Tüm zamanların en çok satan kitaplarından biri cadılar ve cadılık hakkındadır. Elbette bu kitap, Harry Potter romanları gibi neşeli bir macerayı içermiyor. Bunun yerine, Şeytan’ın hizmetkârlarının nasıl tespit edileceğini, yakalanacağını, itiraflarının nasıl işkenceyle alınacağını ve sonunda nasıl öldürüleceğini açıklayan korkunç bir kullanım kılavuzunu içeriyor. 1486 yılında yayınlanan “Malleus Maleficarum”, yani Cadıların Çekici, sonraki iki yüzyıl boyunca İncil’i bir kenara bırakırsak, diğer tüm kitaplardan daha fazla sattı.
Londra’daki Royal Historical Society’de araştırmacı olan Robert Peckham’ın Korku: Bir Alternatif Dünya Tarihi başlıklı kitabında tartıştığı üzere, cadılar konusundaki endişe ve korku cehaletten kaynaklanıyordu. Örneğin, mikroplar hakkında hiçbir bilgisi olmayan insanlık, hastalık gibi talihsizliklerin büyüden kaynaklandığına inanıyordu. Bu korkular iktidardakiler tarafından siyasi amaçlar için manipüle edilebiliyordu. 16.yüzyılda Hristiyanlık parçalanmıştı. Bir yanda Papa, diğer yanda çeşitli Protestan hükümdarlar siyasi kontrolü ele geçirmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Cadıları yok etmek, dünyevi bir hükümdar için hangi tarafta olduğunu göstermenin en kullanışlı yoluydu: Şeytan’ın değil Tanrı’nın tarafında olduğunu ispatlamak!
Korku ilkel ve zorunlu bir duygudur. Robert Peckham bu “bizi hayatta tutan nörobiyolojik bir süreç” olarak adlandırıyor. Eğer atalarımız uçurum kenarlarından veya kılıç dişli kaplanlardan korkmasaydı, bugün olduğumuz noktada olmayabilirdik. Fakat tersinden baktığımızda, insanlar iletişim kurabilen hayal gücü çok yüksek varlıklar olduğu için, korku sessiz fısıltılardan bile aniden türeyebilir. Peckham’ın metni iddialı alt başlığının hakkını tam olarak veremese de, korkunun geçtiğimiz 700 yıl boyunca insan davranışlarını şekillendirdiği pek çok tarihsel uğrağı ve olayı aydınlatmaya çalışıyor. Bunları okuyarak okuyucular günümüz için dersler çıkarabilir.
Bu derslerden ve argümanlardan belki de en önemlisi şu: “Güç ve İktidar, korkuya bağlıdır!” Peckham, Avrupa’daki Reformasyon ve Karşı-Reformasyon çalkantılarının kısmen Katolik kilisesinin Batı Avrupa’da üzerindeki “korku tekelini” kaybetmesinden kaynaklandığını öne sürüyor. Kilise bin yıl boyunca insanları öbür dünyanın anahtarlarının sadece kendisinde olduğuna ikna etti İnsanların ebedi azap korkusunu “endüljans” satarak paraya dönüştürüyordu. Bu “araftan ve ebedi işkenceden kurtulma” sertifikalarının satıcılarından biri de rahip Johann Tetzel’di. Rahip ve Vaiz olan Johann Tetzel, insanları aileleri ve yakınları ile korkutur, iblisler tarafından işkence edilen ölü ebeveynlerinin merhamet için feryat ettiklerini, af dilediklerini anlatarak endüljans satın almalarını sağlardı.
Martin Luther Katolik kilisesinin bu suiistimallerine isyan ettiğinde, birçok insan Luther’in yeni teolojik argümanlarından şüphesiz ki hemen etkilendi. Unutmamak gerekir ki Luther’in popülaritesinde krallıklarında Protestanlığı savunan Kralların da etkisi vardır. Bu krallar Protestanlığı kullanarak Papa’nın dünyevi otoritesinden sıyrılabilmeyi ve bu dünyevi otoritenin sağladığı müthiş salahiyetlerden bazılarını kendi krallıklarını güçlendirmek için kullanmayı umuyorlardı.
Peckham’ın kitabının büyük bir bölümünü Covid-19 salgını sırasında yazdı. Haliyle yazar enfeksiyon korkusu ve bunun “muktedirler” tarafından manipüle edilmesi üzerine kafa yoruyor. Kara Veba’nın Avrupa’yı vurduğu yıllarda, “Yahudiler, Müslümanlar, yoksullar, cüzzamlılar ve yabancılar” gibi sevilmeyen azınlıkların “kötü niyetli bulaşıcı hastalık taşıyıcıları” olabileceğine dair söylentiler çıkarıldı. Elbette bunu korkunç zulümler izledi.
Vebanın yol açtığı toplumsal huzursuzluk ve kargaşadan korkan yönetici sınıf, halkın öfkesini kendileri dışındaki hedeflere yöneltmekten memnunlardı. Fakat bazılarının başka amaçları da vardı. Örneğin, 1349 yılında yalnızca tek bir günde 2.000 Yahudi’yi yaktırarak öldürten Strasbourg piskoposunun Yahudi sarraflara büyük miktarda borcu vardı. (Yahudilerle ilgili komplo teorileri günümüzde de devam etmektedir. Bu teorilerin çoğu Rothschild ailesine yöneliktir).
Elbette Covid, Kara Veba’dan daha az korkunçtu. Tıp yüzyıllar boyunca oldukça yol kat etti. Fakat insan doğası çok az değişmiş görünüyor. Koronavirüs korkusu her türlü komplo teorisinin tohumlarını atmış oldu. Pek çok hükümet sivil özgürlükleri kısıtlamak amacıyla pandemi paniğinden yararlandı. Robert Peckham Hong Kong’da yaşadığı sırada, 2019-2020 yıllarında adayı sarsan demokrasi yanlısı protestoları yasaklamak amacıyla Çin Komünist Partisi’nin virüs salgınını bir bahane olarak kullanmasına birinci elden şahit oldu.
Kitapta gözü pek ve utanmaz yalancıların dehşet ve korkuyu ne kadar kolay körükledikleri de işleniyor. Örneğin, Hitler’in Hava Kuvvetleri Komutanı Hermann Göring, bu konuda şunları söylüyordu: “Tek yapmanız gereken halka saldırıya uğradıklarını söylemek, barış yanlılarını vatanseverlikten yoksun hainler olmakla ve ülkeyi tehlikeye atmakla suçlamak. Bu strateji her ülkede benzer şekilde işler.” Naziler aynı zamanda ekolojik alarmizm politikası uyguluyor, küresel gıda kıtlığının komşu ülkeleri işgal etmeyi haklı gösterdiğini savunuyorlardı. (ç.n. : bkz. Lebensraum)
Korkunun panzehirlerinden en etkilisi mizahtır. Luther da Papa’yı alaya almak amacıyla, yeni bir kitle iletişim aracı olan matbaayı kullanıyordu. Pek çok Müstehcen karikatür Kutsal Roma’yı bir genelev, kardinalleri ise Şeytan’ın poposundan çıkanken tasvir ediyordu. Papa’da at yerine bir domuza binmiş şekilde karikatürize ediliyordu. Kahkaha korkuyu yatıştırır, hatta otoritede gedikler açar.
Dolayısıyla, korku tacirlerinin kendilerini hicvedenleri öldürmeye çalışmasına şaşırmamak gerekir. Örneğin, kitapta Salman Rüşdi’den çok az bahsediliyor. Rüşdi bundan daha fazlasını hak ediyor. Ruşdi, 1988 yılında aralarında İran’ın despotu Ayetullah Humeyni’nin de bulunduğu pek çok kişiyi hicveden bir roman yazdı. Humeyni, kitabın Muhammed Peygamber’e hakaret içerdiğini söyleyerek Müslümanları Rüşti’yi öldürmeye çağırdı. Geçtiğimiz yıllar, bağnaz bir fanatik Salman Rüşdi’yi New York’da gözünden bıçakladı.
Humeyni 1989’da öldü fakat körüklediği korku hala devam ediyor. Humeyni’nin birincil amacı rejimine desteği arttırmaktı. Bu işe yaramış gibi görünüyor. Humeyni rejimi İran’ı hala yanlış yönetiyor. Fakat fetvanın küresel bir sonucu var: Gerici bir teokrasinin dine küfredenlere karşı uyguladığı yasaların, gezegenin herhangi bir yerinde gönüllü suikastçılar tarafından uygulanabileceği anlaşılmış oldu.
Liberal ülkelerde dahi yazarlar, sanatçılar ve komedyenler artık Muhammed Peygamberi bırakın yermeyi, tartışmaktan bile korkar hale geldi. Pek çok İslam ülkesinde, entelektüel yaşamın üzerinde suikastçı korkusu kol geziyor. İnancın siyasette oynadığı rol üzerine özgürce tartışmak ise neredeyse imkânsız hale geliyor. Dolayısıyla da uzun sakallı, uzun süredir gömülü bir İranlı korku taciri, insanlığın dörtte birinin ilerlemesini engellemeye devam ediyor.
Robert Peckham’ın kitabını okumak için iki önemli sebebimiz var: İlki, Rusya, Hindistan ve Çin gibi iç karartıcı sayıda ve pek çok yerde hükümetler vatandaşlarını hizada tutmak için korku kullanımını artırıyor. İkincisi de geçmişte bu tür taktiklerin nasıl işlediğine dair insanların hafızalarının endişe verici derecede bulanık olması. Peckham’ın aktardığı bir ankete göre, genç Rusların neredeyse yarısı Stalin’in terör rejiminden habersiz. İşte asıl korkutucu olan bu.
Kaynak: https://www.economist.com/culture/2023/09/09/how-fear-has-shaped-human-affairs
Çeviri: Hasan Ayer.