“Dezenformasyon yasası” olarak bilinen ve Basın Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu’nda tartışmalar eşliğinde kabul edildi.
Teklifin önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor. Düzenleme yasalaştığında “halkı korku, panik ve endişeye sevk etmek ya da kamu barışını bozmak amacıyla yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” eylemi, suç kapsamına alınacak. Bu suçu işleyenler için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
Siber hukuk uzmanı Yaman Akdeniz, binlerce kişinin sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle yargılanabileceği uyarısında bulundu. Yeni düzenleme “ülkemizde yeni bir boyutta korku iklimi oluşturacak” diyen Akdeniz’e göre, yasa gereği sosyal medya platformlarından kullanıcı bilgisi talep edilebilecek ve anonim hesaplara ulaşılabilecek. Peki düzenleme ne anlama geliyor? Yaman Akdeniz, kanun teklifi ile ilgili DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
Hukukta “yanıltıcı bilgiyi yayma” gibi bir suç tanımı olabilir mi? Teklifte, özellikle de hapis cezası öngören madde tam olarak ne anlama geliyor?
Kamuoyunda dezenformasyon suçu olarak uzun zamandır tartışılan ve önümüze ‘halkı yanıltıcı bilgiyi’ alenen yayma suçu olarak çıkan madde Meclis’te komisyonlardan geçti. Teknik olarak bu suçun ne anlama geldiğine baktığımız zaman tanımlamasında sırf ‘halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak’ saikiyle denilmiş. Sınırlı bir bilgi çizilmiş aslında. Ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilginin paylaşılması durumunda. Ve tabii halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle paylaşılmış olması gerekiyor. Aynı zamanda tehlike suçu olarak tanımlanmış. Yani ‘kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişiler bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır’ denilmiş. Buradan birçok sorun tespit etmek mümkün. Çünkü gerçeğe aykırı bir bilgi olup olmadığı değerlendirmesi kim tarafından yapılacak. Tabii ki, değerlendirme öncelikle cumhuriyet savcılıkları tarafından yapılacak. Arkasından eğer iddianame hazırlanırsa yargı makamları yani mahkemeler bunun değerlendirmesini yapacak.
Düzenleme bu haliyle ne gibi sakıncalar doğurur, ne tür sonuçlara yol açar?
O kadar geniş tanımlanmış ki; halk arasında endişe, korku veya panik duyan vatandaşlar ‘endişelendim’ diyen vatandaşlar, internette muhalif kesim tarafından veya gazeteciler tarafından yapılmış haber ve içerikleri cumhuriyet savcılıklarına sıklıkla şikayet edecekler. Kaldı ki savcılıklar tarafından resen soruşturmalar başlatılacak. Dolayısıyla 2023 seçimlerine doğru yaklaşırken yüzlerce hatta binlerce kişi bu yeni suç tiplemesinden soruşturulmak veya yargılanmak ile karşı karşıya kalacak. Tabii ki bu geniş tanımlamanın yapılmış olması, ülkemizde yeni bir boyutta korku iklimi oluşturacaktır.
Hangi haberler ya da içerikler “kamu barışını bozmaya” yönelik olarak değerlendirilebilir? Örnek verebilir miyiz? Bunun ucu nereye kadar gidebilir?
Türkiye özelinde vatandaşların rahatsız olduğu her türlü içerik veya halk arasında infial yarattığı iddia edilen olaylar kamu barışını bozmaya elverişli olacaktır. Dolayısıyla aslında bir taraftan yüksek bir kriter konulmuş gözükse dahi sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz gibi vatandaşların her türlü içerikten veya hoşlanmadıkları haberden rahatsız olmaları mümkün ve tabii ki ‘biz bundan endişe duyduk. Aramızda korku veya panik yaratıldı’ denebilir. ‘Enflasyon yüzde 150 olacak’ denildi veya ‘Dolar sene sonunda 30’a çıkacak’ denildi gibi açıklamalar yaptığınızda spekülatif açıklamalar yaptığınız veya gerçeğe aykırı bilgi paylaştığınız iddia edilerek en azından hakkınızda kolaylıkla suç duyurusunda bulunmak mümkün olacak. Ve bundan sonra siz bu iddialar karşısında aylarca kendinizi savcılık makamlar karşısında veya mahkemelerde savunmak durumunda kalacaksınız. Ve dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğünüz kısıtlanmış ve bir nebze de tabii otosansüre itilmiş olacaksınız. Çünkü bu tehlikeyle karşı karşıya kalan gerek gazeteciler gerek basın mensupları, gerek normal vatandaşlar, sade vatandaşlar, otosansür uygulamaya başlayacaklar, çünkü aksi takdirde yargılanmaları veya soruşturulmaları söz konusu olacaktır. Ben bunu söylediğim için bile, bu iddiada bulunduğum için dahi bu madde meclisten geçtikten sonra soruşturulmam veya yargılanmam söz konusu olacaktır. Ben bu konuda çalışan bir uzman olarak kendi birikimim dahilinde ve tabii ki diğer uygulamaları da bilen kişi olarak bunu öngörebiliyorum. Ama öngördüğünüz bir şeyin gerçek bilgi olmadığını söyleyebilecekler.
Gerçek olduğu bilinen bir bilgi dahi, bu kapsamda değerlendirilebilir mi?
Bir örnek vermek gerekirse Türkiye’de binlerce kişi cumhurbaşkanına hakaret suçundan soruşturuluyor ve yargılanıyor. Ve resmi istatistikler de Adalet Bakanlığı tarafından açıklanıyor. Fakat resmi bilgiler elimizde olmasına rağmen sayın cumhurbaşkanı çıkıp Türkiye’de öyle bir şey yok diyebiliyor dış basında. Dolayısıyla buradaki sorun hangi bilginin gerçek olduğuna kim ne şekilde karar verecek. Burada da tabii Türkiye’deki yargı organlarının bağımsızlığı da sorgulanacaktır diye düşünüyorum.
Teklif yasalaştığında sosyal medya kullanımını nasıl etkileyecek?
5651 sayılı kanun ve internet kanununda yapılacak değişikliklerle sosyal medya platformlarından özellikle anonim hesaplardan yapılan paylaşımların kimler tarafından yapıldığını anlamak için bilgi talep edilecek. Sosyal medya platformları bu bilgileri makamlarla paylaşmazsa cezalandırılacak. Hatta Türkiye’den erişimleri kısıtlanabilecek.
VPN kullanılsa dahi sosyal medya platformları, bu kişilerin bilgilerini yetkili makamlara verebilecek mi?
Türkiye’de yumurta hesap dediğimiz veya farklı isimler kullanılarak yani insanların kendi isimlerini kullanmadan oluşturdukları hesapların iletişim bilgileri sosyal medya platformlarının elinde var. En azından elektronik posta adresleri veya kullandılarsa telefon numaraları olduğu için bunların VPN kullanılsın veya kullanılmasın kim olduklarının tespit edilmesi mümkün olacaktır sosyal medya platformları bakımından. Fakat tabii sosyal medya platformlarının bu bilgileri bugüne kadar pek de paylaşmadıklarını Türk makamları bilmekle beraber bundan sonraki süreçte ve özellikle Türkiye’de kurmuş oldukları şirketler ve o şirketlerde görevli kişiler aracılığıyla bu bilgilerin talep edilmesi söz konusu olacaktır.
Sosyal medyada suça konu olan paylaşımı retweet yapan, alıntılayan kişiler de mi suç işlemiş olacak?
TCK’ya eklenecek olan maddede ‘açıkça alenen yayan kimse’ denilmiş. Dolayısıyla aslında bu tip içerikleri sadece ilk paylaşan kişiler değil, aynı zamanda yayan, dolayısıyla sosyal medyada beğenen veya paylaşan kişiler, hatta o kişiler hakkında açılan soruşturmalara tepki gösteren ve yargılananlar hakkında ‘bu kadar da olmaz’ tepkisi gösterenlerin de eğer o içerikleri paylaşması söz konusu olursa yargılanmaları söz konusu olacak. Bu da keyfiyete izin veren sistem olacaktır. Bu da tabii korku iklimini ve otosansürü tetikleyecek bir yapıya işaret etmektedir.
Eylemin örgütlülük halinde yapıldığı tespit edilirse cezası yarı oranında artırılacak. Örgütlülük halinde yapılıp yapılmadığı tespit edilebilir mi?
Türkiye’de tabii örgüt dediğiniz zaman tam olarak ne anlama gelmediği veya işte OHAL sürecinde biz irtibat, iltisak gibi kavramları da Türk hukukunda görmüş olduğumuz için burada da gene tabii geniş tanımlanmış ve keyfiyete izin veren bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü kanun maddesinin ikinci paragrafında bir örgütün faaliyeti çerçevesinde bir paylaşım yapıldığı iddia edilirse o zaman cezanın yarı oranda artırılması söz konusu olacak. Dolayısıyla birlikte düşündüğümüzde bunlar hükümetin 2023 seçimlerine hazırlığı ve dolayısıyla oluşturulacak korku iklimiyle hükümete yönelik eleştirileri azaltmak, devam eden eleştirileri ise cezalandırmak amacında olduğunu değerlendirmekteyim.
Kaynak: DW Türkçe / Eray Görgülü