Geçen yıl Eylül ayında Esenboğa Havalimanı’nda yurtdışına kaçmak üzereyken yapılan operasyon sonucu, organize suç örgütü lideri olduğu suçlamasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan’ın da aralarında olduğu, 28’i tutuklu 61 sanığın yargılandığı dâvânın ilk duruşması dün (15 Nisan) yapıldı.
Kaplan, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi Kampüsü içindeki duruşma salonunda görülen dâvânın bugünkü ikinci celsesinde, savunmasını yaptı.
“Kaçacak adam tarifeli uçakla kaçmaya çalışır mı?”
DW Türkçe’den Alican Uludağ, Kaplan’ın savunmasından şu bölümleri aktardı:
“Suçlamaları kabul etmiyorum. 7-8 aydır suçsuz yere cezaevindeyim. Kaçarken yakalandığım söylendi. Kaçacak adam tarifeli uçakla kaçmaya çalışır mı? Her yerde benim kaçarken yakalandığım yazılmış. Ben kendi şahsi aracımla yola çıktım. Ben aracımla havalimanına girişte yavaşladım. Bir şeylerin ters gittiğini anladım. Araçtan ellerim havada bir şekilde indim. Polisler beni direkt yere yatırdı. Nefes alamadığımı söyledim. Polis ‘dur ben sana daha neler yapacağım’ dedi. Ayakkabımdan 50 bin euro çıkmış. Sözde ben yurt dışına gidecektim. Ondan dolayı valizimdeydi. Ayakkabımda değil. Sırf şov yapmak için makineli silahlarla görüntü aldılar. Baştan sona yargısız infaz. Bizi adli tıbba götürdüler içeri girdiğimizde doktor ‘bir şeyin var mı?’ dedi. Benim yüzümden kolumdan kan akıyordu.”
“’Soylu ile ilgili bilgi ver’ dediler”
Kaplan, daha sonra Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğünü söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Girdik ters kelepçeli halde. Odalarda kamera yok bizi secdeye yatırıp üç saat beklettiler. Sen misin Bora Kaplan deyip gelen giden tekme attı. Bizi nezarethaneye indirdiler. Orada kamera var. Tutanağa baktım. ‘Direndi’ yazıyordu. Okumak istedim. Kamera olduğu için polisler bir şey diyemedi. Ben o tutanağı imzalamadım. Orada yaşanmayan şeyler yazılmıştı. Sonrasında iki gün boyunca bürokratlarla, emniyetçilerle, Süleyman Soylu ile ilgili bilgi ver dediler. Ben hiçbir duruma şahit olmadığım için bir şey diyemedim. İkinci gün sonu bana 7-8 sayfalık kağıt getirdiler. Onu da imzalamadım. Zorladılar, ‘sana üç tane cinayet yazmazsam adam değilim’ dedi. İfade veremeyecek haldeydim. Uyutmuyorlardı çünkü.”
‘Polisler acele ettirdi ifademi okumadan imzaladım; saçma sapan şeyler yazılmış’
Kaplan, gözaltı süresinin son günü 8-10 saat ifade verdiğini belirterek şunları söyledi:
“Yemek ve su vermediler. Bana 40-50 kişilik liste verip ‘tanıdıklarını say’ dediler. Tanıdığım insanları sayınca da ‘örgüt müsün?’ dediler. Tamamıyla baskı altında ifade verdim. Avukat, ‘Okuyalım öyle imzalayalım’ dedi. Polisler acele ettirdiler. Bende lanet olsun imzalayıp çıkalım dedim. Sonrasında cezaevinde okudum saçma sapan şeyler yazılmış.”
Kaplan, adliyeye getirildiğinde polislerin 15 kişinin tutuklanacağını söylediğini savundu.
‘İşlerim iyi gidince polisler burnumdan getirdi’
2006’da Cebeci’de kuruyemişçilik ve Kızılay’da telefonculuk işine girdiğini anlatan Kaplan, daha sonra işlettiği barların iyi iş yapmaya başlaması üzerine polisten baskı gördüğünü iddia ederek şöyle konuştu:
“Her akşam gelip kimlikleri topluyorlar. Bu baskılar sürekli devam etti. Burnumdan getirdiler benim. Ben bu işlerden sıkıldığımı devretmek istediğimi duyurdum. Ersoy Yahya almak istediğini söyledi. Ben de tamam dedim. Anlaştık. 2017 Kasım ayında Albüm barı devrettim. Bir süre Tren bar devam etti. Ben de olaylardan canım sıkılınca dükkanlara gitmemeye başladım. 2018 Ocak ayı gibi de Tren barı Yaşar Kaküllü’ye devrettim. Dükkanları devredince de oto alım satım işlerine girdim.”
2019 başında İncek’te düğün salonu açtığını ifade eden Kaplan, sözlerine şöyle devam etti:
“İşlerimiz güzeldi. Aynı polisler bu sefer bu mekanıma geldi. Ben bu işlerle olamayacağını anladım. 2019-2020 yılı gibi Alper Tansu’ya bu mekânı 3,5 milyon liraya devrettim. Sonrasında GİMAT’ta toptan gıda işine girdim. Yurt dışında arkadaşlarım da vardı. İhracat yapmak istedim. Yurt dışına gidip gelmeye başladım. Bu işi yaparken de dilim olmadığı için İngilizce dersi almaya başladım. İşlerimi ilerlettim. Eğer gözaltına alınmasaydım yurtdışında mekan açacaktım. Ben hayatım boyunca kendimi saklamadım, gizlemedim. Telefon numaramı 8-9 yıldır kullanıyorum. Ben hayatımı kamuoyunda yaşayan şeffaf bir insanım. Ben iddianamede adı geçen hiç kimseyle bir suç işlemedim.”
Mahkeme Başkanı’na: “Uzun namlulu silahları nereden bulduğumu size özel söylerim”
12punto’dan Müyesser Yıldız’ın haberine göre; Kaplan’ın, davanın başlamasına sebep olan şikayeti yapan Erkan Doğan’ın kendisi aleyhindeki ifadelerinin sebebini anlatırken “15 Temmuz’daki fotoğraflarımdan sabıkalı biri olduğumu düşünmüş olabilir” demesi üzerine Mahkeme Başkanı ile arasında şu diyalog yaşandı:
“Başkan: 15 Temmuz fotoğrafında suçlu ifaden yok ki.
Kaplan: Suçlu ifadem yoksa polisler bana niye o fotoğrafı sordu?
Başkan: Kalaşnikoflar, uzun namlulu silahlar olabilir mi?
Kaplan: Devlet birimlerini suçlamam beklendi.
Başkan: O uzun namlulu silahları nereden buldun?
Bora Kaplan: Burada söyleyemem. Size özel söylerim. Zaten burada söylediklerimiz an be an internete düşüyormuş. Bu da düşerse ne olur? Şu arkaya geçelim, size söyleyeyim. Yoksa her yere yayılır.”
‘15 Temmuz fotoğrafı hayatımın hatası’
Kaplan, savunmasının devamında şunları söyledi:
“15 Temmuz’un gerçekleştiğini biz de TV’den, sosyal medyadan öğrendik. Sayın Cumhurbaşkanı’nın çağrısı üzerine üzerime düşeni fazlasıyla yaptım. Belki burada olmamın sebebi bu.
“İki rekat namaz kılıp ailemle vedalaştıktan sonra toplayabildiğim herkesi toplayıp çağırdım. Çıktık, TRT’ye gittim. Burası askerlerden teslim alındıktan sonra kapıda resim çekiliyordu. Beni de çağırdılar. Şehit olursam çocuklarıma hatıra kalsın diye o kareye girdim, hayatımın hatasını yaptım. O geceden sonra adeta lanetlendim. Medya, FETÖ’cüler, ‘Reisin gizli ordusu, SADAT, Süleyman Soylu’nun ordusu’ diyerek bana bir şey olsun da ne olursa olsun şeklinde yayınlar yaptılar. Buradaki sözde haberciler, siyasetçiler de onlara çanak tuttular. Bunlar ta o zamandan geliyor. Ben vatan, millet için mücadele eden biriyim.
“Aslen Erzurum Karayazılıyım. Karayazılı…Şimdi söylesem akşam bu da manşet olur, söylemeyeyim. Cevheri Güven denilen sözde gazeteci muhakkak bu akşam bana sallayacaktır. Çünkü buradan birileri ona mesaj atıyor. Biz devletiz ya, o FETÖ’cüye bunlar nasıl ulaşıyor? Bunlar hala içimizdeler. Bu işin içinden nasıl çıkacağız?
“Soylu’nun ekibi Bakan’la ilgim olmadığını ortaya koymak için bana saldırmaya başladı”
“Benim adım Süleyman Soylu’yla birlikte anılmaya başlandı. Oysa ben adamı tanımıyorum. Onun ekibi göreve gelir gelmez Bakan’la ilgim olmadığını ortaya koymak için bana saldırmaya başladı. Barları sattığım halde baskıya devam ettiler. Bir trafik uygulamasında beni yere yatırdılar. Komiser Onur, ‘Servet Müdür’ün kesin talimatı var, ikinci emre kadar evden çıkmayacaksın’ dedi. İşim gücüm olduğunu söyledim. ‘Bilemem’ dedi. Emniyet’le irtibat numaram vardı, aradım, ‘Beni tutuklayın, yoksa şikayet edeceğim’ dedim. Müdürle konuşup arayacaklarını söylediler. Sonra, ‘Tamam konuştuk, evden nereye gidersen konum at’ dediler. Her gün konum attım. Nereye gidersem gelip üç masa öteme oturdular. Girdiğim her yerde uygulama yapıp pislik yaptılar. Bu gibi tacizler devam etti. Ramazan’da yardım dağıttığım için beni darp ettikten sonra Organize’ye götürüp Volkan Kaşıkçı Müdür’ün karşısına çıkardılar. ‘Servet Müdür diyor ki, o yardım dağıtamaz.’ dedi. Bir başka gün Servet Müdür’ün Ankara’dan gitmem talimatı verdiğini bildirdiler. Bunların korkusundan 2 ay İzmir’e gittim.
“Ne İsa’ya ne Musa’ya yarandık”
“Evime, ofisime, arabama kamera koydum, başıma başka işler açarlar diye. Bir suç örgütü bunu yapar mı? Bunları da aldılar. Her yıl umreye bir kafile gönderirim. Bir defasında polis beni evden ters kelepçeyle bir inşaata götürüp darp etti. ‘Servet Bey diyor ki, bize haber vermeden nasıl kafile gönderiyor?’ dediler.
“Yeni ekip gelene kadar onlara hep konum attım. Süleyman Soylu gittiği gün ‘Çok şükür kurtuldum’ dedim, daha beteri geldi. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cüler hedef aldı. Sonra, Süleyman Soylu’nun adamı olarak anılıyorum diye, onun ekibi Soylu’nun adını temize çıkarmak için saldırdı. Yeni ekip de ‘Ha Soylu’nun adamı’ diyerek FETÖ’cülerin tuzağına düştü. Ne İsa’ya ne Musa’ya yarandık.”
Kaplan 2014’te polis muhbiri olmuş
Diğer yandan gazeteci Tolga Şardan, T24’te bugün yayınlanan yazısında Ayhan Bora Kaplan’ın Ankara’daki yeraltı dünyasında yükselişinden bahsederek Kaplan’ın 2014’te polis muhbiri olduğunu yazdı.
Şardan’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“O günlerde henüz sokağa daha yeni çıkmaya başlayan Kaplan pek tanınmıyor. Hırsızlık ve esrar satmaktan sabıkası var polis kayıtlarında.
O zamana kadar Ankara’daki uyuşturucu ticaretini elinde bulunduran Kadir İnan, yakalanıp cezaevine girince meydan Kaplan’a kaldı.
Hatta bir iddiaya göre; Kaplan, İnan’a ait olan uyuşturucunun sahibi oldu. 2012’ye kadar korsan CD ticareti yapan Kaplan, 2014’te İnan’ın ‘malının’ sahibi olduktan sonra sermayesini artırıp sokaklara hakim olmaya başladı.
Aynı zamanda Ankara’nın gece eğlencesinin adreslerinden Akay Caddesi’nde bir gece kulübünün de işletmeciliğini başkasının adıyla aldı.
Bu arada, Ankara’nın sokaklarında bir isim daha vardı: Bülent Aramaz.
‘Öksüz Ahmet’ lakabıyla bilinen Ahmet Aramaz’ın yeğeni olarak ünlenen Bülent Aramaz, başkentte canının istediği yere kurşun yağdırıyordu.
Tabii şunu da belirtmek gerekir ki; Ankara’nın yeraltı dünyası, İstanbul’daki mafya kadar ünlü olmadı.
Ne Bülent Aramaz, ne Kadir İnan, ne de Ayhan Bora Kaplan; Alaaddin Çakıcı, Sedat Peker, Sedat Şahin, Kürşat Yılmaz ve diğerleri kadar tanındı.
Ancak başkent olması sebebiyle devletle iç içe olanlar da Ankaralılar oldu hep.
Gazetelerde üçüncü sayfa haberi olmaktan öteye gidemeyen olaylar, ülke gündemine girmese de tıpkı Kaplan olayında olduğu gibi günü gelince epeyce önemli hale dönüştü.
Devam edeyim…
Tarih, Ağustos 2014, ayın 22. günü.
Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne, tanıdığı bir polis memuru aracılığıyla bir genç, Bülent Aramaz konusunda ihbarda bulunmaya geldi.
17 – 25 Aralık 2013’te Gülen cemaatinin emniyetten tasfiyeye başlanması sonrasındaki personel değişimi sırasında yeni göreve gelen ekipler, Ankara’yı kasıp kavuran Aramaz’ı bir türlü yakalayamazken, muhbir olmak amacıyla şubeye gelen genç, Aramaz’la ilgili önemli bir bilgiyi polise aktardı.
Bu genç; Aramaz’ın ertesi gün, yani 23 Ağustos’ta Ankara’nın Akyurt ilçesindeki bir kır düğününe katılacağını anlattı polise.
Aramaz, gerçekten söz konusu düğüne geldi. Ankara Emniyeti, düğüne operasyon yaptığı sırada Aramaz kaçmayı başardı.
Ancak ertesi gün 24 Ağustos’ta bu kez Dikmen’de bir evde kıstırıldı. Evden kaçmaya çalışan Aramaz, peşindeki polislerle girdiği silahlı çatışmada sokak ortasında vurularak öldürüldü.
Gelelim, Aramaz’la ilgili ihbarı yapan delikanlıya.
O delikanlı; dün, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargı heyeti önüne çıkan Ayhan Bora Kaplan’dı.
Kaplan’ın muhbir olduğunun belgesi, bugün emniyet arşivlerinde. Üstelik hem Ankara Emniyeti Organize Şube Müdürlüğü, hem de Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Başkanlığı kayıtlarında mevcut.
Önce Kadir İnan, sonrasında da Bülent Aramaz’ın saf dışı kalması sonrasında meydan tam anlamıyla Kaplan’a kaldı.
Zaten sonrasında, 15 Temmuz gecesi TRT Genel Müdürlüğü’ne davet edilmesi ve beraberinde bir grup silahlı adamıyla ‘darbe girişimin önlenmesinde görev alması’ yolunun açılmasını sağladı.
Adı, önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve ekibiyle sıkça anıldı. Ayrıca, dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’la bağlantıları konusunda kamuoyuna yansıyan iddialar mevcut. Halen Yargıtay Başkanı olarak görev yapan Mehmet Akarca’nın, Kaplan’ın yargıdaki bağlantıları çerçevesinde Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç’le Yargıtay’daki makamında görüştüğünü de hatırlatayım.”