BBC’nin Paris muhabiri Hugh Schofield’in bugün (25 Nisan) BBC Türkçe’de yayımlanan yazısı:
Her şeyden önce Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başarısının ne kadar büyük olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Fransa’nın Beşinci Cumhuriyet döneminde ilk defa iktidarı elinde tutan bir cumhurbaşkanı ikinci defa seçildi.
Evet daha önce de Elysee’de ikinci dönemini yaşayan cumhurbaşkanları olmuştu. François Mitterand 1988’de, Jacques Chirac da 2002’de ikinci seçimlerini kazandılar.
Fakat onlar seçime girerken iktidar tam anlamıyla ellerinde değildi. Çünkü Parlamento’da kendi partilerinin çoğunluğu yoktu. Bu yüzden istediklerini gerçekleştirebilecek bir konumda değillerdi.
Charles de Gaulle de 1965’te seçimi kazanarak ikinci dönemini yaşadı fakat ilk döneminde göreve gelişi seçimle olmamıştı.
Yani Emmanuel Macron modern zamanlarda ülkeyi tam anlamıyla bir dönem yönettikten sonra ikinci dönem için de halkın güvenini kazanmayı başaran ilk siyasetçi oldu.
Fransızların hükümetlere yaklaşımını (göreve getir ve ilk fırsatta görevden al) dikkate alacak olursanız, bu büyük bir başarı.
Macron bu başarıya iki yöntemle ulaştı. Bunlardan ilki önümüzdeki beş yıl da işine yarayacak. Fakat ikincisi için aynı şeyi söylemek güç.
Sosyal medyadaki “Zengin Parislilere karşı yoksul ve öfkeli köylüler” gibi karikatürize edilmiş anlatıların ötesine bakan milyonlarca Fransız, Macron’un kötü bir cumhurbaşkanı olmadığını düşünüyor.
Bu insanların takdir ettiği şeyler arasında Macron’un reformlarının katkısıyla işsizliğin bir sorun olmaktan çıkması da var.
Ülkenin Covid-19’la mücadelesini başarılı buluyorlar ve emeklilik yaşının artırılmasının da kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar.
Ayrıca uluslararası politikada yetkin bir lider olması da tercih nedeni.
Herhangi bir sonuç üretmese de Elysee Sarayı’nda oturacak liderin Putin’le konuşabilecek bir itibara sahip olmasından memnunlardı.
Ayrıca Macron’un cumhurbaşkanlığında Fransa’nın Avrupa’ya liderlik yapmayı hedefleyebileceğini, Macron’un Avrupa Birliği için daha fazla askeri ve ekonomik otonomi talebinin günümüzde daha da geçerli olduğunu düşünüyorlar.
Marine Le Pen ile aralarındaki en büyük fark da bu alandaydı.
Bu seçmenler Emmanuel Macron’a özel bir sevgi beslemese de ona saygı duyuyor.
Öte yandan Macron’un stratejisindeki ikinci kısım daha sorunlu.
Macron’un kumarı
Macron beş yıl önce siyaset sahnesinde başarılı bir kumar oynadı.
Siyasi yelpazenin ortasını hedefleyerek on yıllardır güçlü bir şekilde siyasete yön veren muhafazakar ve sosyal demokrat parti ikilisini siyaset sahnesinden sildi.
Beşinci Cumhuriyet’in verdiği geniş yetkileri kullanarak şahsa indirgenmiş ve güçlerin tek elde toplandığı bir sistem yarattı.
Böylece muhalefeti sağda ve solda siyasi yelpazenin daha uç kısımlarına itti. Radikal sol ve aşırı sağın iktidara ciddi bir tehdit oluşturamayacağını düşündü. Bu bahis şimdiye kadar tuttu.
Fakat dünkü seçim bir şeyi daha gösterdi: Fransa’da artık daha fazla kişi siyasi yelpazenin uçlarıyla içli dışlı oluyor. Buna neden olan şey ise Macron’un başarılı devrimi: Muhaliflerin merkezde gidebileceği başka bir alternatif bırakmadı.
Bu seçmenlerin önemli bir kısmı, özellikle de solcu Jean-Luc Melenchon’a oy veren milyonlar, Macron’dan intikam alma peşinde.
Bunu Haziran’daki Parlamento seçimlerinde yapmayı hedefliyorlar.
O zaman da başaramazlarsa “üçüncü raundu” Eylül’de sokaklarda Macron karşıtı gösteriler düzenleyerek kazanmayı umuyorlar, özellikle de yeni reformlar gerçekleştirmeye karar verirse.
Macron yeni dönemine elbette yeni vaatlerle başlayacak. Diğer insanları daha fazla dinleyecek.
Sarması gereken yaralar olduğunu biliyor.
Fakat burada esas sorun, bunları daha önce de söylemiş olması. Artık çok sayıda kişi ona inanmıyor.
Siyasi yorumcu Natacha Polony “Bu seçim yalnızca iki farklı Fransa vizyonu olduğunu ortaya koymadı. Aynı zamanda bir vizyona inananların artan oranda diğerlerini gayrimeşru görmeye başladığını da gözler önüne serdi” diyor ve ekliyor:
“Geçmiş seçimlerde halk, kazanan kişiyi tüm ülkenin cumhurbaşkanı olarak kabul ediyordu. Bunun aynı şekilde devam edeceğinden emin değilim.”