Jacinda Ardern ister Davos’ta dolanıp dursun, ister dünyaya iklim değişikliği ve “refahın” önemi hakkında nutuk çekiyor olsun, kendinden memnun bir lider. İlk zamanlar bu genç başbakan ilerici dünyanın gözdesi oldu (çoğu insan onun feminist eğilimlerine, Christchurch cami saldırısını hassas şekilde ele almasına ve de yürürlüğe koyduğu sıfır Covid stratejisine hayran kaldı.
Ancak özenle inşa edilmiş bu imaj yavaş yavaş aşınıyor. Küresel basında yer alan hiçbir olumlu haber Yeni Zelanda’daki ekonomik cansızlığı, vaatlerin yerine getirilmeyişini ve ülke içinde artan hoşnutsuzluğu gizleyemez. Son kamuoyu yoklamalarına göre geçtiğimiz altı ayda yüzde 10’luk bir düşüş gösteren Ardern, bir sonraki seçimi kaybetme yolunda ilerliyor. Bu, dramatik bir itibar kaybının işareti. Dahası, Christopher Luxon yönetiminde yeniden canlanan merkez sağ Ulusal Parti ve liberal ACT, seçmenleri cezbetmekte.
Ardern’in Covid stratejisi geniş ölçekte takdir gördü. Ada ülkesinin izole konumundan yararlanarak kısa süreli karantinalar ve sınır geçişine dönük kısıtlamaları yürürlüğe koydu ve en azından başlangıçta gerçekten de virüsü etkisizleştirmeyi başardı. Ekim 2020’de yapılan genel seçimleri tarihi bir çoğunlukla kazandı. Fakat aylar içinde işler kötüye gitmeye başladı. Aşı uygulamalarındaki başarısızlıklar ülkeyi dünyanın başka yerlerine kıyasla çok daha uzun süreli bir izolasyona mahkûm etti. 2021’in ortalarına gelindiğinde, dünyanın geri kalanı yeniden açılmaya başlarken, Yeni Zelanda bir kez daha sert karantina uygulamalarına sarıldı.
Sınırlar ancak bu ayın sonunda tamamen açılacak. Yakın zamana kadar birçok Yeni Zelanda vatandaşının ülkeye geri dönmesine izin verilmiyordu ki bu politika aileleri parçalıyordu. Örneğin oldukça şaşırtıcı bir vakada Yeni Zelandalı bir gazeteci, ülkesine dönmek için sarf ettiği o kadar efordan sonra bebeğini doğurmak için Taliban’dan sığınma talebinde bulunmak zorunda kaldı. Artık Covid’in faturasının ödenmesinin zamanı geldi. Vakalardaki artış, dünyadaki en yüksek günlük ölüm oranlarından birine yol açtı ve bu, maske zorunluluğu ile karantina uygulamaları da dahil olmak üzere kısıtlamaların yeniden getirilmesine yol açtı. Olayların gidişatı, virüsle yaşamaya hâlâ hazır olmayan bir ülke için kasvetli bir gelecek tablosu çiziyor.
Bir ulusun kendisini bu kadar uzun bir süre kapatmasının daha geniş sonuçlarının olacağı görmezden gelinmemeli. Bu gaddar pandemi politikaları ülkeyi içine kapattı, yabancı korkusuna yol açtı. Göçmenler korkup kaçtı ve ticari ilişkiler zarar gördü. Bu, son birkaç on yılda dünyaya açık politikaları sayesinde muazzam bir ekonomik refah elde eden bir ülke için yüz seksen derecelik bir dönüş anlamına geliyor.
Pandemiden önce Yeni Zelanda, yılda yaklaşık 50.000 pozitif net göç çekmekteydi. Ancak Mart 2022 itibariyle göç negatife döndü ve çok fazla kişi ülkeyi terk etti. Zorlu ekonomik koşullardan kaçmak ve ufuklarını genişletmek için denizaşırı ülkelere giden genç uzmanlar ve mezunlar bu göçün öncüsü oldu.
Sağlık sistemi, Covid vakaları ve diğer rahatsızlıklarla başa çıkmak için mücadele ederken, insanların ülkeyi terk etmesi yetenek kaybına neden oldu. Çocuklar, öğretmen eksikliği nedeniyle sık sık evlerine gönderiliyor. Enflasyon, yaşamı zorlaştırmakta olan artan gıda, yakıt ve kira fiyatları nedeniyle 32 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 7,3’e ulaştı.
Bütün bunlarla beraber çete faaliyetleri, silahlı saldırılar ve hırsızlık yapma amacıyla araçla mağzaya dalma pratikleri de dahil olmak üzere boş şehirlerde şiddet suçlarındaki artış halkı tedirgin etti. Failler kısmen, Covid-19 nedeniyle okullar kapandığı için iki yıldır sınıfta görülmeyen sorunlu ergenlerdi.
Daha geniş ölçekte ekonomik durumun yarattığı hoşnutsuzluklar, Ardern’in gereğinden fazla vaatte bulunup bunları yerine getirmediği duygusuyla birleşti. Örneğin 2017’de Ardern’in en ses getiren vaadi on yıl içinde 100.000 uygun fiyatlı ev inşa etmekti ancak sadece 1.366 ev inşa edilebildi. Ardern, İngiliz Vogue dergisinin Meghan Markle tarafından düzenlenen konuk sayısının ön kapağında yer aldığı hafta, ev inşa etme taahhüdünü geri çekti. O zamandan beri hükümet, acil konut hibeleri için 1 milyar NZ$’ın üzerinde harcama yaptı.
Ardern ayrıca Auckland’da bir hafif raylı sistem inşa etme vaadinde bulundu fakat proje başlamadı bile. Dahası, 100.000 çocuğu yoksulluktan kurtarma sözü verdi ancak bunun aksine çocuk yoksulluğu arttı. Ayrıca iklim değişikliği ile ivedilikle ilgileneceğini söylemişti fakat emisyonlar 2018’den bu yana yüzde 2’nin üzerinde yükseldi.
Ardern ayrıca zamanımızın merkezi jeostratejik ve ideolojik sorunlarına, Rusya’nın saldırganlığına ve Çin’in yükselişine karşı yumuşak bir tavır benimsedi. Dahası, Ukrayna’daki savaşın “otokrasiye karşı demokrasi mücadelesi” olduğu fikrini kabul etmedi ve hatta Batılı müttefiklerinden çok daha yumuşak bir duruş ve söylem benimseyerek Çin’e karşı geliştirilen askeri ittifaka katılmayı reddetti. Bunların Ardern’in vaat ettiği türden bir küresel liderlik gibi gözükmediği aşikâr.
Uluslararası basının tasavvur ettiği Yeni Zelanda, Orta Dünya kadar kurgusaldır. Ülke zorlanıyor. Ülkesinin karşı karşıya kaldığı sayısız zorluğun üstesinden gelme kapasitesinden yoksun olan Ardern’in parıltısı söndü. En nihayetinde uluslararası konferanslarda ayakta alkışlanmak ülke içindeki güven kaybını telafi etmeyecektir.
Yazar: Matthew Lesh
Çeviren: Hasan Ayer
Metnin orijinali için: https://www.telegraph.co.uk/politics/2022/07/25/rise-fall-jacinda-ardern/