Ana SayfaHaberlerGündem'Mülteciler Avrupa'ya yürürse Avrupa ne yapacağını şaşırır'

‘Mülteciler Avrupa’ya yürürse Avrupa ne yapacağını şaşırır’

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Al Jazeera'nin Arapça kanalına verdiği röportajın ikinci bölümünde, Suriyeli mülteciler konusunda Avrupa'ya tepkisini sürdürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'de şu anda 3 milyon mülteci var, bu mülteciler Avrupa'ya doğru gidebilir, yürüyebilir. Biz 3 milyon mülteciyi burada barındırırken, AB'nin Türkiye'ye destek vermesi lâzım. Bu mülteciler Avrupa'ya bir yürürse Avrupa ne yapacağını şaşırır" dedi.

 

Erdoğan'a, "Ahmet Davutoğlu ile Binali Yıldırım hükümetleri arasında başkanlık sistemi konusunda fark olup olmadığı" da soruldu. Erdoğan bunun üzerine, "Tabii şu anda bu noktada biraz farklılık yok değil, var. Mevcut hükümet, başkanlık sistemini çok daha farklı sahiplenmiştir ve şu anda adeta gündeminin öncelikli maddesi haline başkanlık sistemini getirmiştir" ifadelerini kullandı.

 

Cumhurbaşkanı'nın başkanlık sistemi, Gülen örgütüyle mücadele ve Suriye ile Irak'taki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerinden satır başları şöyle:

 

"Bu mülteciler Avrupa'ya doğru gidebilir, yürüyebilir"

 

"AB eğer Türkiye'yi istemiyorsa kararını versin ve 'Türkiye'yi biz istemiyoruz, Türkiye çekilsin' desin. Tabii NATO'nun bunu yapması zor bir iş, NATO da bunu yapamaz ama AB'de henüz biz müzakereci ülkeyiz. Biz şu anda sabırla görüşmelerimizi devam ettiriyoruz. Bu görüşmeler tabii bir yere kadar devam edecek, onlar da herhalde bir nihâi karar verecekler ve bizler de bu nihai karar durumuna göre hareket ederiz veya biz kararımızı veririz, buna göre adım atarız."

 

"Bakın Türkiye'de şu anda 3 milyon mülteci var, bu mülteciler Avrupa'ya doğru gidebilir, yürüyebilir. Biz 3 milyon mülteciyi burada barındırırken, AB'nin Türkiye'ye destek vermesi lâzım. Bu mülteciler Avrupa'ya bir yürürse Avrupa ne yapacağını şaşırır. Şu anda 100 tane, 500 tane mülteciyi alamıyor. Söz verildi, haziran ayı gibi 3 milyar avro destek verilecekti, ikinci bir 3 milyar avro verilecekti. Şu ana kadar verilen destek aklımda kaldığı kadarıyla 250-300 milyon avro, böyle bir durum var. Öbür taraftan, Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği'ne bakıyorsunuz, onlar da yaklaşık 550 milyon dolar gibi bir destekte bulundular. Bizim yapmış olduğumuz harcama, STK'larımız, belediyelerimizle beraber yaklaşık 26-27 milyar dolar. Sadece devletin faturalı olarak yapmış olduğu harcama şu anda 13 milyar doları buldu."

 

Başkanlık tartışmaları

 

"Bir rahmetli Özal döneminde, bir de daha önce rahmetli Demirel döneminde tek partili dönemler yaşandı ve bu tek partili dönemler başarılı olan dönemler oldu. AK Parti ile Türkiye'de artık tek partili dönemler başladı ve bu 7 Haziran seçimlerine kadar böyle devam etti. 7 Haziran'da tek parti iktidarı maalesef olmadı. Tek parti iktidarı olmayınca koalisyon arayışları başladı. Koalisyon hükümetinin kurulmasına diğer siyasi partiler yapılan görüşmeler neticesinde olur vermeyince, cumhurbaşkanı olarak benim tekrar seçime götürmekten başka çarem kalmadı. Onun için de tekrar seçime götürme kararını verdim ve milli iradeye müracaat ettik. Milli irade bu defa tekrar tek partili bir iktidarın yolunu açtı. Ben yine tek partili iktidarın olmasını ülkem için, milletim için çok çok hayırlı görüyorum."

 

"Bir cumhurbaşkanının da en önemli görevi nedir? Ülkesinin kaybetmemesidir, milletinin kaybetmemesidir, bu konuda pratik olması ve seri karar alabilme yeteneğidir. Bu seri kararı alabilmek de çok çok isabetli oldu, hayırlı oldu ve böylece 7 Haziran seçimlerinden sonra atılan bu adımla da Türkiye tek başına iktidarı yakalamış oldu. Şu anda millet de memnun, ülkedeki görüntü de büyümesiyle, ekonomisiyle gayet güzel bir şekilde yoluna devam ediyor." diye konuştu.

 

"Benden önce gelen, şu anda hayatta olmayan birçok siyasetçi bunu bu şekilde dillendirmiştir. Rahmetli Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş, başkanlık sistemini ülkemizde savunmuşlardır ve başkanlık sisteminin Türkiye için gerekli olduğunu söylemişlerdir. Ben belediye başkanlığım dönemimde de başkanlık sistemini savunmuş bir insanım çünkü büyükşehir belediye başkanlığı adeta başkanlık sisteminin küçük bir uygulaması demektir, oradaki başarı aslında genelde bunu da getirir diye düşündüm. Şu anda dünyada Amerika'ya bakıyorsunuz başkanlık sistemi, Rusya'ya bakıyorsunuz başkanlık sistemi; bunlar dünyadaki iki önemli örnek. Şimdi bu iki önemli örneğin çalışma sistemleri farklı. Çalışma sistemlerinin farklı olduğunu bir kenara koyalım, diyorum ki biz geleneklerimizden de esinlenerek Türkiye'ye yakışan Türk tipi bir başkanlık sistemini devreye sokalım. Bu, Türkiye'ye çok daha hızlı bir şekilde kalkınma fırsatı verecektir diyorum, onun için bunu savunuyorum."

 

Davutoğlu ve Yıldırım dönemleri arasında başkanlık açısından fark var mı?

 

"Tabii şu anda bu noktada biraz farklılık yok değil, var. Mevcut hükümet, başkanlık sistemini çok daha farklı sahiplenmiştir ve şu anda adeta gündeminin öncelikli maddesi haline başkanlık sistemini getirmiştir. Şu anda da yansıma zaten halk katında da çok daha farklı bir şekilde gelişmektedir. Fakat Sayın Davutoğlu'nun da başkanlık sistemi noktasında Sayın Yıldırım'dan farklı düşünmediğini biliyorum ama Sayın Yıldırım, bunu çok ciddi bir kampanya halinde sürdürmektedir."

 

'Davutoğlu bu nedenle mi değiştirildi?'

 

"Hayır, alâkası yok."

 

Gülen örgütüyle mücadele

 

"Bir defa, paralel devlet yapılanması, ihanet içerisindeki bir şebekenin, bir oluşumun bu ülkedeki 40 yıllık altyapısı olan bir sürecidir, yol haritasıdır ve bu 40 yıl içerisinde devletimizin kurumlarını işgâle hazırlanan bir yapılanmadır. Silahlı Kuvvetler, yargı, aynı şekilde polis teşkilâtımız, bakanlıklar, çeşitli kurumlarımız, bütün bunları ele geçirme hareketini yürütmüş ve tabii bu belli bir noktaya geldikten sonra da çok daha hız kazanmış, aynen bir kartopu gibi büyüye büyüye büyüye bugünlere gelmiştir. 17-25 Aralık süreci bunun yargı ve polisteki ilk operasyonuydu fakat orada başarılı olamadılar, orada da biliyorsunuz yine ben başbakan olarak iş başındaydım. Daha sonra, bu defa 15 Temmuz'da Silahlı Kuvvetlerimizin içerisine sızmış asker kılığındaki, kıyafetindeki bir grubun biliyorsunuz bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Tabii burada da yine istediklerini gerçekleştiremediler fakat o gerçekleştiremeyişin karşısında tabii milletin duruşu çok çok önemliydi. Milletim burada göğsünü siper etti ve bu alçaklara bu yolu, bu zemini bırakmadı. Milletimin bir zaferi olarak ben bunu ilân ediyorum ve böyle bir olaya kesinlikle prim vermediği için 241 şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum. 2 bin 194 gazimiz var ve bu gazilerimize de Allah'tan şifalar diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum."

 

"Halkıma bunu izah edemem ve edemiyorum da"

 

"Benim halkımın ne anladığı çok çok önemli. Bu örgüt, bir terör örgütüdür, darbecidir ve bu terör örgütünü, bu darbeciyi şu anda Amerika kendi elinde korumaktadır. Bunun da şöyle böyle izahı olmaz. Darbe girişimini yapanlar bunlar, bunun da başı bu adam olduğuna göre benim stratejik ortağım, model ortağım bunu bize vermeli, elinde tutmamalı ve bizim bu mücadelemize destek olmalı. Çünkü terörle mücadele tek başına olmaz, terörle mücadele uluslararası bir dayanışmayla, uluslararası bir mutabakatla olur. Bundan dolayı şu anda halkım, 'Dost diyorsunuz ama bak bu teröristi Amerika saklıyor' diyor. Ben ne dersem diyeyim, halkıma ben bunu izah edemem ve edemiyorum da."

 

"Bin Ladin'le ilgili mahkeme kararı mı vardı?"

 

"Amerika bizden terörist istediği zaman biz kendilerine verdik, veriyoruz ama o bize ne yazık ki bu teröristi vermedi, hâlâ onu bir yerde koruma altında tutuyor, 'mahkeme kararı' diyor. Bin Ladin'le ilgili mahkeme kararı mı vardı? Bin Ladin'i farklı bir ülkede gittiler, kendileri ne yaptılar, yok ettiler değil mi? Niye? Bir terörist olduğu için bunu yaptılar. Bizden 10 kadar terörist istediler, biz neredeyse hepsini verdik. Niye? Biz sizinle stratejik ortağız, stratejik ortak olduğumuza göre ben stratejik ortağımın benden böyle bir teröristi talep ettiği zaman onu vermem gerekir ve biz sözümüzde durduk. Bu kişiler sürekli Amerika'ya giriyorlar çıkıyorlar, Batı ülkelerine giriyorlar çıkıyorlar, bunlar bize verilmiyor. Bunları doğru bulmuyoruz."

Arap ülkelerine "FETÖ" uyarısı

"Eğer bu yanlışın içerisine düşülürse, yarın onlar da bir bedel ödeme durumuyla karşı karşıya kalabilirler." 

'Arap dünyasında FETÖ'ye kim yardım ediyor?'

"Örneğin Mısır."

 

"Biz Mısır'daki yönetimle Mısır halkını birbirinden ayırıyoruz. Mısır halkı bizim her şeyimizdir, biz Mısır halkını kendi halkımız gibi severiz çünkü bizi birbirine bağlayan bağlar çok kuvvetli. Dolayısıyla da biz Mısır'a her zaman her türlü desteği verdik. Bizim temel ilkelerimiz belli, bir defa darbe hükümetlerine karşıyız. Sisi, Mursi'nin kadrosu içerisindeki bir bakandı, oradan tanıyorum kendisini ama düşünün, sizin kabinenizin içinde olan bir bakan daha sonra aynen burada olduğu gibi askerin gücünü ve silahını, her şeyini arkasına alacak ve onunla beraber gelip kendi devlet başkanına ihanet edecek. Bunu kabullenmek mümkün değil. Biz her türlü özgürlükten yanayız, özgürlüklerin korunmasından yanayız ve demokrasinin muhafızıyız. Onun için de Mısır halkı demokrasi mücadelesinde her zaman bizi yanında bulacaktır, bunu özellikle ifade etmek isterim."

 

'Diktatörlük' tartışmaları

 

"Benim ülkemde böyle bir sorun var mı? Benim ülkemde böyle bir sorun yok; isteyen istediği gibi konuşuyor, inandığı gibi yaşıyor, istediği gibi giyiniyor, istediği gibi yiyor içiyor, bütün bunları yapıyor. Biz hiçbir şeye yasak getirmedik. Türkiye, yasakların olduğu bir ülke olmamıştır. Türkiye son yıllarda, son 14 yılı bir kenara koyuyorum, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönemi yaşamamıştır." ifadelerini kullandı.

"Bir de bu ülkede biliyorsunuz zaman bellidir, sandık zamanı geldiğinde sandık halkın önüne gelir ve herkes orada oyunu kullanır. İşte son seçimlerde yüzde 85-86 oy kullanılmıştır. Dünyanın neresinde yüzde 85 ile yüzde 86 ile sandıkta oy kullanacaksın, oradan bir iktidar gelecek ve sen o iktidarın başına da diyeceksin ki diktatör; böyle bir anlayış olabilir mi?"

 

'Terörden arındırılmış bölge'

 

"Cerablus'ta DEAŞ mukavemet göstermeden orayı terk etti, ardından Er-Râi'de de yine böyle bir operasyon yapıldı ve Er-Râi'yi de DEAŞ terk etti. Arkadan Dabık boşatıldı, Dabık'ta biraz direnç gösterdiler fakat bu direnç kırıldı. DEAŞ orayı kendi kutsalı olarak görüyordu, orayı da bırakmak durumunda kaldı, oradan da ayrıldı. Şimdi ÖSO bizim lojistik desteğimizle, koalisyon güçleriyle beraber El Bâb'a doğru devam ediyor fakat bunu istemeyenler de tabii yok değil, var. Bütün mesele, bu bölgede terörden arındırılmış bir bölge hazırlayalım, bunu ilân edelim ve Suriyeli kardeşlerimiz gelsinler burada yerleşsinler, onlara burada bazı imkanlar hazırlayalım. Örneğin biz burada şu anda onların bütün altyapı, üstyapısını oluşturalım, eğitim kurumlarını, sosyal donatı alanlarını oluşturalım ve buraya yerleşsinler ama burada tabii uçuşa yasak bölge ilân etmemiz lâzım. Burada bir de bir milli ordu oluşturulmalı ki bu alanın bir milli ordusu olmalı. Bizler burada her türlü eğit-donat noktasında desteği vermeye hazır olduğumuzu Amerika'ya da Rusya'ya da Almanya'ya da İngiltere'ye de hepsine söyledik. Şu anda bu istikamet üzere çalışmalarımızı yürütüyoruz. Güvenlik güçlerimiz birbirleriyle görüşmelerini sürdürüyorlar."

 

"Kerkük'te çok ciddi sıkıntılar var ve bu Telâfer'e yansıyabilir"

 

"Kerkük gelişmeleri karşısında özellikle biz terör örgütlerinin buraya bulaştırılmamasını istiyoruz ve bu konuda Amerikalı muhataplara güvenlik güçlerimiz gerekli olan bilgi akışını sağlamışlardır. Bizler de gerek Musul, ki bu Musul'un tamamına yakını Arap'tır ve bir miktar Türkmen vardır. Kerkük'te Türkmen kardeşlerimiz vardır, Kürtler vardır, bir miktar orada da Arap vardır. Dolayısıyla buraların bu şekilde bir ele geçirme operasyonu yapılmasını doğru bulmuyoruz. Burada da Amerika ile birlikte koalisyon güçleriyle Türkiye beraber hareket edecektir. Şu anda da bu çalışmalar aynı şekilde yürüyor ama Kerkük'te çok ciddi sıkıntılar var, sancı var ve bu tabii Telâfer'e yansıyabilir."

 

"İkinci Kandil olmasına müsaade etmeyeceğiz"

 

"Şunun bilinmesini istiyoruz ki Başika üssü orada vardır, olacaktır ve Musul'daki soydaşlarımızı, kardeşlerimizi biz yalnız bırakmayız. Kerkük'teki kardeşlerimizi yalnız bırakamayız. Telâfer'de soydaşlarımız var, onları yalnız bırakamayız ve biz burada bir mezhep çatışmasına fırsat veremeyiz. Burada eğer bir mezhep çatışması çıkarsa bunun önü alınmaz. Sincar'ı da biz serbest bırakamayız çünkü Sincar da ikinci Kandil olma yolundadır. Burada PKK var, biz oranın da ikinci Kandil olmasına müsaade etmeyeceğiz."

 

"Lozan'da değil de çok daha farklı bir yerde buluşma gerçekleşirse isabetli olur"

 

"Biliyorsunuz Lozan'da bir toplantı oldu. Lozan'daki toplantıda Amerika, Rusya, Türkiye, İran, Katar, Suudi Arabistan orada bir araya geldiler fakat Lozan'da ne yazık ki bir netice alınamadı ve tekrar bu süreç devam ediyor. Lozan'da değil de çok daha farklı bir yerde buluşma gerçekleşirse isabetli olur diye düşünüyorum. Tabii oraya gelenler de problemi çözmek için gelmeli. Eğer problem çözmek için gelirlerse netice alınır ama problem çözmek için değil de ön yargılarla gelinirse yazık olur. Çünkü bizim Irak toprak bütünlüğüne, bir defa Suriye toprak bütünlüğüne kendimizi şartlamamız lâzım. Eğer buna kendimizi şartlarsak netice alırız, aksi takdirde netice alamayız."

 

"Sevenlerin sayısını artırmak istiyoruz"

 

"Şunu da bilelim ki dünyada tamamıyla bütün ülkelerin dost olduğu bir yapı hiçbir ülkeye karşı yoktur. Seveniniz vardır, sevmeyeniniz vardır ama biz bu sevenlerin sayısını artırmak istiyoruz. Onun için de dünyadaki tüm ülkelerle, yaklaşık 196 ülkeyle irtibatlarımızı hep geliştirmenin gayreti içerisindeyiz. Bu yolda da mücadelemizi sürdürüyoruz."

 

"Başta Suudi Arabistan olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Umman hepsiyle bunları geliştirelim istiyoruz. Çünkü bütün bu ülkeler bizim kardeşlerimiz, biz onlarla iş birliği içerisinde olamayacağız da kiminle olacağız? Yani hepsiyle bizim iş birliği yapabilmek için gerçekten elimizde çok imkanlar var. Savunma sanayinden tutunuz, gıda, tarım, ekonomi, inşaat sektöründe altyapı, üstyapı. Biliyorsunuz en güçlü müteahhitlik sektörü bizde, dünyada ikinci sıradayız. Tüm bu yapılanmaların içerisinde Türk müteahhitleri yer alabilirler, ileri teknolojide Türkiye iyi bir konumda. Bu dayanışmamızı kendi aramızda daha da sıklaştırabilirsek, inanıyorum ki hep birlikte kazan kazan esasına göre bölge kalkınacaktır, ayağa kalkacaktır. Tabii burada tek derdimiz, Körfez'in barış noktasında iyi bir yeri yakalaması lazım ve barış içerisinde Körfez ülkeleri birbirlerine öz güvenle sarılarak hep birlikte ayağa kalkarlarsa çok isabetli olacaktır diye düşünüyorum."

 

Kaynak: AA, Al Jazeera

- Advertisment -