Cumhurbaşkanı Erdoğan belli ki seçimlere kadar her fırsatta bizlere, Türk Lirası’na değer kaybettirme politikasının rekabetçi kur sayesinde ihracatı nasıl şahlandıracağını, bu sayede sürdürülebilir büyüme ve refahı yakalayacağımızı anlatmaya devam edecek.
Bu “modele” geçişte yaşanmakta olan yüksek enflasyona “doğum sancıları” diye bakarak katlanmamız gerektiğini hiç sıkılmadan her gün tekrarlayacak. Az çok matematik bilen kimsenin inanmadığı TÜİK’in “resmi” enflasyon rakamının üzerinde yapacağı asgari ücret ayarlamaları sayesinde bu dönemin atlatılacağını da ekleyecek, konuşmalarında.
2022 yaz ayları gibi bu yeni ekonomi modelinin mucizelerini hissedeceğimizi müjdeleyen Erdoğan, bu sürecin uzayabileceğinden şüphelenmiş olacak ki, Katar yolunda asgari ücret düzenlemesini sadece 2022 için değil 2023 için de enflasyonun üzerinde yapabileceklerini de ekleyiverdi konuşmasına.
Şimdi gözlerinizi kaparsanız, yaklaşan seçim meydanlarında AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “düşük faiz, yüksek üretim, yüksek istihdam” vaat ederek yükselen sesiyle, bu model için 2023 ötesine de oy desteği istediğini duyabilirsiniz.
Ekonomistlerin aklını ve vicdanını satılığa çıkarmayan değerli bir kısmı, Cumhurbaşkanı ve onun mucit ekibine, seçilen yolun söz konusu hedeflere neden ulaştırmayacağını çeşitli şekillerde anlattılar. Kendisini yanlış yolda olduğuna dair uyaranları “mandacı ekonomistler” gibi uyduruk bir nedenle dinlememenin konforuna sığınan Erdoğan, hiç şüphesiz 19 yıllık iktidarının ardından yaşanan ekonomik sıkıntıların tek sorumlusu. Fakat, sorumlulukları üzerinden atmanın cazibesi her zaman olduğu gibi Erdoğan’ı popülist düşman yaratma geleneğini devreye sokmasına neden oluyor.
O zaman, önermekte olduğu modeli hayata geçiren bir diğer önemli örnek Güney Kore ekonomisinde yaşanan değişimin köşe taşlarına bakmak faydalı olacak, çünkü gerçekten ihracata dayalı büyümenin nasıl olduğu netleşiyor. Tabii Erdoğan’ın modelinin neden başarısızlığa mahkûm olduğu da böylece ortaya çıkıyor.
GÜNEY KORE- TARIM EKONOMİSİNDEN DÜNYA İHRACAT DEVİNE
Güney Kore’nin rekabet gücünü artırarak ihracata dayalı bir dev ekonomi olma süreci tabii ki para birimine değer kaybettirerek 6 ayda elde edilmedi. Aksine en az iki nesil boyunca devam eden planlı ve köklü değişim sayesinde 60 yıla mal oldu. Sonuçta da söz konusu 60 yılda yaşanan ekonomik dönüşümle 1960’larda Japonya’nın tarıma dayalı bir kolonisi olarak yola çıkan Güney Kore bugün 1,8 trilyon dolar gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) ile dünyanın en büyük 11. ekonomisi.
Sanayileşme mucizesinin gerisinde yapılan birçok çalışmada ortaya çıkan sonuç Güney Kore’nin yapısal dönüşümünü ülkeyi dış pazarlara açmayı amaçlayan politika reformlarına bağlaması.
Güney Kore’de uluslararası ticaret ve sanayileşmenin artmasında üç faktör göze çarpıyor:
1.İş ortamında sürekli gelişme: Güvenilir, kurallara bağlı ve kolay işleyen bir iş ortamı hem iç pazarda büyümeyi teşvik eder hem de yabancı yatırımcıları çeker. Dünya Bankası verilerine göre bugün Güney Kore 2019 genel “İş Yapma Kolaylığı” (Ease of Doing Business) endeksinde 4’üncü sırada. 6’ıncı sıradaki ABD’nin de üzerinde yer alırken 29’uncu sıradaki Japonya’nın ve 31’inci sıradaki Çin’in çok üzerinde.
2.İnovasyona yatırımı teşvik eden politikalar: Güney Kore’nin ihracat rekabet gücünün temelinde kendi para birimi olan wonun değerini düşük tutmak yer almıyor. Aksine ülkenin son on yıllardaki dikkat çekici ekonomik yükselişini körükleyen temel faktör inovasyon ve teknoloji. Güney Kore, büyümeyi sürdürülebilir kılmanın yolunu teknoloji geliştirme ve inovasyona yatırım yaparak bulmuş olmasıyla ön planda.
Bloomberg’in İnovasyon Endeksi’nde son 5 yıldır Almanya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Cornell Üniversitesi, INSEAD ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü tarafından yayınlanan başka bir Küresel İnovasyon Endeksi’nde, 129 ülke arasında Güney Kore 11′ inci, Almanya ise 9’uncu sırada yer alıyor.
Bu işin sırrı ise kaynaklarının önemli bir kısmını AR-GE için ayırmak. Güney Kore’nin GSYİH’sından Ar-Ge yoğunluğuna dayalı inovasyona ayırdığı pay bu konularda küresel liderlerden ikisi olan ABD ve Japonya’dan bile daha büyük. 1996-2015 yılları arasında Güney Kore Ar-Ge yoğunluğunu %88,5 artırarak GSYİH içindeki payını 1996’daki %2,24’ten %4,23’e çıkarırken ABD’ninki ise sadece %14,4 büyüdü ve 1996’daki %2,44’ten %2,79’a çıkabildi.
Güney Kore hükümetlerinin son 30 yıldır sistematik yaklaşımı, fikirleri laboratuvarlardan ürün ve endüstriye dönüştürmek; yenilikçi bir ekonomi yaratmak.
Bu nedenle en büyük rakibi de Çin. Erdoğan ucuz emek üzerinden Türkiye ekonomisini ihracat devi yapma hayalleri kuradursun, Çin çoktan teknoloji ve inovasyona yatırım, yani AR-GE yoğunluğunda Güney Kore, Japonya, Almanya ve ABD gibi devlerin seviyesine yaklaşmış durumda.
3.Eğitim devriminde amaç beşeri sermayeyi yükseltmek. Güney Kore küçük endüstriler kurarak çıktığı yolda kaynak yarattı. Yarattığı kaynakları AR-GE harcamalarına yönlendirdi ve endüstriyel gelişimi arttıkça dünya liderliğini zorladı. Aynı yükseliş döneminde tarımdan kopan bir nesil küçük ve orta boy işletmelerde emek gücüne bağlı iş sahibi yapılırken, ardından gelen ikinci ve üçüncü nesil için de muazzam bir eğitim yatırımı yapıldı. Eğitim konusundaki bu ivme sayesinde, Güney Kore ekonomisini daha fazla refaha itmeye hazır yeni nesil bir işgücü ortaya çıktı.
Gelir artışından eğitim için ayrılan pay arttıkça eğitim üniversiteye kadar parasız hale geldi. Yaratılan katma değerle diplomalı sayısının yüksekliği değil, emek kalitesinin artırması için stratejiler belirlendi. Eğitimcilerin gelişimine ve refah seviyesine özel bir önem verildi. Hayat Boyu Eğitim kanunu 1999’da kabul edildi ve böylece üniversite sonrasında akademik kariyer yapmayan, bir firmada işe giren Güney Koreliler yeniden eğitimle güncellenme, yeniyi yakalama ve hatta bazen yeni bir yola girme şansına sahip oldular. Toplumun sosyal kapasitesi sürekli desteklendi.
Sonuç, eğitimin ekonomik kalkınmadaki öneminin parladığı bir sahne haline gelmesi Güney Kore’nin. Ülkelerin eğitim sistemlerinin meyvelerini en iyi ölçen PISA sıralamasında okuduğunu anlama, matematik ve fende Güney Koreli öğrenciler hep ilk sırada.
ERDOĞAN İÇİN ARTIK ÇOK GEÇ
Türkiye’yi yönettiği son 19 yılda ne eğitimde ne inovasyonda ne de iş ortamını geliştirmekte bir arpa boyu yol alamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından gerçeklerle yüzleşmek bu saatten sonra çok zorlayıcı olabilir.
Saray civarında yaratılan koza içinde etrafında her daim hazırolda duran danışmanlar kendisini, istihdam artırıcı, üretime ve ihracata dayalı büyümenin kalkınma ve refaha giden yolunun TL’nin değerini düşürmekten geçtiği konusunda kandırmış olabilirler.
Ağır bir yanılgı içinde olduklarını zaman göstermek zorunda kalmadan bu yola 60 sene önce giren Güney Kore örneğini “ekonomist” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın biraz daha yakından incelemesini önermekten başka söyleyecek söz kalmıyor.