Emniyet güçlerinin müdahaleleri, Ankara girişindeki 27 saatlik bekleyiş, protestolar… Baro başkanlarının 19 Haziran’da başlattığı “Savunma Yürüyüşü” Anıtkabir’deki final bölümüyle sona erdi.
Baro seçimlerinde nisbî temsil ve çoklu baro düzeni tartışmaları ise halen devam ediyor.
Yeni teklifin yasalaşması halinde 5 binden fazla avukatın kayıtlı olduğu İstanbul (42 bin), Ankara (16 bin) ve İzmir’de (9 bin) birden fazla baro kurulabilmesinin önü açılmış olacak. Mevcut düzende 10 baronun yönetim kurulu kararıyla Türkiye Barolar Birliği (TBB) olağanüstü genel kurula çağrılabiliyordu, bu sayı yeni düzenlemeyle 25’e çıkarılıyor. AK Parti cephesi, il delegeleri yerine baro başkanlarının belirleyeceği bir TBB yönetim sisteminin gelmesiyle, Anadolu baroları ve 3 büyük il arasındaki dengenin sağlanacağını savunuyor. Teklifin bugün (Cuma) meclise sunulması bekleniyor.
Mevcut işleyişin de kayda değer sorunlar barındırdığına dair yorumların geçmişi çok eskiye dayanıyor. “Çoğunlukçu değil çoğulcu sistem” ve “temsilde adalet” vurgusunun yapıldığı eleştirilerde Batı’dan örneklere yer veriliyor. Avrupa’nın büyük şehirlerinde barolara kayıtlı avukat sayısının yönetim kurulu üyesi sayısına oranının, Türkiye’dekilere nazaran çok yukarıda olduğuna dikkat çekiliyor.
Peki barolar bu eleştirilere nasıl yaklaşıyor? Serbestiyet; İstanbul, Diyarbakır, Aydın ve Urfa barolarının başkanlarına ulaştı ve baro yapılanmasına uzunca süredir getirilen eleştirilere dair fikirlerini sordu.
Durakoğlu: Dengeler bozulmadan çoğulculuk artırılabilir
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, çoğulculuğu artırma girişimleri konusunda baro yönetimi istikrarının önemine değindi ve baro bünyesinde dengeleri bozmayacak bir iç organın yetkilendirilmesi önerisinde bulundu:
“Çoğulculuk iddiası içeren düzenlemelerin nasıl ve ne biçimde yapılacağı önemlidir. Yönetimde istikrarı bozmadan, ‘yönetilemeyen bir baro modeli’ yaratmadan, katılım mekanizmalarını güçlendiren organlar yaratılabilir. Getirilen değişikliğin de bu bağlamda olması gerekir.
“Biz 2002 yılından beri İstanbul Barosu’nda herhangi bir yasal zorunluluk olmadığı halde ‘Baro Meclisi’ kurarak, bir önceki Genel Kurul’da seçime giren bütün adayların ve temsilcilerinin yer aldığı bir organı ‘inatla’ yaşatmaya devam ediyoruz. Öylece demokratik katılımı sadece 2 yılda bir yapılan seçimle sınırlı tutmadan, yönetime muhalefet eden kişi ve grupları dinlemeye özen gösteriyoruz. Bu türden yapılanmaları kurup, yasa gücüyle donatıp yetkilendirerek çoğulculuk sağlanabilir.
“Oysa hükümetin hiç de böyle bir yaklaşımı yok. Onların çoğulculuktan anladığı ‘seçim dengelerinin’ değiştirilmesi… Sadece bu bakış açısı bile, düşünülen değişiklikleri hazırlayanların arka plandaki yapılarını anlatmaya yetiyor. Çoklu baro düşüncesi, özü itibariyle kendi barolarının oluşturulması amacına matuftur. Ama daha önemlisi toplum bundan zarar görecek ve insan hakları bağlamında ciddi bir kayıp oluşturacaktır.’’
Aydın, Diyarbakır ve Urfa barosu başkanları ise şimdiki baro yapılanmasının söylenildiği gibi bir sorun yaratmadığını savundu ve bu eleştirilerin artık sadece iktidar cenahı tarafından geldiğini öne sürdü.
Gökhan Bozkurt: Baro seçimleri siyasi seçimlere benzetilemez
Mevcut baro düzeninini savunan Aydın Barosu Başkanı Gökhan Bozkurt ise başında olduğu baronun seçim sisteminden örnek vererek konuştu:
“Baroların seçimi, siyasi parti seçimleri gibi değildir. TBMM seçimlerinden bahsetmiyoruz burada. Kısaca deniliyor ki bir grup geliyor, her şeyi alıyor. Hayır. Aydın Barosu’ndan örnek vereyim, bizde yazılı bir liste bile yoktur. Tamamen boş bırakılır, numaralandırılır, oy kullanmaya gelen avukat en az altı, en çok on olmak üzere yönetim kurulu ve disiplin kurulu adaylarını farklı pusulalardan seçebilir. Yazılı listeyle giren barolarımız da mevcut. İsteyen arkadaşımız listelerden birinin üzerini çizmek suretiyle görmek istediği kişiyi yazabiliyor.
“Bizim elimize verilmiş bir metin yok, bizimle tartışan, fikrimizi soran kimse yok. Buna rağmen baro başkanları müzakere ve istişareyi tercih edip TBMM aracılığıyla alınan randevuya giderek durumu anlatmıştır. Fakat Cumhurbaşkanlığına gönderilen randevu talebinin akıbetinden hâlâ haberdar değiliz.”
Diyarbakır Barosu Başkanı: ‘Mevcut yapı zaten demokratik’
Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın da Bozkurt’un verdiği örneği yineledi ve eleştirilerin geçmişte de siyasi emeller taşıdığını öne sürdü:
“Baroların mevcut yapısının çoğulcu olmadığı görüşü gerçeği yansıtmamaktadır. Son derece demokratik ve katılımcı bir seçim sistemi ile baro seçimleri yapılmakta, baro başkanı ve yönetim kurulu da bu şekilde belirlenmektedir. Bu girişim hükümetin kendi politikalarını eleştirenlere, itiraz edenlere karşı tahammülsüzlüğünün tezahürüdür. Nitekim önceki yıllarda iktidarın uygulamalarına yönelik eleştiriler yapıldığında da baroların yapısının değiştirilmesi konusu gündeme getirilmişti. Bu tehdit her kriz anında bir giyotin gibi başımızda sallanmaktadır.
“Sonuç olarak bu bir koltuk kavgası değildir. Bu avukatlık mesleğini ve yurttaşların kolektif haklarını koruyan bir hak, hukuk ve özgürlük mücadelesidir. Bu mücadelenin asıl süjesi de her ne kadar barolar gibi gözükse de nihai olarak yurttaşların hakkı ve hukukudur.”
Abdullah Öncel: Ana akım medyada sistemi hukukçular değil reklamcılar tartışıyor
Urfa Barosu Başkanı Abdullah Öncel, Anadolu şehirlerindeki baroların sistem sorunu yaşamadığı kanaatinde:
“Anadolu’da halihazırda zaten nisbî temsil uygulanmakta. Blok liste değil çarşaf liste ile seçim yapıyoruz. Biz demokratik tartışma düzleminden yanayız ama iktidar sanki barolar yerel siyasi örgütlenmelermiş gibi davranıyor.
Öncel ayrıca sistem tartışmalarının sağlıklı ilerleyebilmesine zemin olacak demokratik bir düzlemin yokluğundan yakındı:
“Dün akşam ana akım medyadaki tartışma programlarını izledim. Hukukçuların tartışması gereken bir meseleyi iktisatçılar, güvenlik uzmanları, hatta reklamcılar yorumluyor, konuşuyor, ahkâm kesiyor; 42 avukatın kayıtlı olduğu bir baroyla 42 bin avukatlı bir baronun tek oyda eşitlenmesini demokratik bir uygulama olarak savunuyor. Böyle bir ortamda sağlıklı bir tartışma olabilir mi?”