Rusya, Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin vatandaşları, Zaporijya ve Herson bölgelerinin sakinleri, Duma ve Rusya Federasyonu mebusları,
Bildiğiniz gibi Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri ile Zaporijya ve Herson bölgelerinde referandumlar gerçekleşti. Bunun neticesinde de oylar sayıldı ve sonuçlar açıklandı. Halk çok açık bir biçimde seçimini yaptı.
Bugün Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson bölgelerinin Rusya Federasyonu’na katılımına ilişkin bir dizi anlaşma imzalayacağız. Federal Meclisin bu konuya ilişkin gerekeni yapacağına şüphem yok zira mevcut durum milyonlarca insanın iradesinin bir tezahürüdür.
Bu irade, halkların kendi kaderini tayin hakkını net bir biçimde belirten BM Antlaşması’nın 1. maddesinde tasdiklenmiş doğal bir haktır.
Tekrar etmek gerekirse bu, ulusların doğuştan getirdiği, tarihsel bir haktır. Kadim Kiev Knezliği döneminden bu yana yüzyıllar boyunca Rusya’yı kuran ve canı pahasına müdafaa eden seleflerimizi zafere götüren de bu hakkın ısrarla savunulmasıdır.
Burada Novorossiya’da, Rumyantsev, Suvorov ve Ushakov gibi komutanlarımız birçok savaşta çok ciddi mücadeleler verdi. Dahası, Büyük Katerina ve Potyomkin de yeni şehirlerin kuruluşuna öncülük ettiler. Dedelerimiz ve büyük dedelerimiz ise Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında tam da burada canla başla savaş verdiler.
Rus Baharı’nın kahramanlarını; 2014 yılında Ukrayna’da gerçekleşen neo-Nazi darbesini reddedenleri; anadillerini konuşma, kültürlerini, geleneklerini ve dinlerini koruma hakkı uğruna ölenleri hiçbir zaman unutmayacağız. Kiev rejiminin gerçekleştirdiği insanlık dışı terör saldırılarının kurbanları olan “Katyn” şehitlerini her zaman hatırlayacağız. Gönüllüleri, milisleri, sivilleri, çocukları, kadınları, yaşlıları, Rusları, Ukraynalıları ve çeşitli milletlerden insanlar da dahil olmak üzere Donetsk’in meşhur lideri Alexander Zakharchenko, askeri komutanlar Arsen Pavlov, Vladimir Zhoga, Olga Kochura ve Alexei Mozgovoy; Luhansk Cumhuriyeti Savcısı Sergei Gorenko; paraşütçü Nurmagomed Gadzhimagomedov ve özel askeri operasyonlar sırasında bir kahraman gibi ölen tüm askerleri ve subaylarımızı anıyoruz. Bu insanların her biri gerçek bir kahraman. Evet, onlar Büyük Rusya’nın kahramanları! Lütfen onların anısına bir dakikalık saygı duruşunda bana katılın.
(Bir dakika sessizliğin ardından)
Teşekkürler!
Gerek Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerinde gerek de Zaporijya ve Herson bölgelerindeki milyonlarca insanın tercihinin arkasında ortak kaderimiz ve bin yıllık tarihimiz yatmaktadır. İnsanlar bu manevi bağı çocuklarına ve torunlarına aktardılar ve katlanmak zorunda kaldıkları bütün imtihanlara rağmen Rusya sevgisini yıllar boyunca içlerinde taşıdılar. İşte bu hiç kimsenin yok edemeyeceği bir şeydir. Tam da bu nedenle hem yaşlı nesiller hem de Sovyetler Birliği’nin trajik çöküşünden sonra doğan gençler, birliğimiz ve ortak geleceğimiz için oy kullandılar.
1991’de Belovezhskaya Pushcha’da o zamanın siyasi elitleri, sıradan vatandaşlara ne istediklerini sormadan Sovyetler Birliği’ni feshetme kararı aldılar. Bunun neticesinde insanlar bir anda anavatanlarından koptular. Bu yaşananlar ulusal topluluğumuzu parçaladı ve ulusal bir felaketi tetikledi. Tıpkı hükümetin 1917 devriminden sonra perde arkasında hareket ederek Sovyet cumhuriyetlerinin sınırlarını sessizce çizmesi gibi, Sovyetler Birliği’nin son liderleri de 1991 referandumunda halkın çoğunluğunun iradesinin aksine, ülkemizi yok ettiler.
Ne yaptıklarını ve eylemlerinin işin sonunda ne gibi sonuçlar doğuracağını dahi bilmediklerini itiraf edebilirim. Ama şimdi bunun bir önemi yok zira Artık Sovyetler Birliği yok. Geçmişe dönemeyiz. Gel gör ki bugün Rusya’nın zaten buna ihtiyacı yok. Bizim amacımız ve hırsımız bu değil. Ancak kültürleri, dinleri, gelenekleri ve dilleri gereği kendilerini Rusya’nın bir parçası olarak gören milyonlarca insanın kararlılığından daha güçlü bir şey yoktur. Bu insanların, onların olan tarihi vatanlarına dönme kararlılıklarından daha güçlü bir şey olmadığını söylemek isterim.
Sekiz uzun yıl boyunca Donbass’ta insanlar soykırıma, bombardımana ve ablukaya maruz kaldı. Herson ve Zaporijya’da Rusya’ya ve Rus olan her şeye karşı nefreti ivmelendirmek için korkunç bir suç politikası izlendi. Bugün geldiğimiz noktada referandumlar sırasında Kiev rejimi öğretmenleri ve seçim komisyonlarında çalışan kadınları ölümle tehdit edecek kadar ileri gitti. Kiev, iradesini ifade etmeye gelen milyonlarca insanı baskıyla tehdit etti. Ancak Donbass, Zaporijya ve Herson halkı buna aldırış etmedi.
Şimdi Kiev yetkililerinin ve Batı’da onların ipini tutanların beni dikkatle dinlemesini istiyor ve kimsenin şunu unutmamasını istiyorum: Luhansk ve Donetsk’te, Herson ve Zaporijya’da yaşayan insanlar artık sonsuza dek bizim vatandaşımız oldular.
Kiev rejimini ateşkese ve sergilediği tüm düşmanlığı derhal durdurmaya ve müzakere masasına geri dönmeye çağırıyoruz. Çokça tekrar ettiğimiz gibi biz buna hazırız. Ancak bu müzakerede Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson’daki insanların seçimi tartışılmayacak. Karar açık bir biçimde verildi ve Rusya asla buna ihanet etmeyecek. Kiev’deki yetkililer halkın iradesine saygı göstermeli zira bunun başka hiçbir yolu yok. Yani, barışa giden yol buradan geçiyor.
Sahip olduğumuz tüm güç ve kaynaklarla toprağımızı savunacağız ve halkımızın güvenliğini sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bu, ulusumuzun özgürleştirici misyonudur.
Yıkılan şehir ve kasabaları, konutları, okulları, hastaneleri, tiyatroları ve müzeleri mutlaka yeniden inşa edeceğiz. Sanayi işletmelerini, fabrikaları, altyapıyı, sosyal güvenlik, emeklilik, sağlık ve eğitim sistemlerini restore edip geliştireceğiz.
Güvenlik düzeyini artırmak için kesinlikle çalışacağız. Hep birlikte yeni bölgelerdeki vatandaşların arkalarında tüm Rus halkının, tüm ulusun, tüm cumhuriyetlerin desteğini hissetmelerini sağlayacağız.
Dostlar,
Bugün özel askeri operasyonlarda yer alan askerlerimize, Donbass ve Novorossiya’daki savaşçılarımıza, kısmi seferberlik emriyle çağrısını aldıktan sonra askerlik şubelerine gidenlere ve kalplerinin çağrısına cevap vermek suretiyle bunu gönüllü olarak yapanlara birkaç kelam etmek istiyorum. Bu insanların anne-babalarına, eşlerine ve çocuklarına seslenmek ve halkımızın ne için savaştığını, ne tür bir düşmanla karşı karşıya olduğumuzu, dünyayı yeni savaşlara ve krizlere kimin ittiğini ve bundan kimlerin kanlı menfaatler elde ettiğini anlatmak istiyorum.
Yurttaşlarımız ve halkımızın bir parçası olan Ukrayna’daki kardeşlerimiz, Batı’nın yönetici sınıfının bir bütün olarak insanlık için neler planladığına kendi gözleriyle şahit oldular. Batı’nın maskesi düştü ve gerçekte ne olduklarını ayan beyan gösterdiler.
Sovyetler Birliği çöktüğünde Batı, dünyanın onun emirlerine kalıcı olarak riayet etmesine karar verdi. 1991’e gelindiğinde yine aynı Batı, Rusya’nın bu yaşananlardan sonra asla toparlanamayacağını ve kendi kendine dağılacağını düşündü. Gerçi düşündükleri neredeyse olmuştu, o korkunç 1990’lı yıllar hâlâ hafızamızda. Açtık, soğukta donuyorduk ve gerçekten umutsuzduk. Ama Rusya her şeye rağmen ayakta kaldı, şahlandı, güçlendi ve dünyada hak ettiği saygın yeri aldı.
Bütün bunlar oluyorken Batı bize darbe indirmek, her zaman hayalini kurduğu gibi Rusya’yı zayıflatmak ve parçalamak istedi ve istiyor. Batı devletimizi bölmek, halklarımızı birbirine düşürmek ve onları sefalete mahkûm etmek için başka bir yol aramaya devam etti ve ediyor. Batı, Rusya’nın dünyada bu kadar engin topraklara, doğal zenginlikler ile kaynaklara ve başkasından emir almayan bir halka sahip büyük bir ülke olduğunu biliyor ve bundan inanılmaz bir düzeyde huzursuz.
Batı, tesis ettiği neo-kolonyal sistemi korumak, doların ve teknolojinin egemenliği sayesinde dünyayı yağmalamak ve insanlıktan haraç toplamak için hiçbir hudut tanımamaya hazır. Bu rantın muhafaza edilmesi onların ana ve gerçek motivasyonudur. Bu yüzden tam bağımlılık durumu onların çıkarınadır. Bu onların bağımsız devletlere, geleneksel değerlere ve özgün kültürlere yönelik saldırganlıkları başta olmak üzere uluslararası süreçler ile kontrol edemedikleri yeni küresel para birimleri ve teknolojik gelişmelere karşı hoşnutsuzluklarını açıklıyor. Tüm ülkelerin egemenliklerini ABD’ye bağlı kılmak onlar için kritik bir önemi haizdir.
Bazı ülkelerde yönetici elitler gönüllü olarak bunu yapmayı kabul ediyorlar. Yani gönüllü olarak vassal olmayı kabul ediyorlar. Diğerlerine ise rüşvet veya gözdağı verilir. Eğer bunlar işe yaramazsa, arkalarında insani felaketler, yıkım, harap olmuş milyonlarca insan, terörist yerleşim bölgeleri, sosyal felaket bölgeleri, sömürgeler ve yarı sömürgeler bırakarak tüm devletleri yok ederler. Hiçbir şeyi umursamıyorlar zira umursadıkları tek şey kendi çıkarları.
Kolektif bir bütün olarak Batı’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın gerçek sebebi, doyumsuzluğunu ve dizginsiz hâkimiyetini koruma isteğidir. Şunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var: Batı özgür olmamızı değil, koloni olmamızı istiyor. Eşitler arasında gelişen bir işbirliği istemiyor. Aksine, tek istediği şey yağmalamak. Bizi özgür bir toplum değil, ruhsuz bir köleler yığını olarak görmek istiyor.
Düşüncemizi ve felsefemizi açık bir tehdit olarak görüyorlar. Bu yüzden felsefecilerimize suikast düzenlemeye çalışıyorlar. Kültürümüz ve sanatımız onlar için tehlike arz ediyor, bu yüzden yasaklamaya çalışıyorlar. Gelişmemiz ve refahımızdaki artış da onlar için bir tehdit zira rekabet artıyor. Rusya’yı istemiyorlar veya Rusya’ya ihtiyaç duymuyorlar ama biz Rusya’yı istiyor ve ona ihtiyaç duyuyoruz.
Geçmişte dünyayı hâkimiyet altına alma yönündeki çabaların, halkımızın cesareti ve direnci karşısında defalarca paramparça olduğunu hatırlatmak isterim. Rusya her zaman Rusya olacaktır. Değerlerimize ve vatanımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Batı, cezasız kalacağına ve her şeyden paçayı sıyıracağına güveniyor. Doğrusunu söylemek gerekirse yakın zamana kadar durum böyleydi. Stratejik güvenlik anlaşmaları çöpe atıldı, en üst siyasi düzeyde mutabık kalınan anlaşmalar gözardı edildi, NATO’yu doğuya doğru genişletmeme konusundaki kararlı sözler yerini kirli aldatmacalara bıraktı. Füze savunması, orta menzilli ve kısa menzilli füze anlaşmaları da çok zorlama bahanelerle tek taraflı olarak feshedildi.
Ve bütün bunlara rağmen tek duyduğumuz şey, Batı’nın kurallara dayalı bir düzende ısrar ettiği. Bu da nereden çıktı? Bu kuralları daha önce gören oldu mu? Bu kuralları kim kabul etti veya onayladı? Burayı iyi dinleyin zira bu sadece saçmalık. Üstelik de tam bir aldatmaca, çifte standart ve hatta üçlü standart! Aptal olduğumuzu düşünüyor olmalılar!
Rusya bin yıllık büyük bir güç ve böylesi bir medeniyet böyle derme çatma kurallarla yaşamayacak.
Sınırların dokunulmazlığı ilkesini çiğneyen Batı’ydı ve şimdi kimin kendi kaderini tayin hakkına sahip olup kimin olmadığını, kimin buna layık olup kimin olmadığını kendi takdir ediyor. Kararlarının neye dayandığı veya onlara ilk etapta karar verme hakkını kimin verdiği ise meçhul.
Bu yüzden Kırım, Sivastopol, Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson’daki insanların seçimi onları çok öfkelendiriyor. Batı’nın demokrasi hakkında söz söylemek için hiçbir ahlaki hakkı yoktur. Hiçbir zaman da zaten olmadı.
Batılı elitler yalnızca ulusal egemenliği ve uluslararası hukuku reddetmekle kalmıyor. Hegemonyaları totaliterlik, despotizm ve apartheid gibi niteliklerle bezenmiş durumda. Dünyadaki vasallarını sözde medeni ülkeler olarak niteliyorken geri kalan ülkeleri ise barbarlar olarak tanımlıyorlar. “Otoriter rejim” gibi tanımlamalar tüm ulusları ve devletleri damgalamak için kullanılıyor. Bunda yeni bir şey yok zira dağın görünmeyen yüzünde Batılı elitler sömürgecilikleri konusunda değişmediler. Ayrımcılık yapıyorlar ve halkları “üst lig ülkeler” ve “alt lig ülkeler” olarak ayırıyorlar.
Böylesi bir siyasi milliyetçiliği asla kabul etmedik ve asla kabul etmeyeceğiz. Dünyaya yayılan Rus düşmanlığı ırkçılık değilse başka ne olabilir? Batı uygarlığının ve yarattığı neoliberal kültürün tüm dünyanın izleyeceği tartışılmaz bir model olduğuna dair dogmatik inanç ırkçılık değilse nedir? Bu mantık ”ya bizdensin ya da bize karşısın” mantığıdır. Kulağa oldukça garip geliyor…
Batılı elitler diğer halkların zerre ilgisi olmayan tarihsel suçları itiraf etmelerini talep etmek suretiyle kendi suçlarından aklanmayı hedefliyor.
Batı’ya, sömürge politikasına Orta Çağ’da başladığını, ardından dünya çapında köle ticareti, Amerika’daki Kızılderili kabilelerinin soykırımı, Hindistan ve Afrika’nın yağmalanması gibi bir dizi pratiği tatbik ettiğini hatırlatmak gerek. İngiltere ve Fransa’nın Çin’e karşı başlattığı savaşı ve bunun neticesinde de Çin’in limanlarını afyon ticaretine açmaya zorlanmasını da hatırlatmak gerek. Yaptıkları şey tüm ulusları uyuşturucu bağımlısı haline getirip kaynaklarını ele geçirmek ve insanları hayvanlar gibi avlamaktı. Bu yaşananlar insan doğasına, özgürlüğe ve adalete aykırıdır.
Biz ise 20. yüzyılda ülkemizin, yoksulluğu ve eşitsizliği azaltma, açlığı ve hastalığı yenme fırsatları yaratan sömürgecilik karşıtı harekete öncülük etmesinden dolayı gurur duyuyoruz.
Vurgulamak gerekirse, Batılı elitlerin Rusya’ya yönelik düşmanlığı asırlardır süregelmekte. Zira Rus düşmanlığının nedenlerinden biri, sömürge döneminde bizi soymalarına izin vermememiz ve Avrupalıları bizimle ticaret yapmaya zorlamamızdır. Bu, Rusya’da Ortodoks Hıristiyanlık, İslam, Musevilik ve Budizm’in gibi değerlerin yanı sıra Rus kültürü temelinde güçlenen güçlü bir merkezi devlet yaratılarak sağlandı.
Rusya’yı işgal etmek için kökenleri 17. yy’a dayanan çokça plan yapıldı ancak hepsi başarısız oldu. Batı, Rusya’nın zenginliğini ancak devletin yıkıldığı 20. yüzyılın sonlarında ele geçirmeyi başardı. Bizi eşit bir ortak olarak gördüklerini söylemişlerdi ama bunun yerine bize bir koloni gibi muamele ettiler. Hiçbir şeyi unutmuş değiliz.
Birkaç gün önce Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’daki insanlar tarihi birliğimizin yeniden tesis edilmesine dönük olarak desteklerini sundular. Çok teşekkürler!
Batılı ülkeler yüzyıllardır diğer uluslara özgürlük ve demokrasi getirdiklerini söylüyorlar. Bu koca bir yalan zira demokrasi getirmek şöyle dursun, Batı birçok ulusu bastırıp sömürdü. Bu insanlara özgürlük vermek yerine köleleştirmek dışında başka bir şey yapmadılar. Tek kutuplu dünya doğası gereği anti-demokratiktir ve özgür değildir. Böylesi bir dünya baştan sona sahte ve ikiyüzlüdür.
Amerika Birleşik Devletleri, dünyada iki kez nükleer silah kullanan ve Hiroşima ve Nagazaki’yi yok eden tek ülkedir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin Dresden, Hamburg, Köln ve diğer birçok Alman kentini en ufak bir askeri gereklilik olmaksızın moloz haline getirdiğini hatırlayın. Bu, tekrarlamak gerekirse herhangi bir askeri gereklilik olmaksızın gerçekleştirildi. Japon şehirlerinin nükleer bombaya maruz bırakılmasında olduğu gibi tek bir amaçları vardı: Ülkemizin ve dünyanın geri kalanının gözünü korkutmak.
ABD, kimyasal silah kullanımıyla da Kore ve Vietnam halkının hafızasında derin bir iz bıraktı.
Doğrusunu söylemek gerekirse ABD; Almanya, Japonya, Kore Cumhuriyeti ve sözde “eşit müttefik” olarak adlandırdığı diğer ülkeleri işgal etmeye devam ediyor. Soruyorum size, bu nasıl bir ittifak dostlar? Bütün dünya, bu ülkelerdeki üst düzey yetkililerin gözetlendiğini, ofislerinin ve evlerinin dinlendiğini biliyor. Bu çok açık bir rezilliktir.
Vasallarına verdikleri emirleri ve tehditleri Avrupa-Atlantik dayanışması olarak adlandırıyorlar. Bununla da kalmıyorlar biyolojik silahların yaratılmasını ve Ukrayna da dahil olmak üzere insan deneklerinin kullanımını “asil bir tıbbi araştırma” olarak nitelendiriyorlar.
Günümüzdeki devasa göçmen dalgasını yaratan şey, onların yıkıcı politikaları, savaşları ve aç gözlülükleridir.
Şimdi Ukrayna’dan tahıl ihraç ediyorlar. En yoksul ülkelerin gıda güvenliğini sağlama kisvesi altında bu tahılı nereye götürüyorlar? Hakikaten soruyorum; nereye gidiyor bu? Ben size söyleyeyim: Avrupa ülkelerine götürüyorlar. İhraç ettikleri tahılın sadece yüzde beşi yoksul ülkelere teslim edildi. Bir kez daha Batı’nın yalanlarına şahit oluyoruz.
Gerçekte olan şey şu:
Amerikalı elitler bu insanların trajedisini rakiplerini zayıflatmak ve ulus devletleri yok etmek için kullanıyor.
Washington, Rusya’ya karşı giderek daha fazla yaptırım talep ediyor ve Avrupalı politikacıların çoğu itaatkâr bir şekilde buna riayet ediyor. Avrupa, ABD’nin Rus enerjisinden ve diğer kaynaklardan tamamen vazgeçmesi için AB’ye baskı yaptığının ve asıl amacının da tüm Avrupa pazarını ele geçirme uğruna Avrupa’yı neredeyse sanayisizleşmeye doğru ittiğinin net bir biçimde farkında. Avrupalı elitler her şeyin farkında. Bu insanlar neyin ne olduğunu anlıyorlar ama başkalarının çıkarlarına hizmet etmeyi tercih ediyorlar. Bu artık kölelik olarak nitelendirilemez! Bu kendi halklarına ihanettir! Biz yolumuza bakalım, gerisi onlara kalmış.
Ancak Anglo-Saksonlar yaptırımların artık yeterli olmadığına inanıyor ve şimdi yıkıma yönelmiş vaziyetteler. Dışarıdan bakınca gerçekten inanılmaz görünüyor ama bu bir gerçek. Baltık Denizi’nin dibinden geçen Kuzey Akımı’nın gaz boru hatlarında patlamalara neden olarak Avrupa’nın tüm enerji altyapısını yok etmeye giriştiler.
ABD’nin emirleri, kaba kuvvetle destekleniyor. Bu emirlerin özü bellidir: yumruk yasası. Bu nedenle, dünyanın her köşesinde yüzlerce askeri üs konuşlandırılıyor, NATO genişliyor, AUKUS gibi yeni askeri ittifakları bir araya getirme girişimleri gerçekleşiyor. Şu an bir Washington-Seul-Tokyo askeri ittifakı oluşturmak için çok şey yapılıyor. Gerçek stratejik egemenliğe sahip olan ya da bu egemenliğe talip olup da Batı hegemonyasına meydan okuyan tüm devletler otomatik olarak düşman ilan ediliyor.
Bunlar, mutlak hâkimiyeti salık veren ABD ve NATO’nun askeri doktrinlerinin altında yatan ilkelerdir. Batılı elitler, sömürgeci tasarılarını aynı ikiyüzlülükle dolaşıma sokuyorlar. Bunu barışçıl bir kisve altında yapıyorlar ve caydırıcılıktan söz ediyorlar. “Caydırıcılık” sözcüğü temel olarak şu anlama geliyor: tüm egemen güç merkezlerini yok et.
Rusya, Çin ve İran’ın caydırıcılığını zaten duyduk. Sırada diğer Asya, Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin yanı sıra mevcut ABD müttefikleri olduğuna inanıyorum. Ne de olsa ABD bir şeyden memnun olmadığında müttefikleri de bu yaptırımlardan payını alıyor. Bu stratejiyi genişleteceklerdir.
Aynı zamanda, Batı uzun süredir kendine çok güveniyor. Örneğin, Rusya’ya karşı ambargo uygularken, bir kez daha tüm dünyayı kendi komutaları altına alabileceklerini düşündüler. Öte yandan böylesi bir beklenti, siyasi mazoşistler dışında kimseyi heyecanlandırmıyor. Çoğu devlet Rusya ile mantıklı bir işbirliği yolunu seçiyor.
Batı böyle bir itaatsizliği beklemiyordu. Sadece bir şablona göre hareket edip şantaj, rüşvet ve yıldırma yoluyla istediklerini elde etmeye alıştılar. İşin ilginç tarafı, bu yöntemlerin sanki geçmişte olduğu gibi sonsuza kadar işe yarayacağına kendilerini inandırmış olmaları.
Bu tür bir özgüven, Batı’daki “bilgi açlığının” doğrudan bir ürünüdür. Hakikat, mitler, yanılsamalar ve sahtekârlık okyanusunda boğuldu. Yalan ne kadar inanılmaz olursa, insanlar o kadar çabuk inanıyor.
Ama insanlar dolar ve euro ile beslenemez. İnsanları bu kâğıt parçalarıyla besleyemezsiniz ve Batılı sosyal medya şirketlerinin sanal sermayeleri bu insanların evlerini ısıtamaz. Söylediğim her şey çok önemli. Az önce söylediğim de temelde şuydu: kimseyi kâğıtla besleyemezsiniz, insanların yiyeceğe ve enerjiye ihtiyacı var.
Bu nedenle Avrupa’daki politikacılar, yurttaşlarını daha az yemeye, daha az duş almaya ve evde daha kalın giyinmeye ikna etmek zorunda. Ve bunun sonucunda “niye bunu yaşıyoruz?” gibisinden son derece yerinde sorular sormaya başlayan insanlar, ânında “düşman” “aşırılık yanlısı” ve “radikal” ilan edileceklerdir. Rusya’yı işaret ederek bütün dertlerinin kaynağı olarak bizi gösteriyorlar. Bu koca bir yalan.
Batılı elitlerin küresel gıda ve enerji krizi hususunda iyileştirici yollara başvurmayacaklarına inanmak için her türlü nedenin mevcut olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Adaletsizlik ve eşitsizlik sorunlarını çözmek gibi herhangi bir niyetleri yok. Sanıyorum ki daha rahat hissedecekleri diğer formülleri kullanmayı tercih edeceklerdir.
Burada Batı’nın 20. yüzyılın başlarında Birinci Dünya Savaşı nedeniyle yaşadığı zorluklardan kendisini kurtardığını hatırlamak önemlidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan elde edilen kârlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin sonunda Büyük Buhran’ın üstesinden gelmesine, dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesine ve gezegene doları küresel para birimi olarak dayatmasına yardımcı oldu.
Şimdi ise gelinen noktada kendilerini son yıllarda karşı karşıya kaldığı zorluklardan kurtarmak için diğer ulusların servetini daha fazla yağmalamaları ve egemen bir kalkınma yolunu tercih eden diğer devletlerin yanı sıra Rusya’yı da parçalamaları gerekiyor. Bunları gerçekleştirerek kendi yanlışlarını örtbas edebileceklerini sanıyorlar. Eğer bu olmazsa, tüm sistemin çöküşünü tetiklemeye çalışacaklarını ve de savaş yoluyla eski ekonomik büyüme yöntemini tekrar hayata geçirme ihtimallerini göz ardı edemem.
Rusya, uluslararası topluma karşı sorumluluğunun farkındadır ve soğukkanlılığın hâkim olmasını sağlamak için her türlü çabayı gösterecektir.
Mevcut yeni-sömürge modeli en nihayetinde yıkılacaktır. Bu durum açıkça belli. Öte yandan Batı’daki efendilerin sonuna kadar bu sistemi sürdürmek için direteceğini terkar edeyim. Aynı yağma ve şantaj sistemini sürdürmek dışında dünyaya sunacak şeyleri yok.
Batı, milyarlarca insanın doğal hakkı olan özgürlük, adalet ve kendi geleceğini belirleme hakkını zerre umursamıyor. Zaten geldiğimiz noktada bütün ahlaki, dini ve ailevi değerleri radikal bir şekilde inkâr edecek bir safhaya geçtiler.
Kendimize bazı sorular sorup cevaplayalım diyorum. Bu bağlamda şimdi söylediklerime geri dönmek ve sadece salondaki meslektaşlarıma değil, Rusya’daki tüm vatandaşlarıma da hitap etmek istiyorum: burada, ülkemiz Rusya’da, anne ve baba yerine “bir numaralı ebeveyn, iki numaralı ebeveyn ve üç numaralı ebeveyn” gibisinden adlandırmaları arzuluyor muyuz? Okullarda çocuklarımıza daha çok küçük yaşlardan itibaren nesli ifsat etmeye yol açacak türden sapıklıkların dayatılmasını istiyor muyuz? Çocuklarımıza kadınlar ve erkekler dışında başka cinsiyetlerin de var olduğu fikrini aşılamak ve onlara cinsiyet değiştirme ameliyatı teklifinde bulunmak istiyor muyuz? Gerçekten ülkemiz ve çocuklarımız için istediğimiz bu mu? Bütün bunlar bizim için kabul edilemez. Bizim kendimize ait farklı bir geleceğimiz var.
Batılı elitlerin kurduğu diktatörlüğün, Batılı ülkelerin vatandaşları da dahil olmak üzere tüm toplumları hedef aldığını tekrarlamama izin verin. Bu herkesi ilgilendiren bir meydan okumadır. İnsandan vazgeçen bu hal, inancın ve geleneksel değerlerin yıkılması ve özgürlüğün bastırılması adeta bir “karşı-din” haline gelmiş durumda. İsa Mesih Dağdaki Vaazında sahte mesihleri ifşa ederek şunları söylemişti: “Onları meyvelerinden tanıyacaksınız.” Bu zehirli meyveleri insanlar zaten fark ediyor ve bu fark ediş sadece ülkemizde değil, Batı da dahil tüm ülkelerde yankı bulmaya başladı.
Dünya köklü, devrimci bir dönüşüm dönemine girdi. Yeni güç merkezleri ortaya çıkıyor ve bu merkezler çoğunluğu temsil ediyorlar. Evet, uluslararası toplumun çoğunluğunu temsil ediyorlar! Sadece çıkarlarını açıkça ilan etmeye değil, aynı zamanda onları korumaya da hazırlar. İnsanlar çok kutuplulukta egemenliklerini güçlendirmek için bir fırsat görüyorlar.
Daha önce de söylediğim gibi, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bizim gibi düşünen birçok insan var ve onların desteğinin farkındayız. Tek kutuplu hegemonyaya karşı esasen özgürleştirici ve sömürge karşıtı bir hareket, çeşitli ülkelerde ve toplumlarda şekilleniyor. Bu hareketin gücü ise zamanla artacaktır. Evet, gelecekteki jeopolitik gerçekliğimizi belirleyecek olan şey bu güçtür.
Dostlar,
Bugün, her şeyden önce kendimiz, yani Rusya için adil ve özgür bir geleceğin mücadelesini veriyoruz. Geldiğimiz noktada insanlar, bazı ülkelerin istisnailiğine ve diğer kültürler ile halkların bastırılmasına dayanan bir politikanın doğası gereği ahlaksız olduğunu ve tarihin bu utanç verici safhasını aşmamız gerektiğini düşünüyor. Batı hegemonyasının hızla devam eden çöküşü geri döndürülemez bir hal almıştır. Buradan tekrar etmekte fayda var: hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Tarihin bizi çağırdığı savaş, halkımız ve büyük Rusya uğruna verilecek bir savaştır. Büyük tarihi Rusya için, gelecek nesiller için, çocuklarımız, torunlarımız ve torunlarımızın torunları için bu savaşı vereceğiz. Çocuklarımızı, zihinlerini ve ruhlarını felç etmek için tasarlanmış türden bir köleliğe ve onların üzerinde tatbik edilmesi planlanan canavarca deneylere karşı korumalıyız.
Bugün Rusya’yı, halkımızı, dilimizi, kültürümüzü tarihten silmeye cüret etmek kimsenin aklına gelmesin diye mücadele ediyoruz. Geldiğimiz noktada bugün konsolide olmuş bir topluma ihtiyacımız var ve bu konsolidasyon ancak egemenlik, özgürlük ve adalet üzerine kurulabilir. Bizim değerlerimiz insanlık, merhamet ve şefkattir.
Sözlerimi gerçek bir vatansever olan İvan İlyin’in sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Rusya’yı Anavatanım olarak görüyorsam, bu bir Rus olarak sevdiğim, bir Rus gibi düşünüp şarkı söylediğim ve konuştuğum anlamına geliyor. Rus halkının manevi gücüne inanıyorum. Rus halkının ruhu benim ruhumdur, bu halkın kaderi benim kaderimdir, halkımın acısı benim kederimdir ve onun refahı benim sevincimdir.”
Bu sözlerin arkasında, atalarımız tarafından tatbik edilen ihtişamlı bir manevi seçim bulunmaktadır. Bizler bugün bu seçimi yapıyoruz: Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerinin vatandaşları ile Zaporijya ve Herson bölgelerinin sakinleri bu seçimi yaptılar. Bu insanlar halklarıyla ve Anavatanlarıyla birlikte olup onun kaderini paylaşmayı seçtiler.
Hakikat bizimle ve yoldaşımız Rusya!
Kaynak: http://en.kremlin.ru/events/president/news/69465
Çeviren: Hasan Ayer