Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Raşit Bilgin, 18 ülkeden araştırmacının yer aldığı bir araştırma programında uzun kanatlı yarasaların Avrupa, Kafkaslar ve Kuzey Afrika’ya Anadolu’dan yayıldığını ispatladı. Uzun yıllar yarasalarla ilgili kapsamlı araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Bilgin, koronavirüsün SARS ve MERS gibi birçok salgında da olduğu gibi arasalardan kaynaklanmış olabileceğini söylüyor. Yarasaların özel bağışıklık sistemleriyle virüslerden az etkilendiğini ama iyi birer taşıyıcı olduğunu belirten araştırmacı, “Dünya’da 1250 türle uçabilen tek memeli grubu yarasa. Bu onların yabani hayatta diğer türlerle etkileşimini kolaylaştırıyor.
Gittikçe daralan doğal yaşam alanları nedeniyle biz de bu tip virüsler barındıran birçok türle eskisinden daha yakınız” diye konuşuyor. Prof. Dr. Raşit Bilgin yarasaların virüslerle ilişkisini şöyle anlatıyor:
"SON SALGINLARIN YÜZDE 75’İ HAYVAN KÖKENLİ" ‘’Son yıllarda virüs bazlı ortaya çıkan salgınların yüzde 75’i hayvan kökenli. Yarasalarda ise diğer memelilere göre virüs çeşitliliği fazla. İnsanlar yabani türlerin yaşam alanlarını pek çok yerde yok ediyor. Bunun sonucunda canlıların yaşam alanları daralıyor. Bu da yabani türlerin insanlarla etkileşimlerini artırıyor. Bu nedenle son yıllarda hayvanlardan insanlara geçen virüs kaynaklı, zoonotik hastalıkların arttığını görüyoruz. Eğer o canlılar doğal yaşam alanlarında kalsa ve insanlarla etkileşimleri sınırlı olsaydı, zoonotik hastalıklarda bu denli artış ortaya çıkmayacaktı’’.
"YARASALARDAN NADİREN BULAŞIYOR" "’Virüslerin yarasalardan insanlara doğrudan bulaşması çok nadir. Genellikle insanlarla teması olan ‘ara türler’ ya da diğer adıyla ‘çoğaltıcı konaklar’ vasıtasıyla bize geçiyor. 2003’teki SARS salgını Çin’de bir yabani hayvan pazarında başladı. Buradaki çoğaltıcı konak türü misk kedisiydi. Son koronavirüs salgının da başladığı yerin büyük ihtimalle Çin’de bulunan Wuhan kentindeki bir hayvan pazarı olduğu düşünülüyor. Bu pazarlarda yarasalarla doğal habitatlarında etkileşim halinde bulunan ve bu şekilde yarasalardan virüs geçişinin olabileceği pek çok yabani hayvan satılıyor. Ardından gıda tüketimi için yarasa dışındaki bu yabani hayvanlar yakalanıp satılmak için pazarlara getirildiklerinde insana geçişin önü açılıyor. Yarasalarla teması olan bu tip ara türlerle ilgili birçok salgın örneği var. 1990’lı yıllarda Doğu Asya’da ortaya çıkan Nipah virüsünde çoğaltıcı konak domuzken, 2008’de Suudi Arabistan’da ortaya çıkan MERS'te bu tür deveydi. Son koronavirüs salgınında ise bu türün pangolin olduğu yönünde bulgular var. Ancak son kertede bütün bu süreci tetikleyen tür insan. Doğal habitatları yok ediyor, hayvan pazarları kurup yasadışı yollarla yabani hayvan ticareti yapıyoruz. Böylelikle de maalesef bu tip salgınların da ortaya çıkma ihtimalini artırıyoruz’’.
"YARASALAR HASTALANMIYOR AMA VİRÜS TAŞIYABİLİYOR"
‘’Yarasalar uçan tek memeli grubu. Uçmak çok enerji gerektiren bir eylem. Bu nedenle hücrelerinde enerji üretiminden sorumlu organel olan mitokondrileri çok aktif. Burada çok fazla enerji üretimi olduğunda, ortaya "reaktif oksijen molekülleri" çıkıyor. Bunlar hem hücreye hem de DNA’ya zarar verebilecek boyutlara ulaşabiliyor. Ancak yarasalarda bu DNA zararını kontrol altında tutan bir mekanizma var. Normalde memelilerde hücrelerin DNA zararını gidermeye çalışması ve virüslerle bağışıklık hücreleri ve kan damarları yoluyla savaşması enflamasyona -yani vücudumuzda ateş, kızarma, şişme gibi tepkimelere- yol açıyor. İnsanları düşündüğümüzde de, pek çok viral enfeksiyonda hastalığa, virüslerin DNA’mıza verdikleri direkt zararla beraber -bazı durumlarda DNA zararından ziyade- bu enflamasyon tepkisi sebep oluyor. Mesela COVID-19’un tedavisinde kullanılan ilaçların önemli bir kısmı "anti-enflamatuvar", yani virüse karşı oluşan enflamasyonu baskılayan ilaçlar. Yarasalar ise enflamasyonu bastırmak için kendi vücutları içinde bazı özel proteinleri ve enzimleri aktive edebiliyorlar. Ayrıca virüslerle savaşmak için diğer memelilerde viral enfeksiyon durumlarında ortaya çıkan interferon maddesi de yarasalarda devamlı olarak üretiliyor. Bize ve diğer memelilere göre farklı bir bağışıklık sistemleri olması, yarasaların virüslere karşı dirençli olmalarını sağlıyor. Aslında yarasalar üzerinde yapılacak, özellikle bağışıklık sistemleriyle ilgili çalışmalar, insanların da virüslerden benzer şekillerde korunmaları noktasında yeni ufuklar açabilir’’.