Naif Turgut: Sabah siz ve parti arkadaşlarınız ile birlikte geldiniz biraz baskı oldu, bu baskıdan dolayı birbirimiz ile tam kaynaşamadık, birbirimize tam doğru dürüst bir taziye de yapamadık. Bir kısa olarak ben bir konuşma yapacaktım, bırakmadılar. Bu bir zulümdür. Orada hiçbir parti alakalı değil, sırf insan olarak konuşacaktım. Ben diyecektim ki: “Abimin durumu böyle böyledir” ama bırakmadılar, konuşamadık. Biz çok üzgünüz. 1978’den beri biz köyümüzden Mersin’e gitmişiz, abim de 2000’de Van’a geldi. 1978’den beri köyümüz boştur.
Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kaç yaşındaydı abiniz?
Abim 64 yaşında.
55 deniliyor ama?
Muhtar yanlış yazmış. Benden 3 yaş büyük. Ben 61 yaşındayım.
Siz zamanında Mersin’e neden gittiniz?
Bazı olaylar sonrasında köyde akrabalar yüzünden biz gittik. Sonra köy boşaldı. Bu abim bizim köy 1978’de devlet tarafından boşaltıldı. Abim 5 seneden beri her sene Mayıs ayı sonunda burada ot biçiyordu. 5 haneyiz. Osman Şiban ile birlikte köye geliyordu. Biliyorsunuz Türkiye’de işsizlik var, millet fakir olmuş, gariban olmuş, iş yok, güç yok. Köyüne gidiyor, çiftçilik yapıyor, çiftçilik suç mu? Ot biçiyor, o ot ile harman yapıyor. Harman yaptıktan sonra çuvallara dolduruyor. Çuvallara doldururken o sabah saat 06.00’da bir operasyon olmuş, bu da 12.00’a doğru demiş ki “Ben gidip çuvalların ağzını dikerim.” Elinde bir çuvaldız var başka bir şey yok.
“Adamları götürme, biz garibanız”
Yani kendi tarlasına gitmiş. Ürünü toplamaya gitmiş.
Kendi tarlasına gidip toplamış, çuvalların ağzını toplamaya gidiyor. Doldururken çuvalları saat 14.00-14.30 civarında 15-20 tane asker gelmiş. Onlar demiş “Ne yapıyorsunuz?” Kardeşim de “Çuvalların ağzını dikiyorum” demiş. 2 tane motor vardı. Biri Servet Turgut abimin diğeri de Osman Şiban’ındı. Demiş “Bu benimdir bu da Osman Şiban’ındır” Elinde sadece bir tane çuvaldız var başka bir şey yokmuş. Abime sormuşlar: “Osman nerede?” Abim de “Köydedir.” Demiş. Köy de 500 metre uzaklıkta. Bunlar alıp köye getiriyorlar.Aile de vardı köyde. Aile diyor ki “Adamları götürme biz garibanız.”
Köyden ikisini beraber alıyorlar.
Tabi Servet Turgut’u alıp köye getiriyorlar. Köyden ikisini de alıp beraber götürüyorlar.
Herkesin gözü önünde.
7 tane yetişkin insan var, 8 tane de ufak çocuklar vardı. Onlar hatta dedi ki “Babamı götürmeyin.” Yeğenleri vardı, onlar da arkasında bir 200 metre ilerisinde bir depo var, köy ile tarla arasında bir depo var, depo başına gidiyor onları seyrediyorlar. Onlar diyor ki: “Biz helikoptere alıp geri göndereceğiz.” Onları alıp helikoptere bindiriyorlar, bu 7 kişi de görüyor. İkisi de şahit isimleri de yazmışız Savcılığa vermişiz.
7 kişi Osman Şiban ve Osman Turgut’un köyden alınıp, 200 metre ilerdeki helikopterin yanına götürüldüğünü ve helikoptere bindirildiğini görüyor.
Sağlam bindirildi.
“Abim biraz kekeme, bir zorluk olduğu zaman konuşamıyordu”
Sağlam bindirildi, herhangi bir yaralanma yok.
Sağlamdır, sürüklüyorlar ama sağlam olarak helikoptere bindiriyorlar.
Onlar da herhangi bir direniş göstermeden helikoptere bindiler.
Adamlar zaten abim biraz kekemedir, bir zorluk olduğu zaman konuşamıyordu. Herhalde onlar da sordular, o da konuşamıyordu. Adamlar perişan, abim zaten zayıf, 35 derece sıcaklık altında.
Normal bir şekilde gidip helikoptere bindiler yani.
Sağlam bir şekilde bindiler, ondan sonra 2 gün, 3 gün sonra haberimiz oldu. Köyde telefon yok. 3 saat 4 saat yaya gidip ondan sonra telefonda konuşulabiliyor.
Peki siz bu 2 gün boyunca neler yaptınız? Nereye götürüldü?
Haberimiz olmadı.
Herhangi bir yere başvurdunuz mu?
Yok. 3. Gün öğlene kadar yoklar. Ondan sonra köyde bir kişi tepeye gelmiş, Çataklı tarafına gelmiş, telefon etmişler. Servet Turgut ile Osman kayıp. Ondan sonra daha onlar haber etmeden, Çatak’a bağlı bir yerden telefon etti. Bizim eski muhtarlıktan. İsmi Refik eski köy muhtarı. Diyor “Benim amca oğlu orada. Ben ona bir sorayım.” Ona sordu, “Servet Turgut isminde biri var mı?” “Evet.” Ondan sonra ona diyor ki “Doğru ismi Servet Turgut.”
Komutan diyor ki astsubay “Jandarmaya gidin.” Onlar jandarmaya gidiyorlar, jandarmaya. Biz iki tane adam kayıp. Nereye gitti benim amcam” diyor.
“İsmi nedir” diye soruyorlar. “İsmi Servet Turgut” diyor. Öbürü de “Osman Şiban” diyor. Jandarma “Başın sağolsun, öldüler” diyor. Onlar geldiler, 10-20 dakika sonra arıyorlar “Hayır ölmediler, Van Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakımdalar.”
Bunlar gidip bakıyorlar, hakikaten 2 adam gelmiş, biri isimsiz Servet Turgut ve Osman Şiban. Bunlar evvelce telefon ettiler. Ben astsubayı aradım. Ben dedim “Komutanım bu adam ölmüş mü? Kalmış mı? Bana söyle. Ölmüş ise bana cenazeni al de.”
Tekrar kapattı. Ben dedim “Bu adam eğer ölmüşse bana söylersen sorumlusun.” Sonra bunlar bana telefon etti dediler ki: “Gel hastanedeyiz.” O gün ben Mersin’den geldim. Ben Mersin’de oturuyorum.
Siz bu olaylar olurken Mersin’desiniz.
Ben 2 sene oldu Mersin’deyim, burada oturmuyorum ben Mersin’de oturuyorum. Telefon etti ben Mersin’den geldim, aynı gün geldim Pazartesi sabah indim, direk başhekimin yanına gittim. Ben dedim ki “Bunlara kim ne yaptı?” Başhekim “Haberimiz yok” dedi. Biz direk savcılığa gittik. Avukatlar geldi, direk savcılığa gittik. Tam 2, 3 saat adliyede kaldık. O savcı, bu savcı derken başsavcıya gittik. Başsavcıya dedim ki “Kardeşime kim ne yaptı, ne yaptınız? Hakkımı arıyorum.”
Ondan sonra Terörle Mücadeleye bakan Cumhuriyet Savcısı beyin yanına gittim. Dedim ki: “Polisler niye bekliyorlar?” “Polisler boşuna bekliyorlar” dedi. “Savcım bırakmıyorlar.” Önce avukat ile görüştü, sonra benimle. Elinizde herhangi bir rapor, kağıt, yazı var mı? “Tamam” dedi. Doktora gittim dilekçe verdi, darp raporu vermedi, dilekçe yazdırdı. Hastaneye gittim: “Bizden gelmemiştir” dedi. “Lokman Hekim Hastanesi’nden gelmiştir.” dediler. Oraya gittim Servet’in ismi yok, Osman Şiban’ın darp raporunu aldık. Önce Lokman Hekim’e getirmişler, ondan sonra.
Orada darp raporu verilmiş mi?
Aldım. Van Eğitim Araştırma Hastanesi’ne geldik. Abimin raporunu aldık. İsimsiz darp, 3. 4. Gün oldu yoğun bakımda ama ismi yok.
Yoğun bakımda yatan bir hasta var ama Servet Turgut’un ismi yok.
Ondan sonra biz gittik kayıt yaptık, sonra evrak geldi.
Peki burada şunu sorayım, siz gerek özel hastanede, gerek araştırma hastanesinde bu kişileri bu hastaları, bu hastaneye kim getirdi diye sordunuz mu?
Kimse söylemiyor.
“İki hastane arasında 6- 7 saat gezdirmişler”
Kim getirmiş kimse söylemiyor.
Hiç kimse söylemiyor. Bugüne kadar daha aydınlatmadılar. Biz dedik ki “Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde darp raporunu aldık.” Dedi ki “Servet Turgut yok” Biz gittik hakikaten yok. Sonra biz gittik darp raporu için dilekçe verdik, darp raporunu aldık. Kağıt verdiler, sonra biz tekrar Lokman Hekim’e gittik. Dedik ki “Bu adam önce size gelmiş, isimsizmiş.”
Ondan sonra baktı avukat ile birlikte gittik darp raporunu oradan aldık. Hem onu hem Osman Şiban’ı aldık. Orada isimsiz olarak yazmışlar. Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden darp raporunu aldık. Raporda “yüksekten düşme” yazıyor.
Savcıya söyledim: “Savcı bey burada herhangi bir ev yok, bir ağaç yok, bir taş da yoktu, nereden düşmüş? O zaman helikopterden düşmüş.
“Savcı “Ben bilmiyorum” dedi. Ben dedim ki “Bize anlatın nasıl oldu.” Bu olay Van’da oldu. Helikopterin gelmesini biliyorlar, aramasını biliyorlar. Mutlaka bir yerde bırakmışlar, atmışlar, oradan artık ambulans gelmiş, önce Lokman Hekim’e getirmiş ondan sonra Lokman Hekim’den saat 07.30’da çıkış yapmış, 12.00’de Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gelmiş. 6- 7 saat gezdirmişler, nereyi gezdirmişler bilmiyorum. Ölüme terketmişler.
Oradan direk araştırmaya gidip gitmediği, bir yerde bekleyip beklemediği belli değil.
Belli değil. 07.30’da çıkış yapmış özel hastaneden, saat 12.00’a doğru araştırmaya gitmiş. Ben söyledim bu saatte bu insanları ölüme mi terk ettiler? Hiçbirinin bilinci yoktur yerinde. Bir insan bir hayvanı bile, bir köpeği, bir kediyi bile bırakmaz. Bu işkence, bu darp raporu, şiddet yaptılar, beklettiler. Ondan sonra 10 gün kaldı Osman Şiban’ı geceleyin saat 24.00’de taburcu ettiler geldim savcı da orada.
Peki siz bu arada sürekli hastane başhekimine herhalde soruyorsunuzdur
Hiç kimse bilgi vermiyor.
Savcılık?
O da vermiyor.
Başka askerler, kimse vermiyor.
Kimse vermiyor. O gün de biz hastane önünde bekliyoruz, bir iki telefon ile görüşme yapıyoruz. Bize göstermiyorlar, bir iki defa gösterdiler o da uzaktan gördük. Osman Şiban’ı herhalde 8 9 gün sonra çıkardılar. Geceleyin saat 24:00’da 2 gün kaldı ertesi gün geceleyin taburcu. Biz yanına gittik daha yeni çıkarttılar, adam konuşamıyor. Savcı bey de geldi, avukatlarımız da geldi. Savcı dedi ki “Sayın doktorum dedi, ben ifade alamıyorum. Adam konuşamıyor, ağlıyor, insan gördüğü zaman psikolojisi bozulmuş ağlıyor.”
Siz Osman Şiban’ı gördünüz, nasıldı? Biraz anlatın, Osman Şiban’ın durumu, ruh hali, önceden Osman Şiban’ı tanıyan birisi olarak nasıl biraz anlatın izleyenlerimize.
Osman Şiban’ın kafa dengisi bozuktu, şuuru yerinde değildi. Vücudu her tarafı morarıktı, kıpırdamıyordu.
Bütün vücudu morluklarla mı doluydu?
Doluydu. Bir de ayakta duramıyordu, 3 tane adam kaldırıp oturtamıyordu yerine.
Sizi tanıyabiliyor muydu?
Az bir şey tanıyordu ama konuşamıyordu. Herkesi tanıyamıyordu. Şuuru yerinde değildi. Ondan sonra doktor geceleyin 24.00’da geldi, biz eve geldik, bir sürü polisler vardı orada. Hatta savcı geldi ifade alamadı. Adam konuşamıyor. Doktor diyor ki: “Bu gece ben taburcu edeceğim.”
Deseydin daha bu iyileşmemiş.
Savcı söylemiş, hatta savcıya döndüm koridorda gittik, ben dedim: “Savcı bey bir dakika durur musun? Sen devlet adamısın, sen bize yardımcı ol.” Bu gece evimiz yok, arabamız yok nereye götürüyorsunuz? Dedi ki: “Benim üstüm çıkartın, demiş nereye götürürseniz götürün” demiş. Ben Savcı beyi yolladım, savcı bey demiş ki: “Yarına kadar kalsın.” O gün kaldı ertesi gün.
Çabuk çıkarmalarının nedeni neydi?
Bilmiyorum artık fazla hastanede kalırsa devlet aleyhine mi işliyor, biz de anlamadık. Ertesi gün baktım sabahleyin saat 05.00’de telefon etti. Tekrar acilen hastaneye gittik. Hemen Cumartesi günü, avukatlara telefon ettim. Araba gelsin. Doktor diyor ki: “Ben raporda yazmışım, araba ile gidebilir bir şey olmaz.”
Alelacele çıkarılmaya çalışan ağır bir hasta var ortada.
Orada geldi sabahleyin, avukatlar geldi, Başhekim’e telefon ettiler. Baro Başkanı geldi. Sağolsun dedi ki: “Misafir olarak kalsın.” Çıkışını almıştı. Hatta biz geldik dedi ki: “Alın.” Biz dedik: “Kağıdı imzalamıyoruz.” Kağıdı imzalamadık, hastamızı alıyoruz ama imzalamıyoruz. Sonrasında polis üzerimize geldi, kavga yaptık polisler ile. Biz dedik: “Olmaz kardeşim bu cenazeyi nereye götüreyim?” Öğlen bizim araba geldi Mersin’den. Erdemli çıkışına kadar gittik orada fenalaştı, kustu. Normal bir arabada.
“Kuran okurken polisler bastı”
Ambulans değildi yani.
Kendinde değildi, fenalaştı, Erdemli’ye gitmeden fenalaştı. Orada bizim bir akraba telefon etti: “Gelin 2 gün misafir olarak dursun.” Biz bu eve getirdik. 2 gece orada kaldı. Ertesi gün Pazar günü götürdüler, Pazartesi milletvekilleri Ankara’dan geldiler ya. Sabah 06.00’da polisler bastı orayı. Biz daha yeni namaz kılmıştık. Kuran okurken bir baktım telefonda: “Dayı bize polisler geldi.” Polisler ne yapacak bize? 5-6 kişi aldılar, askeri hastaneye getirdiler. Sabahleyin saat 06.00’da.
Gerekçe neymiş?
Gerekçeyi biz anlamadık ki.
“Kürt olduğumuz için her zaman bize baskı yapıldı. Ama Cenab-ı Allah ‘Sizi Adem ve Havva’dan yaratmışım’ diyor”
Sonra götürdüler hastaneye.
Sonra askeri hastaneye götürdüler. Çocuklar 2 kardeşi de götürdüler. Biri gittiği zaman ağladı çocuk, kafa travması geçirmiş. Askerleri gördüğü zaman korkuyordu. Sağolsun orada Başhekim dedi ki: “Niye ağlıyorsun?” Dedi ki: “Bunları görünce fenalaşıyor.” Dedi ki: “Askeri çıkartın.” Kardeşin yanına oturttular. Bütün filmleri çektirdiler. Bizim sağolsun avukatlar da gitti oraya. Saat gece 22.00 gibi milletvekilleri geldiler, bizi abluka altına aldılar, bırakmadılar konuşma yapalım. Diğer arkadaşlar geldiler. Onlar ile birlikte askeri hastaneye gittik. Orada da biz biraz Başhekimle konuştuk. Sağolsun bizim vekiller de başhekime dedi ki :” Bu insanları sen almışsın. Buraya getirmişsin. Bunları evine teslim olana kadar sana aittir. Bir şey olursa sorumlu sensin.” Başhekim: “Tamam.” Dedi. Sağolsun Başhekime şimdi de teşekkür ederim. Tam teşekküllü ambulans istedi. Ambulans getirdi saat gece 22.00’da. bir doktor bir teknisyen bir şöför bir kardeşi ile beraber direk Mersin’e gönderdiler. Saat gece 22.00’da. Tekrar başhekime teşekkür ederim. İyi insanlar hepimiz bir insanız, bu ülke hepimizin ülkesidir. Rengi neyse dili neyse farkı neyse hepimiz insanız, hiçbir fark yok bizde. Alevisi, Sünnisi, Kürdü ile, Türkü ile, Akdenizi ile, Karadenizi ile, Ege Denizi ile, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu hepimiz aynı hiçbir farkımız yok. Biz Kürt olduğumuz için her zaman bize baskı yapıldı. Bu baskıyı Allah kabul etmezdi. Çünkü Cenab-ı Allah ne diyor? “ Ey insan, sizi Adem ve Havva’dan yaratmışım.” Hepimiz Adem’in oğlu, Havva’nın oğluyuz. Hepimiz eşitiz ancak bir takvada fark var. Siyahı ile beyazı ile hiçbir farkımız yok. Hepimiz insanız. Bir şey olduğu zaman insanca gelsinler. 100 sene versin bize razıyız. Herhangi bir gariban, çiftçi bunlar. Hak var, hukuk var, adalet var. İmam-ı Ömer ne demiş: “Ben camiyi yıkarım, adaleti yıkmam” dedi.
“Adalet camiden önemli, İslam merhamet dinidir”
Adalet daha önemli.
Adalet camiden daha önemli. Biz de diyoruz ki: “Biz adalet istiyoruz.” Biz hakkımızı istiyoruz. Biz zorbalık istemiyoruz. İslam dini şefkat dinidir, İslam dini merhamet dinidir, İslam dini hoşgörü dinidir. Birbirimize haksızlık yapmayalım. Bugün Cumhurbaşkanı’ndan bekçiye kadar herkes mesuldür. Başımız o dur hakkımızı vermesi gerekir. Bunlar da insan, biz de insanız. Nasıl Karadeniz’de insan vardır, Ege’de vardır, İç Anadolu’da biz de insanız. Dedelerimize kaldı bu yerler, hepimizin yeri. Biz diyoruz ki: “Yeter artık bu zulüm olmasın.” Biz barış istiyoruz, biz kardeşlik istiyoruz, biz insanlık istiyoruz. Sonuna kadar bu davanın arkasında gideceğim, ömrüm ne kadar kaldıysa bunlar ben devletin büyüklerine söylüyorum, ben diyorum bunlar kavuşsun. Kim ne yapmışsa? Niye böyle yaptılar? Neden? Bir açıklama istiyoruz! Biz de insanız, biz de vatandaşız.
“Van Valisi’yle beraber araştıralım, orada bir tepe var mı?”
Devlet yetkililerinden bir açıklama bekliyorsunuz. Van Valiliği’nin bir açıklaması vardı Naif bey.
Van Valisi diyor ki “ Orada bir tepe” Beraber gidip araştırma yapalım orada bir tepe var mı? Düz bir arazi, kayalıklar yok.
Onların ifadesine göre “Servet Turgut kaçarken kayalıktan düştü ama siz diyorsunuz ki ” Hayır, sapasağlam köyden alındı, helikoptere bindirildi.”
Hiçbir şeyi yoktu. Gelsin beraber gidelim. Devletin valisi, emniyet müdürü devletin valisidir. Devletin valisi var emniyet müdürü var belediye başkanı var, yetkili kişiler vari gelsin öğrensin orada bir taş var mı gelsin baksınlar. Onlardan bir ricam var, hak, hukuk var. Yarın hepimiz öleceğiz, bu toprağın altına gireceğiz. Hesap soracaklar. Hesap verecekler. Ben 35 sene Mersin’de esnaflık yaptım, bir sakız daha faturaszı satmadım. 35 sene ben devlete vergi verdim. Biz de insanız, biz de vatandaşız, biz de Türk devletinin insanlarıyız, hiçbir farkımız yok. Karadeniz’de, Ege’de de, Akdeniz’de hepimiz aynı insanız. Bundan sonra böyle şey olmasın, sonuna kadar biz bu işin takipçisi olacağız.
Peki Servet Turgut kardeşiniz bir müddet yoğun bakımda dayandı, doktorların pek bir ümidi yoktu, çok ağırdı ve sonunda kaybettik. Onun hiç konuşma imkanı olmadı değil mi?
İlk günden son güne kadar yaşam mücadelesi verdi.
Yaşam imkanı yok dedi doktorlar yani.
%1 bile yaşama imkanı vermediler. Bitkisel hayatta yaşıyordu.
Beyin kanamaları vardı herhalde.
Hem beyin kanaması, hem iç kanaması vardı. Beyni ölmüş, çalışmıyordu çünkü doktorlar hepsi doğru söylüyordu, yaşama imkanı yok dediler. Her gün her saat hazır olun dediler.
“Kardeşim teröristse, 83 milyon teröristtir”
Peki sizi herhangi bir parti yetkilisi aradı mı? Kimler aradı? Devlet yetkilisi aradı mı?
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na da teşekkür ederim. Milletvekili Sn. Sezgin Tanrıkulu aradı. Gelecek Partisi Genel Başkanı aradı. Bazı yetkililer aradılar. Telefonları kayıtlı olmadığı zaman kafamda çok meşgul. Hipertansiyonum var, şekerim var, rahatsızım ben onun için hepsine teşekkür ederim. Ben diyorum ki: “ Bizim canımız yandı başka insanların canı yanmasın.” Biz insanız. Biz diyoruz ki: “Başka birilerinin de, çiftçi insana dokunmasınlar. Gariban insanlara dokunmasınlar.” Eğer kardeşim çiftçi iken terörist ilan edilirse eğer Türkiye’de 83 milyon teröristtir. Çünkü ağzı vardı dili yoktu.
Gariban bir köylüydü.
Çiftçilik haram mıdır? İşçilik haram mıdır?
Siz o köye gelen askerler bir şeylerin intikamını mı almak istiyordu? Bir öfke ile mi gelmişler? Nasıl gelmişler?
Ben hiç kimsenin ölmesini istemiyorum, ben bir hayvanın bile ölmesini istemiyorum. Kimsenin ölmesini istemiyoruz. Birinci gün; savcılığa dilekçe verdik. Avukat yazdı, Ben dedim ki:“Kesin bileyim ondan sonra” Ama Osman Şiban ziyaret ederken söyledi. Helikopterden mi attılar ne oldu? Bu kadar yüksekten bizi attılar diye işaret verdi. Ben hastanede servise alınırken yanına gittim. 2-3 dakika. Ben dedim ki: “Elini vicdanına koy, eğer atmamışsa yalan söyleme, iftira etme.” Korkuyordu, heyecan vardı, konuşamıyordu. Eli ile bu kadar daha yüksekten bizi attılar dedi, işaret etti. Ben buna şahit oldum.
Olayı anlatma bile onda büyük bir şok oluşturmuş. Zaten büyük bir şok içinde o olayı anlatırken bile büyük bir şok yaşıyor.
Şimdi de ikinci kelimeyi konuşurken ağlıyor. Şuuru yerinde değil. Kardeşim taziye geldiğinde sabahleyin dedi ki “Ben konuştum, hayır hiç konuşmadım.” İnsanları gördüğü zaman ağlıyormuş.
Size gelen bazı telefonlardan bahsediliyor. Helikopterden atıldığını iddia eden bazı telefonlar gelmiş sanırım. Birileri telefon etmiş.
Biz bir gece geldik hastane çok kalabalıktı. Biri telefon etti, dedi : “Ben gördüm helikopterden atıldılar.” Telefon da benim değil, yalan mı değil mi ben bilemem. Telefonda numarasız aramış. Kim dedi onu bilmiyoruz. Çok kalabalıktı.
Ben gördüm diyen birisi telefon etti.
Dedi ki: “Servet Turgut’un abisi misin? Ben gördüm helikopterden atıldı.” Telefon ettim, nerede atıldı diye sordum telefon yüzümüze kapatıldı. Ben iftira etmem, yalan da demem.
Peki şu anda savcılık soruşturma açtı. Siz şikayetinizi yaptınız. Başka ne yaptınız adli olarak?
Adli olarak Baroya başvurduk. Takip ediyorlar. Belki şuana kadar 10 televizyon bizi aradı. Amberin Zaman aradı. Sabah 5- 6 tane yabancı televizyondan aradılar. Uluslararası Af Örgütü’nden aradılar. Hepsine ben dedi “Bu benim için değil, başka insanlar için, insanoğlu için, A parti, B partinin arkası değilim.” Biz diyoruz ki insan olarak konuşuyoruz.
Sizi böyle bir itham eden bir devlet dili var. Hani böyle bir Servet Turgut’u, Osman Şiban’ı itham eden bir devlet dili var maalesef. Bunun için ne dersiniz?
Şimdiye kadar daha kimse beni aradı, ben kimseden korkmam. 61 yaşındayım Allah’dan başka kimseden korkmam. Biz nasıl Araplar varsa, dünyada çünkü Cenab-ı Allah ayeti kerim var. Bütün renkleri, dilleri Allah vermiş. Önce insan olarak dünyaya gelmişiz, insandan sonra müslüman olmuşuz sonra Kürt olmuşuz. Ben Kürt olmamdan dolayı gurur duyuyorum. Ben inkar etmem. Eğer ben Kürt dilimi inkar edersem ben Allah’ı inkar ederim. Dilimiz, rengimiz, kültürümüz de Allah’ın varlığıdır ben bunu inkar etmem. İyi ki biz Kürt’üz. Cenab-ı Allah iyi ki bizi Kürt olarak doğurmuştur. Biz savaş istemiyoruz. Biz birbirimiz ile kavga istemiyoruz. Hepimiz Adem ve Havva’nın oğullarıyız. İslam dininde bir zorbalık yok. İslam dini şefkat dinidir, rahmet, bereket dinidir. İslam dini zorbalık yoktur.
Vekilim ben 10 yaşından beri medrese okumuşum. Ben ezbere konuşmam Kuran’a göre konuşurum. Kuran diyor ki: “ Siz kardeşsiniz.” Bu kan dursun yeter! Biz barış istiyoruz! Biz birlik beraberlik istiyoruz! Ne Türk’ün ne Kürt’ün ne Acem’in annesi ağlamasın! Hepimiz kardeşiz! Hepimiz Türkiye vatandaşıyız. Biz devletin kanunları var diyoruz, biz birlik yaşayalım, komşuluk yaşayalım. Beraber ticaret yapıyoruz, iş yapıyoruz. Ben 42 senedir Mersin’de oturuyorum. Bir gelinim İskenderunlu. Türklerden kız alıp vermişiz. Hepimiz biriz. Kanımız bir. Biz selahat olsun istiyoruz, bu kan dursun artık. Ana dilin Kürtçe olsun, ana dil Türkçe olsa ne olacak? Bir dil zarar vermez. Dil zenginliktir Allah vermiş, renk zenginliktir Allah vermiş. Ne kadar renkler varsa, ne kadar diller varsa Allah’ın lütfudur. Bir arada bir kardeşlik olsun. Eğer bir arada olmasa analar ağlamasın. Ne Türklerin anası ne Kürtlerin anası, ne polisin, ne askerin hiç kimsenin annesi ağlamasın yeter artık! Biz barış istiyoruz!
Peki iktidar yetkililerinden sizi hiç arayan oldu mu?
Kimse aramadı. Bir bekçi bile bizi aramadı!
Ben İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesiyim. Böyle işkenceleri, insan kaçırma vakalarını çok görüyoruz bu son zamanlarda, insanlar kaçırılıyor, kendisini polis olarak tanıtan insanlar tarafından kaçırılıyor günlerce, aylarca nerede olduğu bulunmuyor, biz bakanlıklara soru soruyoruz: “Nerede bu insan? Bize de cevap vermiyor.
Doktorlar dedi ki: “Biz sağlıkta yalan olmaz.” Onların hakkını yemem. Elimizden geldiği kadar biz yardımcı oluruz. Sağlıkta herhangi bir eksik yok. Sağolsunlar ilgi gösterdiler. İlçe Emniyet Müdürü’nden Allah razı olsun. Ben kimsenin hakkını kaybetmem. Kim ne yaparsa Allah razı olsun. Geldiler yardımcı oldular sağolsun, ufak bir evde kavga olur, kanuni olarak ben onlara hakkımı helal ediyorum. Kimse ufak bir su vermişse ben ona hakkımı helal ederim.
Biz buna benzer olayları 1990 yıllarında çok gördük. Faili meçhul olaylar, öldürmeler, işkenceler, öldürülüp cesedi bulunmayan insanlar oldu, bugünlerde de oluyor devam ediyor! Maalesef böyle. Biz size söz veriyoruz, ben Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak bu konuyu sonuna kadar mecliste devam edeceğim. Belki bugün yarın çok kişi unutur biz unutmayacağız!
Biz de sonuna kadar bir damla kan kalana kadar abimin hakkını araştırıyorum. Bir haksızlık varsa kanun versinler. Sayın Vali’ye de keşke vali bey gelseydi deseydi ki “Geçmiş olsun, bakalım kim yapmışsa…” keşke gelseydi. Bir devlet olarak, bir vilayetin yönetimi vali beyin elinde. Bir insan acaba ne olmuş der? Ama gelmedi.
Maalesef o gelmediği gibi bugün biz milletin vekilleri olarak burada sizin acınızı paylaşmak için taziyenize geliyoruz, 3 5 kelam bir şey söylemek istiyor vekillerimiz oradaki polisler buna bile engel olmaya çalışıyor.
Bırakmadılar konuşalım. Ben siyasi olarak hiç konuşmadım. Ben hiçbir partinin arka bahçesi değilim. İnsan olarak konuşamadım. Sen eğer zulmü kabul edersen mazlum da o zulme ortaktır. Zulme tabi olmayın. Kim gelirse gelsin bizim misafirlerimizdir, uzaktan gelen 30 40 kişi gelmişler. Vekil de gelse akrabamız var, milletimiz var. Niye bu milletvekilleri geldiler? Halimizi sormak için geldiler. Dar günde mecbur milletin yanında olacaklar. Yolumuz var mı? Elektrik var mı? Suyumuz var mı? Ne elektrik, ne su var. Ben vatandaşım gelsin beraber gidip bakalım. Buyrun gelin! Daha bir tane köy yolu var mı? Su, elektrik, okul yok. Biz niye köye gelmiyoruz; güvenemiyoruz, güvencemiz yok. Güvenseydim geçen sene gelirdim. 4 saat kaldım orada, güvenemedim geri geldim. Bugün güvensem köyde otururdum. Benim öz arazim toprağım.
Siz bu acılara rağmen tüm bu cinayetlere rağmen yine de barış diyorsunuz. İnsan hakları diyorsunuz, kardeşlik diyorsunuz, aslında bu dedikleriniz çok önemli çünkü ağır bir haksızlığa uğradınız, ağır bir cinayet var ortada fakat bütün bunlara rağmen siz kardeşliği, barışı, hakkı, hukuku öğütlüyorsunuz.
Biz sonuna kadar 1000 sene de olsa barış istiyoruz. Barış olsaydı Türkiye’de ne Amerika, ne İngilizler kimseye ihtiyacımız yoktu. Allah’ımız vardı, birliğimiz yeterdi. Allah diyor ki: “Birlik olun, bereket olur orada.” Eğer Türkiye’de birlik, beraberlik olsaydı, fitneler olmasaydı Türkiye dünyanın en zengin devleti olurdu. Toprağı ile denizi ile dağları, taşları ile çok zengin ülkedir. Hem tarımda hem de sanayide hem de hayvancılıkta.