Panel üniversitenin öğretim üyeleri ile ABD’deki mezunlarını ve ABD’deki akademik çevreleri, Columbia Üniversitesi Italian Academy’de bir araya getirdi. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Edhem Eldem’in moderatörlüğündeki panelde, London School of Economics’ten Prof. Dr. Fawaz Gerges ile Columbia Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rashid Khalidi konuşmacı oldu.
"DAEŞ’in hedefi, Sykes-Picot ile çizilen sınırları ortadan kaldırmak’’
“Sykes-Picot’taki Sınırlar Nereye Kadar Korunabilir?” başlıklı konuşmasında Prof. Khalidi, İslam Devleti olarak da bilinen DAEŞ’in (ad-Dawlah al-Islamiyah fil-‘Iraq wa ash-Sham) ABD’nin 2003’teki Irak işgalinin bir sonucu olarak doğduğunu dile getirirken, işgal sonrasında Irak’ın tüm altyapısının yok edildiğini ve bunun İkinci Dünya Savaşı sonunda Nazi Almanya’sına bile bu düzeyde yapılmadığını ifade etti. DAEŞ’in 1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile Fransa’nın imzaladığı gizli anlaşma Sykes-Picot’nun çizdiği sınırların oluşturduğu düzene son vermeyi amaçladığın beliren Khalidi, Arap dünyasında 20. yüzyılda birçok siyasi hareketin Sykes-Picot sınırlarını değiştirmek için uğraştığını, bu sınırlara direnen iki ülkenin Türkiye ve İran olduğunu vurguladı.
"DAEŞ Irak işgalinin bir sonucu"
1. Dünya Savaşı ertesinde Suriye-Irak-Hicaz Federasyonu için uğraş veren Arap siyasi hareketinin başarılı olamamasının ardından Batı tarafından oluşturulan sınırlar nedeniyle o zamandan bu yana Arap toplumunda ciddi bir Batı karşıtlığı olduğunu belirten Khalidi, DAEŞ’in bu zeminde güncel konjonktürle büyüyerek ciddi bir nüfuz kazandığını söyledi. Irak işgali sonrası ABD esir kamplarında buluşan devlet yönetimi konusunda tecrübeli Baasçıların ve İslami hareketin DAEŞ’in ilk nüvelerini oluşturduğunu ifade etti. DAEŞ’in Arap milliyetçisi yönünün gözden kaçırılmaması gerektiğini belirten Prof. Khalidi, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak sınırlarının daha ne kadar devam edebileceğini sorguladı.
Dünyanın bu bölgesinde birçok tehdidin olduğunu belirten Khalidi, bunlardan “DAEŞ” ve “Kürt milliyetçiliği”nin etnik ve dini bakımdan bölgenin var olan sınırlarını sorgulayan hareketler olduğunu söyledi. Khalidi, bölgedeki diğer büyük tehditlerin ise Suriye’deki iç savaşla artan “mezhep savaşı” ve “dış müdaheleler” olduğunu kaydetti. Suudi Arabistan ve İran arasındaki gerginliğin yıkıcı etkisine dikkat çeken Khalidi, Sünni-Şii tansiyonunun toplumsal bir gerilim olmadığını, politik olarak oluşturulmuş bir gerilim olduğunu vurguladı.
Sykes-Picot ile oluşturulmuş sınırların yapaylığına zaman zaman vurgu yapıldığını belirten Khalidi, ancak tüm ulus devlet sınırlarının bir anlamda yapay olduğunu, bu nedenle var olan devletlerin bir anda yok olmasının mümkün olmadığını da hatırlattı.
El Kaide ve DAEŞ nasıl meşruiyet kazandı?
Fawaz Gerges de El Kaide’nin ABD-Rusya soğuk savaşı sırasında ABD tarafından yaratıldığını ve DAEŞ’in ise Irak işgali sonucunda Irak’ın yerleşmiş gelenek ve devlet kurumlarının yıkılmasıyla ortaya çıktığını dile getirdi.
DAEŞ’in ulusal egemenlik fikrini reddederek varolan devlet anlayışını yıkmak istediğini belirten Prof. Gerges, Arap toplumunun DAEŞ’i sömürge karşıtı bir hareket olarak gördüğünü kaydetti. İşsizlik, fakirlik, güvensiz yaşam ve ABD işgali karşısında DAEŞ’in meşruiyet kazandığını belirten Gerges, El Kaide ve DAEŞ’in anti-hegemonik hareketler olarak da görülmesi gerektiğini söyledi. ABD işgalinin sosyal yapıyı çökertmesi ile ABD hapishanelerinin bu hareketler için “kuluçka merkezine’’ dönüştüğünü belirten Gerges, El Kaide ve DAEŞ gibi hareketlerin ütopyacı, tepki hareketleri olduğunu ve bu nedenle binlerce gencin katılımı ile büyüdüğünü ifade etti. Bu hareketlerin askeri yöntemlerle yok edilmesinin imkansız olduğunu söyleyen Gerges, Arap dünyasının yeni bir Ortadoğu tahayyülüne ihtiyacı olduğunu belirtti.