Ölümcül depremden bir hafta sonra Sercan’ın üçüncü yaş günüydü. Atları ve Mickey Mouse’u seven küçük Sercan, Antakya’nın en lüks komplekslerinden biri olan Rönesans sitesindeki dairelerinde ailesiyle birlikte kutlama yapacaktı. Bir Pazar gecesi yatağa girdiklerinde hiçbiri Sercan’ın üçüncü yaş gününü göremeyeceğini bilmiyordu.
Ertesi sabah saat 4’ten kısa bir süre sonra iki ölümcül depremden ilki gerçekleştiğinde, Rönesans’taki 249 daire toplu bir mezara dönüştü. Bina, 12 katın tamamı öne doğru devrilmeden ve blok yüz üstü çökmeden önce zemininin bağlı olduğu temelden hızlıca koptu. Koşar ailesi (küçük Sercan, annesi Selcan ve babası Serkan) enkaz altında kaldı. Bedenleri o kadar kötü olmuştu ki sitenin yakınlarındaki Ekinci köyünde ikamet eden aileleri cenaze töreni düzenleyebilmek için hâlâ kimliklerini doğrulayacak bir DNA testinin sonucunu bekliyor.
Otoyolun hemen karşısındaki Ekinci’de yaşayan Serkan’ın kardeşi Ata, şiddetli sarsıntılarla uyandı. Türkiye’nin güneyini ve Suriye’nin kuzeyini yerle bir eden 7.8 büyüklüğündeki deprem kadar şiddetli bir depremin yaşanma ihtimalinden korktuğu için iki katlı aile evinde yaşamayı tercih etmişti.
Ata, hemen Rönesans’a koştu.
“Rönesans’a doğru giderken, yolların bazı bazı bölümlerinin yıkılmış binalar tarafından kapatıldığını gördüm. Ardından depremin ne kadar şiddetli olduğunu fark etmeye başladım; ama oraya ulaşmanın bir yolunu bulmalıydım.”
Ata olay yerine vardığında, devasa apartman kompleksinin enkazını tarayarak Serkan ve ailesini bulmaya çalıştı. Etrafı, bir zamanlar kendini “depreme karşı güvenli” olarak tanıtan bir sitenin molozları içinde sevdiklerini arayan insanların acı dolu çığlıklarıyla çevriliydi.
“Attığım her adımda insanların yardım çığlıklarını duyuyordum. Ancak Rönesans neredeyse 250 daireydi ve Serkan abimlerin oturduğu katı nasıl bulacağımı bilemiyordum, bu yüzden hâlâ hayatta olup olmadığını, yardımıma ihtiyacı olup olmadığını öğrenmek için nereye seslenmem gerektiğini idrak edemiyordum. Her şey tamamen çökmüştü ve içeri girmem imkânsızdı. O gün sabah 8’e kadar burada kaldım ama kimse gelmedi.”
Eski sakinlerinden birinin ziyaretçi defterine yazdığına göre Rönesans’ın “cennetten bir köşe” olması gerekiyordu. Antakya’nın eteklerinde 2013 yılında inşa edilen bu lüks blokta, fiyatı 132.000 Sterlin’e kadar satılan daireler yer alıyordu. Site içindeki konutlar, bölgedeki diğer bütün konutlardan çok daha pahalıydı.
Rönesans’ın içinde bir yüzme havuzu, kafeler ve spor alanları vardı. Site sakinleri Hatay’ın kozmopolit orta sınıfındandı. Site içinde bir fizik profesörü, profesyonel sporcular ve başka birçok meslek grubundan insanlar yaşıyordu.
Serkan ve Selcan, baharat ithal eden ve Hatay’ın yerel tariflerine uygun soslar üreten kendi işletmelerini kurmuşlardı. Dahası kurdukları iş, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen yükselmeye başlamıştı.
Tamamen yıkılan Rönesans, Türk yetkililer ile halk arasındaki gerilimin somutlaştığı noktalardan biri oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un açıklamasına göre, deprem ülkenin güneyinde binlerce binanın çökmesine yol açtı. 84.726 binanın yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğü tespit edildi. Devlet, topu müteahhitler ve inşaatçılar arasındaki yolsuzluğa atıyor. Fakat bir haftadan uzun bir süredir Rönesans’ın önünde toplananların da aralarında olduğu ölen 36.000’den fazla kişinin öfkeli yakınları, bu sonuca daha büyük bir sistemin neden olduğunu söylüyor.
Rönesans’ın çöküşünden birkaç gün sonra, müteahhit Mehmet Yaşar Coşkun, yurt dışına kaçmak isterken İstanbul havaalanında gözaltına alındı. Bu süreçte Türkiye’de en az 110 müteahhit daha tutuklandı, hatta bazıları “taksirle adam öldürme ve inşaat yönetmeliği ihlalleri” ile suçlandı.
Coşkun savcılara verdiği ifadede Rönesans’ın neden çöktüğünü bilmediğini ve inşaat sırasında öngörülen tüm düzenlemelere uyduğunu söyledi.
“İki yıl süren ve olaysız bir şekilde tamamlanan inşaat sırasında hiçbir sorun yaşanmadı. Bina 10 yıl boyunca kullanıldı ve bu süre zarfında herhangi bir sorun yaşanmadı.”
17,000’den fazla insanın ölümüne neden olan 1999 depreminden sonra Türkiye’yi yeniden inşa etmek için geniş ölçekli bir inşaat sözü vererek 2003 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, inşaat sektöründe vuku bulan kurumsal düzeydeki yolsuzluk iddialarını reddetti. Mart 2019’daki yerel seçimlerden bir ay önce hükümeti, mimar ve mühendislerin bütün uyarılarına rağmen binalara kayıt dışı çıkılan ek katları yasallaştıran bir imar affı getirdi.
Erdoğan, “çöken binaların yüzde 98’i 1999’dan önce inşa edilmiş” dedi. Depremin üzerinden bir ay geçmeden hızlı bir şekilde yeniden inşa sürecine başlanacağının sözünü de verdi.
Ancak eski Rönesans sakinleri, depremden çok önce binanın güvensiz olduğu konusunda uyarılar yaptıklarını hatırlatıyor. Demirören Haber Ajansı’na konuşan Zekiye Barutçu Yiğitbaşı, “bina yöneticisine korktuğumu, site içindeki binaların temelinin kaydığını söyledim. Bu endişeleri ciddiye almak yerine bana güldü” dedi. Yiğitbaşı, koridordaki duvarda büyük bir çatlak görüp Rönesans’ın güvensiz olduğuna karar verdikten sonra taşındığını sözlerine ekledi.
“Onları günlerce uyardım ve daha sonraki süreçte aynı bina yöneticisi bana durumun düzeltildiğini söyledi. Sorunu nasıl düzelttiklerini sorduğumda ise bana mühendislerin binayı değerlendirdiğini söylemekle yetindi. Bu endişelerimi komşularıma da söyledim ama umursamadılar.”
Binanın çöktüğü sırada içeride yaklaşık bin kişinin olduğu tahmin ediliyor. Bir haftadan uzun bir süre sonra, kıyamet gibi boş bir sokakta mavi bereli askerler devriye atarken, aileler de yakınlarının parçalanmış bedenlerini teşhis edebilmek umuduyla sevdiklerinin fotoğraflarını acil durum çalışanlarına gösterebilmek için nöbet tutuyordu.
Birçok aileden farklı olarak, ailelerin bir kısmı sevdiklerinin cesetlerini bozulmamış olarak bulabildikleri için rahatladıklarını ve bu sayede kimliklerinin daha kolay tespit edilebildiğini ifade etti.
Koşar ailesi, burada yaşayan pek çok kişi gibi, güvenli olduğuna inandıkları için Rönesans’a taşınmayı tercih etmiş. Serkan’ın kardeşi Ata, “bu site Antakya’nın en sağlam komplekslerinden biri olarak tanıtılıyordu. Bundan dolayı da burada yaşayan insanlar belli bir ekonomik ve sosyal sınıftan geliyordu. Bu insanlar Rönesans Sitesi’ni güvenli olduğu için seçmişlerdi” diyor.
Serkan, Selcan’la birlikte bir buçuk yıl önce buraya taşındıklarında, emekli bir müteahhit olan babasını daireyi incelemesi için davet etmiş. “Babam ona buranın tehlikeli olduğunu ve buraya taşınmamaları gerektiğini söyledi, fakat kardeşim dinlemedi” diyor Ata.
“Abim babama kaldıkları binanın güvenli olduğunu, hatta temellerinde de depreme dayanıklı bir Japon anti-şok sistemi bulunduğunu söyledi.”
Ata, Rönesans’ın bulunduğu İnönü Bulvarı’nın çevresindeki, pastel renkli diğer blokları işaret ediyor ve “şuraya bakın, o apartman bloklarının hiçbiri yıkılmadı, sadece Rönesans yıkıldı” diyor.
Rönesans’ın önünde toplanan diğer ailelere göre binanın müteahhiti Coşkun’un tutuklanması yetersiz.
“Süreç müteahhidi yakalamakla bitmiyor. Biz müteahhiti yakaladık, cezalandırdık ama o müteahhite o yetkiyi kim verdi? Bu inşaata onay verenlerin takip edilmesi ve yakalanması gerekiyor,” diyor, iki kardeşiyle birlikte odun ateşinin etrafında ısınan İlyas Çetin. Çetin kardeşler, dördüncü kardeşleri Cevdet’in cesedini bulmak için Rönesans’ın dışında kamp kurmuşlardı.
İbrahim, hüzünlü bir tavırla abisinin dediklerine katılıyor:
“Bu müteahhiti aşan bir şey. Bu çimentoyu kim döktü, kim hazırladı ve buraya getirdi? Bunların bulunması lazım. Bu binalara ruhsat verenler kimler? Onlar da bulunmalı. Bu iş sadece müteahhitle bitmiyor. Bunların hepsinin detaylı bir biçimde araştırılması gerekiyor.”
Depremden bu yana kayıp olan Cevdet Çetin’in fotoğrafı.
Müteahhit İbrahim Coşkun, Hatay Mimarlar Odası’nda iki dönem başkanlık yapmış, yerel toplulukta saygı gören ve övgülere mazhar olan biriydi.
Rönesans’ın çökmesinin ardından, Hatay’ın uzun süredir belediye başkanlığını yürüten Lütfü Savaş, inşaat ruhsatını kimin verdiğine ilişkin sorular yöneltmenin “vicdansızlık” olduğunu söylüyor ve apartmanın bulunduğu Ekinci Belediyesi’ni suçluyor.
Türkiye Mimarlar Odası Genel Sekreteri Eyüp Muhcu, “inşaat sürecinde yerel ve merkezi yönetimdekiler de dahil olmak üzere bir sorumluluk zinciri var” diyor.
“Sorumluların tam olarak hesap vermemesi için insanlar günah keçisi olarak kullanılıyor. Bir binanın inşasında yer alan herkesin görevleri incelenmeli ve yasal değerlendirmeye tabi tutulmalı.”
Öte yandan, yara bere içindeki lüks apartmanın dibinde toplanan Koşarlar ya da Çetinler gibi aileler, bir müteahhitin tutuklanmasının acılarını hafifletmeyeceğini söylüyor.
İlyas:
“Şu anda burada kardeşimi bekliyorum. Müteahhite 100.000 lira [4.438 sterlin] verebilirim. Soruyorum size; o müteahhit kardeşimi geri getirebilir mi? Kardeşimi bana geri verin!”
Çeviri: Hasan Ayer