Ergun Özbudun’un bugünkü (27 Aralık) Perspektif’te kaleme aldığı “Anayasa Değişikliği Tartışmaları” başlıklı yazısı şöyle:
Son günlerin yoğun tartışma konularından biri de Cumhur İttifakı’nın Meclis’e sunduğu anayasa değişikliği teklifidir. İktidarın amacının, sorunu bir anayasa referandumu konusu haline getirmek, böylece yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerini bu referandumun gölgesinde yapmak olduğu açıktır.
Bir ülkenin temel kanunu olan anayasada bir değişiklik, normal şartlar altında ancak bu konuda güçlü bir siyasal ve toplumsal talep varsa gündeme gelebilir. Bir anayasa değişikliğinin siyasal aktörlerden birinin keyfî isteği veya menfaat hesapları ile gündeme gelmesi düşünülemez. Oysa önümüzdeki olayda böyle bir toplumsal talep yoktur. Geçmişte gerçekten esef verici yasaklara yol açmış olan başörtüsü sorunu çoktan çözülmüştür. Bugün bu yasak rejiminin yeniden getirilmesi yolunda hiçbir siyasal talep mevcut değildir. Bu husus, anayasa değişikliği teklifinin genel gerekçesinde de şu sözlerle ifade edilmiştir: “Nihayet bu hukuk dışı, ayrımcı, Anayasa ve kanunlara aykırı haksız idarî düzenlemeler, fiilî uygulamalar ve yasaklar kaldırılmıştır. Artık Türkiye’de başörtüsü yasağı ve bundan kaynaklanan herhangi bir hak mahrumiyeti yoktur. Ülkemizin başı örtülü ve başı açık kadınları her türlü temel hak ve hürriyetini kullanabilmekte, kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanabilmektedir.”
Benzer şekilde, teklifin 2’nci maddesinde yer alan “evlilik birliği, ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir” hükmünün gerekçesi “aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit ve saldırılar ile sapkın akımların dayatmalarına karşı korunması” olarak ifade edilmektedir. Burada kastedilen “tehdit” ve “tehlike”nin LGBT’lilerle ilgili olduğu açıktır. Ancak bu da bir anayasa değişikliği için temelsiz bir gerekçedir. Çünkü toplumda LGBT birlikteliklerine yasal evlilik statüsü kazandırılması yolunda hiçbir talep yoktur. Evliliğin kadınla erkek arasında olduğu Medeni Kanun’da yazılıdır. Bunun ötesinde bir ayrımcılık da Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olacaktır.
Anayasa yapımında uyulması gereken bir husus da anayasada sadece genel kuralın belirtilmesi, ayrıntılara girilmemesi ve bu ayrıntıların normal kanunlara ve yargı kararlarına bırakılmasıdır. Teklif, bu açıdan da eleştiriye açıktır. Gerçekten teklifin 1’inci maddesi, gereksiz ayrıntılara girmektedir. Oysa bu konuda mutlaka bir anayasal düzenleme yapılmak isteniyorsa “kadınlar kıyafetlerinden dolayı hiçbir şekilde ayrımcı muameleye tâbi tutulamaz” tarzında bir ifade, amacı sağlamaya yeterli olacaktır. Nihayet, böyle bir anayasa değişikliğine gerçekten ihtiyaç olsaydı dahi bu değişikliğin hukukî ömrü sona yaklaşmakta olan bugünkü TBMM tarafından değil, yeni seçimlerle oluşacak ve muhtemelen çok farklı bir siyasal kompozisyon gösterecek yeni TBMM tarafından yapılması daha doğru olurdu.
Teklifte gereksiz ayrıntılara girilmiş olması, ileride çözümü güç bazı sorunlara yol açma ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Teklifin 1’inci maddesinin 2’nci fıkrasına göre “hiçbir kadın, dinî inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı” ayrımcılığa tâbi tutulamaz denilmekte, hatta hizmetin gereği olarak bir kıyafet zorunluluğunun olması durumunda dahi “başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek şartı” getirilmektedir. Başörtüsüne ilaveten “tercih ettiği kıyafet” deyiminin kullanılmış olması ilgi çekicidir. Böylece bir subayın, emniyet görevlisinin veya bir hekimin burka veya çarşaf giymesine, peçe takmasına da mı izin verilmiş olacaktır? Böyle bir teklife nasıl engel olunabilecektir?
İktidarın amacının, bu anayasa değişikliğini her halükârda bir halkoylaması ile kesinleştirmek olduğu açıktır. Teklif, Meclis’te 360 ile 400 arası bir oyla kabul edildiği takdirde bu bir anayasal zorunluluktur. 400 veya daha fazla oyla kabul edildiği takdirde dahi Cumhurbaşkanının onu halkoyuna sunma yetkisi mevcuttur. Bunda iktidarın umduğu kazanç, seçmenin ilgisini yakıcı ekonomik sorunlardan uzaklaştırarak, muhalefeti din düşmanlığı ve LGBT sempatizanlığı ile suçlamak ve bu vesileyle muhalefet cephesinde bir çatlak yaratmaktır. Kanımca muhalefet partileri bu tuzağa düşmemeli ve değişiklik teklifine oy vermemek suretiyle halkoylaması ihtimalini bertaraf etmelidir.