Cumhurbaşkanlığı 2016 Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. Törene; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu katıldı. Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sahiplerine verildi.
Törende sinema ödülü Şener Şen'e verildi. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada Türkiye'nin kültür ve sanatta yanlış strateji izlediğini savunarak, diğer alanlarda olduğu gibi kültür ve sanatta da taklit yapıldığını, kopya çekildiğini öne sürdü.
Bu yıl sinema alanında ödül alan Şener Şen, aldığı ödülü toplumsal barışa adadı. Şen, burada yaptığı konuşmada "Hikayeler hayatı nasıl yaşayabiliriz konusunda bize yol göstericilerdir. Ben canlandırdığım karakterlerin iyiye ve doğruya hizmet etmesi için özenle seçtim. Bir aktör için intihar sayılabilecek uzun yıllar istediğim hikayeyi bekledim. İyiyi, doğruyu ve güzeli arayan toplumların her zaman barış içinde yaşayacağıma inandım. Bu ödülü toplumsal barışımıza bir katkısı olması umudu ile kabul ediyorum" dedi.
Törende konuşan Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle:
Kültür sanat alanında gelişemeyen bir ülkenin gerçek manada bağımsız olabilmesi en azınan bağımsızlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Ülke olarak bu gerçeği yeteri kadar idrak edemediğimizi kabul etmek mecburiyetindeyiz.
Bu ödüllerimizin değerlerimizi önce kendi insanımıza sonra bütün dünyaya tanıtmada arzu ettiğimiz neticeyi almasını temenni ediyorum.
Hiç şüphesiz onların gerçek yeri milletimizin kalbidir. Gönlüdür, hafızasıdır. Verdiğimiz ödül sadece işte bu ahde vefanın tescilidir. Kültür, sanat ve ilim insanlarımızın ülkemize katkıları, güvenlikten ekonomiye, sağlıktan spora kadar diğer alandaki hizmetlerden daha aşağı görülemez.
Esasen kültür-sanat alanlarında gelişemeyen ülkelerin, bağımsızlığını sürdürülebilmesi mümkün değildir. Ülke olarak maalesef bu gerçeği yeteri kadar idrak edemediğimizi kabule etmek mecburiyetindeyiz. Sadece yeni değerler yetiştirme noktasında değil, küresel düzeyde anlatma ve büyük kitlelerin onları tanımaları konusunda da kat etmemiz gereken çok mesafe var.
Cumhurbaşkanlığı olarak "Marifet iltifata tabidir" sözünden hareketle hiçbir saplantıya katılma kültür, sanat, ilim insanlarımızı takdir amaçlı bu ödülleri veriyoruz. Farklı kamu kurumları tarafından yapılan bu değerlendirmeleri artık Cumhurbaşkanlığı bünyesinde toplayarak devletin en üst makamlı ödülleri noktasına getirdik.
Bu yılki Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri, edebiyat alanında Mustafa Kutlu'ya, tarih alanında sayın Prof. Dr. Kemal Karpat, müzik alanında Prof. Dr. Erol Parlak; az önce de ifadeleriyle bize yük yükledi, YÖK de çalışmalarını yapsın, müzik üniversitesi kurma alanında adımlarımızı atalım, sinema alanında Şener Şen'e verilmiştir. Vefa Ödülü için de merhum Ordinaryüs Prof. Süheyl Ünver'e verilmiştir. Emsalsiz eserlerini belediye başkanlığı döneminde toplumla buluşturmak bize ayrıca güç katmıştır.
"Kültür sanat konusunda yanlış strateji izledik"
Bilindiği gibi kültür dediğiniz, sanat dediğiniz hususlar bir anda üretilip bir anda yok edilen kıymetler değildir. Hepsinin arkasında çok eski, güçlü bir birikim vardır. Şu gerçeği de biliyoruz, sizin sağlam bir ekonomik, askeri, siyasi gücünüz yoksa kültürünüzü, sanatınızı yaşatmakta, geliştirmekte zorluk çekersiniz. Hatta tam tersi yönde bir akıbete de düccal olursunuz. Türkiye olarak, Türk milleti olarak böyle bir felaketi kısmen yaşadık, yaşıyoruz. Arka arkaya maruz kaldığımız travmalar bizi beka sorununa öylesine odakladı ki diğer hususlara zaman ayıramadık. Pek çok alan gibi kültür sanat konusunda da yanlış bir strateji tercih ettik.
"Kültür sanatta kopya çektik"
Kendimizi bir cam fanusun içine hapsedemeyiz. Tarihin bi noktasında dondurup bırakamayız. Karşılıklı etkileşim mutlaka olacaktır. Diğer alanlarla birlikte kültür sanatta da sadece kopya çektik, taklit ettik. Onları da kötü bir şekilde yaptık. Kendimize ait olanları geliştirmek şöyle dursun, mevcuda dahi sahip çıkamadık. Bu sürecin sonunda ise ne özü, ne şekli itibariyle dünyaya söyleyecek sözü olmayan bir ülke, toplum haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Bu demek değildir ki hiçbir şey yapılmamıştır. Elbette çok takdire şayan kültür sanat eserleri ortaya konmuş, ancak bunlar sınırlı bir alanda kalmış, kendi toplumumuza dahi ulaşmakta zorlanmıştır.
Hayatın dinamizmi hiçbir alanı boş bırakmıyor, siz kendi mimarinize sahip çıkmazsanız, bu yönde bir vizyon ortaya koymazsanız kendinizi gecekondulara, çirkin betonarme binalara, son zamanlardaki gibi modern görünümlü çelik ve cam yığınlarına mahkum olursunuz. Tek şey para… para… para…
Siz kendi edebiyatınızı, kendi sinemanızı üretecek zemini inşa edemezseniz bireysel gayretlerle sınırlı dar bir alana sıkışıp kalırsınız. Bu acı gerçekler başımızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkıyor. Şu gerçeği sizlerin huzurunda bir kez daha tekrarlamak istiyorum; Türkiye'nin geçtiğimiz 14 yılı alt yapıdaki tarihi başarı hikayeleriyle doludur,hayata geçirilen projeler, elde edilen neticeler gurur vericidir. Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı üzgünüm, biri eğitim, diğeri kültür sanat. Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin en üstüne çıkarmak zorundayız.
Değerli misafirler, bugün burada ödül vereceğimiz kültür, sanat, ilim insanlarımızın her biri toplumda öneme sahiptir. Gerçekten çok önemli başarılara imza atmış bu değerlerimiz, geleceğimiz için kutup yıldızıdır, rehberdir.
Mustafa Kutlu hocamız hikayelerinde kimi zaman "İyiler ölmez" diyerek, kimi zaman "Beyhude ömrüm" diyerek Anadolu insanını anlatmıştır. Tutunamayanlara, tutunma durumunda olmayanlara iyisiyle kötüsüyle her insan Mustafa Kutlu hocamızın hikayelerinde kendine yer bulur. Mustafa Kutlu hocamız iyi ki varmış, iyi ki yazmış diyoruz. Kemal Karpat hocamız ülkemizin siyasi tarihini en iyi anlatan hocalarımızdandır.
Tarihi kendi ideolojilerine göre inşa etmeye çalışanların aksine, Karpat hocamız yaşananları titizlikle yazmıştır. Prof. Dr. Erol Parlak hocamız ömrünü türkülere adamıştır, 6 yaşında başlayan ve bu şekilde gelişen bir ömür. Hem alaylı hem okullu olarak çalıştığı bu alanda türkünün profesörü olmuştur. Derlediği türküler, keşfettiği teknikler kültür hayatımızı zenginleştirmiştir. "Neşet Babamızı kaybetmedik, tarihe kaydettik" sözüyle vefakarlığını göstermiştir.