Başlıktaki söz, 2020’deki Beyrut limanı patlamasının ardından, patlamaya şahit olmuş kız çocuklarına ait. Patlama sonrası gerçekleştirilen dayanışma etkinliklerinin ve gösterilerin sembol cümlesiymiş. Konuştuğum bütün Beyrutlulardan duydum bunu.
Peki gerçek mi bu? Binlerce yıllık geçmişe sahip, pek çok medeniyete sahne olmuş Beyrut, hâlâ eskisi kadar güzel ve büyüleyici mi?
Bu soru, Beyrut seyahatimden önce kafamı kurcalıyordu. Yine, Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan tanıdıklarımdan duyduğum, Beyrut’un güvensiz bölge ilan edilip edilmediğine dair sorular, merakıma bir de endişe boyutu eklemişti.
Bitmedi; yolculuğum süresince sohbet etme fırsatı yakaladığım Muhammed’in, Beyrut ve Lübnan’da durumun karışık olduğuna dair uyarıları da vardı. Bütün bunlar, ülkeye ve özellikle de şehre dair bir önyargı geliştirmeme neden olmuştu.
Havaalanında pasaport kontrolü için beklediğim anlardan itibaren, tarif edilen gergin havayı ben de somut olarak hissetmeye başladım.
Ertesi gün kısa bir şehir turu yapmaya çıktığımızda, gergin hissetmekte pek de haksız olmadığımı anladım. Beyrut şehir merkezinden ve limandan arabayla geçerken bile binalardaki hasarı görmek mümkündü.
Fakat Beyrut deyince hasarları ikiye ayırmak lazım: Limandaki patlama sahildeki ve biraz içerideki binaları vurmuştu; daha içerideki binalarda asıl hasar iç savaştan kaynaklanıyordu. Binaların büyük bir kısmının dış cephesinde kurşun izlerini görmek hâlâ mümkündü.
Lübnanlıların, 1990’da biten iç savaşın zorlu günlerini unutmaları zor görünüyor. Zaten onlar da unutmamak için binaların dış cephelerini onarmadan, hasar görmüş haliyle bırakmışlar.
Liman bölgesindeki hasar, ne yazık ki sadece bina cepheleri ile sınırlı değil. Bu nedenle bölgedeki yerleşimin büyük bir kısmı boşaltılmış, tabii ayakta kalabilmiş binalardan bahsediyorum.
Patlamanın yıldönümü yaklaşmışken, Beyrut halkı o günün arka planına dair detayları, ülkeye gelen turistlerle paylaşmaya devam ediyor. Bize bölgeyi gezdirip, gönüllü olarak rehberlik yapan dostumuz Sam’in de ilk gösterdiği yer liman oldu.
Şehirde tanıştığım herkesin patlamaya dair anıları hâlâ canlı, ayrıca ülkede büyük bir ekonomik kriz var. Buna rağmen hiçbirinin gözlerinde umutsuzluğa dair bir belirti yok. Bu beni çok etkiledi.
Ekonomik kriz, patlamadan aylar önce başlamış. Patlamayla birlikte etkileri iyice artınca da halk isyan etmeye başlamış.
Yerel para biriminin bir yılda yüzde doksana yakın değer kaybetmesi, halkı en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak duruma getirmiş. Zaten, seyahat öncesinde bize yapılan en temel uyarı bu değer kaybıyla ilişkiliydi. Eğer elinizde dolar varsa, bunu Lübnan pounduna çevirmek için karşılaşabileceğiniz üç farklı değer var. Bunlardan birinin karaborsada kullanıldığını, diğer iki değerin de, size dövizi çevirecek görevlinin insafına kaldığını söylediler.
Bu yüzden, elimizdeki doları Lübnanlı arkadaşlarımızdan rica ederek yerel para birimine çevirdik. Bu kadar tedbire rağmen, yine de paramız değer kaybına uğradı. Sadece bir hafta kalmanın bize yaşattığı zararın, halkı bir yıldan uzun süredir etkilediğini düşünün. Böyle bir durumda insanların isyan etmesi kaçınılmaz duruma geliyor. Çünkü bu kriz toplumun her kesimini, en alttan en üste tüm halkı etkilemiş durumda.
Beyrut’ta tanıştığım ve maddi olarak halkın çoğunluğuna oranla daha iyi durumda olduğunu bildiğim bir arkadaşım, kriz sebebiyle bankada olan parasına devletin el koyduğunu ve kendi parasını dahi kullanamadığını söyledi.
Ekonomik kriz meselesine dair, son olarak şöyle bir karşılaştırma yapayım. Bilindik bir zincirden aldığımız iki kahve ve bir tatlıya 40 bin Lübnan poundu civarında bir para ödedik. Bu da, TL’ye çevirdiğimizde 246 lira civarına geliyor. Yani günlük basit bir rutin bile, Lübnanlılar için bir lüks haline gelmiş durumda.
Ekonomik krizin bir diğer sonucu benzin ve elektrik kıtlığı. Ülkede gördüğüm tüm benzin istasyonlarının önünde, uzunluğu bir kilometreye ulaşan kuyruklar oluşmuştu. Benzin almak için saatlerce sıra beklemeniz gerekiyor, o da şanslıysanız; çünkü benzin istasyonları günde sadece birkaç saat açık ve sınırlı sayıda müşteriye hizmet verebiliyor.
Elektrikte de büyük bir sorun var. Beyrut’ta kaldığımız kısa süre içinde bile, ortalama saat başına 10 dakikalık elektrik kesintisine şahit olduk. Halk, bu kesintilerle mücadele etmek için tüm şehri jeneratörlerle donatmış durumda.
İnsanların evlerinde, maddi durumlarına göre, en az bir ya da iki jeneratör bulunuyor. Şehirde geçirdiğimiz son gecede, arkadaşlarımız bizi görece lüks bir restorana yemeğe götürdüler. Burada bile, süresi 10 dakikayı aşan üçten fazla kesintiye şahit olduk. İnsanlar bu kesintileri kanıksamış durumda. Kesinti başladığında sakince elektriğin gelmesini bekliyorlar.
Patlamanın üzerinden bir yıl geçse de, Lübnan halkı mevcut sisteme karşı mücadelesini ilk günkü arzuyla sürdürüyor. Çünkü, eleştirdikleri ve ses çıkardıkları nokta sadece patlama ve sonrasındaki ekonomik kriz değil; liderlerin patlamayla ilgili adli soruşturmayı engellemeyi başarmış olmaları da onları çileden çıkartıyor. Konuştuğum bütün arkadaşlarım bunu mutlaka dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ihmalkâr veya suçlu bulunurlarsa kimsenin siyasi kimliğine bakılmayacağını söylemiş ancak yetkililerin soruşturmayı engellediği yönündeki suçlamalara değinmemiş.
Dediğim gibi, konuştuğum herkes bu konudaki öfkesini ve Lübnan’ı yöneten siyasi sisteme karşı tepkisini mutlaka dile getiriyor.
Pek çok Lübnanlı bu sistemin ülkeyi yıkıma ve finansal çöküşe sürüklediğini söylüyor.
Geçici Başbakan Hasan Diyab bile Lübnan’daki yolsuzluğun “devletten daha büyük” olduğunu dile getirmiş.
Bu öfkeye ve sokaklardaki yüksek tansiyona, Beyrut seyahatim sırasında ben de şahit oldum.
Şehrin en işlek caddelerinden biri olan Mar Elias’da gördüğüm olayda, sadece 10 dakika içinde onlarca genç Beyrutlu bir araya gelerek devlete yönelik hareketli bir protesto başlattı.
O sırada alışveriş yaptığım dükkânın sahibi bunun her gün gerçekleşen bir olay olduğunu ve Beyrut’taki günlük yaşamın bir parçası haline geldiğini söyledi.
Lübnan’da halkın sabrı taşma noktasında ve bundan sonra sadece hükümete yönelik sözlü eleştirilerle yetinmek istemiyorlar.
Yine de, bunca kriz ve olumsuz durumun olduğu bir ortamda bile insanların gözünde umudu ve mücadele azmini görmek mümkün.
Etkileri hâlâ süren, yüzlerce insanın ölümüyle, binlerce insanın da yaralanmasıyla sonuçlanan bir patlamadan sonra bile bu duygulara sahip olmak gerçekten hayranlık uyandırıcı.
Belki de bu umut ve mücadele Beyrut’un yüzyıllar boyunca hep güzel kalmasını sağlayacak. Bunun için bekleyip görmek ve tüm önyargılarınızı bir kenara bırakıp Lübnan’ı ziyaret etmek gerekiyor.
Lübnan halkı hikâyelerini başkalarına anlatmayı çok seviyor ve bunda da kararlı. Giderseniz, size de anlatacaklar.