"Bugün İstanbul'da başlayan Birinci Dünya İnsani Zirvesi, Türkiye'nin dünyada en çok mülteciyi barındıran ülke olması gerçeğinin, Birleşmiş Milletler tarafından takdir edildiğini yansıtıyor.
Ancak küresel insani yardım sisteminin şu anki işlemeyen vaziyeti, aciliyet nedeni haline gelmiş durumda.
Yaklaşık 60 milyon insan hayatta kalabilmek için insani yardıma muhtaç. BM'ye göre evini terk edenlerin sayısı ve mülteci sayısı İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek düzeyine ulaştı. Bunların neredeyse yarısı da henüz çocuk.
Suriye, Libya ve Yemen'de şiddetli çatışmalar can alıyor. Asya ve Afrika'daysa etnik temizlikler ve doğal afetler çok sayıda ülkeyi etkiliyor.
Sınır kapılarına hücum eden mültecilerin görüntüleri, kumsallarda masum çocukların cansız bedenleri ve aşırı yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi verenler, birçok yerde yaşanan günlük yaşamın trajedisini gözler önüne seriyor.
Türkiye yüzyıllardır savaş ve baskılardan kaçanlar için bir güvenli liman oldu. Bugün de 5 kıtada, 140'tan fazla ülkeye insani yardım sağlıyoruz.
Türkiye bu alanda dünyanın en cömert ülkesi olmaya devam ediyor ve milli gelirine kıyasla insani yardımlara en çok harcama yapan ülke konumunda bulunuyor.
Hiç şüpheniz olmasın; Uluslararası toplum krizi sonlandırma yolunda kalıcı bir adım atmadığı sürece Suriye halkının acıları sürecek.
2011'de Suriyeli mülteciler için benimsediğimiz açık kapı politikasıyla farklı etnik, dini ve mezhepsel kökenlerden 3 milyona yakın Suriye'yi konuk ediyoruz.
Geçen 5 yıl içerisinde Türkiye, Suriyelilere sağlanan ücretsiz eğitim, sağlık ve barınma imkânları için toplam 10 milyar dolar harcadı.
Yaklaşık 600 bin Suriyeli ülkedeki iç savaşta hayatını kaybedip 13 milyon kişi de evini terk etmek zorunda kalırken dünya Suriyelileri yüz üstü bıraktı; Türkiye'yse Suriye'nin diğer komşularıyla birlikte çatışmanın sonuçlarıyla yüzleşmek üzere yalnız bırakıldı.
Suriye'de savaş altıncı yılına girerken bu yükün paylaşılması için daha adil bir mekanizmanın geliştirilmesi çağrısını yapıyoruz.
Uluslararası toplum Beşar Esad'ın kendi vatandaşlarına karşı işlediği suçlara göz yumarak, Suriye halkına karşı olan sorumluluklarını unuttu.
Ancak mülteciler Avrupa sınırlarına ulaşıp IŞİD gibi terör örgütleri Avrupa'da saldırılar düzenlemeye başlayınca Avrupalı politikacılar sorunla yüzleşmeleri gerektiğini fark ettiler.
Eğer daha erken safhalarda müdahale edilmiş olsaydı, Suriye kaynaklı sorunların büyük kısmı yaşanmazdı.
Ancak eğer Avrupalı liderler gerekli sorumlulukları almaya kararlıysa hâlâ geç değil.
Yasadışı göçü önlemek için Türkiye ve AB birlikte çalışmalı ve yasal bir mekanizma oluşturmalı.
Suriyelilerin yeniden yerleştirilmesini öngören Mart 2016 anlaşması buna bir örnek.
Oyunu kuralına göre oynayan mültecileri ödüllendirip, yasadışı yollardan Avrupa'ya giden mültecileri Türkiye'ye geri yollayarak, mültecilerin tehlikeli deniz yolculuklarında canlarını tehlikeye atmalarını önleyebiliriz.
Uluslararası toplumun Esad'ın görevden ayrılması halinde çatışmaların şiddetleneceği tehditlerine boyun eğmemesi gerek.
Suriye'de demokrasinin filizlenmesine bir şans verebilmek için kimin daha az tehlikeli olduğu hesabından vazgeçip, IŞİD ve Esad'ı yenilgiye uğratmalıyız.
Orta Doğu'da önemli bir ağırlığı olan AB hem Türkiye hem de diğer ülkelerle daha etkin biçimde işbirliğine gidip kalıcı bir çözümü geliştirmeli.
Hiç şüpheniz olmasın; Uluslararası toplum krizi sonlandırma yolunda kalıcı bir adım atmadığı, sivillere yönelik saldırıları engellemediği ve güvenli bölgeler oluşturmadığı sürece Suriye halkının acıları sürecek.
BM Güvenlik Konseyi de burada öncülük yapmalı. Daimi üyelere veto haklarını kısa vadeli çıkarlarını gözetmektense, barışı, güvenliği ve istikrarı tesis etmek için kullanmaya çağrısı yapıyoruz.
Bu hafta küresel liderler insani yardım sistemini köklü biçimde reforme etmek için sözler verecek.
Ancak zirvenin gerçekten fark yaratabilmesi, katılımcıların samimiyetine ve 125 milyon insan için kalbimizde ne kadar yer olduğuna bağlı.
Hep birlikte umutları geri döndürmeliyiz."
Kaynak: BBC Türkçe