Ben de bu partinin lideri olarak söylüyorum, bu kazanımlar kaybolmayacak. Altılı Masa var. Altılı Masa’da ben varım, ben.
Hem başörtüsü yasağı, 28 Şubat geri gelir diye kamuoyu oluşturacaksınız, hem de bunu kaldıracak kişinin geçmişte yaptıklarını ortaya koyacaksınız. Herkesin geçmişiyle hesaplaşmaya gitsek neler çıkar, neler. Hz Mevlana’nın talebesi olarak kendimi arz ediyorum. Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım. Sayın Kılıçdaroğlu da yeni bir şey söyledi. O yeni şeye, yeni şeyle cevap vermek lazım.
Muhafazakâr kesimler farklı inançlara sahip olanların haklarını, sekülerler de muhafazakârların haklarını savunacak. Bu sadece Erdoğan’ın ailesinin çilesi değil. En çok da çocuklarını yurt dışında okutma imkânı bulamayan aileler yaşadı bu çileyi. Hepimizin acısıydı bu. Bu acıyı Kılıçdaroğlu’nun savunması anlamlıdır. Hepimizin görevi fay hatlarını ortadan kaldırmak, bunun için birlikte çalışmaktır.
“Ben önermedim”
Kılıçdaroğlu’na başörtüsüne yasal güvenceyi benim önerdiğim imasını dahi Kılıçdaroğlu’na saygısızlık görürüm. Sayın Kılıçdaroğlu ile bu konu öncesinde görüşmedik. Ama hemen her toplantıda, bu fay hatlarının nasıl aşılabileceği, bu sorunların nasıl çözülebileceği, farklı toplum psikolojilerinin olumlu yönde nasıl değişebileceği konuşuldu.
AK Parti ve MHP’nin 28 Şubat korkusu üzerinden yürüttüğü ve kendi kitlelerini konsolide etme çabasına karşı ne tedbirler almak gerekir, muhafazakâr kitlelerin kaygılarını Altılı Masa toplantılarında hep görüştük, görüşüyoruz. Ama spesifik olarak 2 Ekim toplantısından sonra böyle bir açıklama yapacağı görüşü dile getirilmedi. Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının zamanlaması ve muhtevası kendi görüşüdür, kendi siyasi tercihidir.
“Liderlik, sadece tabanların kaygıları üzerine yapılmaz”
CHP içindeki eleştirilere girmeyi doğru bulmam. Liderlik, sadece tabanların kaygıları üzerine yapılmaz. Var olan siyasi gerçeklik üzerine de yapılır. Haklı görülebilecek eleştiriler de olur. Ekonomik sorunlar varken, özgürlük sorununu konuşmayalım. Bu yaklaşımı doğru bulmam. Özgürlük tek taraflı değil, başörtüsü özgürlüğü kadar basın özgürlüğü de önemli. Ekonomik sorunlar özgürlük ortamında çözülür. Bu bakımdan ben Kılıçdaroğlu’nu takdir ediyorum.
Kılıçdaroğlu’na teşekkür telefonu
Kendisini aradım, teşekkür ettim. O görüşmede eşim Sare Hanım da teşekkür etti. Çünkü 3 çocuk annesi ve tıp ihtisasını bitirirken Batı Çalışma Grubu denilen çetenin gönderdiği müfettişlerle boğuşuyordu. Evlendiğimizde üniversite öğrencisiydi, bunları yaşadık. Kızlarımız yaşadı, ben bunları unutur muyum? Geçmişte anayasaya hayır demiş. Yahu, geçmiş geçmişte kaldı. İktidar, başörtüsüne anayasal güvenceyi tek başına getirirse, yanına başka konuları koymazsa CHP’nin hayır diyeceğini, Kılıçdaroğlu’nun karşı çıkacağını düşünmüyorum.
“Anayasa değişikliğine evet… ama”
Mesele netice almak. Başörtüsü yasağının tek başına çözülmesi bir haftalık iş. Bunu yaymamak lazım. Çözüp arkada bırakmak lazım. Başka meseleleri içine alırsa vakit ve momentum kaybedilebilir. 1 hafta 10 gün içinde çözülsün gitsin. Aileyi korumak için başka bir inisiyatif gerekiyorsa bununla yapılacak adıma da ayrıca destek veririz. Bunlar paket halinde getirilirse pazarlık görüntüsü doğar.
Alevi vatandaşlarımızın hakları, cemevlerinin statüsü konusunda benim başbakanlığım zamanında yapılan reformlara AK Parti içinden tek karşı çıkan ismin de Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söylemek zorundayım. Yapmak istediğimiz reformlara “hayır” diyen oydu. Samimiyet meselesine bir de buradan bakın.
“Kürt vatandaşlar ‘bitti’ dediğinde Kürt sorunu biter”
Erdoğan Kürt sorununun çözüldüğünü söyledi. Sizce böyle mi? Kürt sorunu Altılı Masa için bir fay hattı mı?
Böyle bir fay hattı masada yok. Bir sorunun varlığı, yokluğu o sorunu yönetmek durumunda olan kişilerin değil, o sorunun muhatabı olan kişilerin ifadesiyle ölçülür. Türkiye’de ancak Kürtler “sorunumuz yok” dediği zaman Kürt sorunu bitmiştir.
Aleviler, muhafazakârlar, laikler için de böyle. Halen Kürtçe konserler iptal ediliyorsa, Kürtçe seçmeli dille ilgili, öğretmen yetiştirilip gönderilmiyorsa, halen seçilmiş belediyeler yerine kayyumlar atanıyorsa, bu durum da hukuki bir müeyyide olarak değil de İçişleri Bakanlığı’nın eylemleri sonucu ortaya çıkıyorsa bir sorun var demektir. Ben böyle dediğim için, Kürt vatandaşlarımız da bana destek verip bana “Serok Ahmet” diye seslendiği için Sayın Bahçeli çıldırıyor örneğin.
Altılı Masa’da elbette ki farklı kanaatler var, hepsine saygı duymak lazım. Ama hiçbir siyasi parti liderini zor durumda da bırakmamamız gerekiyor o masada. Birbirimizin işini kolaylaştırmamız lazım.
“Önemli olan Altılı Masa’nın kazanması”
Altılı Masa ittifaka dönüşecek mi ya da içinden bir yeni sağ ittifak mı çıkacak?
Tek bir cumhurbaşkanı adayı konusunda hepimizin mutabakatı var. İdeal formülasyon ortak cumhurbaşkanı adayı ve milletvekili seçiminde en fazla milletvekili çıkarabilecek formülde uzlaşmak. Son seçim yasası Altılı Masa kurulunca çıktı. Gelecek Partisi kendi logosuyla, kimliğiyle seçime girmek ister ama bu Türkiye’nin meselesi, parti meselesi değil. Demokratik sisteme kavuşmak, bunun yolu da 360 milletvekili kazanmak. Önemli olan Altılı Masa’nın kazanması.
“Sansüre karşı birlikte mücadele edelim”
İktidar seçime giderken hepimizi susturmak istiyor. Hepimizin bu sansür yasasına karşı birlikte hareket etmesi çok önemli. Eğer herhangi bir partinin mensubu hakkında bir suç duyurusu başlatılırsa hepimiz aynı sert tepkiyi verelim, sansürü kabul edemeyeceğimizi söyleyelim.
“Uzun tutukluluklara karşıyım”
Demirtaş’la davanızdan şikâyetinizi geri çektiniz, nasıl oldu?
Parti kurunca tüm davalarımdan feragat etme kararı aldım. Ama hatırlayın; Demirtaş’la dava bir kamu davası, benim şahsi davam değil. Kamu davalarından feragat etme diye bir şey olmadığı için o dava devam etti. Benim şahsen kimseyle davam yok.
Avukatlar, davayla ilgili yükümlülükler olduğunu söyledi. Tutumumu karşı tarafa ilettiler, karşı taraf da başbakana hakaret olayıyla ilgili açıklama yapacağını bildirdi ama olmadı. O önemli değil. Baktım ki tartışma devam ediyor, avukatlarım bundan sonra hiçbir duruşmaya katılmayacaklarını söyledi. Davanın bizim için şahsi olarak geçersizliğini anlattı. Evet, bu anlamda bütün davalardan feragat ediyorum. Prensip olarak da şunu söyleyeyim, kim için olursa olsun uzun tutukluluklara karşıyım.
“Asıl güvenlik sorunu Süleyman Soylu’dur”
Mersin saldırısından sonra CHP’nin bir güvenlik sorunu olduğunu söyledi hükümet. Sizce İçişleri Bakanlığı’nın zafiyeti oldu mu o saldırıda?
Bir iktidarın bir siyasi partiyi milli güvenlik sorunu olarak görmesi son derece yanlıştır. Olay soruşturulmadan kimse suçlanamaz, ayaküstü açıklama yapılamaz.
Burada önemli olan katledilen polislerimiz ve teröristlerle mücadele. Önce bunun hesabını sorun. Olayda ihmali olanları bulun.
Asıl güvenlik sorunu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dur. “Afrin üzerinden kalktılar, motorlu paraşütlerle Toroslar’a, Tarsus’a indiler” diyor. Yahu, Türkiye, yol geçen hanı mı? O sınırları kim koruyor. Ben böyle açıklama yapana içişleri bakanı demem. Soğuk savaş bittiği zaman Moskova’ya inen bir Alman uçağı vardı ya hani, onun gibi. Biz, çöken Sovyetler Birliği miyiz? Nasıl bir densizlik, aymazlıktır bu.
Hayret ve utançla izliyorum bunların yaptıklarını. Ben olsam, olayda ihmali olan herkesi görevden alırdım. Uyuşturucu baronları bile Latin Amerika’da bu kadar rahat hareket edemiyor. Soylu’nun istifası da ancak Bahçeli’den istenir.