Rusya saldırısı altındaki Ukrayna’nın kaderini 2013’teki olaylar şekillendirdi, Kırım ilhakı ve daha sonra hazırlanan Minsk Protokolleri de bu ağı ördü. Rusya’nın saldırganlığını engelleyebilecek tek diplomatik dayanak olan 2014-15 Minsk Protokolleri’nin gereklerinin yerine getirilmesi ise Ukrayna sağı tarafından engellendi.
NATO ise Ukrayna’yı üye kabul etmediği halde, bölgedeki emellerini sürdürdü. Sonuçta “Savaşı bitiren lider” olmak üzere iktidara gelen Zelensky ise ülkesinin korkunç bir işgal karşısında yalnız bırakılmasıyla sınanıyor.
Peki Rusya-Ukrayna arasında işgalle sonuçlanan gerilimin perde arkasında ne yatıyor? Meseleyi hiç bilmeyenler için en anlaşılır haliyle, doktora tezini Ukrayna üzerine yazmış olan Okan Üniversitesi öğretim üyesi Habibe Özdal’dan dinliyoruz…
Öncelikle Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısına gerekçe olarak gösterilen neo-Nazi gruplarını konuşalım. Bu grupların Ukrayna’daki gücü, ortaya çıkışlarındaki arkaplan ve hedefleri nedir?
Hem bu grupların etkisini hem de bugünkü haliyle Ukrayna’yı anlayabilmek için 2013 yılının sonuna dönmemiz gerekiyor. Çünkü 2013 yılında, dönemin Rusya yanlısı Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, Avrupa Birliği’yle ortaklık anlaşması imzalamak üzereyken, Rusya’nın baskısıyla anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. Bunun üzerine Ukrayna halkının meydan protestoları başladı. Protesto gösterilerine katılan halk birden fazla farklı gruptan oluşuyordu. Yanukoviç’in anlaşmadan çekilmesini protesto edenlerin bir kısmı AB ile entegrasyon isteyen, iyi yönetim, şeffaflık, yolsuzlukla mücadele ve refah artışı talep eden kesimlerdi. Aralarında üniversite öğrencilerinin de olduğu daha genç bir kitleydi bu. Fakat protestolar yaygınlaştıkça sadece AB yanlıları değil, hükümet karşıtları ve neo-Naziler de gösterilere dâhil oldu.
Neo-Nazi gruplar çok yaygın ve güçlü müydü?
Bunlar “Pravi Sektor” (Sağ Sektör) denilen siyasi oluşum etrafında bir araya geliyorlar ama halk arasındaki güçleri veya buldukları destek son derece düşük. Ama Putin’in Ukrayna’ya saldırıdan hemen önce, 24 Şubat’ta yaptığı konuşmada “Odessa’daki katliamın hesabını soracağız” dediği olayın failleri bu neo-Nazi gruplar.
Ne olmuştu Odessa’da?
2013’teki meydan protestoları sadece Kiev’de değil, tüm ülkeye yayılmıştı ve Pravi Sektor denen neo-Nazi gruplar Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki Odessa kentinde bir sendika binasına saldırmış, binayı yakmış ve 48 sivili öldürmüştü. Odessa, Rus nüfusun çok yoğun olduğu bir Ukrayna şehri ve şu sıralar Donbass’la birlikte oranın da Rusya’nın kontrolüne geçmesi söz konusu. Putin’in 24 Şubat’ta bahsettiği ve hesabını soracaklarını söylediği olay bu işte.
NEO-NAZİLER UKRAYNA HALKI İÇİNDE MARJİNAL BİR KARŞILIĞA SAHİPTİ
2013’teki protestolarıyla Yanukoviç’in devrilmesi sonrasında bu neo-Nazi gruplar daha da güçlendi mi?
Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesiyle birlikte bir geçiş hükümeti oluşturuldu. AB yanlıları başı çekse de, halkın desteği olmadığı halde protesto eylemlerindeki şiddet pratiğinin aktörü olan Pravi Sektor, yani neo-Nazi gruplar da geçiş hükümetinde yer aldı. Dolayısıyla o tarihten beri Ukrayna siyasetinde Pravi Sektor’un varlığından bahsedebiliriz.
Peki bu faşist gruplar hükümeti yönlendirecek kabiliyeti sahip mi?
Putin’in iddia ettiğinin aksine, hayır. Çoğu kez unutulsa da, Ukrayna’nın bugünkü başkanı Volodimir Zelenskiy bir Yahudi. Ayrıca Pravi Sektor şimdiye kadar Ukrayna halkı içinde marjinal diyebileceğimiz bir karşılığa sahipti. Putin’in bu gruplara çok vurgu yapmasının arkasında, ilki Eylül 2014, ikincisi 2015 yılında yapılan Minsk Protokolleri’nin Ukrayna tarafından uygulanmaması yatıyor. Bu protokoller, 2013’te başlayan Ukrayna krizinin barışçıl yollarla çözülmesini hedefliyordu. Fakat belirlenmesi sürecinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temsilcilerinin olduğu, Almanya ve Fransa’nın da içinde yer aldığı, Rusya ve Ukrayna’nın ise imza attığı bu protokollerin hayata geçirilmesi Pravi Sektor’ün ve daha geniş kapsamlı olarak aşırı sağcı parti ve grupların Ukrayna iç siyasetinde süreci tıkaması nedeniyle mümkün olmadı.
MİNSK PROTOKOLLERİ UYGULANSAYDI RUSYA’NIN UKRAYNA SAVAŞI SÖZKONUSU OLMAYABİLİRDİ
O halde bu grupların Ukrayna yönetimini yönlendirmediğini söylemek yanlış olmaz mı?
Elbette her iktidar dış politikada devleti temsil eder ama iç siyasi gelişmelerle de kendini sınırlamak durumundadır. Mesela şimdiki devlet başkanı Zelenskiy 2019 yılında iktidara geldiğinde “bu savaşı bitiren lider olacağım” demişti. Ama bahsettiğim iç dinamiklerin de etkisiyle bunu başaramadı. Oysa Minsk Protokolleri uygulansaydı bugün Rusya’nın Ukrayna savaşı söz konusu olmayabilirdi.
Yani Minsk Protokolleri’nin uygulanmasına neo-Naziler mi mani oldu?
Evet, çünkü hem parlamentoda hem de kamuoyu içinde Zelensky’in yönetmesi gereken unsurlar vardı. Neo-Naziler Minsk Protokolleri’nin Ukrayna’nın bağımsızlığını tehdit ettiğine, dolayısıyla uygulanmaması gerektiğine dair bir kamuoyu oluşturuyordu. Bu gruplar Minsk Protokolleri’nin, Ukrayna’ya zayıf olduğu bir dönemde dayatılan ve ülkenin bağımsızlığını tehdit eden bağıtlar olduğunu propaganda ediyordu.
ZELENSKİY MİNSK PROTOKOLLERİNİ UYGULASAYDI, RUS KARŞITLARININ GAZABINA UĞRAYACAKTI
Böyle mi gerçekten?
Unutmayalım ki, bu protokoller Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerine özel statü verilmesini öngörüyordu. 2014-2015’te bu protokollere imza atıldığında devlet başkanı Petro Poroşenko’ydu. Sonradan başa geçen Zelenskiy ise doğrudan kendisinin imza atmadığı bu protokolleri uygulasaydı, 2014’ten beri ciddi bir yükselişe geçen Rus karşıtlığının gazabına uğrayacaktı. Yani sadece Neo-Naziler değil, geniş bir kamuoyu da bu protokolün uygulanmasına karşıydı. Dolayısıyla Zelensky kendisini hiçbir zaman Minsk Protokolleri’ni anayasaya uyarlayacak ve uygulayacak siyasi güçte bulmadı. Süreç içinde öyle bir siyasi atmosfer oluştu ki Ukrayna’da, protokollerin uygulanması, Donetsk ve Luhansk bölgelerine özerklik verilmesi belki de Zelenskiy’in siyasi kariyerini bitirecekti.
2014-15 tarihli Minsk Protokolleri Donetsk ve Luhansk bölgelerine özerklik verilmesi dışında ne tür hükümler içeriyordu?
İlk protokol çatışmaların hemen durdurulması için 5 Eylül 2014’te imzalandı. Fakat bu, özellikle Donbas’taki savaşı durduramayınca, 12 Şubat 2015’te ikinci protokol imzalandı. Her iki protokol de birbiriyle örtüşen, birbirini tamamlayan metinler aslında. Her ne kadar Rusya 18 Mart 2014’te Kırım’ı ilhak etmiş ve bunu oldu-bittiye getirip meseleyi kapatma yoluna gitmiş olsa da, çatışma Ukrayna’nın doğusunda, Donetsk ve Luhansk bölgelerinde, Ukrayna ordusu ve Rus destekli ayrılıkçı milisler arasında devam etti.
Bahsettiğimiz protokoller bu çatışmaları sonlandırma hedefi mi içeriyordu?
Evet. Aynı zamanda bu protokoller uyarınca yabancı askerlerin, yani Rus askerlerinin Ukrayna’yı terk etmesi öngörülmüştü. Keza Kırım ilhakından hemen sonra Donetsk ve Luhansk bölgelerinde yaşanan çatışma sürecinde Rus yanlısı ayrılıkçılarla Ukrayna ordusu arasında karşılıklı esir değişimi yapılması kararlaştırılıyordu. Dolayısıyla Minsk Protokolleri, Kırım hariç olmak üzere Doğu Ukrayna’da çatışmaların sonlandırılmasını ve siyasi çözüm bulunmasını hedefliyordu.
YEGANE DİPLOMATİK ÇÖZÜM YOLU MİNSK PROTOKOLLERİYDİ AMA NEO-NAZİLERİN ETKİSİ VE KİEV YÖNETİMİNİN İRADE EKSİKLİĞİ SONUCU UYGULANMADI
Bu süreçte Donetsk ve Luhansk bölgeleri Rus yanlısı ayrılıkçıların kontrolünde miydi?
Tabii, öyle olduğu için Minsk Protokolleri’nde ilginç imzacılar da vardı. AGİT çatısı altında yapıldığı için Almanya ve Fransa ile Rusya protokollerin uygulanmasından sorumlu ülkeler olarak belirlenmişti. Yani çatışmanın çözüleceği taraflar Rusya ve Ukrayna yönetimleri değil, Kiev yönetimi ile Luhansk ve Donetsk “temsilcileriydi.” Bu yüzden Türkiye daha önce arabuluculuk teklifinde bulunduğunda Rusya, “arabuluculuk yapacaksanız Kiev yönetimi ile Luhansk ve Donetsk temsilcileri arasında yapın, çünkü çatışan taraflar onlar” demişti. Oysa hepimiz çatışmanın taraflarının Ukrayna ve Rusya olduğunu biliyoruz. Protokollerin en önemli içerikleri ateşkesin sağlanması, esir değişimi, yabancı askerlerin ülkeyi terk etmesi gibi görünse de, daha sonra Ukrayna’da anayasa değişikliği yapılması ve Luhansk ile Donetsk bölgelerine özerklik statüsü verilmesinin öngörülmesi daha da büyük önemdeydi.
Zelensky iktidara gelirken bu protokolleri uygulamayacağını söylemiş miydi?
Hayır ama örneğin protokollerin öngördüğü anayasa değişikliği yapılmadı. Zaten Zelensky isteseydi de, Ukrayna’daki parlamento yapısı ve kamuoyundaki tepki dolayısıyla bu mümkün olmayacaktı. Kaldı ki, önceki başkan ve imzacı Poroşenko bile protokollerin arkasında durmamıştı. Öte yandan Rusya’nın Aralık 2021’den itibaren Ukrayna ve Belarus hudutlarına yönelik askeri konuşlanmasının bir nedeni de, Rusya’nın Ukrayna üzerinde herhangi bir yaptırımının kalmamasıydı. Rusya, Ukrayna’da protokolleri uygulayabilecek bir siyasi irade olmadığını gördü. Böylece 2021’in Aralık ayından itibaren askeri yollarda karar kılındı. Sonuçta yegâne diplomatik çözüm yolu olan Minsk Protokolleri, Pravi Sektor’un etkisi ve Kiev yönetiminin siyasi irade eksikliği sonucu uygulanamadı.
NEO-NAZİLER GÜÇLERİNİ TOPLUMDAN DEĞİL, 2013’TE HÜKÜMETİN DEVRİLİŞ SÜRECİNDEKİ ŞİDDET PRATİKLERİNDEN ALIYORDU
Peki Minsk Protokolleri uygulansaydı, Ukrayna iç siyasetinde bir kez daha istikrarsızlık baş göstermez miydi?
Evet, böyle bir ihtimal son derece güçlüydü. Bir kere Luhansk ile Donetsk bölgelerine yönelik statü son derece muğlak. Ayrıca bu bölgelerde konmuş olan Rusça yasağı kaldırılacaktı.
Bu yasak ne zaman başlamıştı?
2013 sonrası oluşan geçici hükümet döneminde, Pravi Sektor’un de etkisiyle mesela Rusçanın ikinci dil olmasının yasaklanması gibi kararlar alınmıştı. Rusya perspektifinden bakınca bunlar çok tepki toplayan, sağ-popülist tercihlerdi. Fakat geçiş hükümeti çok katmanlıydı ki; düşünün 2013’te hükümeti devirmek dışında hiçbir ortak paydaları olmayan AB yanlılarıyla neo-Naziler bir araya geldiler, hükümeti devirdiler ve geçiş hükümetinde yan yana yer aldılar. Fakat tekrar ediyorum, Ukrayna halkı içinde neo-Nazi gruplara destek son derece düşük. Neo-Naziler güçlerini toplumdan değil, hükümetin devriliş sürecindeki şiddet pratiklerinden alıyordu.
“UKRAYNA’YI NEO-NAZİLERDEN KURTARMA OPERASYONU” SÖYLEMİNİN SAHADA HÜKMÜ YOK
Ukrayna’daki neo-Nazi grupların motivasyonu, sınıflar yapısı, hedefleri ne?
Bir kere Ukrayna’da tek aşırı sağcı grup Pravi Sektor değil. Aşırı milliyetçi Svoboda (Özgürlük Partisi) mesela parlamentoda temsil ediliyordu. 2013’te yapılan kamuoyu yoklamalarında bu partinin yüzde 5’lik seçim barajını geçmeyeceği tahmin ediliyordu. Oysa bu parti 2012’de yüzde 10 civarında oy almıştı. Pravi Sektor ile Özgürlük Partisi aynı seçmen tabanına sahip. Gelelim sorunuza: Ukrayna’daki neo-Nazi grupların yükselişini Avrupa’daki ırkçı yükselişten bağımsız göremeyiz. Ukrayna’dakini 2008’den sonra Doğu Avrupa’da yükselen ırkçı dalganın bir kolu olarak görebiliriz.
Peki Ukrayna’daki neo-Nazilerin temel motivasyonu Rusya karşıtlığı mı?
Aslında daha ziyade 2013’teki hükümet karşıtlığı üzerdinden belirdiler. Elbette bunlar aynı zamanda Rus yanlısı Yanukoviç’i deviren protesto hareketlerinin de içinden yükseldiler. Daha sonra da Rusya’ya karşı Donbas’taki güçlerle savaşma üzerinden bir aradalıklarını sürdürdüler. Zamanla, önce Kiev’de, daha sonra Odessa’da ve Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçı milislere karşı savaşta rol oynayan grup haline geldi Pravi Sektor.
2014 “devriminden” sonra Pravi Sektor’un AB yanlısı, Yahudi bir başkan olan Zelenski’ye karşı bir tutumu oldu mu peki?
Ukrayna halkı içinde Pravi Sektor’e verilen destek yüzde 2-3 oranında. Neticede Ukrayna halkı Yahudi bir devlet başkanını seçti ve iktidara getirdi. Dolayısıyla “Ukrayna’yı Nazilerden kurtarma operasyonu” gibi bir söylemin sahada hükmü yok. Buradaki tek doğruluk payı, Minsk Protokolleri’nin uygulanmamasında neo-Nazilerin engelleyici rolü.
RUSYA, AB YANLISI BİR İKTİDARIN GELECEĞİ KORKUSUYLA KIRIM’I İLHAK ETTİ
Kırım meselesine gelelim; Mart 2014’te Rusya hangi gerekçeyle Kırım’ı ilhak etti?
Rusya donanmasının konuşlu olduğu Sivastopol Limanı’nın bulunduğu Kırım’ın nüfusu ağırlıklı olarak Ruslardan oluşuyor. Çünkü Rusya’nın Karadeniz’deki donanmasında çalışanlar, onların aileleri burada yaşıyor. Ayrıca ta SSCB dönemine dayanan nüfus politikaları nedeniyle, oranın en yoğun halkı Kırım Tatarları bile yüzde 10’luk bir nüfusla kalmış durumda. Öte yandan Ukrayna’da Rus yanlısı liderlerin Avrupa yanlısı liderlerle değiştirilmesi tarihte ikinci kez oluyor. 2005’teki “Turuncu Devrim”de ilki, 2013’te ikincisi yaşandı. 2005’teki “Turuncu Devrim” aktörleri, Rus donanmasının Sivastopol’deki varlığının süresinin uzatılmayacağını açıklamıştı. Fakat “Turuncu Devrim” kadroları sadece bir seçim döneminde iktidarda kalabildi.
Daha sonra Rus yanlısı Yanukoviç iktidara geldi ve Rusya’nın Sivastopol’deki varlığını 2042’ye kadar uzattı. Kırım, Sivastopol’ün devamı bağlamında Rusya için hayati derecede önemliydi. Haziran 2014’te Ukrayna’da Rus karşıtı bir iktidarın başa geçmesi ihtimali doğunca, Rusya Kırım’ı Mart ayında hızlıca ilhak ederek kendisi açısından bu hayati önemdeki bölgeyi kontrolüne almış oldu.
Fakat ilhaktan hemen önce Sivastopol yerel yönetimi tarafından yapılan halkoylamasında Kırım’ın Rusya’ya bağlanması lehine yüzde 97 oy verilmişti…
Evet ama bu silahların gölgesinde yapılmış bir referandumdu. Gerçi öyle olmasaydı da, Kırım’daki nüfusun yapısı dolayısıyla, demokratik bir ortamda da referandumdan benzer bir sonuç çıkardı. Ama Rusya açısından Ukrayna, Kırım’dan fazlası demekti. Bugün hâlâ Ukrayna, Rusya için Donbas bölgesinden fazlası demektir.
UKRAYNA’DA RUS-UKRAYNALI AYRIMI YAPMAK ÇOK ZOR
Ne demek istiyorsunuz?
1992’den itibaren hem devlet başkanları hem de parlamento seçimlerinde Rus nüfus, 40 milyon nüfusluk Ukrayna’nın siyasetinde belirleyici olageldi. Seçim haritalarına baktığında her seçimde ülkenin güney ve doğusunda Rus yanlısı veya Rusya’yla ilişkileri önceleyen parti ve liderler desteklenmiştir. Ukrayna’nın merkezi ve batısı ise daha çok AB’yle ilişkileri önceleyen, Batıcı parti ve liderleri destekliyor.
Ukrayna nüfusunun yüzde kaçı Ruslardan oluşuyor?
Ülkede yapılan tek nüfus sayımı 2002 tarihli ve o verilere göre %17 civarında. Fakat bu ayrımı yapmak çok zor.
Neden?
Sovyetler Birliği döneminde etnik köken önemsizdi. SSCB dağıldığında insanlar kendilerini bir anda Ukraynalı görmüş. Anne Rus, baba Ukraynalı ve doğan çocuğa diyorsunuz ki, “senin etnik kökenin ne?” Ancak son zamanlarda artık insanlar kendilerini “ben Rus’um” “ben Ukraynalıyım” diye kimliklendirmeye başladığını görüyoruz.
AB YANLISI UKRAYNA HALKI NATO ÜYELİĞİNİ İSTEMEDİ
Peki Ukrayna’daki Rusların Rusya yanlısı yönetimlere destek vermesinin arkasında milliyetçi güdüler mi, yoksa ekonomik, siyasi çıkarlarını, güvenliklerini Rusya’yla yakınlıkta görmek mi yatıyor?
Her ikisi de. Ukrayna’nın doğusunda, Donetsk ve Luhansk çevresinde nüfusun neredeyse yüzde 60’ının Ruslardan oluştuğu yerleşim birimleri var. Ayrıca etnik olarak Ukraynalı ama Rusça konuşan da bir kesim var. Zaten ülkenin genelinde Ukraynaca konuşulması da Rusya’ya bir tepki olarak, esasen 2014’ten itibaren yaygınlaştı. Nasıl ki Putin alternatif bir tarih okuması yapıyor ve Ukrayna diye bir ülkenin aslında olmadığını, bunun Lenin-Stalin’in hatalarının ürünü olduğunu söylüyorsa, Ukrayna’da da 2014’ten sonra alternatif bir tarih yazımı başladı.
Eskiden Slav birliğine, Slav kardeşliğine atıfta bulunuluyorken, şimdi bunların farklılıkları üzerinden bir tarih yazımı yapılıyor. Rus yanlısı, Rus veya Rusça konuşan Ukraynalılar, ortak kimlik, ortak tarih, ortak kültür üzerinden Rusya’yla ilişkileri önceliyordu. Nitekim 1992’den itibaren her ne kadar Ukrayna halkı AB’ye entegre olma yanlısı olsa da, ülkenin NATO üyeliğini istemedi. Bunun bir nedeni, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin Rusya’yla ilişkileri zora sokacağı, Rusya’nın düşmanlığını yaratacağı bilgisiyken, bir nedeni de ortak kimlik, ortak tarih, ortak kültür söyleminin yakın tarihe kadar hâlâ geçerli olmasıydı.
Yani AB yanlısı Ukraynalılar NATO söz konusu olduğunda geri mi duruyordu?
Evet, AB yanlıları NATO üyeliği konusunda her zaman mesafeliydi.
HEMEN HERKES, UKRAYNA’NIN NATO ÜYESİ OLAMAYACAĞINI BİLİYORDU
Peki Ukrayna yönetimlerinin NATO üyesi olma isteğinin arkasında Rusya kaynaklı güvenlik kaygıları mı, yoksa doğrudan Batılı ülkelerin, NATO’nun yönetimleri mi yatıyordu?
Ukrayna yönetiminin güvenlik kaygıları nedeniyle NATO üyeliğini dillendiregeldiğini biliyoruz. 2008 yılında NATO’nun Bükreş Zirvesi, Ukrayna’nın üyeliği konusunda çok büyük bir kırılma noktasıdır. Çünkü o zirvede, NATO üyeliği talep eden Gürcistan ve Ukrayna’ya “bugün değil ama bir gün mutlaka” mesajı verildi ve NATO eylem planına dâhil edilmediler.
Yani Gürcistan ve Ukrayna talep ettikleri halde NATO’ya alınmadılar mı?
Tabii. Üyelik Ukrayna ve Gürcistan’ın siyasi talebiydi, NATO’nun değil. Zaten NATO hiçbir ülkeye üyelik dağıtmıyor. NATO’nun Bükreş Zirvesi ne Gürcistan-Ukrayna’yı ne de Rusya’yı memnun etti. Çünkü üyelik perspektifi vermeyerek Gürcistan ve Ukrayna’yı, ama üyeliklerinin ucunu da açık bırakarak Rusya’yı rahatsız etmiştir.
Öte yandan şu anda Rusya’nın açtığı savaşla birlikte, şimdiye kadar çekinceli davranan Ukrayna halkı, NATO üyeliğinin önemini daha iyi kavramış durumda. Eğer Ukrayna NATO üyesi olsaydı, elbette bugünkü gibi bir işgalle karşı karşıya kalmayacaktı. Oysa hemen herkes Ukrayna’nın kısa ve orta vadede NATO üyesi olamayacağını biliyordu.
PUTİN, NATO’NUN 1997’DEKİ SINIRLARINA KADAR ÇEKİLMESİNİ İSTİYOR
Neden?
Bence asıl soru şu: Tüm NATO üyesi ülkeler toprak bütünlüğü konusunda sorunlar yaşayan bir ülkenin üyeliğe alınmayacağını açıkça beyan ederken, Ukrayna’nın NATO üyeliği neden bu kadar siyasi söylem haline geldi?
Bu söylemi daha çok Ukrayna yönetimi mi kullandı?
Tuhaf biçimde hem Ukrayna yönetimi hem de Rusya habire NATO üyeliğinden söz etti. Aralık 2021’de Kremlin’in web sitesine iki ayrı metin kondu. Bunlardan biri Rusya’nın ABD’yle, diğeri de NATO’yla ilişkine dair temel beklentilerden söz ediyordu. Bu metinde Ukrayna’ya NATO üyeliğinin verilmeyeceğinin garanti edilmesi isteniyordu. Oysa zaten böyle bir üyelik fiilen mümkün değildi.
Peki bu mümkün değilken, üstelik Rusya Kırım’ı ilhak etmişken, Donetsk ve Luhansk dolaylı olarak Rusya güdümündeyken, Putin’i bugün Ukrayna’yı işgale iten saik neydi?
Burada mesele Rusya-Ukrayna ilişkilerini aşan, esasen Rusya’nın ABD ve NATO’yla ilişkilerine, hatta kendisini uluslararası alanda nereye konumlandırdığına dayanıyor. Bir kere Rusya sadece Ukrayna bağlamında NATO genişlemesine karşı çıkmıyor. Putin, NATO’nun 1997’deki sınırlarına kadar geri gitmesini istiyor. Yani NATO’nun Polonya, Romanya, Çek Cumhuriyeti’ndeki konuşlanmasını geri çekmesini talep ediyor.
ÇOK KUTUPLU SİSTEM, “TARİHİN SONU” TEZİNİN NE KADAR GEÇERSİZ OLDUĞUNU TEKRAR TEKRAR GÖSTERİYOR
Yani Rusya bu ülkelerin NATO üyeliğinden çıkarılmasını mı istiyor?
Hayır, bu zaten söz konusu değil. NATO’nun ağır askeri teçhizatının geri çekilmesini istiyor Rusya. Çünkü bu konuşlanma, Rusya’nın Avrupa güvenliğinde caydırıcılığını ortadan kaldırıyor. Elbette NATO bu talepleri dikkate almayacaktı. Aksi halde kendisinin caydırıcılığı ortadan kalkacaktı. Fakat nihayetinde Rusya’nın bugün savaşa karar vermesi büyük devletlerin, kendi çıkarları söz konusu olduğunda uluslararası hukuku nasıl ayaklar altına aldığının bir örneği. 2003’te ABD de Irak’a girerken hiçbir bağlayıcı uluslararası hukuk kuralını dikkate almadı. Şimdiki savaşın Ukrayna’yı aşan mesajı, büyük güçlerin, çıkarları söz konusu olduğunda bağlayıcı uluslararası hiçbir kuralı tanımayacağıdır.
Peki bu, dünyanın geleceğine dair bize ne söylüyor?
Ekonominin merkezinin Asya-Pasifik’e kaydığı, çok kutuplu bir uluslararası sistemdeyiz. Bu çok kutuplu sistem, Fukuyama’nın “tarihin sonu” dediği, artık her devletin liberal, demokratik değerlere riayet göstereceği tezinin ne kadar geçersiz olduğunu tekrar tekrar gösteriyor. Aksine Rusya ve Çin gibi hiç de liberal veya demokratik olmayan büyük güçlerin yer aldığı bir sistemdeyiz.
ABD VE İNGİLTERENİN ASKERİ DESTEĞİ, SAVAŞIN KADERİNİ BELİRLEYECEK DÜZEYDE DEĞİL
NATO, Doğu Avrupa’ya konuşlanırken ve çeşitli üyeler kabul ederken, Rusya’nın bitişiğindeki bir ülke olan Ukrayna’yı üyeliğe alsa, kendi etki sahasını çok daha genişletmez miydi? Ukrayna’nın üyeliğe alınmamasının tek nedeni toprak bütünlüğüyle ilgili sorunlar mıydı?
2003-2005, eski SSCB coğrafyasında renkli devrimlerin gerçekleştiği bir dönem. Kırgızistan ve Gürcistan’da parlamento, Ukrayna’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılırken halk, hile yapıldığını söyleyerek sokaklara döküldü. O protestolar sonucunda Kırgızistan, Gürcistan ve Ukrayna’da seçimler yenilendi ve muhalefet kazandı. Bu renkli devrimlerle birlikte Gürcistan’da Mihail Saakaşvili iktidara geldi, Ukrayna’da Yuliya Timoşenko başbakan oldu.
Bu yönetimler 1992’den sonra ilk kez Rusya yanlısı değil de AB yanlısı liderler olarak karşımıza çıktı. Fakat AB yanlılığı bir yandan da NATO üyeliği düşüncesini de ısıttı. Ama NATO üyesi olmanın ön koşulları istikrarlı yönetim, güçlü ordu ve toprak bütünlüğüyle ilgili sorunların olmaması. Oysa Gürcistan’ın Güney Osetya ve Abhazya bölgeleri 1992’den itibaren bağımsızlık ilanlarında bulunuyordu.
Ayrıca Ukrayna halkının NATO üyeliğine çok meyyal olmamasının da etkisi olabilir mi?
Tabii, şimdi bu eğilimin Ukrayna’nın doğusunda değil ama merkezinde ve batısında çok yükseldiğini biliyoruz. Ama 2013 yılına kadar böyle değildi. Şu anda AB ve ABD, Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı sadece ekonomik yaptırımlar açıkladı ve Zelenski yalnız bırakıldıklarını açıkladı.
NATO ülkeleri, NATO’ya üye olma ihtimali gerekçe gösterilerek işgal edilen bir ülkeye neden askeri destek vermiyor? Böylesi bir desteğin yeni bir dünya savaşını tetiklemesinden mi çekiniliyor?
Aslında Kırım ilhakından sonra çatışmaların Dombas’a kaymasıyla birlikte de benzer ekonomik yaptırımlar açıklanmıştı. Rusya sekiz yıldır bu yaptırımlarla, kimi zaman ağır, kimi zaman hafif diplomatik izolasyonlarla karşılaşıyor. Öte yandan şu an açıklanan ekonomik yaptırımlar, sıcak bir savaş söz konusuyken hafifmiş gibi algılanıyor. Peki ne yapılabilir? Bir kere Ukrayna NATO üyesi olmadığı için zaten NATO’nun Rusya’ya karşılık vermesi söz konusu değil. Bunun dışındaki tek ihtimal, tek tek ülkelerin askeri destek vermesi. ABD ve İngiltere zaten bunu yapıyor ama bu da savaşın kaderini belirleyecek düzeyde değil.
RUSYA’NIN UKRAYNA’YI ASKERİ YOLLARLA KENDİSİNE BAĞLAMASI MÜMKÜN DEĞİL
ABD ve İngiltere ne zamandır Ukrayna’ya askeri yardım yapıyor?
2014’ten bu yana Ukrayna ordusu ABD tarafından eğitilip donatılıyor. Bugün Rusya aynı zamanda ABD tarafından oluşturulmuş askeri üsleri ve limanları da bombalıyor. Her koşulda Ukrayna ordusunun Rus ordusu karşısında durması çok zor. Ama Rusya’nın da Ukrayna’yı sadece askeri yollarla kendisine bağlaması mümkün değil.
Askeri yöntemlerle de olsa Ukrayna’nın Rusya güdümüne girmesi, siyasi iktidarın buna göre dizayn edilmesi uluslararası dengeleri nasıl değiştirir?
Ülkenin doğusunda, özellikle Dombass bölgesinin Rus etkisinde kalması, ülkenin geri kalanının da Rusya’yla ilişkileri gözetecek bir iktidarla yönetilmesi olasılığı var. Rusya, Ukrayna’da Belarus tarzı bir uydu devlet yaratmak istiyor. Ama bu çok zor. Çünkü bu savaş Ukrayna halkı içindeki Rus karşıtlığını çok daha büyütecek, direnişler sürecek. Rusya’nın Ukrayna’da kontrolü sürdürmesi kolay olmayacak. Rusya, Zelenskiy’den demilitarizasyonunu, silahsızlandırılmasını, tarafsızlık statüsünü kabul etmesini istiyor ama aldığı yanıt, Zelenkskiy’in halkı direnişe çağırması.
ZELENSKİ UKRAYNA’NIN RUSYA KARŞISINDA YALNIZ BIRAKILACAĞINI BİLİYORDU
Peki Zelenski NATO’dan askeri destek almayacağını öngörmemişti?
Açıkçası önceki akşam Zelenskiy’in NATO’dan yardım almadıklarını, taleplerinin sessizlikle karşılandığını söylemesi beni şaşırttı. Çünkü daha önce defalarca kendisi Rusya’yla olası bir çatışmada yalnız kalacaklarını söylemişti. Zelenskiy, Ukrayna’nın Rusya karşısında yalnız bırakılacağını biliyordu. Her şeye rağmen Ukrayna’dan bir Belarus yaratmak Rusya açısından kolay olmayacak.
Rusya bu savaşta muvaffak olduğunda, Batı ve NATO karşısında gücünü hiç olmadığı kadar perçinlemiş olmayacak mı?
Elbette ama olacak şey sadece bu da olmayacak.
ARTIK DÜNYANIN NERESİNDE SAVAŞ ÇIKACAĞINI KESTİREMEYİZ
Nasıl yani?
1945 sonrası Birleşmiş Milletler Antlaşması kuvvet kullanımını yasaklamıştı. Fakat Ukrayna savaşı, 1945’ten beri bütün yerleşik normların alaşağı edildiğinin, üstelik bunu alaşağı edenin hiçbir yaptırımla karşılaşmadığının üçüncü onayı olacak. Bunlardan biri ABD’nin Irak işgali, ikincisi Rusya’nın Gürcistan savaşı, üçüncüsü de yine Rusya’nın Ukrayna savaşı. Öte yandan böylesi savaşlara karşı askeri yaptırımların üçüncü bir dünya savaşını tetikleme riski de var. Tuhaf bir denklem bu. Askeri yaptırım böyle bir risk yaratırken, yaptırım olmaması da benzer savaşların kapısını aralıyor. Bu, çok kutuplu dünyanın üzerinde durduğu buzlu, kaygan zemin işte. O yüzden artık dünyanın neresinde ne tür bir savaş çıkacağını kestiremeyeceğiz.
Dolayısıyla savaş tamtamlarının daha fazla çaldığı, kontrolsüz bir dünya düzenine doğru mu gidiyoruz?
Evet, maalesef uluslararası sistem açısından böyle görünüyor. Ayrıca bölgesel olarak da bundan sonra Rusya’ya komşu ülkeler kendi kararlarını eskisi kadar bağımsız almakta güçlük çekecekler. Keza büyük devletlerin de çıkarlarıyla örtüşmeyen her gelişmeye askeri müdahaleyle karşılık vermesi riski artıyor.
RUSYA EKONOMİK AÇIDAN BU SAVAŞA EPEY SÜREDİR HAZIRLANMIŞ
Rusya ekonomisinin mevcut savaşı kaldıramayacağı, özellikle ABD ve AB’den gelen ekonomik yaptırımların bedelinin ağır olacağı, bunun da Rusya açısından caydırıcı etki yaratacağı değerlendirmesine katılıyor musunuz?
Rusya’nın ekonomik açıdan da epey süredir bu savaşa hazırlandığı anlaşılıyor. Nitekim ekonomistler Rusya’nın 620 milyar dolarlık bir rezerv hazırlığı yaptığını söylüyor. Kırım ilhak edildiğinde bu rakam 500 milyar dolar civarındaydı. Putin, yaptırımlara boyun eğmemek için şimdi daha sıkı bir hazırlık yapmış görünüyor. Zaten Putin’in en büyük başarısı, Rusya’da 1990’lardan itibaren yok olan orta sınıfı yeniden yaratmış olmasıdır. Kırım ilhakı döneminde bu orta sınıf çökmüştü ama Rusya’nın elinde doğalgaz ve petrol gücü var.
Nitekim Medvedev birkaç gün önce dedi ki, “bin metreküp doğalgaz için 2 bin dolar ödeyecek yeni Avrupa düzenine hoşgeldiniz.” Ve kısa bir süre sonra enerji fiyatları uçuşa geçti. Elbette Rusya ekonomik yaptırımlardan çok etkilenecek. Sonuçta Rusya’nın büyük bankaları hedef alınıyor. Ama enerji fiyatları bu düzeyde seyrettiği sürece, temel ihracat kalemi enerji olan Rusya için beklenen zarar verme hedefi gerçekleşmeyecek.
Kırım ilhakından sonraki yaptırımların Rusya’ya bedeli ne olmuştu?
O zaman Barack Obama, enerji fiyatları bu düzeyde seyrettiği sürece Rusya’ya zarar veremiyoruz, demişti. Yaptırımlar nedeniyle hazine erimiş, orta sınıf rublenin değer kaybı nedeniyle birikimlerini kaybetmişti. Ancak asıl enerji fiyatlarındaki düşüş Rus ekonomisini derinden etkilemişti. Şu anki ekonomik yaptırım paketleri Rusya’yı zorlayabilir ama güçlü rezervleri ve enerji fiyatlarının yüksekliği, Rusya’ya karşı Avrupa’nın yumuşak karnını oluşturuyor.
UKRAYNA’DA NEO-NAZİLER ŞİMDİ DAHA DA GÜÇLENECEK
Neo-Nazi bahsiyle söyleşiye başlamıştık, onunla bağlayalım. Ukrayna’ya yönelik işgal, Ukrayna halkının neo-Nazi gruplarına yöneliki ilgisini artırmaya ve giderek bunların hem siyasi, hem de toplumsal bir güç haline gelmelerine yol açabilir mi?
Putin’in savaşı başlattıktan sonra, hedeflerinin Ukrayna’nın askersizleştirilmesi ve Nazilerden kurtarılması olduğunu söyledi. Ukrayna halkı bunun böyle olmadığını zaten biliyor. Dolayısıyla Putin’inki daha ziyade bu savaşa karşı olan Rus kamuoyuna yönelikti. Fakat bu savaşla birlikte iki toplum arasındaki ortak tarih, ortak kimlik, ortak kültür söylemi çok büyük zarar görecek. Sivillerin hayatını kaybetmediği hiçbir savaş yoktur ve bu kayıpların yaratacağı travma da büyük olacak.
Ukrayna’da Rus karşıtlığı güçlenecek ve ne yazık ki Ukrayna’da şimdiye kadar toplumsal taban bulamayan neo-Naziler, aşırı milliyetçiler, aşırı sağcılar şimdi daha fazla güçlenecek.
Yani toplumsal taban bulabilecekler, öyle mi?
2014’ten itibaren başlayan Ukrayna’daki ulus kimliği inşası Putin’in politik tercihleriyle daha da güçlenecek. Putin’in geçtiğimiz yaz yayınladığı makalede, Ukraynalıların nasıl da başka bir halk, Ukrayna’nın nasıl da başka bir ülke, devlet olmadığını anlatıyordu. Oysa kendinizden ayrı görmediğiniz bir halkı, bir ülkeye bombalamazsınız.
Dolayısıyla bundan sonra Ukrayna’daki sağcılar da, tam tersine nasıl da ayrı bir halk, ayrı bir devlet olduklarının propagandasını yapacak. Bunun sonucunda nasıl bir siyasi denklem ortaya çıkacağını aşağı yukarı tahmin edebiliriz.
Kaynak: artıgerçek