Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün akşam İstanbul Çırağan Sarayı'nda düzenlenen UNESCO Gastronomı̇ Kentı̇ Gazı̇antep programında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Acımızı yaşayacak, üzerimize düşenleri hassasiyetle yerine getireceğiz. Terörün gündemimizi kendi istediği gibi belirlemesine, ipotek altına almasına da izin vermeyeceğiz. Biz devletin ilgili tüm yetkilileri olarak bu olayın hemen akabinde yaptığımız toplantılarla meseleyi değerlendirdik, kararlarımızı aldık ve bu kararları adım adım uygulamaya başladık.
Ancak şundan emin olunuz. Türkiye kendisine yönelik her tehdide ve saldırıya karşı cevabını katbekat fazlasıyla veriyor, vermeye de devam edecektir. Geldiğimiz yer artık bir meşru müdafaa durumudur. Hiç kimse Türkiye'nin kendisine yönelik terör eylemleri karşısında meşru müdafaa hakkını sınırlayamaz, bunu kullanmasına da engel olamaz. Türkiye karşı karşıya olduğu tehditlerle mücadele noktasında Suriye'de ve terör örgütlerinin yuvalandığı her yerde gerekli gördüğü her türlü operasyonu yapma hakkına sahiptir. Bunun ülkelerinin toprak bütünlüğüne hakim olamayan devletlerin egemenlik haklarıyla bir ilgisi kesinlikle yoktur. Tam tersine bu durum Türkiye'nin egemenlik haklarına sahip çıkma iradesiyle ilgili bir durumdur. Ülkemizin bu hakkını engellemeye yönelik tavırları kimden gelirse gelsin doğrudan Türkiye'nin varlığına yönelik bir girişim olarak kabul ediyoruz.
Bunun, ülkelerinin toprak bütünlüğüne hakim olamayan devletlerin egemenlik haklarıyla bir ilgisi kesinlikle yoktur. Tam tersine bu durum, Türkiye'nin egemenlik haklarına sahip çıkma iradesiyle ilgili bir durumdur. Ülkemizin bu hakkını engellemeye yönelik tavırları, kimden gelirse gelsin doğrudan Türkiye'nin varlığına yönelik bir girişim olarak kabul ediyoruz.
Suriye’de yarım milyona yakın insanın katledilmesi hakkında kılını kıpırdatmayanların Türkiye'nin verdiği tepkiye söz etmeleri umurumuzda değildir.
Türkiye, angajman kurallarını sadece kendisine yönelik fiili saldırılarla sınırlı olmaktan çıkarıp PYD ve DAEŞ başta olmak üzere her türlü terör tehdidini kapsayacak şekilde genişletme hakkını kullanacaktır.
Türkiye, karşı karşıya olduğu tehditlerle mücadele noktasında, Suriye'de ve terör örgütlerinin yuvalandığı her yerde gerekli gördüğü her türlü operasyonu yapma hakkına sahiptir.
Bunların önünde profesör, aydınlık olması hiç önemli değil. Türkiye angajman kurallarını sadece kendine yönelik saldırılar olmaktan çıkarıp PYD ve DAEŞ dahil her türlü teröre karşı kullanmaktan çekinmeyecektir. Türkiye’nin herhangi bir vatandaşının canı dünyada yaşayan herhangi bir yerindeki insandan daha az değerli değildir.
Saldırıları gerekirse kaynağında yok ederiz. Dünya’nın diğer tarafından gelip sözümona DAEŞ ile mücadle edeceğiniz söyleyenler Türkiye’yi sınırlarına hapseder.
Nefsi müdafaa durumundayken karşımızda kim çıkarsa çıksın onu terörist kabul ederiz.
Birileri ısrarla ülkemizi terörle, terör eylemleriyle, güvenlik sorunlarıyla eş tutmaya, böyle bir algının içine yerleştirmeye çalışıyor. Ülkemizde bu tür sorunlar yok mu? Elbette var ama Batı ülkelerindeki metropoller başta olmak üzere dünyanın her yerinde benzeri sorunlar var. Bu konular gündeme geldiğinde diğerlerini görmezden gelip Türkiye'yi odağa yerleştirmek kesinlikle objektif değildir, doğru değildir. Bugün Türkiye, yanı başında yaşanan savaşlara, küresel terör örgütlerinin doğrudan hedefinde olmasına rağmen açık söylüyorum hala dünyanın en güvenli ülkelerinden biridir."
'ABD fotoğrafın bütününü göremiyor'
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise, NTV yayınında ABD ile yaşanan PYD krizini değerlendirdi. ABD Başkanı Obama'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yaptığı görüşmede Türkiye'nin endişelerini anladığını ifade ettiğini aktardı. Ama PYD'ye destek veren Amerika'nın fotoğrafın bütününü göremediğini söyledi.
"Türkiye müttefiklerini yanında görmek istediğinin altını özellikle çizdi"
ABD Başkanı Obama'nın taziye amacıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aradığını anımsatan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim kalın, iki lider arasında kapsamlı bir görüşme olduğunu, görüşmede Suriye ve Irak konularının da ele alındığını belirtti. Kalın, iki lider arasında yapılan kritik görüşme ile ilgili şunları söyledi:
"Sayın Obama, Ankara ve Diyarbakır saldırıları için taziye amacıyla aradı. Kapsamlı bir görüşme oldu, saldırılar ele alındı. Cumhurbaşkanımız, saldırılarla ilgili Obama'ya detaylı bilgi verdi. Elimizdeki bilgileri de geçtiğimiz olaydan hemen sonra paylaşmıştık. Onlara da atıfla gerekli bilgilendirmeleri yapıldı. Tabii Türk Amerikan ilişkileri birçok konuyu kapsayan bir ilişki. Dolayısıyla Suriye, Irak, terörle mücadele diğer birçok konuda ele alındı. Ondan dolayı görüşme de biraz uzun oldu. Ama özellikle son dönemde artan terör olayları karşısında Türkiye müttefiklerini yanında görmek istediğinin altını özellikle çizdi. Cumhurbaşkanımız bu noktayı özellikle ifade ettiler"
"ABD YPG'yi ilk defa eleştirmedi"
Kalın, Beyaz Saray'dan yapılan "YPG güçlerinin ilave toprak elde etmek için bölgedeki koşulları istismar arayışında olmaması gerektiği" açıklaması ile ilgili ise şunları belirtti:
"Şimdi bu YPG ile Amerikalıların ilk yaptığı açıklama değil. Geçtiğimiz hafta özellikle Azez bölgesinde YPG'nin yaptığı hareketlilik, yani Afrin'in doğusuna kayma hareketliliğiyle ilgili olarak benzer 1-2 açıklamayı da daha önce yaptılar aslında. Kerry yaptı bildiğim kadarıyla, Beyaz Saray ve Dışişleri bu konuyla ilgili birkaç açıklama yaptı. Yani 'Durumu kendi lehine istismar edip bir takım ilerlemeler yapıyorlar, bunlara karşı biz de uyarıyoruz' diye. Şimdi kendi kanalları üzerinden de daha net, vurgulu bir şekilde söylüyorlar. Bu da zaten görüşmede gündeme geldi. Çünkü biz bu konudaki hassasiyetimizi daha önce de ifade ettik. Hem Amerikalılar hem diğer müttefiklere. Yani biz orada, DAİŞ'e karşı uluslararası koalisyonun ana amacı ne? DAİŞ'in o bölgelerden temizlenmesi. Şimdi bu temizlenen yerlere şu, bu örgütü fiili bir durum yaratıp buralara getirmeye kalktığınız zaman ortaya başka bir sorun çıkar."
"YPG Rusya ve Esed rejimiyle yakın çalışıyor"
Kalın, YPG'nin son haftalarda Rusya ve Esad rejimiyle yakın bir şekilde çalıştığının altını şu sözlerle çizdi:
"Bir kere bu hedefi doğru koymamız lazım. İkincisi YPG son haftalarda Ruslarla ve Esed rejimiyle yakın çalışıyor. Bunu da gizlemiyorlar zaten, bunu Ruslar da söyledi, Esed rejimi de söyledi. Hatırlayın, geçtiğimiz salı ya da çarşamba günü BM Suriye Daimi Temsilcisi bu konu ile ilgili çok açık bir beyanda bulundu ve YPG'nin bölgedeki hareketliliğini kendilerinin desteklediğini söyledi. Ruslar zaten bunu baştan beri söylüyorlar. Özellikle bölgede YPG, Rus bombardımanını da arkasına alarak fiili bir durum yaratmaya çalışıyor"
"YPG ılımlı Suriye muhalefite yönelik harekâta girişti"
YPG'nin ABD'nin de desteklediği ılımlı Suriye muhalefetine yönelik bir harekâta giriştiğini belirten Kalın "Burada üzücü olan ama çok da manidar olan şey şu; Daha 1-1.5 yıl önce Kobani'de DAİŞ'e karşı orada mücadele ederken, şimdi YPG bu güçlere Azez ve çevresinde saldırıyor. Bunu birinin izah etmesi lazım. Tabii ki bunu açık bir şekilde ifade etti sayın Cumhurbaşkanımız. Yine DAİŞ'le mücadele stratejisinin, genel çerçevesi, hedefleri, etkili olup olmadığı konuları gündeme geliyor. Bizim kamuoyumuzda da bu soruluyor. Yaklaşık 2 yıldır devam eden hava saldırıları neticesinde acaba DAİŞ ne kadar geriletilebildi? Musul hala DAİŞ kontrolünde olmaya devam ediyor. Suriye'nin önemli bir bölümü hala DAİŞ'in kontrolünde. Rakka'dan Halep'in dışlarına kadar ya da belli bölgelerde paket paket, tam bir coğrafi bütünlük arz etmiyor. Dolayısıyla acaba burada "Bu strateji ne kadar etkili oluyor?" Sorusu yine gündeme geliyor" ifadelerini kullandı.
Suriye'ye kara harekâtı olur mu?
Kalın, Suriye'de bir kara operasyonunun gündemde olup olamadığını dair ise şunalrı söyledi:
"Sayın Cumhurbaşkanımız birçok kere şunu ifade etti; havadan bombalamakla olmaz. Yaşananlar da bunun ne kadar doğru olduğunu gösteriyor aslında yakın zamanda. Tabii biz 'Peki karadan ne yapılmalı?' sorusuna da açık, net bir cevap verdik. Türk askeri Suriye'ye girsin, Amerikan askeri veya Suudi askeri girsin karadan, operasyon, oralar işgal edilsin, böyle bir şey biz hiçbir zaman söylemedik' dedi."
Kalın, Türkiye'nin havadan güvenlik sağlanması durumunda muhaliflere destek için bir koridor açılması fikrine sıcak bakıp bakmadığı konusunda "Hayır, şimdi bize Amerikalıların söylediği, "No fly zone" yani uçuşa yasak bölgenin bir takım komplikasyonları var. Ki bunu geçen sene Ruslar bombardımanlara başlamadan önce söylüyorlardı. O zaman Rus hava hakimiyeti de yoktu bölgede. "Nedir bu komplikasyonlar?" dediğimizde, "Bunu kim uygulayacak, nasıl yapacağız?" Gibi, tabii o zaman Ruslar devreye girince bu iş daha da zora girmiş oldu. Fakat o zaman yapılsaydı bu, bakın şimdi sayın Merkel şimdi bunu dillendirmeye başladı "Evet, özellikle mülteciler bağlamında bir güvenli bölge kurulsa iyi olur, mülteci akımını bir miktar da olsa sınırlandırırız" diye. Bizim söylediğimiz de buydu baştan beri. Yani orada, mültecilere, Suriyeli sivillere yönelik bir güvenli bölge oluşturulması. Bunlar geciktikçe, Suriye savaşı da karmaşık hale geldikçe, bu ne yapıyor, herkes için maliyet üretiyor. Suriye halkı için de, bizim için de, bölge ülkeleri için de" değerlendirmesinde bulundu.
Ankara saldırısı Batı'nın, ABD' nin PYD'ye bakışını değiştirdi mi?
Ankara'da 28 kişinin hayatını kaybettiği saldırının ABD'nin PYD'ye PYD'ye karşı bakışına nasıl etki ettiği yönündeki soru üzerine şu aynıtı verdi:
"Elbette, bunu Cumhurbaşkanımız da uzun uzun anlattı. Obama da bu konudaki endişelerimizi anladığını ve bu çerçevede hareket edeceklerini ifade etti ki zaten YPG'ye de çağrı yapılmasının temel sebeplerinden bir tanesi o. O konuda bizim duruşumuz çok net ve tavizsiz. Fakat Amerikan yönetiminin de şöyle bir çıkmazı var. Şimdi DAİŞ ile mücadeleyi siz YPG'yi desteklemek üzerine inşa ettiğinizde, bu kadar daralttığınız zaman fotoğrafın bütününü kaybediyorsunuz. Şu anda DAİŞ'e karşı mücadele devam ediyor, Esed rejimiyle mücadele devam ediyor. Bütün bunların üzerine bir de Rusya'nın büyük bir askeri yığınağı var o bölgede. Bütün bunlar arasındaki ilişkileri bağlantıları gözardı edip, sadece 'Ben YPG'ye silah göndereyim, onlar da şunu, bunu yapsın' dediğiniz zaman, burada stratejik fotoğrafın tamamını görememiş olursunuz"
"Burada ister istemez, DAİŞ ile mücadele stratejisinin ne kadar etkin olduğu sorusu gündeme geliyor. Ama bir şey daha var burada, farz edelim ki yarın, önümüzdeki hafta DAİŞ yenildi. Yok edildi, Suriye ve Irak topraklarından sürüldü. Ki ben mevcut strateji ile bunun olabileceğine çok ihtimal vermiyorum. Böyle bir şey olduğunu düşünelim çok iyi bir senaryoyla. Suriye savaşı yine devam edecek. Esed rejimi kendi insanları öldürmeye devam edecek. DAİŞ sonrası Suriye'de tüm sorunlar ortadan kalkacak değil. Bu strateji devam ettiği sürece, Suriye savaşı, mülteciler, tüm bunlar devam edecek."
"İki canavar"
Esad yönetiminin IŞİD'e karşı kapsamlı bir operasyon yapmadığını anımsatan Kalın, IŞİD ve Esad'ı savaşın iki canavarı olarak nitelendirdi. Esad rejiminin "Ben DAİŞ ile savaşıyorum" bahanesi ile, oradaki yıkımı devam ettirdiğini belirten Kalın, "Esed rejiminin DAİŞ'e karşı çok fazla askeri operasyon yaptığını da görmedik, DAİŞ'in de Esed rejimine karşı kapsamlı bir saldırı yaptığını görmedik. Adeta bir gizli anlaşma var gibi. Arada ne oldu? Ölen Suriyeliler, mülteciler… Şimdi bu bağlantıları görmeden, Suriye meselesini çözmeniz mümkün değil. Bu olmadığı müddetçe de bugün DAİŞ gider, yarın başka bir isimle gelir. Nitekim, El-Kaide ortadan kalktı mı? Kalkmadı, o da terör örgütü olarak, tehdit olarak ortada duruyor. Ama son 1-1.5 yılda DAİŞ çok ön plana çıktığı için, bir de Batı'nın "Spektaküler" dediği, kafa kesmeler vesaire çok sansasyonel eylemler yaptıkları için dünyanın bütün dikkati oraya yöneldi. Fakat biz hep şu gerçeğin altını çizdik, bunu müttefiklerimizle, kamuoyuyla da paylaşıyoruz, o da şu; Suriye'den kaçan mülteciler şu anda DAİŞ teröründen çok, devlet teröründen, Esed rejiminden kaçıyorlar" dedi
Kaynak: Al Jazeera, NTV