İlk duruşması geçen hafta Salı günü (14 Şubat) Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan Necip Hablemitoğlu suikastı davası bugün (22 Şubat) yedinci celseyle devam ediyor.
Firari sanıklar dışındaki sanıkların savunmalarını yaptığı duruşma sanık avukatlarının savunmalarıyla devam ediyor.
Davayı izleyen gazeteci Müyesser Yıldız’ın kendi internet sitesindeki haberine göre, bugünkü celse Enver Altaylı’nın avukatı Dilara Yılmaz’ın savunmasıyla başladı.
Yılmaz, ilk celsede olduğu gibi yine müvekkilinin suçlanmasına yol açan somut eylemin açıklanmasını istedi. Mahkeme Başkanı, “Somut eylemi tanımlayamayız” diyerek iddianamenin tanık beyanları ve HTS kayıtlarına dayandığını hatırlatmakla yetindi.
Yılmaz, “Müvekkilim nerede, ne zaman, hangi eylemi gerçekleştirmiştir; bunlar somut olmadığı için savunmamızı yapamıyoruz” diyerek Savcı Zafer Ergün’ün iddianameyi iyi niyetle hazırlamadığını, müvekkiline karşı kötü niyetli olduğunu, bağımsız ve tarafsız davranmadığını öne sürdü.
Örnek olarak Altaylı’nın diğer dosyasında arama ve el koyma kararında da Savcı Ergün’ün imzasının bulunmasına dikkat çeken Av. Yılmaz şöyle devam etti:
“Biz bunu sorduğumuzda, ‘Ben o zaman nöbetçi savcıydım’ dedi. İki ihtimal var; ya hukuksuz da olsa imza atmayı alışkanlık haline getirmiş veya müvekkilim hakkında işlem yapmayı görev edinmiştir.”
Savcı Ergün’ün iddianamede cinayeti Altaylı’ya bağlamak için Zihni Çakır’ın ifadesinde dahi geçmeyen beyanlara yer verdiğini söyleyen Yılmaz, “Zafer Ergün yalan söylüyor. Niye yalan söylüyorsunuz Sayın Savcı?” diye sordu.
Yılmaz, iddianamede tanık ifadesi bulunan gazeteci Zihni Çakır ile davanın sanıklarından Nuri Gökhan Bozkır’ın yanı sıra Savcı Ergün’ün tüm HTS kayıtlarının da dosyaya kazandırılmasını istedi.
Yılmaz’ın, Nuri Gökhan Bozkır’ın işkence gördüğü iddialarıyla ilgili araştırma yapmadığı için Savcı’yı eleştirmesi üzerine Bozkır, “Hala izleri duruyor. Siz de görün Sayın Savcı” deyip çoraplarını çıkararak ayak bileğini heyete ve Savcı’ya gösterdi.
Yılmaz, bu yargılamanın kirletilmemesi için işkence iddialarından dolayı Bozkır’ın Türkiye’ye getirildikten sonra verdiği ifadelerin dosyadan çıkarılmasını ve delil sayılmamasını, sadece Ukrayna’dan e-mail ile gönderdiği ifadenin kabul edilmesini istedi.
Avukat Yılmaz, savunmasının sonunda eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Halil Şıvgın, Nizamettin Avşar, Zihni Çakır ve Memiş Aytekin’in tanık olarak mutlaka dinlenmesini talep ederken, “Ayrıca iftira, adli mercileri yanıltma, yalan şahitlik, soruşturmanın gizliliğini ihlal ve ifşa suçlarına vakıf oldunuz. Bu konuda derhal harekete geçmeli, Savcı’nın gizliliği ihlal etmesi de ilgili makamlara haber verilmeli” diye konuştu.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümü, Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatı Ersan Barkın’ın bazı sanık avukatlarının ifadeleriyle ilgili uyarısıyla başladı. Kendilerinin soruştarmanın gizliliğine en fazla riayet eden taraf olduğunu, aynı şekilde yargılama makamı başta olmak üzere sanıklar, aileleri ve avukatlarına saygılı davrandıklarını belirten Barkın şunları söyledi:
“Sıradan bir akademisyenin neden MİT Müsteşarı yapılmak istendiğini bilemem. Bunu Müsteşarlığa aday gösterenler bilir. Savunmalarda mizansen yaratılıp birtakım teatral konuşmalar yapılırken bir mıktar dikkat etmek, bunların maktulün ailesıni yaraladığı düşünülmeli. Necip Hablemitoğlu’nun sıradan bir akademisyen olmadığını belirleyen 15 Temmuz’dur. Herkes TSK’nın Atatürkçü, Cumhuriyetçi olduğunu sanarken, Necip Hablemitoğlu’nun daha 2000’de durumu ortaya koyduğunu ve sıradan bir akademisyen olmadığını Türkiye Cumhuriyeti’ndeki herkes yaşayarak öğrendi.”
“Taksitle cinayet işlenmiş gibi bir durum ortaya çıkıyor”
Barkın’ın ardından sanıklardan Aydın Köstem’in avukatı Emre Tekin savunmasını yaptı. Mahkeme Başkanı’nın HTS ve baz kayıtlarının ham ve muğlak olduğunu söylediğini hatırlatan Av. Tekin, “Bunlar muğlaksa müvekkilim niye 1 yıldır hapiste? Tamamen Savcı’nın hayalgücünden dolayı” dedi.
HTS kayıtlarında Mehmet Gören diye birisinin yer aldığını, ama bu kişiyi ne Aydın Köstem’in ne Levent Göktaş’ın tanıdığını kaydederek Mehmet Gören’in bulunup müvekkiliyle yüzleştirilmesini isteyen Av. Tekin şunu da ekledi:
“Aydın Köstem’e cinayet için verildiği öne sürülen 30 bin dolar, cinayetten 2 yıl sonrasına aittir. Müvekkilim dışında o paranın ne olduğu nereye gittiği belli değil. Kaldı ki, bu Enver Altaylı’nın, ‘Borç verdim.’ dediği bir para. Taksitle cinayet işlenmiş gibi bir durum ortaya çıkıyor.”
Tutuksuz sanık Mehmet Narin’in avukatı Vural Ergül de savunma yapmaya gerek duymadığını, atılı suçun unsurlarının oluşmadığını belirtmekle yetinirken, sadece iddia edilen örgüt devam ediyorsa sanıkların güncel HTS kayıtları ile parasal ilişkilerinin tespiti için MASAK raporunun dosyaya kazandırılmasını istedi.
Hakkında yakalama kararı olan sanıklardan Serhat Ilıcak’ın avukatı Özlem Barıner’in beyanı sırasında Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatları, sanığın savunması alınmadığı için avukatının sadece talepte bulunabileceği uyarısında bulundu. Mahkeme Başkanı da Av. Özlem Barıner’e taleplerini söylemesi için söz verdi. Ancak Barıner savunmaya yönelik ifadeler kullanınca Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatları, “Müvekkili adına savunma yapıyor. Kaçak sanık savunma yapamaz. Korsan savunma yapıyor” şeklinde tepki gösterdi. Mahkeme Başkanı da bu konuda Barıner’i sık sık uyardı. Nihayetinde Başkan, Barıner’in sözlerini keserek bunu tutanağa geçirdi ve taleplerini yazılı olarak sunmasını kararlaştırdı.
Barıner, beyanı sırasında işkence gördüğünü iddia eden Nuri Gökhan Bozkır’ın, yanında güvenlik görevlileri olmaksızın psikiyatrik muayeneden geçirilmesini isteyince Bozkır’ın avukatının, “Ve fiziki” dediği duyuldu. Barıner de, “Hem fiziki hem psikiyatrik muayeneden geçirilsin” dedi.
Ersan Barkın: “Bu dosyada görev yapan dönemin tüm sorumluluları ve siyasi yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunacağız”
Hablemitoğlu Ailesi adına konuşan ilk avukat Ersan Barkın oldu. Bu yargılamanın tarihsel bir yanı bulunduğunu ve Hablemitoğlu’nun sadece Köstebek adlı kitabından dolayı hedef alındığı değerlendirmesinin doğru olmadığını vurgulayan Av. Barkın özetle şunları söyledi:
“Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı değil yazacaklarından dolayı hedef alındığı, kitabın son sözünde var; FETÖ ile ilgili kapsamlı bir dosya hazırladığını belirtmişti. Hablemitoğlu’nun çalışmalarını fikri ve akademik olarak değerlendirdiğimizde 2001 yılı ortasında Alman Vakıfları ve Bergama kitabını yazdı. Yine o dönemde Fetullahçı örgütün organize suç örgütü olduğuna dikkat çekti. Yani örgütün adını 15 Temmuz’dan 15 yıl önce koydu. Bundan sonra hem Alman vakıflarıyla ilgili hem de Gülen’le ilgili dava açıldı. Ama Hablemitoğlu öldürüldükten sonra Alman vakıfları davası Mart 2003’te beraatle sonuçlandı. Fetullah Gülen hakkında da getirilen yasal zırh ve çıkarılan kanunlarla beraat kararı verildi. Hablemitoğlu öldürülmese bir gün sonra ise sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir toplantıya katılmak için Karaman’a gidecekti. Bunlar, tırnak içinde sıradan bir akademisyenin niçin hedef alındığını gösteriyor.”
Beyanının devamında bu dava sanıklarının adil ve evrensel hukuk standartlarında yargılanmasını istedikleri için onları hedef almayacağını vurgulayan Av. Barkın, “Nuri Gökhan Bozkır’ın söyledikleri eğer kendisinin de belirttiği gibi senaryo ise herkes rahat olsun” dedikten sonra şunları kaydetti:
“Bu dava 2016’da FETÖ çatı davası iddianamesindeki bir veri ile başladı. Yani şimdi ifade edildiği gibi işkence, senaryo vs. ile başlamadı. Sanık avukatları iddianamenin hukuki delil değerlendirmesini yaptı. Şengül Hablemitoğlu ve biz bugüne değin bu dosyaya dair hiç konuşmadık. Sanık avukatlarının haklı talepleri var. HTS kayıtlarıyla ilgili alınacak bilirkişi raporu bizim de bakışımızı netleştirecek. Nuri Gökhan Bozkır’ın işkence gördüğü iddialarının doğru olma ihtimalini gözönünde tutarak; tutuklandıktan 10 ay sonra Savcılığa gönderdiği mektupta, ‘Ben bir şeyler söylemeye çekiniyorum, siz araştırın’ diyor. İddianame de söylendiği gibi ‘paçavra’ değil. Nuri Gökhan Bozkır senaryo kurmuşsa bize işkence etti.”
Bu son sözleri üzerine Gökhan Nuri Bozkır, “Estağfurullah” deyince, Av. Barkın, “Estağfurullah değil” karşılığını verdi.
Beyanında 20 yıldır yaşanan sürece de değinen Av. Barkın sözlerini şöyle tamamladı:
“Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesiyle, ‘Katillerden katil beğen’ denilen bir süreç yaşadık. ‘Necip Hablemitoğlu cinayetini örtbas etmeyeceğiz’ diyen Başbakan oldu; keza, ‘Namus borcudur’ diyen Başbakan da. 20 yıl devletin namus borcunu ödemesini bekledik. Dosyanın bir UYAP kaydı bile yoktu. Adliyede muhatap bulamadığımız için haricen bilgi edinme kapsamında ulaşmaya çalıştık, bazı savcıların adına ulaştık. Yanlarına gittiğimizde haberlerinin bile olmadığını gördük. Onlardan bazıları şimdi Yargıtay üyesi. Bizim tarihsel olarak yerine getirmemiz gereken bir görev var; tarihin en kötü ihmalen değil, iraden en kötü soruşturma ile karşı karşıya kaldık. O yüzden bu dosyada görev yapan dönemin tüm sorumluluları ve siyasi yetkililer hakkında zamanaşımının dolmaması için Mart başında suç duyurusunda bulunacağız. Biz sadece hakikatin peşindeyiz. Bu dava da hakikate ulaşma çabamıza ışık tutacaktır, ne kadar uzun sürerse sürsün.”
“İlk günden ‘Her şey bitti’ havasının yaratılmasına müsaade etmeyiz“
Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatlarından Emre Doğan ise “Ersan Barkın nazik bir insan, aile de vakur” tespitini yaptıktan sonra sanıklar ve avukatlarına yönelik sert bir beyanda bulundu. Duruşmanın ilk gününden beri sabırla izleyip dinlediklerini, on gün daha sürse de dinlemeye devam edeceklerini belirten Av. Doğan şunları söyledi:
“Duruşma daha yeni başlıyor. Daha konuşulacak çok şey, tartışılacak çok delil var. Kimse bizden birer Polyanna olmamızı beklemesin. Allah’ı şahit tutarak yapılan savunmayı biz kabul etmiyoruz. 364 sayfalık iddianamede hatalar var mıdır, vardır. Paçavra iddianameler de gördük, ama bu paçavra değil. Bu davayı hiçbir şekilde magazinleştirmeyeceğiz, magazinleştirilmesine de izin vermeyeceğiz. İddianamenin bu kadar acımasızca eleştirilmesi, örgütsel bir savunmadır. Bunun işaretlerini açık kaynaklardan verilen mesajlardan alnadık. Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesini değiştireceğini tahmin ettik. Değiştirdi diye yargılamayı mı bitireceğiz? Biz dosyada hukuka aykırı bir şey görmedik. HTS’ler gökten zembille mi geldi? Bazlar tartışılabilir, ama Savcı gelen ihbarları değerlendirip belgelemiş. Yani failden delile gitmemiş, delilden faile gitmiş. İşkence çok ahlaksız bir suç. Her kim yaptıysa yargılanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Öte yandan 25 gün işkence gördüğünü söyleyen sanığın TEM’deki ifadesine çekince konmamış. O yönlendirmiş bu yönlendirmiş, ona bakılır; ama işkence iddiaları ve dosyadaki ufak tefek hatalar üzerinden ilk günden ‘Her şey bitti’ havasının yaratılmasına da müsaade etmeyiz. Sanıklar, tanıklardan söz ederken, ‘İfadesini değşitirecek, düzeltecek’ gibi ifadeler kullandı. Bunlar yetenek sahibi insanlar. Tanıklar üzerinde baskı kurabilirler. Buna dikkat edilsin.”
Avukat Adnan Özdemir de taleplerini iletmekle yetindi. Zihni Çakır, Halil Şıvgın, Ramazan Toprak, Memiş Aytekin, Ergün Poyraz ve cinayetin görgü tanıklarının yanı sıra Hasan Ergin, Altan Bora ile Levent Bektaş’ın dinlenmesini talep eden Av. Özdemir, ayrıca Mehmet Narin’in kendi adına Levent Göktaş’a aldığı telefonların açılış ve kapanış tarihlerinin sorulmasını istedi.
Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatlarının beyanlarından sonra “tetikçi” olmakla suçlanan Tarkan Mumcuoğlu’nun avukatı Mehmet Eren Turan söz alarak Av. Emre Doğan’ın, “Örgütlü savunma yaptılar” sözünü asla kabul etmediğini, kırgınlığını belirterek bu sözü kendilerine iade ettiğini söyledi.
Mahkeme Başkanı, Av. Doğan’ın bu sözü “Birlikte savunma yaptılar” anlamında kullandığını belirtince Av. Turan, “O ayrı, örgütlü demek ayrı. O zaman onlarınki de örgütlü” karşılığını verdi. Bunun üzerine Av. Emre Doğan yanlış anladıklarını, bu sözünün avukatlara değil sanıklara yönelik olduğunu bildirdi. Av. Turan da, “Sanıkların savunmasını kim hazırladı?” diye sordu.
Bu tartışmaların ardından Mahkeme Başkanı, Savcı’dan mütaalasını sordu. Savcı, Levent Göktaş’ın avukatlarının dinlenmediğini hatırlatınca Başkan, “Doğru” diyerek yarın devam etmek üzere bugünkü celseyi sonlandırdı.