Rukiye Çoygar, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun YouTube kanalında şunları söyledi:
“Yedir yıldır 4 çocuğumla birlikte Boyabat’ta yaşıyoruz. Eşim Boyabatlı, ben Afyonlu’yum. Dershaneler kapatıldıktan sonra eşim işsiz kaldı ve kendi memleketime Afyon’a göçtük. Ben o süreçte hamileydim. Annem Alzheimer hastası. Bebekler var. Annem gürültüden rahatsız oldu, açık açık söyledi bunu bana. Biz tekrar Boyabat’a döndük.
“Okuma yazma bilmeyen anneme parmak bastırmışlar”
O dönemde OHAL vardı. Zannedersem ‘Dışarıdan gelenleri bildirin’ diye talimat vermişler. Küçüklükten tanıdığım mahallemizin muhtarı bir yazı yazmış, ‘Kızım oğlum FETÖ’cüdür’ diye. Annem okuma yazma bilmez, imza atamaz, altına anneme parmak bastırmışlar.
Bunun arkasından Boyabat’a evimize baskına gelindi. Kucağımda 2,5 aylık bebeğim, eşimle beni alıp götürdüler. O dönemde eşim imzayla, beni de bebek olduğu için bıraktılar. Daha sonra herhalde hakim görevden alınmış, eşimi tekrar aldılar.
“22 ay boyunca eşimden hiç haber alamadık”
22 ay boyunca eşimden hiç haber alamadık. Bir valizle 22 ay boyunca kayınvalidemin evinde kaldım. Çocuklar küçük; en küçüğü o zaman 2,5 aylık, 4, 5, 6 yaşında. Kayınvalidem hap kullanacak kadar hasta biri. Kimse istemedi bizi, herkes sırt döndü. Sonra bir şekilde ev tuttuk. Ben sosyal derneklere başvurdum, eşim cezaevinden sosyal derneklere ‘yardım edin’ diye mektuplar yazmış.
“Çocuklar dışarıda oyun oynarken “FETÖ’cünün oğlu oynamaz” diye dışlanıyordu”
Çocuklar dışarı oynamaya çıkarlardı, ‘FETÖ’cünün oğlu oynamaz diye çocukları eve kovaladılar. Yavrularım eve gelirlerdi , ‘Anne bize böyle diyorlar, babam niye içeride?’ Desinler, boş verin desem de çocuklar küçük nasıl anlatacaksın?
“Eşimin tahliye edildiği gün beni çağırdılar sonra benim için de soruşturma açtılar”
33 ay sonra eşim tahliye edildi. Saldıkları gün beni de mahkemeye çağırdılar. Zaten ara ara evden alıp ifadeye götürdüler zaten, çapraz sorguya çektiler. Savcı beni çağırıyor, ‘Nasıl evlendiniz, ne yaptınız ne ettiniz?’ diye sorular soruyor. Bağırıyor. Çocuklar okulda, eve gelecekler, beni bulamazlarsa, ben sorgudayım, eşim içeride, kimsemiz yok…
Sonra benim hakkımda da soruşturma açtılar. Eşim bir avukata mektup yazmış, vekaletini alıp ona yardım diye, eşim bankadan para çekmesini bile bilmez diye. O avukat bana ulaştı. Sonra bana dediler ki, ‘Sana atfedilen suçu kabul ediyor musun?’ Bana atfedilen suç ne, ben ne yaşıyorum? Ev hanımıyım, eşim dershanede çalışmış, ben onunla tanışıp evlenmişim, karıncayı incitmemiş bir insan.
Eşimin çıktığı gün mahkemede ‘Mustafa Çoygar tahliye’ deyince ben alkışlamışım. Orasının ağır ceza mahkemesi olduğunu nereden bileyim, ben alkışlayınca hakim sinirlenmiş. Eşim çıktı, iş aramaya başladı, köyde iş buldu, ıspanak ektik, zehirli çıktı, karpuz ektik, o da sıkıntılı çıktı, el ele verdik, yaşamaya çalıştık. Eşim zaten içeride bizi düşündüğünden dolayı ileri derecede psikolojisi bozuldu, hap kullanmaya başladı, bana her zaman ‘Ben dayakla büyüdüm Rukiye’ diyordu. İşte böyle… Bekledik, bugün bitecek yarın bitecek diye bekledik. Senin çocukların var bir şey olmaz dediler hep. Çocuklarıma sarıldım çok şükür bir şey olmaz diye.
“Doktor üç ameliyat olmam gerektiğini söyledi”
Sonra sol bacağımın üst kısmında yara oluştu, derinliği bayağı büyük, şişlik oldu, bacağımı ve belimi sardı, meğer bağırsağım çatlamış, o da bacaktan dışarıya çok affedersiniz bir yol bulmuş, delik oluştu, dört buçuk yıldır kanıyor. Samsun Araştırma Hastanesi’ne gittik, üç ameliyat dediler, her ameliyatta altının alınması gerekiyor dediler.
Çocuklar küçük, kimsemiz yok, ameliyat olamadım. Ben kendim iğneyle deliyorum yaramı löp löp kan akıyor. Isırgan otu iyi geliyormuş, çocuklarla ısırgan otu toplayıp yarama sarıyorum. Hastalanıyorum, yatıyorum, saat 5’te kalkıp yaram şişti ise deliyorum, kanı akıtıyorum, ısırgan otunu sarana kadar, rahatlıyorum, sonra kalkıyorum, çocukları okula hazırlıyorum, yeter ki onların başında olayım, kimseden başka bir şey istemiyorum, biz birbirimize bakınca doyuyoruz zaten, çocuklarım yıllardır o kadar çok yıprandılar ki… Ben de öyle…
“Eşim içeriden çıktıktan sonra üç kez kriz geçirdi”
Eşim içeriden çıktıktan sonra üç kere çocukların gözü önünde kriz geçirdi, ‘Hadi ben yatayım tamam, bu işler bitsin ama sana neden ceza verdiler? Senin suçun ne dedi? İki hat da benim üzerimeydi. Gerçekten eşimin iki hattı vardı. Birini kendi kullanıyordu, diğerini bana bırakmıştı, bir ihtiyacın olursa ararsın, yazarsın diye. Manisa Turgutlu’da dershanede çalışıyordu. İşte o ikinci hattan dolayı Bylock kullanıcısı diye 6 yıl 3 ay verdiler bana. Eşimden dolayı.
Ne eşimin ne benim ailem bizi istemedi. Eşimin ailesi, bunları eşimin başına ben açtım diye beni, çocukları istemiyor. Köye gidiyoruz eşimin ailesine, eşim çalışıyor, sonra ‘Bu çocuklar bizim başımıza kalacak, biz geberiyoruz zaten, gitmiyor musunuz evinize’ dediler. Zaten ayakkabılarımız, terliklerimiz atılıyor, çocuklarımız bazen evden kovuluyor. Bunlar anlatılacak şeyler değil ama bu çocuklar istenmeyen çocuklar oldular. Yıllarca bir tek annelerine sarıldılar. Dışarıda ‘FETÖ’cünün oğlu’ muamelesi görerek itile kakıla büyüdüler. Onları ‘Annem ben varım, geçecek’ diye teselli ederek büyüttüm.
Eşim 33 ay sonra tahliye edilince bir telefonda çalışmıştı, sırf bu iş yerinde çalıştığı için tekrar soruşturma açtılar, çıktığında çalıştığı iş yerinin sahibi ‘FETÖ’den içeri girip çıkmışmış. Eşimle görüşmeye gittiğimde eşim, ‘Rukiye dosyaya bir bak, belki bir şey yapılabilir’ dedi. Ben baksam da bilmiyorum ki, avukatı yok, bir avukatın kapısını çaldım, eşim için gitmiştim ki e-devletten benim cezamın iki ay önce onaylandığını söylediler. Çok kötü oldum, Allahım ne yapacağım dedim. Savcılığa itiraz dilekçesi verdik. Eşimin 14 ayı kaldı, psikolojisi ileri derecede bozuldu, ilaç kullanıyor, benim dosyamın onaylandığını öğrenince bitti, zaten 8 kişilik koğuşta 13 kişi kalıyorlar, beş kişi yerde yatıyor.
Cezanın onaylandığını öğrendiğimizden beri iki haftadır çocuklar uyumuyor. Bir haftadır sağ gözüm az görüyor, ellerim tutmuyor, çocukların ağzında yara çıkmış. En küçük oğlum birinci sınıfta, sınıf birincisi, en büyük oğlum bu sene LGS’ye girdi, derece yaptı, öğretmenlerine sorun. Ve biz terörist durumuna düştük. Tedavi için oğlumun sınava girmesi bekledim. O güne kadar başında durayım diye erteledim.
Sınavdan sonra Ankara’ya gidecektim, orada bir cerrah ismi verdiler. Aynı gün cezanın onaylandığını duyunca gidemedim, biletim yandı. Çocuklarım ‘Annemi alıp götürdüler mi ‘diye gece gelip sarılıyorlar, yatakta boynuma sarılıp ‘Annem’ diye ağlıyorlar, kapı çalınınca hepsi kapıya koşuyor, ben kimseden bir şey istemiyorum. Beni çok arayan oldu ama ben zerre maddi hiçbir şeyin derdinde değilim, sadece çocuklarımı istiyorum. Eşim içeride ben ona gidip geliyorum, bir yere de kaçmıyorum. Geçen gün büyük oğlumun belinden aşağısı tutmadı hastaneye kaldırdım, kendisini sıkmış, küçüğün ağzı yara, çocuk bir haftadır yemek yiyemiyor, annem diye. Cezaevine gidiyoruz duvarları yumrukluyor, anne babamı niye buradan çıkartmıyorlar diyor.
Boyabat küçük bir yer, daha yeni cinayet işlendi, kafelerde eroin kullandırmaya çalışanlar mı duyarsın, baba başında değil, akrabalar zaten yok, bu çocuklar vatana millete hain mi olsun, ben onları güzel güzel yetiştirmeye çalışıyorum. Tamam diyorum başımıza böyle şeyler geldi ama bir gün mutlaka her şey ortaya çıkacak. Biz devletimizi sevmekten, güvenmekten başka ne yaptık?
“Mahkemede sustum pustum”
Beni mahkemeye çıkarttılar, küçük bir ekrana eşimi koymuşlar, ben eşime gülmüşüm, eşim dedi ki ‘Rukiye Ağır Ceza Mahkemesi’ndesin gülünür mü, hakime hocam deme’, ben ne bileyim hakime ne denileceğini. Mahkemede yüz yüze görüşme yok, hiç kimse bana bir şey sormadı. SEGBİS koptu gitti geldi, hakim içeride bağırdı çağırdı. Ben korktum, sustum, pustum.
Mahkemedeyim ama küçük bir odaya soktular, karşında bir ekran, oradan konuşuyorlar, sen dinliyorsun anlıyorsun anlamıyorsun, ekran kopuyor sürekli, sana kimse bir şey sormuyor. Sonra hakkında ceza veriliyor. Ben düşünüyorum, suçum ne?
İki haftadır hasta yatıyorum, sabahleyin kanama kanama kanama… Geçen gün öğleye kadar baygın yattım. Komşum çocuklara kek-poğaça yapıp getirdi, çocukları o doyurdu, yani yaşananlar normal değil vekilim… Babaları alındı, anneleri de alınırsa çocuklarım dayanamaz, ben ölürüm çocuklar da ölür biter. Eşim yıllardır içeride adalet yerini bulacak diye bekliyor.”