Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı rakamlara göre, İsrail ordusunun bombardımanlarında Gazze’de ölenlerin sayısı 7 bin 28. BM verilerine göre ölenlerin %40’ı çocuk. 3 bini aşkın çocuk öldü, 1709 kadın ve 397 yaşlı öldürüldü. Yaralı sayısı ise 18 bin 484.
BM verilerine göre Gazzelilerin %70’i yerinden edildi. Gidin vuracağız deyip, gidecek yeri olmadığı halde yola düşen konvoya da saldırdılar. O kadar ki bir Al Jazeera muhabirinin Gazze’deki ailesinin yarısı yok oldu. O kadar ki Birleşik Krallığa bağlı dört ülkeden biri olan İskoçya’nın Başbakanı Hamza Yusuf, Filistinli kayınpederini ve kayınvalidesini Gazze’den çıkaramadı. Dil döktü, seslendi, Gazzelilerin tamamı için yardım istedi ama sesini duyuramadı.
Hamza Yusuf’un trajik yalnızlığı
Batılı bir ülkenin ilk müslüman başbakanı olan Yusuf, en son 24 Ekim’de Filistinli eşinin anne ve babasının 100 kişiyle birlikte kaldıkları yerde sadece 6 şişe sularının kaldığını aktarmış, yaşadıklarının kabus olduğunu ifade etmişti. Şu ana kadar giden yardımların denizde damla kadar olduğunu, Birleşik Krallık’ın Gazze’deki siviller için bir yardım koridoru açması gerektiğini söylüyordu ama ne çare mevkidaşlarının ibresi ‘otantik ve orjinal’ rotalarına dönmüştü çoktan. Kendi yüce gönüllülüklerini hatırlattığı için eşit ilişki kuruyor görüntüsü verdikleri Yusuf’a verecek kulaktan ve kalpten yoksundular.
Çünkü kriz anında demokrasinin gücüyle, halk iradesinin temsiliyle elde ettiğiniz meşruiyeti bir anda bypass eden ‘orjinal’ dinamik açığa çıkıyordu.
Orada çok iyi bilinen ama bilinmiyormuş gibi yapılan bir yalanın ardındaki ‘gerçekler’ çalışmaya başlıyordu.
O ‘gerçek’ dolayısıyladır ki, sivil, çocuk, kadın, hastane, yaşam hakkı, can güvenliği, insan hakları gibi kavramların nasıl tanımlandığı, daha doğrusu mesele İsrail’in intikam yemini olduğunda nasıl rafa kaldırıldırıldıkları hiçbir özüre ya da mazerete gerek duyulmadan ortaya konuldu.
İsrail vurdu, Batılı devletlerin liderleri İsrail’e destek üzerine destek açıklaması yaptı. Son 20 günün özet budur.
Gazze’nin daracak sokakları hava saldırıları ile dövülürken ‘sivil’ kavramı, ‘çocuk’ kavramı eriyip buharlaştı.
İsrail zaten Filistinlileri sivil olarak görmüyordu, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog açıkça ve daha en başta ‘Gazze’de siviller de masum değil diyerek Gazzeli kadın ve çocukların ölüm fermanlarını imzalamıştı.
Herzog’un sözünün alt metni şudur: Kadınlar masum değil çünkü doğuruyorlar. Çocuklar masum değil çünkü yapılanlara duydukları haklı bir nefretle büyüyorlar.
DESTEK YARIŞINDAN KAN SPORUNA…
Biden’ın koşulsuz ve mutlak desteğinin İsrail’in yıkıcılığını teşfik etmediğini kim iddia edebilir?
Biden, günlerce İsrail’in hastane bombaladığını inkar etti. “Bana İsrail çocukları öldürüyor dedirtemezsiniz” diye haykırdı kurduğu bütün cümlelerin hücreleri. Obama en azından Netanyahu ile gerilebiliyordu, Biden ise hastane saldırısını spor müsbakasına benzetecek kadar garipleşti : “Gördüklerime dayanarak, bunu siz ( İsrail) değil de diğer takım yapmış gibi görünüyor”
‘Takım’ derken?
Açıklamalar, rasyonel, akılcı, seküler, eşitlikçi ve özgürlükçü, insan haklarına saygılı Batı’nın inandırıcılığının kalbine kazık üzerine kazık çaktı.
“Bugün sadece ABD Dışişleri Bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak da buradayım” diyordu Netanyahu ile görüşen ABD Dışişleri Bakanı Blinken. Ve tabloyu bir kez daha ama bu kez çok daha açık olarak tarif eden şu cümleleri kullanıyordu: “İsrail’e net bir mesaj getirdim. Kendinizi savunabilecek kadar güçlü olabilirsiniz. Ancak ABD var oldukça hiçbir zaman bunu yapmak zorunda kalmayacaksınız çünkü biz her zaman yanınızda olacağız”
ABD Temsilciler Meclisi Başkanlığına seçilen Mike Johnson’ın da nitekim, ilk icraatı, İsrail’e desteğin beyan edildiği karar tasarısını oylamaya sunmak oldu.
Sadece Biden ABD’si değil, pek çok Batılı ülkenin lideri İsrail’in katliam naraları atarken Netanyahu’ya destek kuyruğuna girdi.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz iddialıydı. Netanyahu ile ortak bir basın toplantısı düzenledi ve “Almanya’nın görevi İsrail’in varlığını ve güvenliği sağlamaktır” dedi.
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, İsrail’e desteğini “Sizinle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz ve sizin kazanmanızı istiyoruz.” sözleriyle dile getirirken Gazze’de ölüleri defnedecek toprak parçası kalmamıştı.
Filistin’e destek eylemlerinin yasaklandığı Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron da bağlılıklarını bildirirken Gazze’deki sivil katliamını önlemek için hiçbir uyarı ya da öneri yapmayanlar arasındaydı.
Hollanda’dan Rutte ‘İsrail’in yaptıklarına saygı duyuyoruz’ dedi.
Sadece İtalya’nın aşırı sağcı başbakanı Meloni ve Yunanistan’dan Miçotakis İsrail’e yaptıkları ‘destek ziyaretlerinde’ yasak savma kabilinden Gazze’deki sivilleri andı. İlki ‘Gazze’ye insani erişimin garanti altına alınmasının’ önemine dikkat çekerken ikincisi ‘sivillerin korunması gerektiğinden’ dem vurdu.
Bu ‘gereklilikler’e kendileri inanmışlar mıdır bilmiyoruz. Zira İsrail Savunma Bakanı Gallant, “Elektrik, gıda ve yakıt olmayacak. İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” diyeli epey olmuştu ve dediklerini de yaptılar.
Filistinliler için ‘hayvan’ ifadesini daha sonra İsrail’in eski Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Dan Gillerman da kullanacaktı. Dünyanın Filistin halkı için duyduğu endişenin kendisini şaşırttığını belirtecek ve Filistin halkını, “korkunç, insanlık dışı hayvanlar” olarak niteleyecekti. Bu, bir zamanlar Nazilerin yahudiler için kullandığı benzetmenin aynısıydı.
ORTADOĞU’NUN TEK LAİK DEMOKRAT ÜLKESİ Mİ DEMİŞTİNİZ?
Batılı ülkeler ilk kez Ortadoğu’daki bir katliama çanak tutumuyor.
Irak işgali nedeniyle 1,5 milyon Iraklı öldü. Afganistan örneği ortada.
Ancak bu kez çok açık bir fark var.
Batılı devletler daha önce de Ortadoğu’da, Uzakdoğu’da, Orta Afrika’da ya da başka bir coğrafyada işgal veya müdahaleye giriştiler, ya da bir soykırım failini desteklediler. Ancak bunu iyi kötü bir mazerete dayandırmaya özen gösterirlerdi. “Demokrasi götürüyoruz” derlerdi, “Ama bakın orada kadınlar özgür değil” derlerdi, “Batılı değerler” yekûnu ile meşrulaştırılabilen bir ambalaj ve kılıf arar ve bulurlardı. Ama bu kez, bunu hiçbir değere dayandırma gereği duymuyorlar.
DW Türkçe sitesi gibi sözde demokrat insan haklarına saygılı yayınlar yaptığını iddia eden bir yayın mecrası Netanyahu’nun savaş suçlusu sayılmayabileceğini kanıtlamak için bin dereden su getiriyor. Harvard Üniversitesinde İsrail’in işgalci ve ayrımcı rejimini eleştirdiler diye siyonist öğretim görevlileri ve Harvard’ın yahudi kökenli bağışçıları el ele verip bu öğrencileri ifşa etme ve mezun olduktan sonra iş bulmalarının önünü kesme yolunu seçip bunu açıkça savunuyorlar.
Dahası Benyamin Netanyah, Hamas’ı ‘Yeşaya Kehaneti’ ile korkutuyor.
Demokrasi, özgürlük, Avrupa İnsan Hakları Beyanamesi, insan hayatının kutsallığı, BM antlaşması ve savaş hukuku ile değil, “Yeşaya Kehaneti” ile.
“Yeşaya kehaneti nedir” derseniz şu: Öyle bir gün gelecek ki İsrail Tanrı’nın ‘seçkin’ halkı olacakmış.
O kadar baktım, İsrail’i ‘Ama İsrail Ortadoğu’daki tek laik ve demokratik ülke’ diye övenlerden birini de kalkıp ‘Ne diyon sen dayı? 21.yy’da ne Yeşaya’sı ne kehaneti?” derken göremedim.
YAPIYOR ÇÜNKÜ YAPABİLİYOR
İsrail’in esir alınmış kendi vatandaşlarının hayatını bile riske ederek bu denli barbar bir saldırıyı nasıl gerçekleştirebildiğini anlamak için kerameti kendinden menkul moral üstünlüğüne ve her dem aldığı koşulsuz desteğe bakmak kâfi. Moral üstünlüğünü her dem mağdur olabilmesinden elde ediyor, her daim mağdur olabilme kabiliyetini ise uluslarası arenadaki yandaşlarının bolluğu besliyor.
İkinci nedeni ise Yahudi Gücü Partisi Milletvekili Almog Cohen itiraf ediyor. “Düşman ortadan kaldırılmadan değil İsrailliler, bir köpek bile oraya dönmeyecektir. Böyle olursa %15 toprak kaybı yaşarız”
Cohen’in söylemeye çalıştığı şey şu: İsrail ırkçı ve faşit rejimi, eğer işgali sürdürmek için güç aldıkları gönüllü ve fiili işgalci siyonist yerleşimcilere ‘Tamam Hamas bitti, şimdi dönün evlerinize ve bahçe çitlerinizi genişletmeye, tuvalet penceresinden çıkma yapıp yan komşunun evine doğru ilerlemeye devam edin’ diyemezse, planları sekteye uğrar ve aslında kendilerinin olmayan toprakların %15’i riske girer.
Çocukların, kadınların, yaşlıların ve hayatının baharındaki gençlerin öldürülmesinin ve yaralanmasının sebebi İsrail’in İsrail’liye ezoterik hayaller satabilmesini mümkün kılmak için.
Ancak bir fanteziye yeterli sayıda kişinin inanması mümkün olmuş ise en saçma senaryolar bile gerçek olur. Dahası Cohen’in çarpık bakış açısı kendi içinde tutarlı. Zira benim de eleştirdiğim 7 Ekim Aksa Tufanı saldırıları İsraillilere “Biz güvende değiliz ama bakın siz de değilsiniz” mesajını vermek içindi.
İsrail mesajı aldı almasına ama 7 binden fazla insan iç parçalayan şekillerde yok edildi, Gazze bir ölüm adasına döndü.
KEHANET Mİ ARIYORSUNUZ? DAHA İYİSİ VAR…
Ancak gözler başka şeyler de gördü. Dünyanın egemenleri destek yarışına girerken Yahudi, Müslüman, Hristiyan, seküler pek çok vicdanlı sivil Filistinlilere destek vermek için sokaklara çıktı. Birçok Batı başkentinde yürüyüşler oldu, ABD kongre binasında ‘benim adıma öldürme’ diyen adam gibi Yahudiler oturma eylemi yaptılar ve ters kelepçe ile gözaltına alındılar. Bilmeyenler, bu vesile ile Neturei Karta nedir, bu Musevi oluşum nasıl bir siyonizm karşıtıdır, mesajları nedir, olgusuyla tanıştı. Bir zamanlar Şok Doktrini kitabıyla gönülleri fetheden yahudi yazar Naomi Klein gibi insanlar “Gazze meselesinde silahın değil çocuğun tarafını tutun” gibi güçlü çağrılar yaptı. ABD’li oyuncu John Cusac İsrail şiddetine karşı yürüyüşe katılıp mesajlar paylaştı. Mark Ruffalo’dan Jennifer Garner’a kadar birçok oyuncu, komedyen, stand up’çı, gazeteci ABD’nin İsrail’e verdiği şiddeti kınadı.
Dünya çok derin bir kırılmaya doğru yaklaşıyor. Bilinen ve bugüne kadar iş gören kavramlar ve değerler manzumesinin çöküşü hiç bu kadar görünür olmamıştı. Ebeveynler cinayet işledi ve bütün çocuklar gördü.
Önünde sonunda buradan başka mutabakatlar çıkacak, yeni üst değerler oluşacak. Bölünmenin tarafları da Doğu ve Batı, Yahudiler ve Müslümanlar, Sağcılar ve Solcular vs olmayacak. Bugüne kadar iş görmüş bütün politik ayrımları bıçak gibi kesecek başka bir vektör belirecek. Kimlik temelli tüm nefret biçimlerine şiddetli bir karşı duruşun mayalandığı günler gelecek.
Benjamin dayının ve benzerlerinin sonunu da bu kırılma getirecek.
Al sana kehanet gibi kehanet.