Barış Akademisyenleri’nin yayınladığı imza metni bugüne kadar hem siyasiler hem de yargı tarafından çok tartışıldı. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada hakim örnek olarak sunulan beraat kararı için “O beraat veren mahkemenin ayıbı” derken, yargı içinde baskın olan görüşü de ifade ediyordu. Ancak Yargıtay’ın verdiği bir karar aslında Barış Akademisyenleri için de örnek teşkil edecek nitelikte.
GÖZALTINA ALINDILAR
Barış Akademisyenlerine yönelik soruşturmayı protesto eden Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri Meltem Güç, Selma Atasert, Merve Nur Afşar açtıkları standa ‘Kürdistandaki kirli savaşa karşı bildiri yayınlayan Yıldız Teknik Üniversitesinde 32, İstanbul Üniversitesinde 55, Ankara Üniversitesinde 121 akademisyene dava açıldı” yazılı afiş astılar. Bir diğer afişte ise ‘Haziran 2015’ten bu yana 200 öğrenci tutuklandı bir o kadarı gözaltına alındı, soruşturma terörüne maruz kaldı, bu suça kayıtsız kalma’ yazıyordu. Önce özel güvenlik görevlilerini ardından polislerin müdahalesi ile karşılaştılar ve gözaltına alındılar. Haklarında hazırlanan iddianamede, çantalarından Kızılbayrak dergisi çıktığı belirtiliyor, bununla beraber ‘PKK propagandası’ yaptıkları öne sürülüyordu.
YAPTIKLARINI SAVUNDULAR
Üç genç mahkemede açtıkları afişleri ve eylemlerini savundu, Kürdistan derken ‘coğrafi bir bölgeyi’ kast ettiklerini söylediler. Hatta Selma Atasert mahkeme ifadesini, “Bir kaç ay öncesine kadar şu andaki Cumhurbaşkanımızında Kürdistan kelimesini kullandığını biliyorum” sözleri ile bitirdi.
Açtıkları dövizde ‘Devrimci Gençlik Birliği’ imzası olduğunu ve yasal olan bu kuruma üye olduklarını söyleyen gençler için savcı ceza talep etti. Ancak mahkeme üç gencin beraat etmesine karar verdi.
MAHKEMEDEN ‘PROPAGANDA’ SAPTAMASI
Karar metninde Anayasa’nın 26’ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’ncu maddesine atıfta bulunulan beraat kararında “Terörle Mücadele Kanunu 7/2. maddesinde düzenlenen ‘Terör örgütünün propagandasını yapmak’ tabiri ise Terör örgütünün varlığını ve eylemlerini meşrulaştırmak, kolaylaştırmak ve yaygınlaştırmak anlamına gelmektedir. Buna göre TMK 7/2. Maddesinde düzenlenen Propaganda suçunun oluşması için söylenen söz ya da yapılan davranışın, “propaganda” niteliğini taşıması tek başına yeterli değildir. Yasakoyucu, bu propagandanın konusunu da sınırlı olarak belirlemiştir. Bu bağlamda yapılan propagandanın TMK 7/2 kapsamında kabul edilebilmesi için; Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde veya Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini övecek şekilde veya Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması gerekmektedir.” saptaması yapıldı.
Kararda terör propagandası değerlendirmesi yapılabilmesi için, “Diğer bir anlatımla; İşlenen fiil terör örgütü ile ilgili olmakla birlikte bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine ilişkin değilse, işlenen fiil terör örgütü ile ilgili ve bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri ilişkin olmakla bu yöntemleri bir başkasına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla işlenmiyorsa, işlenen fiilin konusu terör örgütü ile ilgili ve bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri ilişkin olmakla birlikte bu yöntemleri meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmaya teşvik edecek şekilde değilse, TMK 7/2’de düzenlenen suçun işlenmesi söz konusu olamaz.” görüşü savunuldu.
YARGITAY KARARI ONADI
Mahkemenin beraat kararına savcılık itiraz etti. Ancak dosyayı inceleyen Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi 11 Mart 2019 tarihli kararında beraat kararının oybirliği ile onanmasına karar verdi.