Ana SayfaHaberlerÇevirilerÇEVİRİ | Orban: İlerici liberal dünya görüşü başarısız oldu, yerine egemenlikçi dünya...

ÇEVİRİ | Orban: İlerici liberal dünya görüşü başarısız oldu, yerine egemenlikçi dünya düzeni koymak için atlarımızı hazırlayalım

Macaristan Başbakan’ı Viktor Orbán’ın Budapeşte’de Muhafazakâr Politik Aksiyon Konferansı (CPAC) Macaristan toplantısının açılışında yaptığı konuşma: İlerici liberal dünya görüşü tamamen başarısız olmuştur. Tüm dünyaya savaş, kaos ve huzursuzluk, ekonomik çöküş ve düzensizlik getirdiler. Geldiler, savaştılar, demokrasi ihraç ettiler; ve sonunda insanlar onlardan bıktı. Bu ilerici söylemleri dinlediğimde güzellik yarışmalarındaki dünya barışı konuşmalarının çok daha içi dolu olduğu, bu beceriksiz liderlerden daha net ve derin şeylerden bahsettiği hissine kapılıyorum. Bu gerilemekte olan ilerici liberal dünya görüşünün yerine başka bir dünya görüşünü, egemenlikçi bir dünya düzenini koymak için kaçırılmayacak bir fırsattır. Atlarımızı hazırlayalım, zırhlarımızı kuşanalım, savaş meydanına çıkalım! Seçim savaşı başlasın!

Günaydın, Herkesi selamlıyorum.

Washington’dan Gürcistan’a, Estonya’dan Şili’ye dünyanın dört bir yanından gelen muhafazakârlara hoş geldiniz diyorum. Eski dostumuz Matt Schlapp’ı özel bir saygıyla selamlıyorum, kendisi olmasaydı bugün burada olamazdık. Her şey için teşekkür ederim.

Hepiniz Budapeşte’ye hoş geldiniz. Sizleri ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Bugün Macaristan uluslararası siyasette büyük bir itibar kazandı. Bu pek alışılmadık bir durum. Macaristan on milyon nüfusu, mütevazı büyüklükte bir ordusu ve orta düzeyde bir GSMH’si olan bir ülke. Washington’dan, Brüksel’den, Berlin’den, Moskova’dan ya da Pekin’den bakıldığında pek de önemli ve ilginç olmayan bir ülke. Bu nedenle Sevgili Macar dostlar, tevazu ve alçakgönüllülük bizim için elzemdir. Yine de ülkemizde cazip bir şeyler var, egzotik bir şeyler. Belki de bu kimsenin anlamadığı bir dile sahip olmamız ve insanların nasıl olup da böylesine dünya dışı bir dilde konuşabildiğini kimsenin anlayamamasından ileri gelmektedir.

Değerli misafirler…

Sakın bir şeyler için çabalamayın: Başarısızlık depresyona yol açacaktır. 

Belki de Macaristan’da en çok ilgi çeken şey, bir halkın 1100 yıldır kendi devletinin çatısı altında yaşıyor olması ve bağımsızlığından tek bir parça bile taviz vermemiş olmasıdır. Ya da belki de en ilginç olanı, tüm Avrupa ilerici liberalizm okyanusuna batmışken, burada mucizevi bir şekilde muhafazakar bir adanın hayatta kalabilmiş olmasıdır: Liberal dalgalara, Brüksel fırtınasına ve Washington kasırgasına meydan okuyan bir “farklılık adası”! Ve bu ayrıksı ada tüm bunlara meydan okumakla kalmıyor, hayatta kalıyor, hatta başarılı oluyor, ve zafer de kazanıyor. Ve tekrar tekrar zafer kazanıyor! Bu farklılık diyarına hepiniz hoş geldiniz.

Bayanlar ve baylar…

CPAC yasaklanma tehlikesiyle karşı karşıya olmayan ve Avrupa’da düzenlenen muhafazakâr bir konferans. Organizatörleri tehdit edilmeyen muhafazakâr bir konferans. Burada kimse aileniz için hayatı imkansız hale getirmeye ya da arabanızı zorla çekmeye çalışmıyor. Bu, bir yerden başka bir yere kovulmayan muhafazakâr bir toplantı. Polisin çağrılmadığı muhafazakâr bir konferans. Tüm bunlar geçtiğimiz hafta dostum Yoram Hazony ve arkadaşlarının Ulusal Muhafazakârlık Konferansı’nı düzenledikleri Brüksel’de başımıza geldi. Kolay değildi ama üstesinden geldiler. Organizatörleri tebrik ederim! Fakat burada işler farklı. Tüm söylentilere rağmen burada hukukun üstünlüğü geçerli ve herkes istediği türde bir konferans düzenleyebilir: istedikleri mekanı kiralayabilir ve ne istiyorsa söyleyebilir.

Belçika başbakanı olan meslektaşımın aksine, ben istesem bile bir Macar mahkemesine ne yapması gerektiğini, doğru kararın ne olduğunu söyleyemem. Esasen, bunu yapabilseydim bile, inadına buna karşı karar verirdim. Burada işler böyle yürüyor. Macarlar başkalarının bizim işlerimize karışmasından hoşlanmaz. Amerikalı dostlarımızın dediği gibi: “Üstüme basma!” Avrupalı liberallerin cenneti Brüksel’de, Avrupalı ilerici yaşam artık bir realitedir. Diktatörlük günlerinden kalma eski bir fıkrayı anımsıyorum: “Söyleyin bana, komünizme vardık mı, yoksa işler daha da kötüye mi gidecek?” Ama dostlarım, Brüksel’in modası ve işkenceleri üzerine kara kara düşünmeyelim de öncelikle burada olduğumuz için sevinelim.

Avustralya’nın eski Başbakanı Sayın Tony Abbott’a aramıza hoş geldiniz diyorum. Kendisi 2015 yılında yaşanan göçmen dalgası sırasında bize örnek olan Batılı bir başbakandı. Sizi selamlıyoruz! O bizim kahramanımız. Göç dalgasının durdurulması gerektiğini söylemiş ve bu dalgayı durduran da kendisi olmuştu. Sınırlardan yasadışı yollarla geçerseniz, girişinize izin verilmeyeceği mesajını bizzat veren oydu. Ve bu meselenin üstesinden ancak böyle gelebileceğimizi gösterdi. Ta o zamanlardan dünyaya örnek oluşturacak bu eylemler bir arkadaşlığın temelini atmış oldu. Bugün burada bizimle birlikte olduğunuzu görmek çok güzel Sayın Başbakan. 

Slovenya’nın ebedi Başbakanı Sayın Janez Janša’ya hoş geldiniz diyoruz. Kendisinin en önemli özelliği, ister iktidarda ister muhalefette olsun, kendisiyle konuşurken gerçek bir başbakanla konuştuğunuzu hissetmenizdir. Sol hareket Janeze karşı elinden bütün kötülükleri yapmış, Janez’i mahkemelerde süründürmüş, mahkum etmiş ve hapse göndermiş olsa da biz onu burada büyük ve başarılı bir savaşçı olarak karşılıyoruz. Tüm bunlar olurken Brüksel elbette ki sessiz kaldı. Fakat o her daim ayaklarının üzerinde durmayı becerdi, mücadelelerinden her zaman eskisinden daha güçlü çıktı ve ne olursa olsun Başbakan olmak üzere geri döndü. Sevgili Janez, bir gün tecrübelerini bizimle paylaşacağını umuyoruz.

Gürcistan Başbakanı Sayın Irakli Kobakhidze’ye de hoş geldiniz diyorum. Kendisi ülkesinde gerçek bir siyaset ustası olarak kabul edilen bir lider. Bunda şaşılacak bir şey yok tabii, zira Gürcistan’ın bin yıllık tarihi büyük bir jeopolitik satranç oyunu gibidir: Bu tehditkâr ve istilacı büyük güçler karşısında özgün bir dilin, kültürün ve ulusal kimliğin nasıl korunacağına dair bir oyun. Gürcistan halkı bu satranç oyununu yüzyıllardır başarıyla oynamaktadır. Hoş geldiniz Sayın Başbakan, burada bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Size her zaman başarılar dileriz.

Polonya’nın eski başbakanı dostum Mateusz Morawiecki de burada ya da henüz gelmediyse birazdan gelecek. O ve ben eski silah arkadaşıyız. Brüksel’de egemenliğimiz için, göçmenleri durdurmak için, ailelerimizi ve çocuklarımızı korumak için birlikte savaştık. Biz Polonyalılar ve Macarlar, bizim için önemli olan ve progresif solun ortadan kaldırmak istediği her şey için birlikte mücadele ettik. Bize dayatmak istedikleri şeylere karşı birlikte savaştık. Dostum Mateusz’un da bizimle olması çok sevindirici. Kendisini Brüksel’de Polonya halkının başında görmek için sabırsızlanıyoruz. 

Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, İspanya, Brezilya, Şili, Hollanda, Belçika ve Fransa’dan çok sayıda kişi buraya geldi. Yurtdışındaki Macarların temsilcilerine de özel bir hoş geldiniz diyorum. Burada olmanız memnuniyet verici, bu etkinlik bir araya gelmemiz için iyi bir fırsat yarattı.

Sevgili dostlarım…

İki yıl önce, Budapeşte’deki ilk CPAC toplantısında, Macaristan’ın başarısı için gerekli reçeteden mütevazı bir şekilde bahsetmiştim. Bir yıl önce de Macaristan’ın ilerici liberalizm virüsüne karşı uluslararası düzeyde patentli bir deney laboratuarı olduğundan da bahsetmiştim. Bunlar önemli konular, fakat biraz teorikler. Oysa 2024 yılı bir teori değil, pratik yıl olacak. Dünyanın her yerinde seçimler yapılacak ve biz bu seçimleri kazanmak zorundayız. Bu seçimler küresel siyasi ve jeopolitik trendlerin tersine döndüğü bir döneme karşılık gelecektir.

Küresel düzen değişiyor ve biz bu değişimlerin tam ortasında davamızı kazanmak durumundayız. Liberaller tehlikenin farkında. Bu dönemin sona ermesi onların da sona ermesi anlamına geliyor: Bu ilerici dünya ruhunun sonu olacaktır. Unutmayın: İlericiler gereken her şeyi yapmaya kararlılar, hiçbir şeyden vazgeçmeyecekler ve hala iktidar konumundalar. Bu liberaller hiçbir ahlaki vicdanı olmayan çok tehlikeli rakiplerdir. İktidardalar ve ellerindeki araçları kullanmaktan çekinmeyecekler. Gerekirse devleti bize karşı kullanacaklar. Amerikalı dostlarımızın dediği gibi: “devlet kurumlarının silahlandırılması”! Üstelik tüm bunlar gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Bu biz Macarların başına Brüksel’de her daim yaşadığımız bir sorun.

Amerika’da Trump’a aynı şeyi yapıyorlar. Sadece seçimlerde değil, mahkemelerde de davasını kazanması için sonuna kadar destekliyoruz. Düşmanlarımız iktidar koltuklarında, devlet kurumlarının başında oturuyor ve kamu yararına hizmet etmek yerine bizden nasıl kurtulacaklarını planlıyorlar. Kazanmamız gerekiyor, başka çaremiz yok. Bu Batılılar için yeni olabilir ama biz Orta Avrupalılar için değil. Bizler bu duruma oldukça aşinayız. Komünistlerin siyasi baskıyı nasıl arttırdığını bizzat yaşadık. Fakat Batı’daki hiç kimsenin buna aşina olmadığını düşünüyorum, bu sebeple birkaç dakikamızı bu konuya ayıralım isterim.

Sevgili Dostlar…

Geçmişte komünistler bizi sinsice boyunduruk altına almak için beş aşamalı bir metot uyguladılar. Şimdi ise bu ilericiler komünistleri taklit etmeye başladı. Bu beş adımla devletin organlarını baskı araçlarına dönüştürüyorlar.

İlkin normları yeniden yapılandırıyorlar. George Orwell bunu görmüş ve şöyle tarif etmiştir: “Savaş barıştır. Özgürlük köleliktir. Cehalet güçtür.” İlericilerin sindirme programının ilk adımı, bir normu alıp ona tam tersi bir anlam vermektir. Örneğin Savaş barıştır diyorlar. Bu ilericilerin bugün de dile getirdiği bir şey. “Barış Fonu” diyorlar: Halbuki bu fon, dünya üzerindeki savaşlara yıkıcı silah gönderdikleri Brüksel’deki mali fonun adı. Benzer şekilde suç oranları artarken, terör tehlikesi giderek yükselirken “Göç bir önemli bir fırsat ve kaynaktır” demeye cüret ediyorlar.

İkinci adımda, bu tersine çevrilmiş normalliği yaymaya başlamak için devletin araçlarını kullanıyorlar. Aksini düşünen herkes ise problemliymiş gibi davranıyorlar. Eğer aksini düşünüyorsanız, sizde yanlış bir şeyler var! Onlara göre karşıt görüşte olanlar ya cahil ya da bir grup deli! Dolayısıyla bu ikinci adımda “bu cahil delileri” dinlemenin ölümcül bir felakete yol açacağı algısı yaratılmak zorunda!

Sonra üçüncü adım geliyor. Tehlikeli görüşlere sahip olduğunuz için sizin de bir güvenlik riski oluşturduğunuzu ilan ederler. Peşinize bir teyitçi, yaptığınız her şeyi kontrol eden bir demokrasi bekçisi takarlar ve savundukları normallik anlayışını paylaşmadığınızı ilan ederler. Bu nedenle de ifade özgürlüğünüzü kısıtlamakta tereddüt etmeyecekleri bir radikal olarak mimlenirsiniz.

Ve dördüncü adım. Liberal basını size saldırması için kışkırtırlar. Aktivistler harekete geçirilir ve ardından davalar yoluyla susturulursunuz. Bu da internette sahte ifadelerinizin yer almasına, sosyal medyada iftiralara uğramanıza ve sivil toplum kuruluşlarının aleyhinizdeki iddialarla mahkemeleri ve devlet kurumlarını topa tutmasına kadar gider.

Tüm bunlardan sağ çıktınız diyelim. Beşinci adım devreye girer ve devlet organlarının aleyhinizde harekete geçiverir. O kadar çok şikayet ve suçlama almışlardır ki sizi soruşturmak zorunda kalırlar. Kamu kurumları ilerici liberallerin özel kurumları haline gelir. Medyadaki suçlamaların ve peşinize takılmış gözcülerin endişelerinin sağlam temellere dayandığını düşünürler. Akabinde ise sizi suçlar ve sonunda devlet kurumlarını sizi susturmak için kullanırlar.

Brüksel’de Macaristan’a yaptıkları buydu. İlerici liberal Avrupa başkentlerinde muhafazakârlara yaptıkları tam olarak aynı. Aynı şeyler Amerika’da da yaşanıyor. Trump’ı seçimlerden menetmeye çalışıyorlar.  Tucker Carlson’a seyahat yasağı getirmek için idari prosedürleri kullanmaya çalışırken Avrupa Birliği’nde olan da yine buydu. Siyasi partilerin istihbarat servisleri tarafından izlendiği Almanya’da da bunlar yaşanıyor. Finlandiya’da bir siyasetçi ve bir piskopos hakkında Kutsal Kitap’tan alıntı yaptıkları için dava açılmak istendiğinde de aynısı oldu.

Bayanlar ve Baylar…

Geldiğimiz nokta bu. Fakat iyi haber şu ki artık buna bir son verebiliriz. Bu yıl, Tanrı’nın izniyle, Batı uygarlığının utanç verici dönemine bir son verebiliriz. İlerici liberal hegemonyaya dayalı bir dünya düzenine artık bir son verebiliriz.

Sevgili dostlar…

İlerici liberal dünya görüşü tamamen başarısız olmuştur. Tüm dünyaya savaş, kaos ve huzursuzluk, ekonomik çöküş ve düzensizlik getirdiler. Uluslararası politikada düzensizlik, hanelerin yoksullaşması, sokaklarda ve kamusal alanlarda kamu güvenliğinin zayıflamasından sorumlular! İçinde yaşadığımız bu garip dönem garip bir ruha sahip.

Bu düzenin destekçileri, görevlerinin halkı temsil etmek değil, kendi ideallerini uygulamak olduğunu beyan ediyor. Hayatın gerçekleri kafalarındaki idealleri karşılamadığında ise bu olgulara saldırıyorlar. Dünyayı demokrasiler ve otokrasiler olarak ikiye bölerek rollerinin otokrasilere karşı bir haçlı seferi olduğunu iddia ediyorlar.

Geldiler, savaştılar, demokrasi ihraç ettiler; ve sonunda insanlar onlardan bıktı. Dürüst olalım. Bu yeni dünya düzeni liderlik etmeye uygun olmayan, hata üstüne hata yapan ve nihayetinde kendi sonlarına doğru koşan liderler üretti.

Diyorlar ki, altında herkesin hizaya girmesi gereken bir egemen ideolojik üstünlük olmalı. Ve güya bu gerçekleştiğinde yurda ve dünyaya barış gelecekmiş. Dostlarım… Bu ilerici söylemleri dinlediğimde güzellik yarışmalarındaki dünya barışı konuşmalarının çok daha içi dolu olduğu, bu beceriksiz liderlerden daha net ve derin şeylerden bahsettiği hissine kapılıyorum.

Demek istediğim şu ki, Sevgili Dostlar, bu, gerilemekte olan ilerici liberal dünya görüşünün yerine başka bir dünya görüşünü, egemenlikçi bir dünya düzenini koymak için kaçırılmayacak bir fırsattır. Peki ama bu nasıl bir şey olurdu? Bunu nasıl tasavvur edebiliriz? Her şeyden önce, belki de egemenlikçi bir dünya düzeninde herkesin uymak zorunda olduğu küresel bir ideoloji olmayacaktır. Bu dünyada devletlerin eylemleri ulusal çıkarları tarafından belirlenecek ve her bağımsız ulus kendi ulusal çıkarlarına göre hareket edecektir.

Ayrıca egemenlikçi bir dünya düzeninde gerçek egemenin halk ya da misafirlerimizin deyimiyle “halk egemenliği” olduğunu düşünüyorum. Artık neyin doğru olduğunun ve ne yapılması gerektiğinin her türden STK’lar, büyük şirketler, medya devleri, şüpheli uzmanlar ve akademik gevezeler tarafından değil, halkın seçtiği temsilciler ve siyasetçiler tarafından söyleneceğini umuyorum.

Egemenlikçi dünya görüşünün Soros tipi açık toplumun yerini korumacı bir toplumla değiştirmesini arzuluyorum. Devletin vatandaşlarını koruduğu bir toplum; göçün düzenlenmediği ancak sınırların korunduğu bir toplum; aile kurmanın çok değerli olduğu ve ailenin ulusun temel kurumu olarak korunduğu bir toplum… Ayrıca egemenlikçi bir dünyada küresel ekonominin ideolojiden arınmış, karşılıklı fayda ilkesine göre düzenleneceğini öngörüyorum. Ya da bugünlerde söylendiği üzere: Bağlantısallık. Herkes herkesle ticaret yapabilecek. Eşit olmayan bir bağımlılık ilişkisine girmeyi önleyecek şekilde ilişki ağları kurmak tek tek devletlerin sorumluluğunda olacak.

Sevgili dostlar…

Seçimlerin arifesinde, liberal hegemonyanın dünyayı daha kötü bir yer haline getirdiğini söylemeye cesaret edebiliriz. Bu liberal hegemonya barışın olabileceği yerde savaşı yarattı. Düzenin olduğu yere kaos getirdi. Ülkelerimizi ve ailelerimizi parçalamaya ve uluslarımızı yeryüzünden silmeye çalıştı. Bu eski dünyanın kurulu düzeninin müritleri hala Brüksel’de oturmaktadır; ve her ne kadar Amerikan iç siyasetine karışmak benim işim olmasa da, korkarım ki Washington’da sayıları fazla.

Bu yıl onları kovmaya kararlıyız. Egemenlikçilerin çağı nihayet geliyor! Batı’yı büyük yapan barışçıl ve güvenli yola geri dönelim. Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım! Avrupa’yı Yeniden Büyük Yapalım! Bastır Donald Trump! Bastır Avrupalı Egemenlikçiler! Atlarımızı hazırlayalım, zırhlarımızı kuşanalım, savaş meydanına çıkalım! Seçim savaşı başlasın!

Dostlarım, unutulmaz haftalar bizi bekliyor. Zafere doğru!

Kaynak: https://abouthungary.hu/speeches-and-remarks/speech-by-prime-minister-viktor-orban-at-the-opening-of-the-cpac-hungary-conference-662b716010ad3

Çeviri: Hasan Ayer

- Advertisment -