Ana SayfaHaberler“Bu zücaciye dükkânına fil ile girmeye benzer”

“Bu zücaciye dükkânına fil ile girmeye benzer”

PKK’ya karşı çok sayıda operasyonda görev yapmış emekli tuğgeneral Osman Aydoğan Gara operasyonunu değerlendirdi: “Bu zücaciye dükkânına fil ile girmeye benzer. İsterseniz bin tane terörist öldürün böyle bir operasyonda rehineleri sağ alamazsınız. Rehineleri sağ alamadığınızda tek sonuç vardır: Mutlak bir başarısızlık. Ancak bu başarısızlığın sorumluluğunu kimse üstlenmiyor. Sivil ve askerî makamlar hep başarıdan bahsediyorlar.”

Emekli Tuğgeneral Osman Aydoğan’ın kendi sitesi Şehriyar.info’da kaleme aldığı “Sorumluluk hikâyesi” başlıklı yazısı şöyle:


10 Şubat 2021 günü saat 02.55’te Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Türkiye sınırına 40 kilometre uzaklıktaki Irak’ın Gara bölgesinde bulunan Siyana’ya hava indirme yapılarak Pençe Kartal-2 Operasyonu yapılıyor. Harekâtın başında üç şehit veriliyor. Ardından da bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından PKK’nın elindeki 13 silahsız sivil vatandaşın PKK tarafından katledildiği açıklaması yapılıyor. Ancak sonradan bu sivil vatandaşların sivil vatandaş olmadığı, 2015 ve 2016 yılından beri PKK’nın kaçırdığı asker, polis ve MİT elamanı olduğu ortaya çıkıyor.

Başarısız bir operasyon

Bu operasyonda hem üç şehit veriliyor hem de PKK elindeki asker, polis ve MİT personelin tamamı kurtarılamayarak PKK tarafından şehit ediliyor…

Bu tür bir harekâtla rehine kurtarmak uygun bir hareket tarzı değildir. Bu zücaciye dükkânına fil ile girmeye benzer. İsterseniz bin tane terörist öldürün böyle bir operasyonda rehineleri sağ alamazsınız. Rehineleri sağ alamadığınızda tek sonuç vardır: Mutlak bir başarısızlık.

Ancak bu başarısızlığın sorumluluğunu kimse üstlenmiyor. Sivil ve askerî makamlar hep başarıdan bahsediyorlar.

Bu yazımda bir operasyonun siyasi sorumluluğu nasıl üstlenilir ve neler yapılır, Almanya örneği ile açıklamak istiyorum.  

Almanya nezdinde bir siyasi sorumluluk örneği

Afganistan için Birleşmiş Milletler’in yetki vermesiyle 2001 Aralık ayında imzalanan anlaşma doğrultusunda oluşturulan çok uluslu güç 2002 Ocak ayında İngiltere’nin komutası altında toplanan 21 ülkeden 5 bin kadar askerle yola başlıyor…

Başlangıçta gücün temel görevi Afganistan’da güvenlik ve kalkınmayı desteklemek olarak tanımlanıyor… Bu şekilde yeni yönetimin kök salmasına imkân sağlayacak asayiş ve istikrar ortamı sağlanması hedefleniyor…

Afganistan’daki ISAF

2003 Nisan’ında yapılan NATO toplantısında, Almanya ve Hollanda tarafından, Afganistanda yapılan görevin komutasının NATO’ya devri konusunda yapılan öneri oybirliğiyle kabul ediliyor… Bunun üzerine ISAF (International Security Assistance Force) kuruluyor… ISAF, Ağustos 2003 tarihinde göreve başlıyor… O günden beridir de NATO, ISAF’ı süresiz olarak yönetiyor. Böylece 6 ayda bir sürekli yeni bir komuta değişimi yapılması gereği ortadan kalkıyor. (Bu kapsamda Türkiye 2002 Haziran ayında komutayı sekiz ay süreyle üstlenmişti…)

2009 Haziran ayı itibariyle ISAF bünyesinde, Afganistan ile birlikte 42 ülkeden yaklaşık 61 bin 130 personel bulunuyor… Bunların çoğu ya NATO üyesi ya da ittifakla ortaklık anlaşması içinde olan ülkelerden oluşuyor… Buna tek istisna ittifak dışında kalan Yeni Zelanda oluyor… En büyük asker katkısı yapan ülkeler ise 28.850 askerle ABD ve 8.300 askerle İngiltere. Bu ISAF gücü içerisinde Alman ordusuna ait askerler de bulunuyor…

ISAF hava saldırısı

Tarih 04 Eylül 2009…

Taliban, Afganistan’da ISAF birliklerine yakıt götüren iki akaryakıt tankerini kaçırıyor… Taliban’ın kaçırdıkları tankerlerdeki yakıtı Kunduz bölgesinde halka dağıttıkları sırada gerçekleştirilen bir ISAF hava saldırısı sonucunda 142 köylü-sivil yaşamını yitiriyor…

Hava saldırısını yapan uçaklar ABD ordusuna ait. Ancak hedef tespitini yapan askerler de Alman ordusuna ait…

Ancak Alman ordusunca bombardıman öncesinde yeterli ve sağlıklı bir keşif yapılmıyor. Bu yetersiz ve sağlıklız keşif de bahsettiğim bu 142 köylü-sivilin ölümüyle sonuçlanıyor… Bombardımanın yapıldığı gün, Afganistan’daki Alman birliğinden Almanya’daki askeri makamlara gönderilen gizli yazılarda bu yetersiz ve sağlıksız keşiften ve sivil ölümlerden bahsediliyor… Ancak bu bilgilere rağmen Alman Savunma Bakanı yaptığı ilk açıklamalarında hiçbir sivilin Afganistan’daki bu bombardımandan zarar görmediğini, bu hava saldırısında sadece Taliban mensuplarının hedef alındığını belirtiyor.

Daha sonra da Afganistan’daki ISAF komutasındaki Alman birliği bir rapor hazırlayarak bu ihmali ve sivil ölümleri gözler önüne seriyor…

Ancak hem Afganistan’daki Alman birliğinden gönderilen ilk gizli yazılar, hem Alman birliğinin hazırladığı bu rapor ve hem de Amerikan savaş uçaklarının bombardıman sırasında çektiği video filmler Alman Savunma Bakanlığı’nca Alman Başsavcılığı’ndan ve sivil otoriteden gizleniyor…

Gerçeğin kötü huyu

Malum; gerçeğin kötü bir huyu vardır… Fazla geçmeden gerçeğin bu kötü huyu ortaya çıkıyor… Önce Alman Bild Gazetesi, 26 Kasım 2009 günü ABD F-15 savaş uçağından bu olayda çekilmiş bir videoyu yayınlıyor. Videoda sivillerin, Taliban’ın kaçırdığı tankerden yakıt aldıkları görülüyor. Sonra da 142 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombardımana ilişkin bilgilerin Alman Savunma Bakanlığınca sivil otoritelerden gizlendiği kamuoyuna yansıyor…

Alman siyasi ahlakı

Bunun üzerine ne mi oluyor Almanya’da? Kimse tiyatro oynamıyor, ayak oyunları yapmaya, rol yapmaya, kamuoyunun gazını almaya kalkışmıyor… Alman Hükumetinin de aklına hiç mi hiç ”kamu güvenliği”, ”devlet otoritesi” vb. gerekçelerle Bild Gazetesine dava açmak da gelmiyor!

Olay duyulur duyulmaz, aynı gün, 26 Kasım 2009 tarihinde olaydaki sorumluluğu üstlenen Almanya Genelkurmay Başkanı Wolfgang Schneiderhahn ile Savunma Bakanlığı Müsteşarı Peter Wichert istifa ediyor… Daha sonra da olay sırasında dönemin Savunma Bakanı olan ancak olay duyulduğunda Çalışma Bakanı olan Franz-Josef Jung da istifa ediyor…

Yani olay duyulur duyulmaz olay sırasında görevde olan Almanya Savunma Bakanı Franz-Josef Jung, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Peter Wichert ve Genelkurmay Başkanı Wolfgang Schneiderhahn derhal stifa ediyorlar… Kimseler de onlara ”lütfen geri dönün!” çağrısı yapmıyorlar…

Vicdanların zift gibi katılaşmış olduğu yer

Sözlüklerde ”istifa” kelimesinin Arapça kökenli olduğu, sözcüğün kökeninin; bir hatadan, bir kusurdan dolayı ‘’af dilemek’’den geldiği, bir irade beyanı olduğu ve tek taraflı olduğu yazıyor…

Gecenin bu vakti Fransız şair, romancı ve oyun yazarı Victor Hugo’nun bir sözü kulaklarımda çın çın çınlayıp duruyor:  “Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.”

Ama burası da Türkiye’dir. Kimse sorumluluk almaz. Bütün yetkililer sorumsuzdurlar. Çürük binalar çöker insanlar ölür, emniyeti alınmayan madenler çöker insanlar ölür, çiğ altında insanlar ölür, ihmalden trenler devrilir insanlar ölür ancak kimse sorumlu değildir. Ülkeyi FETÖ’ye parsel parsel peşkeş çekerler ama kimse sorumlu değildir. Başka yollarla kurtulabilecek 6 yıldır unutulmuş 13 can bir beceriksizliğe kurban gider ama kimse sorumlu değildir. Çünkü burası Türkiye’dir ve vicdanlar zift gibi katılaşmış, duygusuzlaşmış ve ruhsuzlaşmıştır.

Arz ederim.

Kaynak: http://www.sehriyar.info/?pnum=889

- Advertisment -