12 Eylül 1980… Kenan Evren'in baş mimarı olduğu askeri darbe, kanlı ve karanlık bir sayfa olarak tarihe kazındı. Tank sesleriyle güne uyanan Türkiye için bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
İşkenceler, idamlar, faili meçhuller, sürgünler… Sansür ve yasaklar geldi ardından… Kitaplar, gazeteler, filmler, şarkılar yasaklandı.
Gülmek de yasaktı. Kenan Evren ve cunta yönetimi kendi notalarını yazıyordu.
Müzik Yapımcısı Cem Yılmaz, "Kenan Evren böyle bir şarkı siparişi veriyor. Alelacele bu yapılıyor. Ve denemesi de bunun Metris Cezaevi’nde başlıyor. Sabah 8’de başlıyor. Türkiyem Türkiyem Cennetim, dön çal çal arada işte askeri marşlar çal dön çal dön çal dön çal. Ben aylarca bu şarkıyı dinlemek zorunda kaldım" sözleriyle yaşadıklarını anlattı.
Türkiyem şarkısı
1980 darbesinde 650 bin kişi gözaltına alındı. 16 kişinin kaçarken, 74 kişinin çatışmada öldüğü açıklandı. 49 kişi idam edildi. 171 kişi işkence sonucu hayatını kaybetti. Bilinen işkence yöntemlerinin yanı sıra şarkılar ve marşlar da işkence aracı olarak kullanılıyordu. Bunlardan biri de Müşerref Akay’ın Türkiyem şarkısıydı.
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, "Koğuşun o mazgalının önüne kolonlar koyup 24 saat yüksek sesle müzik dinletiyorlardı. Artık öyle bir hale gelmişti ki tabi bunları kasetten çalıyorlardı. Kasedin sonu gelip arada bir boşluk olunca mesela o sesle uyumaya alıştık, o boşlukta uyanıyorduk" dedi.
12 Eylül'den önce Türkiye’de çok güçlü bir sol hareket vardı. Sendikalar çok güçlüydü. Mahalleler örgütlüydü. Bombalı saldırılar, suikastlar başladı. Solun bir kısmı silahlandı. 1977’de 1 Mayıs, 1978’de Kahramanmaraş katliamı yaşandı. Birçok ilde sıkıyönetim ilan edildi.
Müşerref Akay’ın Türkiyem şarkısı ise yıllar sonra müzik şirketi kuran Cem Yılmaz’ın karşısına çıktı.
Cem Yılmaz, "Bir gün bir arkadaş geldi dedi ki ben kapatacağım benim elimde 7-8 tane albüm var satın alır mısın dedi. Bir bakayım dedim alırım ondan sonra. A bir baktım Müşerref Akay Türkiyem. Ondan sonra haklarını aldım. Basmadım CD’yi" dedi.
Yılmaz, albümü neden aldığını ise şöyle anlatıyor: "Hop deme anlamında dur deme anlamında, ne yapıyorsun deme anlamında, ben engel oluyorum bak ben de bir bireyim bir gücüm anlamında."
İstanbul’da gazeteler 300 gün çıkmadı. 39 ton gazete, dergi, kitap yakıldı. 40 tonu ise depolara kapatıldı. Sol literatüre ait kitaplar imha ediliyordu.
Gazeteci Turhan Günay, "Sol diye nitelediği bunlar espri değildir anlatılmıştır mesela adamın evine gelmiş Meydan Larousse’ları almış gitmiş içinde Rus lafı geçiyor diye polis" dedi.
Şarkılara sansür
Darbe sansürü de beraberinde getirdi. 927 film yasaklandı. TRT’de 208 şarkıya yasak geldi. Ruhi Su, Selda Bağcan, Zülfü Livaneli gibi pek çok sanatçı artık yasaklıydı. Cem Karaca 1978’de çıkardığı 1 Mayıs plağında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle arananlar arasındaydı. Darbe olduğunda bir konser için gittiği Almanya’daydı. Sekiz yıl Türkiye'ye dönemedi.
Sanatçı, Derya Köroğlu, "Sanat dünyasına da herkesin dünyasına da yıldırım vurmuşçasına her şeyi dağıttı 12 Eylül. Yurtdışına kaçan çok insan oldu. Sanatçılardan da oldu. Yani benim sonradan yurtdışında konserlerde karşılaştığımız Melike Demirağ vardı. Şanar Yurdatapan vardı" sözleriyle 12 Eylül dönemini anlattı.
Yeni Türkü’nün 1979’da çıkan Buğdayın Türküsü albümü ise piyasadan çekildi. 12 Eylül’ün etkisi yıllarca hatta on yıllarca sürdü. Peki aradan geçen yıllarda ne değişti?
Faruk Eren, "12 Eylül hukuku vardı. Şu anda bir hukuk yok zaten. Son derece keyfi kararlar uygulanıyor. Hukuk artık hükümetin bir yandaşı halinde çalışıyor bence. Pardon yargı demem lazım. O yargıdan bir adalet çıkmıyor" dedi.
Darbenin üzerinden 39 yıl geçti. Türkiye’nin demokrasi sınavı ise hala devam ediyor.