Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi’nde 8. Necip Fazıl Ödülleri töreninde konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:
“Üstadın izini süren güçlü bir düşünce ve edebiyat damarının bugün de ülkemizde ruhları beslemeye devam ettiğini memnuniyetle görüyoruz.
“Üstat yılmadı. Üstat korkmadı, korkutulamadı. Çünkü o bir dava insanıydı ve bir dava insanı olarak da hakimler karşısında ‘Artık senden bıktık’ dedirtircesine o yoluna devam ediyordu.
“Verdiği cevap çok asildi, ‘Siz burada hancı, ben de bu davada yolcu oldukça bu hana daha çok uğrarım’ diyordu. Üstat bu. En basit bir yerde geri vitese takanlardan değildi. Dimdik ayakta yoluna devam edenlerdendi.
“Bu ödüller, kendileri dışında hiç kimseye var olma hakkı tanımayan fikir ve sanat dünyamızın zorbalarına karşı açılmış bir bayraktır. İlim ve fikir yoksunu bu zorbaların ilk günden itibaren üstat Necip Fazıl ve Necip Fazıl ödüllerini dillerine dolamalarının sebebi budur. Necip Fazıl ödülleriyle, bu zorbaların konforu bozulmuş, yıllardır al gülüm ver gülüm işlettikleri tezgâhları dağılmıştır.
“Necip Fazıl ödülleri, Türkiye merkezli düşünme sürecine katkılar yapmaktadır”
“Sadece Atatürk Kültür Merkezi’nin inşaat sürecinde sergilenen rezillikler, bu zihniyetin gerçek yüzünün milletimiz tarafından görülmesini sağlamıştır. Necip Fazıl ödülleri, uzun süredir hasretini çektiğimiz Türkiye merkezli düşünme sürecine de önemli katkılar yapmaktadır.
“İnsanlık son 2 asırda kadim değerlerinin örselendiği büyük bir dönüşüm, bir yönüyle dejenerasyon yaşadı. Modernleşmeyle beraber insanın kendi fıtratına, çevresine, hayatı paylaştığı diğer mahlukata yönelik bakış açısı da değişti. ‘İnsanı, insanın kurdu’ olarak gören hastalıklı yaklaşım altta kalanın canının çıktığı, sadece güçlünün ayakta kaldığı bir sistem inşa etti.
“Afrikalılar başta olmak üzere modern Batı’nın dışında kalanlar, bu zihniyetin mensupları tarafından ezildi, hor görüldü, sömürgeleştirildi. Beyaz adam, vahşi toplumlara sözde medeniyet götürme iddiasıyla insanlık tarihinin en büyük katliamlarına, soykırımlarına imza attı.
“Namibya’dan Kongo’ya, Cezayir’den Vietnam’a, Ruanda’dan Bosna Hersek’e kadar pek çok yerde tarihin en vahşi cinayetleri işlendi. Kimi zaman farklı etnik gruplar, kimi zaman farklı dili konuşanlar, kimi zaman da farklı inanca mensup olanlar bu zihniyetin kurbanı oldu.
“Daha birkaç yıl öncesine kadar Arakan’da şahit olduklarımızı hatırlayın. Akdeniz’de mülteci botlarına yapılan saldırıları hatırlayın. Avrupa sınırına dayanan Suriyeli sığınmacılara yönelik ırkçı eylemler, Müslümanlara ve yabancılara karşı hayata geçirilen faşist düzenlemeler, göç ettikleri Avrupa başkentlerinde kaybolan masum çocuklar, bir avuç zenginin refahı uğrunda köle gibi çalıştırılan emekçiler.
“Türkiye’nin hem uluslararası ilişkilerde hem ekonomide ‘Dünya beşten büyüktür’ şiarıyla yürüttüğü mücadele de sömürü ve zulüm üzerine inşa edilen bu düzenin değişmesi içindir. Çünkü biz insanı, insanın kurdu olarak değil şifası olarak görüyoruz. Çünkü insan eşrefi mahlukattır, yaratılmışların en şereflisidir.
“Elhamdülillah bu da bize nasip oldu ve Ayasofya açıldı”
“Necip Fazıl meydanlarda haykıran gür sesi ile şiirleri, hikâyeleri, tiyatroları ve denemeleri ile millete özellikle de gençlere umut aşıladı. İşte ‘Ayasofya mutlaka açılacak’ derken Sultanahmet Meydanı’ndan gençliğe böyle hitap ediyordu. Bu tabii rasgele bir ses değildi, bu imanın gür sedasıydı. Elhamdülillah bu da bize nasip oldu ve Ayasofya açıldı. Sezai ağabeyin de dediği gibi ‘Kaderin üstünde bir kader vardır.’ Elhamdülillah ve kaderin üstündeki kaderi hem gördük hem yaşadık ve Ayasofya açıldı.”
“O benim de içinde bulunduğum kuşağın adeta bir mürşidi, muallimi, kültür ve sanat pınarlarımızı kurutan aydın vesayetine karşı bir direniş önderiydi. Terörün, şiddetin ve Batı’ya öykünmenin kol gezdiği bir dönemde üstat sadece varlığıyla koca bir neslin kaybolup gitmesine de engel oldu.
“Üstat Necip Fazıl, hayattaki en büyük gayesinin tarihini, dilini, dinini, aslını bilen fikir mehmetçikleri yetiştirmek olduğunu söylemiştir.”