Erdoğan’ın bu ziyaret sırasında Kıbrıs sorununda taraflar arasında yeni bir çatışma yaratabilecek bir gelişmeyi gündeme getirme olasılığı Batı’yı kaygılandıran en önemli neden olarak görülüyor.
Bunların başında Kıbrıs karasularında doğalgaz bulunduğunun açıklanması, kapalı Maraş bölgesinin statüsünün değiştirilmesi veya adada kalıcı askeri üs kurulması gibi olasılıklar yer alıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk ordusunun 1974’te gerçekleştirdiği askeri harekatın yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere 20 Temmuz’da adaya yapacağı ziyareti Mayıs ayı ortasında açıklamıştı.
Erdoğan, 19 Mayıs’ta gençlerle buluşmasında adaya yapacağı ziyaretle ilgili olarak “İnşallah 20 Temmuz’da ben Kıbrıs’ta olacağım ve Kuzey Kıbrıs’tan gerekli mesajları tüm dünyaya inşallah oradan vereceğim ve onun için Kuzey Kıbrıs’ta olacağım. Çünkü Kuzey Kıbrıs’ta bizim bulunmamız, Kuzey Kıbrıs’tan bizim vereceğimiz mesajlar sadece adayı değil tüm dünyayı ilgilendiriyor ve eğer siz bu kararlılığınızı göstermezseniz, bu duruşunuzu ortaya koyamazsanız, kimse sizi adam yerine koymaz,” ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan, daha sonraki açıklamalarında da adaya yapacağı ziyaretin önemini dile getirmeye devam etmişti. AKP Sözcüsü Ömer Çelik de, parti yönetimin tam kadro Erdoğan’ın heyetinde yer alacağını belirtmiş ve ziyaretin “özel anlamına” dikkat çekmişti.
Batı neden kaygılı?
Başta Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti olmak üzere AB ülkeleri ve ABD’yi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaya ziyareti değil, oradan vereceği mesajların içeriği kaygılandırıyor. Erdoğan’ın olası açıklamalarının sadece adadaki siyasi durumla ilgili sorun yaratmayacağı, aynı zamanda Türkiye-Batı arasında çatışmalı yeni bir süreci başlatma potansiyeli bu kaygıyı daha da artıran bir olasılık olarak görülüyor.
Diplomatik çevrelerde yapılan değerlendirmelerde ise Erdoğan’ın mesajlarının 4 temel konuda yoğunlaşacağı, bunlardan bazılarının Kıbrıs sorununu derinleştirecek içerikte olabileceği kaygıları öne çıkıyor.
İki devlet vurgusu
Erdoğan’ın ziyareti sırasında Kıbrıs sorunun sadece iki devletli bir formatta çözülebileceğini kuvvetli bir şekilde vurgulaması öngörülüyor. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs yönetimi, Birleşmiş Milletler’in 26 Nisan’da gerçekleştirdiği 5+1 formatındaki toplantıda, Kıbrıs sorununun çözümünün sadece “iki devletin” varlığının tanınmasıyla mümkün olacağını, dolayısıyla mevcut BM parametreleri çerçevesinde federal bir çözüm için müzakere etmeyeceklerini kayda geçirmişlerdi. 2004 Annan Planı ve 2017 Crans Montana görüşmelerini anımsatan Türk tarafı, Kıbrıs Rumları’nın daha önce federal bir planda Kıbrıs Türkleri ile yönetimi paylaşmak istemediklerini ve dolayısıyla artık bu sistemin ömrünü doldurduğunu vurgulamışlardı.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, en son BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sorunun çözümü için yeni bir özel temsilci atanması önerisine mevcut koşullarda gerekli olmadığı gerekçesiyle karşı çıkmışlardı.
AB, ABD ve Rusya gibi Kıbrıs sorununu yakından takip eden ülkeler ise Kıbrıs sorununda BM Güvenlik Konseyi kararlarınca belirlenen çerçevenin esnetilmesine karşılar. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu konuda en net açıklamayı 6 Temmuz’da yapmış ve AB’nin iki devletli çözümü hiçbir zaman kabul etmeyeceğini ilan etmişti.
Ayrıca Leyen, “Bir süre önce Türkiye Cumhurbaşkanıyla konuşuyordum ve planlanan ziyarette çok nettim, bu ziyaretin nasıl olacağını izlemek konusunda çok hassasız” ifadeleriyle Brüksel’in endişelerini aktarmıştı. AB’nin Gümrük Birliği müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin adımını Haziran ayındaki Konsey toplantısında karara bağlamamasının ardında da Erdoğan’ın Kıbrıs ziyaretinin beklenmesinin yattığı kaydedilmişti.
Batıda Erdoğan’ın iki devletli çözüm pozisyonunu daha da ileriye götürerek yeni bir diplomatik söylemi gündeme getirmesi, örneğin Kıbrıs Türk yönetiminin tanınmasını sağlamak için bir süreç başlatacaklarını açıklaması olasılığı kaygıların temelini oluşturuyor.
Doğal gaz rezervi mi bulundu?
Türkiye ile Batı arasında son dönemdeki en önemli sorunlardan biri Türk hükümetinin Kıbrıs Cumhuriyeti kıta sahanlığına giren alanlarda hidrokarbon faaliyetlerini sürdürmesi oldu. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ın bu rezervlerde hakkı olduğunu ve belirlediği alanlarda TPAO’nun araştırma yapmasının doğal hakkı olduğunu kaydediyor. Kıbrıs ise egemenliğinin ihlal edildiğini belirtiyor.
Erdoğan 19 Mayıs’ta yaptığı açıklamada bu konuyla ilgili şu görüşleri aktarmıştı: “Ama biz bunların öyle bir zamanlamasını güzel yaptık ki bu zamanlamayla beraber de bu gemileri ülkemize kazandırdık. Şimdi de inşallah güzel müjdeler de alıyoruz, bu müjdelerle beraber de yakında inşallah petrol, doğal gaz, bunların haberini alırsanız şaşmayın. Bunları zaten aldığımız andan itibaren dünyanın Türkiye’ye bakışı çok daha farklı olacak. Bu bakımdan şu anda dünya bizi kıskanıyor, kıskanmakta da haklılar. Varsın kıskansınlar. Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs. Niye rahatsızlar? Çünkü bizim gemilerimiz orada. Geçen gün açıklama yaptı arkadaşlarımız da.”
Erdoğan’ın müjdeli haber olarak Karadeniz’de yeni bulunan doğal gaz rezervlerini mi, yoksa Akdeniz’deki faaliyetlerin sonuçlarını mı kastettiği anlaşılamadı. Türkiye, 2021 başından beri süren yumuşama çerçevesinde hem Kıbrıs açıklarındaki, hem de Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini askıya almıştı. Türk yetkililerden şu ana kadar bu çalışmaların yeniden başlayacağına ilişkin bir açıklama gelmedi. Ancak Erdoğan’ın ziyareti sırasında bu durumun değişebileceği ve yeni çalışmalarla ilgili takvimin açıklanabileceği kaygısı diplomatik çevrelerde dile getirilen unsurlar arasında.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mevcut hidrokarbon kaynaklarından elde ettiği geliri Türk tarafı ile paylaşmaması durumunda Türkiye’nin de faaliyetlerine yeniden başlayabileceği Ankara’da yapılan değerlendirmeler arasında.
Maraş’ın statüsü değişir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, adaya son ziyaretini 15 Kasım 2020’de yapmış ve 1974’den bu yana kapalı olan Maraş’ın kullanıma açılması için ilk adımı atmıştı. Erdoğan, o ziyaretinde, “Kapalı Maraş bölgesini gördükten sonra, niçin acaba Güney ve Kuzey olarak bu Kapalı Maraş bölgesi, bütün bu güzelliğiyle buraların halkından uzak tutulmuş, kapalı tutulmuş, bu da düşündürücüdür. Şimdi Taşınmaz Mal Komisyonunun da devreye girmesiyle Güney’de kimler varsa Taşınmaz Mal Komisyonuna müracaat etmek suretiyle buradaki malları neredeyse, nasılsa, bunların hepsinin bedeli ödenmek suretiyle, bir defa buralar sahiplerini bulur ve sahiplerini bulduktan sonra da bu iş çözüme kavuşur,” açıklamasını yapmıştı.
Kasım ayından bu yana Maraş ile ilgili yapılan çalışmalarda önemli bir ilerlemenin olmaması ve bölgenin kapalı askeri statüsünün değişmemiş olması dikkat çeken bir gelişme oldu. Ancak Erdoğan’ın bu ziyaretinde Maraş açılımını daha da ileriye götürecek adımların atılması ve bu yönde alınan kararların açıklanması olasılıklar arasında görülüyor.
Erdoğan’ın Kıbrıs Rumları’nın Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmalarını hızlandıracak yeni açılımlarda bulunabileceği, Maraş açılımını hızlandıracak yeni projeleri gündeme getirebileceği kaydediliyor. Batı’nın altını çizdiği kırmızı çizgilerden biri ise BM kararlarınca belirlenmiş Maraş’ın statüsünün değiştirilmemesi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Temmuz başında adaya yaptığı ziyaret sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Maraş açılımı herkese söylediğimiz gibi şeffaf ve hukuki çerçevede olacaktır. BM Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal etmemiştir, etmeyecektir atılan adımlar. Aynı şekilde mülkiyet haklarını da ihlal etmemiştir. Bu konuda KKTC’nin atacağı her türlü adıma desteğimiz tamdır,” ifadeleri kullanmıştı. Çavuşoğlu’nun bu açıklaması, Maraş’ın statüsünün değiştirilmeyeceği şeklinde yorumlanmıştı.
Kapalı Maraş’ın bir kısmının açılması ne anlama geliyor? Bundan sonra ne olacak?
Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kaygılarının önemli bir kısmını ise Türkiye’nin adanın kuzeyinde kalıcı askeri üsler kurması olasılığı oluşturuyor. Bu kaygıların temelinde ise Erdoğan’ın “Şimdi havaalanı olarak iki tane havaalanı var Kıbrıs’ta; birisi işte Türkiye’de tüm vatandaşlarımın bildiği Ercan, birisi de tabii daha önce orada bulunan, ama biz orayı da şimdi bir değişikliğe sevk etmek suretiyle yeni bir isimle ve daha çok SİHA’larımızın ve İHA’larımızın yer aldığı alan. Bunları niye acaba bu denli hareketlendiriyoruz, sebep? Bölgede olabilecek herhangi bir saldırıda güçlü olmamız lazım. Güçlü olmak için de havada, karada, denizde her şeyinle var olacaksın,” ifadeleri yer alıyor.
Türkiye, İHA ve SİHA üretiminde dünyada yükselen bir güç mü?
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta yer alan Geçitkale havaalanını silahlı insansız hava araçlarını konuşlandırmak için kullandığı biliniyor. Ancak burasının kalıcı bir askeri üsse dönüştürülmesi ve yeni imkanlarla donatılması kaygı yaratan bir olasılık.
Ankara’ya geçen hafta bir ziyaret düzenleyen Kuzey Kıbrıs lideri Ersin Tatar, bir demecinde konuyla ilgili bir soru üzerine “Gerginlikten yana değiliz ama hazırlıklı olmak lazım” ifadelerini kullanmıştı.
Batı’da kaygı yaratan bir başka olasılık da Türkiye’nin adanın kuzeyinde deniz kuvvetlerinin kullanımı için yeni bir askeri liman inşa etmesi ya da var olan imkanları askeri kullanım için düzenlemesi.
KAYNAK:BBC Türkçe