Avrupa Birliği'nin (AB) yıllardır iltica ve göç sorunlarına Avrupai çözüm aradığı Brüksel'de göçün etkilerini görmek için fazla aramaya lüzum kalmıyor. Belçika iltica dairesi AB merkezinin oldukça yakınlarında bulunuyor. İltica hakkı için başvuru yapmak ya da bir an önce Fransa ve İngiltere'ye gidebilmek için bekleşenler binanın önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Kuzey garı yakınlarındaki parkta geceleyen Afrikalıların çoğu Dublin kurallarına aykırı olarak İtalya'dan yola çıkmış ve otobüs, otomobil ya da trenle Avusturya, Fransa ve Almanya üzerinden Belçika'ya gelmiş. Geçerli uygulamaya göre iltica başvurusunu İtalya'da yapması gereken mültecilerin diledikleri AB ülkesine gidebilmesi, yıllardır iyileştirilmesine çalışılan ortak iltica düzenlemesinin çalışmadığını gösteriyor.
Milliyetçi muhafazakâr Belçika İçişleri Bakanı Jan Jambon hakları olmadığı halde Belçika'da kalan mülteci adaylarına taviz vermemekte kararlı görünüyor. Mayıs ayında Belçika polisi kaçak Iraklı göçmenleri taşıyan araca ateş açmış ve iki yaşındaki bir kız çocuğunu öldürmüştü. İçişleri bakanının popülist partisi (N-VA) 2014 genel seçimlerinde oylarını arttırarak ilk kez koalisyon ortağı olmuştu.
Belçika'daki trendi bütün Avrupa'da izlemek mümkün. "Mülteci ve göç krizi" Fransa, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Almanya'da sağ popülist muhalefetin güç kazanmasına yol açtı. Belçika, Finlandiya, Avusturya ve Yunanistan'da sağ popülistler hükümet ortağı oldu. Polonya, Macaristan, Çekya ve son olarak da İtalya'da milliyetçi ve yabancı aleyhtarı partiler iktidara geldi. Göç krizinin popülist partiler tarafından kullanıldığını belirten Brüksel'deki Carnegie Vakfı'nın Avrupa uzmanı Stefan Lehne "Kendilerine duyguları ayaklandıracak, kutuplaşma yaratan ve bırakmak istemedikleri bir konu buldular” diyor.
Alman ana muhalefet partisi Almanya İçin Alternatif'in (AfD) Meclis Grup Başkanı Aleksander Gauland 2015 yılında mülteci akınının doruğa çıkmasını "lütuf" olarak nitelendirmişti. AfD bazı Doğu Alman eyaletlerinde anketleri önde götürüyor.
"AB uçurumun eşiğinde"
AB Komisyonu Başkan Vekili Frans Timmermans sağ popülistlerin güç kazanmasını ve çözüm bulunamayan göç sorununun sadece Almanya'da hükümet krizine yol açmakla kalmayıp bütün AB'yi tehdit eden bir mesele haline gelmesinden endişe ediyor. Timmermans geçen hafta Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada "Son yıllardaki gelişmelere baktığımızda göç konusunun AB'yi uçurumun kenarına sürüklediğini görüyoruz. Bütün AB ülkelerinde gündemin ilk sırasını bu konu alıyor” dedi. Milli çıkarları bir kenara bırakıp dayanışma gösterilmesini isteyen Timmermans "kapsamlı ve uygulanabilir çözümün ancak Avrupa düzeyinde bulunabileceği" görüşünü taşıyor.
Siyaset uzmanı Stefan Lehne sağ popülizmin etkisi altındaki çoğu hükümetin artık bu teşhisi paylaşmadığını belirtiyor ve ekliyor: "AB'nin öncelikle bu konunun üstesinden gelmeyi becerememesi, milliyetçiliğin yeniden tırmanmasına yol açtı. Göçmenlere karşı olan popülistler ve siyasi partiler aynı zamanda AB'ye de karşılar. Bu nedenle sık sık sınır kontrolleri, tel duvarlar ve üst sınırlar gibi ulusal önlemlere başvuruyorlar. Böyle bir siyasi ortamda Avrupa düzeyinde çözüm bulunması zorlaşıyor.” Dolayısıyla Almanya Başbakanı Merkel'in Haziran sonundaki AB zirvesinden önce bütün AB'yi kapsayacak çözüm formülü bulmak amacıyla harcadığı çabaların başarı şansı da neredeyse yok gibi. Nitekim Merkel kaldığı bir televizyon programında "Avrupa bunu başaramaz ise, tehlikeye girer” demişti.
Merkel'e eleştiri
Merkel koordineli çalışılmasını, AB ülkeleri arasında ikili anlaşmalar yapılmasını ve son adım olarak da ortak dış sınırlarda iltica başvurularını karara bağlayacak "Avrupa iltica merkezi" kurulmasını istiyor. Almanya başbakanı başta Afrika olmak üzere göçmen veren ülkelerin kalkınmasına yardımcı olunmasını, milyonlarca kişinin ülkeden kaçmasına yol açan Suriye iç savaşının sona erdirilmesini, mültecilerin ülkelerine 'yakın' yerlerdeki kamplarda barındırılmasını ve bütün AB ülkelerinde tek tip prosedür uygulanmasını doğru buluyor.
Alman muhalefeti kadar Polonya ve Macaristan da Başbakan Merkel'in 2015 yılında bir milyon mülteciye sınırları açmakla büyük hata yaptığını savunuyor. Başbakanın bu kararın sonuçlarına katlanmak zorunda olduğunu belirten AfD'li Aleksander Gauland Meclis Genel Kurulundaki bir konuşmasında "Avrupa'da kimse bu politikanın yükünü üstlenmeye yanaşmıyor. Polonya, Macaristan, Çekya ve Slovakya haklı olarak Bayan Merkel'in göçmenleri Almanya'ya kabul etmesi bizi ilgilendirmez. Biz kimseyi davet etmedik, diyor. Bu ülkelerin insanları ve liderleri sonuna kadar haklıdırlar” demişti.
Sorun geçmişte mi kaldı?
2015 yılından sonra İtalya, Yunanistan ve Almanya'ya iltica amacıyla gelen yabancıların sayısı yüzde 75 oranında azaldı. Göç manzarasının değişmiş olmasına rağmen popülist parti ve hükümetler sınırlarda yığılmanın devam etiği izlenimini uyandırmaya çalışıyorlar. Carnegie Vakfı uzmanı Stefan Lehne, "2015'teki travma yaratan şokun siyasi düzlemde etkisini göstermesinin zaman aldığını ve güvensizlik yaratan bu etkinin yıllarca sürebileceğini" söylüyor.
Almanya ve bütün Avrupa'da tartışılan soruların çoğu zaten yanıtlanmış bulunuyor. Aralarında Almanya ve Belçika'nın da bulunduğu 7 ülkede sınır kapılarındaki kontroller yeniden başladı. Fransa – İtalya sınırında göçmenler geri çevriliyor. Tıpkı Almanya – Avusturya sınırında da olduğu gibi. Stefan Lehne Avrupa'ya gelenlerin azalmasına rağmen toplumda yer eden göçün kontrolden çıktığı şeklindeki algının devam etmesiyle ilgili olarak "Bu konu üzerinde büyük bir yoğunlaşma söz konusu. Almanya ve Avusturya'da yaşayanların büyük bölümünün mültecilerin mevcudiyetinden etkilendiğini sanmıyorum. Medyanın yoğun ilgisi konuyu toplumda bulaşıcı hale getiriyor” diyor.