Türkiye’nin halihazırdaki kırılgan ve kusurlu demokrasisi tehlike altında. Mart 2019’da muhalif siyasetçi Ekrem İmamoğlu İstanbul Belediyesi seçimlerini kazandı. Bu açık zafere rağmen, zamanında aynı şehirde siyasi kariyerine başlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı baskılar nedeniyle İstanbul’da seçim tekrarlandı. Karizmatik bir figür olan İmamoğlu bu defa ezici bir farkla seçimi göğüsledi ve ilk seçimin sonuçlarını reddeden görevlileri “ahmak” olarak nitelendirdi. Kamu görevlilerine yönelik dile getirilen bu “hakaret” neticesinde İmamoğlu, 2 yıl 7 ay süreyle hapis cezası aldı. Ayrıca siyasi yasak cezasına da çarptırıldı. İmamoğlu hapis cezasından kurtulabilir ancak temyiz başvurusu mahkeme tarafından reddedilirse, gelecek yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması tamamiyle yasaklanacak. Bu yaşananlar, Erdoğan’ı makul bir şekilde yenebilecek bir adayı saf dışı bırakmak için kurgulanan Putinvari bir pratik gibi görünüyor.
Bütün bu yaşananların sonucu, 86 milyonluk bir nüfusa sahip olan bir NATO müttefiki ülke için oldukça önemli. Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 20 yıllık iktidarı Türkiye’yi otoriter bir bağlama sürüklerken ve yargı dahil kilit kurumlar Erdoğan ve müttefiklerinin kontrolü altına girmişken, Türkiye öyle ya da böyle kusurlu bir demokrasi olarak kaldı. Ulusal seçimlerde bir muhalefet figürünün engellenmesi ise açıkça otokratik bir sisteme doğru bir geçiş anlamına geliyor.
Gelecek yıl, ülkenin kuruluşunun yüzüncü yılında yapılacak başkanlık seçimi son derece hayati. Muhalefet partileri bu seçimi, Erdoğan’ın Putin gibi görevden alınması imkansız hale gelen bir figure dönüşmesinden önceki en önemli şans olarak görüyor. Parçalı ve heterojen muhalefet, Erdoğan’ı devirme amacına bağlı kalarak gevşek bir ittifak kurmayı başardı.
İşin ilginç ve hayli ironik olanı ise, İmamoğlu’nun olası adaylar arasındaki en çekici figür olmasına rağmen, muhalefet ittifakının cumhurbaşkanı adayı olarak onu desteklemiyor oluşu. İmamoğlu’nun kenara çekilmesi, Erdoğan’ın iktidarına yönelik en büyük riski ortadan kaldıran bir tür sigorta gibi görünecektir. Muhalefet, Erdoğan’ı yenme şansını sürdürmek istiyorsa, siyaseten “yıllanmış” bir figür olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan derhal uzaklaşmalı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) halihazırdaki 73 yaşındaki lideri, daha önce birçok kez genel seçimlerde siyasi bir atılım gerçekleştiremedi.
İmamoğlu’na verilen ceza, muhalefeti ve seçmenlerini harekete geçirebilecek bir mobilizasyon yaratabilir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, AKP’den hesap sorma amacıyla Perşembe günü kentte binlerce insanın katılım gerçekleştirdiği bir miting düzenledi. Erdoğan’ın yöntemleri giderek Putin’inkine benzese de, dengesiz bir koalisyonla iktidarını sürdürdüğü için siyasetteki kontrolü daha az.
Öte yandan Putin, Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş sonucunda Rusya’yı felç eden dış yaptırımlarla karşılaşmadan önce, ekonomi ve para politikasının kontrolünü büyük ölçüde yetkin liberallere devrettmişti. Buna karşılık Erdoğan ise, faiz oranlarını düşürerek enflasyonu azaltacağını sanıyor ki bu, düz dünyacıları andıran anlamsız bir ısrar. Erdoğan Türkiye ekonomisini bir çıkmaza soktu ve enflasyon yaklaşık yüzde 85’e ulaştı.
Erdoğan Rus liderle inişli çıkışlı bir dostluk geliştirmesine rağmen, ülkesinin Batı’nın ekonomik desteğine olan ihtiyacı, ABD’li ve Avrupalı müttefiklerine bir miktar rahatlama sağlıyor. Batılı liderler, Türkiye’nin NATO üyeliğinin ve AB ile arzuladığı ekonomik ilişkinin temel demokratik standartlara bağlılığı gerektirdiğini açıkça belirtmelidirler. Erdoğan’ın tüm çabalarına rağmen, Türk demokrasisinin kökleri Putin’in Rusya’sındakine kıyasla çok daha köklü ve güçlü. Bunun solup gitmesine asla izin verilmemeli.
Çeviri: Hasan Ayer
Kaynak: https://www.ft.com/content/4d2b37cd-a50a-43e2-aff1-5ff4a53015a6