Ana SayfaHaberlerGündemŞule Çet’in ölümünün birinci yıldönümü

Şule Çet’in ölümünün birinci yıldönümü

 

"Kadınlar yüksek sesle itiraz etmeseydi, Şule Çet’in ölümünün de üstü örtülecekti. Soruşturma aşamasında kapatılmaya çalışılan bir olay, kadınların güçlü dayanışmasıyla bir davaya dönüştü. Kadınların itirazıyla Çet’in ölümünde tecavüz ve cinayet iddiasıyla kamu davası açıldı."

 

Bu sözler Eşitlik İzleme Kadın Grubu sözcüsü, avukat Hülya Gülbahar'a ait. Gülbahar, Ankara'da bir plazanın 20'nci katından bundan tam bir yıl önce şüpheli şekilde düşüp ölen Şule Çet’in davasının kadınlar için anlamını DW Türkçe'ye bu sözlerle anlatıyor.

 

Sanık avukatlarınca bir uzmana hazırlatılan rapor, ilk duruşma öncesinde basına yansımıştı. Raporda yer alan ve Şule Çet’in ölümüyle doğrudan ilgili olmayan “Bir kadın bir erkekle tenha bir yerde alkol içmeyi kabul etmiş ve hele erkeğin yalnız yaşadığı evine, odasına giderek birlikte içmiş olursa cinsel ilişkiye razı göstermiş sayılır” ifadesi dikkat çekmişti.

 

Gülbahar, “Böylece dava sadece Şule Çet’in değil, tüm kadınların gündelik hayat pratiklerinin sorgulandığı bir davaya dönüştü” derken, sanık avukatlarının da kadının bakire olmamasını, bira içmesini, gece dışarıda gezmesini, erkeklerle tokalaşarak selamlaşmasını, öğrenciyken çalışmasını gündeme getirerek savunma yaptıklarını kimsenin unutmamasını istiyor.

 

"İyi hal indirimi uygulanmasın"

 

Çet'in ölümünün üstünden bir yıl geçti. Ölüme intihar süsü verildiği ihtimalini gündemde tutmak için tüm kadın örgütleri, hak savunucuları ayağa kalktı. Gerçekler ortaya çıksın diye hem sanıklara hem de sanık avukatlarına karşı yürütülen mücadelede Çet ailesinin avukatı Umur Yıldırım öne çıktı. Yıldırım, soruşturma kapsamında 11 aydır cezaevinde tutulan sanıkların ve avukatlarının olayın başından beri Şule’nin intihar ettiğini öne sürdüğünü belirtirken, kendisinin de davanın ikinci duruşmasında olay yeri görüntülerini gündeme getirerek, delillerin nasıl karartıldığını göstermeye çalıştığını vurguluyor.

 

Duruşmanın 17 Haziran’da olay yerinde keşif yapılması kararıyla tamamlandığını anlatan Umur Yıldırım, "Cinayetin intihar olduğunu iddia edenler, ortaya koydukları tıp raporlarında hiçbir delil olmadığının anlaşıldığını görünce Şule’nin ailesinden para alıp almadığını sorguladılar. Ama bu sorgu da işe yaramadı. Ayrıca, bu ülkede yoksul kızlar neden intihar etmek için her defasında zengin bir adamın evini, plazasını tercih etsin? Bu ülkede intihar kılıfı üzerinden cinayetlerin üstü örtülüyor" çıkışında bulunuyor.

 

Sanıkların suç sabıkalarının da kabarık olduğuna işaret eden Yıldırım, “Kredi kartı dolandırıcılığından, evrakta sahteciliğe kadar birçok suç işlemişler” diyor. Yıldırım, Çet davasında haklarında ağırlaştırılmış müebbet ve 39 yıl hapis cezası istenen iki sanık için, dava sonunda ‘iyi hal indirimi’ uygulanmamasının önemine dikkat çekiyor. Yıldırım, aksi durumda Türkiye’de kadın cinayetlerinin önlenmesinde güçlü bir adım atmanın daha da zorlaşacağını belirtiyor.

 

Şule’nin babası İsmail Çet de, adalet istemekten vazgeçmeyeceğine dikkat çekiyor. Baba Çet, "Kadınları öldürenler, ellerini kollarını sallaya sallaya gezmesinler. Tek istediğim bu" diyor. Kızını zor koşullarda okuttuğunu anlatan İsmail Çet, sanıkların iddia ettiğinin aksine kızının intihara meyilli olmadığının mutlaka anlaşılacağını söylüyor.

 

 "Boynu kırılmış, atılmış olabilir"

 

Sanık avukatları, dava boyunca Şule Çet’in intihara meyilli olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Hatta ilk hazırlanan adli tıp raporunda da cinayet şüphesi yaratacak hiçbir bilgi olmadığını iddia ettiler. Onların bu iddiası karşısında avukat Yıldırım, ilk raporda birçok bilginin gözardı edildiğini, rapordaki verilerle otopsi bulguları birleştirildiğinde "olaya intihar süsü verilmeye çalışıldığı"nın anlaşılacağını dile getirmişti. İlk rapora ilişkin tartışmalar sürerken, mahkemenin isteği doğrultusunda ikinci bir Adli Tıp raporu hazırlatıldı. İkinci raporda, Çet’in intihara meyilli olmadığı, boynunun kırılıp, pencereden atılmış olabileceği bilgisine yer verildi.

 

"Adaletten kaçamayacaklar"

 

Bu noktada Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, "Türkiye’nin adli tıp kurumu ne iş yapar? Neden en başta cinsel istismar şüphesi hiçe sayılmış ve rapor doğru düzgün hazırlanmamıştır?" diye soruyor. Güllü, "Türk yargısı erkek egemen bakışını değiştirmek zorundadır. Kadınlar itiraz etmeseydi, bir cinayetin daha üstü örtülecekti. Ama şimdi ortada adalet isteyen çok ama çok büyük, çok da güçlü bir kitle var" diyor.

 

Güllü, "Henüz sanıkların suçları kesinleşmedi" diyen de bir kitle olduğunu hatırlatırken, "Biz kadınlar olarak herkesin somut deliller çerçevesinde sanık ifadelerini, otopsi ve bilirkişi raporlarını okumalarını istiyoruz. Okusunlar ki, sanık ifadelerindeki çarpıkları görsünler. Dava dosyasına giren son adli tıp raporuna da iyi baksınlar" çağrısında bulunuyor. Güllü "Şule’ye tecavüzü saklamayı düşünenler adaletten kaçamayacak. Çet davasında gerçeklerin ortaya çıkması, kadın cinayetlerinin önlenmesinde çok kritik bir adım olacak" değerlendirmesi yapıyor.

 

Ne olmuştu?

 

Şule Çet’in ölümünün hemen ardından sanıklar ve sanık avukatları olayın intihar olduğu iddiasını ortaya atsa da, bu iddiaya tepkiler duruşma ilerledikçe tüm Türkiye’ye dalga dalga yayıldı.

 

Bu tepkilerin ilk adresi sosyal medya oldu. Twitter’da "Şule’nin sesiyiz. Şule Çet için adalet. Peşini bırakmayacağız" etiketleriyle yapılan paylaşımlarda, Çet davasındaki çarpıklıklar ortaya konuldu. Avukat Yıldırım, olayın cinayet olduğunu gösteren bilgiler olduğunu açıklayınca tüm Türkiye'de dikkatler bu davaya çevrildi.

 

Sanık patron Aksu’nun yanında çalışan ve Çet’ten önce işten ayrılmış olan başka bir kadının da işyerinde tacize uğradığı ortaya çıkınca kadın örgütleri kelimenin tam anlamıyla örgütlülüğünü ortaya koydu. Temmuz 2018’de patron Aksu ile arkadaşı Akand’ın tutuklanmasından bir gün sonra Türkiye genelinde kadınlar Çet’in ölümünün aydınlatılması için eylem yapmaya başladı. Sanıkların olay gecesi yurtdışına çıkmaya çalıştıklarının öğrenilmesi cinayet ihtimalini güçlendiren en önemli gelişmelerden biri sayıldı. Çet’in ölümüyle ilgili kimi delillerin adli tıpta kaybolduğunun ortaya çıkması da "Sanıkları kim koruyor" sorularını beraberinde getirdi. 10 Temmuz’da gerçekleştirilecek üçüncü duruşma öncesi olay yerinde 17 Haziran’da yapılacak keşif çalışmasının Çet davasında yeni gerçekleri ortaya koyacağı düşünülüyor.

 

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe

- Advertisment -