Ana SayfaHaberlerGündemTaha Akyol: Ayasofya olduğu gibi kalmalıdır

Taha Akyol: Ayasofya olduğu gibi kalmalıdır

Karar yazarı Taha Akyol, bugünkü yazısında Ayasofya’nın siyasete açıldığını belirterek, “Ayasofya olduğu gibi kalmalıdır” dedi.

‘Ayasofya siyasete açıldı’

Evet doğru teşhis budur: Ayasofya siyasete açıldı; Karar gazetesinin önceki gün manşetiydi bu…

Ülkenin konuşulması gereken ağır sorunları var. Siyaset bunları gündemden uzak tutuyor, denetim altındaki medya bunlardan bahsetmiyor.

Siyasetin gündemindeki konular oy hesabıyla ilgili konular: Seçim kanunlarını değiştirmek, CHP’nin İş Bankası’ndaki simgesel hissesini Maliye’ye aktarmak, Ayasofya’yı cami yapmak…

Halbuki Erdoğan daha bir yıl önce ne kadar doğru söylemişti:

“Bu işin bir siyasi boyutu var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, ‘Ayasofya’yı dolduralım’ diyeceksin… Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah. Biz ne zaman neyin nasıl yapılacağını çok iyi biliyoruz. Bu namussuzlar böyle dedi diye biz adım atmayız” (16 Mart 2019)

Bir yılda “siyasi boyut” olarak ne değişti?

Sadece derinleşen ekonomik kriz iktidarda oy endişesini arttırdı.

SİYASET İÇİN

İYİ Partili Musavat Dervişoğlu, Ayasofya’nın cami yapılması için Meclis’e önerge verdi. AK Parti “şimdi ret veriyoruz ama temmuzda gerekli adımlar atılacak” diyerek reddetti.

Oy getirecekse bize getirsin, başkası ortak olmasın!

Danıştay ne karar verirse, diye bir gerekçeleri de var.

Danıştay “cami olabilir” derse, dış dünyaya “bağımsız yargı kararını uyguladık”, içeride seçmenlere “camiye çevirdik” mi denilecek?.. Danıştay, daha önceki kararında dediği gibi “müze olması kamu yararına uygundur” diye karar verirse, seçmenlere “bizi yargı engelledi” mi denilecek? Bakıp göreceğiz.

Meral Akşener, partisinin önergesinin bir siyasi samimiyet testi olduğunu söyledi; iktidarın red oylarıyla görüldü ki, Ayasofya siyaset için gündeme getirilmiştir.

18 yıllık iktidar, üstelik daha geçen yıl, “bunların hepsi tezgah” diye tepki göstermiş… Şimdi niye gündeme getiriyor?..

Ahmet Davutoğlu “Kutsallarımıza, ortak sembollerimize sıkıştığınızda kullanacağınız bir kart muamelesi yapmaktan vazgeçin” diyor.

Ali Babacan “İktidar, iç politikada ne zaman sıkışsa Ayasofya gündeme gelir” diyor.

‘SİYASİ BOYUT’

Erdoğan’ın geçen yıl söylediği “siyasi boyut” üzerinde durmak lazım.

Ayasofya Cumhurbaşkanı Atatürk’ün iradesiyle müze yapıldı. Kararnamedeki imzanın farklı bir şekilde olması bu gerçeği değiştirmez.

Atatürk’ün onayı olmadan siyasette yaprak kıpırdayamazdı; hele de 1930’larda.

Resmi gerekçeyi bilmiyoruz. Dönemin siyasi önceliklerine bakarak fikir yürütebiliriz.

O yıllarda bir numaralı sorun, Faşist İtalya’nın Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de giderek artan tehdididir.

18 Ocak 1934’te Roma’da dev bir gösteri yapan Mussolini büyük bir Roma imparatorluğu haritasının önünde “İtalya’nın geleceği Asya ve Afrika’dadır, Doğu Akdeniz’dedir’ diye nutuk atmaktadır.

Sevr antlaşmasında da İzmir’den Antalya’ya kadar Anadolu topraklarının İtalya’ya verildiğini o zaman herkes yakıcı bir şekilde hatırlamaktadır.

Ankara ise bu tehdide karşı 1930’dan itibaren “Balkan paktı” kurmaya çalışıyor.

5 Ekim 1930’da Birinci Balkan Konferansı…

Reisicumhur Atatürk, 1 Kasım 1930’da Meclis’e açış nutkunda “Türkiye ile Yunanistan’ın yüksek menfaatleri birbirine  zıt  olmaktan tamamen  çıkmıştır” diyerek, on yıl önce ölüm kalım savaşı verdiği Yunanistan’la ittifakı savunuyordu.

‘TARİH’ SORUNU

20 Ekim 1931’de İstanbul’da toplanan İkinci Balkan Konferansı’nın kapanış oturumunda  Atatürk şöyle diyordu:

“Balkan milletleri yakın maziden ziyade uzak ve derin mazinin kırılmaz çelik halkalarıyla birbirine pek âlâ bağlanabilir…”

Burada “derin mazi” kavramı o zaman Türkiye’de moda olan “medeniyetin beşiği Orta Asya” teorisiyle ilgilidir. Önemli olan “yakın mazi”den sakınma mesajıdır. Balkan devletleri hem Osmanlı’ya karşı hem birbirleriyle savaşarak doğmuştu, hafızalarda bu duygular hâlâ çok canlıydı. Atatürk genç Türkiye’yi bu eski husumetlerden korumak istiyordu.

Balkan Paktı politikası başarılı oldu; hatta Venizelos, Ocak 1934’te Atatürk’ü Nobel Barış ödülüne aday gösterdi.

1936’da Montrö Sözleşmesi, 1939’da Hatay’ın anavatana ilhakını sağlayan, bu politikadır.

Ayasofya’nın 24 Kasım 1934’te müze yapılması bu siyasetin dünyaya verilmiş bir mesajıydı; Türkiye’nin evrensel kültüre saygılı bir ülke olduğu mesajı…

DÜNYAYA MESAJ

Erdoğan İstanbul’da Bulgar kilisesini görkemli bir törenle açarken “bu, dünyaya verdiğimiz bir mesajdır” demişti, haklı olarak. (7 Ocak 2018)

Şimdi Ayasofya’yı cami yapmak dünyaya nasıl bir mesaj olacak?!

Tepkilerin ilk işaretleri gelmeye başladı bile!

Hayır, ülkemizi husumetlerden sakınalım.

Çok şükür Ayasofya minarelerinde ezan okunuyor, hünkar mahfilinde namaz kılınıyor.

Ayasofya olduğu gibi kalmalıdır.

- Advertisment -