CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka’nın Hilal Köylü’nün sorularına verdiği yanıtlardan öne çıkanlar şu şekilde:
“Kadının kıyafetine karışılmaması konusunda kim –mış gibi- yapıyor göreceğiz”
CHP’nin başörtülü kadınlara yasal güvence getirmeyi amaçlayan kanun teklifi ne anlama geliyor?
CHP’nin kanun teklifi, yönetmelik halinde olan bir uygulamanın kanunlaşması anlamına geliyor. Yönetmeliklerin üzerinde tüzükler var. Üzerinde kanun hükmünde kararnameler var. Kanun hükmünde kararnamelerin üzerinde milletler arası sözleşmeler, o sözleşmelerin üzerinde de anayasa var. Şimdi yönetmelikle zaten uygulamaya girmiş olan ve kıyafet serbestliği diye tariflenen şey aslında kanunlaşacak.
Ne zaman kanunlaşacak? Bir kanun teklifinin verildikten sonra kırk beş günlük süresi var.
Kırk beş gün veya üzerinde bir gün geçtikten sonra genel kurula gelecek ve genel kurula geldiğinde aslında kim gerçekten de kadınların kılığına, kıyafetine karışılmaması gerektiği yönünde bir tavır alıyor, kim -mış gibi- yapıyor, bunun en samimi bir şekilde anlaşıldığı sürece evleneceğiz.
Biz CHP olarak kadınların ayrıştırılmasına, kılığı, kıyafeti üzerinden tartışmaların yürütülmesine karşı olduğumuzu bir kez daha somutlaştırarak ifade etmek istedik.
“Karışmayın artık”
Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun bir helalleşme çıkışı olmuştu biliyorsunuz. Helalleşme, toplumsal barışı sağlamayı hedefleyen ve Uludere ailelerinden tutun Şenyaşar ailesine, Kuddesi Okkır’ın ailesinden tutun Ali Tatar’ın ailesine tüm toplum kesimlerinde açılmış olan yaraların kapatılması, Türkiye’nin ileriye bakabilmesi ve geçmişte yaşanan sorunların gelecekte tekrarlanmaması adına atılmış önemli bir önemli bir adımdı. Şimdi bunu da belki bu helalleşme kapsamında düşünmek, değerlendirmek gerekir. Çünkü gerçekten AK Parti döneminde müthiş bir kutuplaşma, müthiş bir ayrıştırmayla karşı karşıyayız. Adeta karpuz gibi toplumu ortadan ikiye bölen ve -benden olan, olmayan- diye bir bakış açısı var.
Biz diyoruz k; kadınların ne giydiğine, ne yediğine, ne içtiğine, kaç çocuk doğurduğuna, bu çocukları nasıl dünyaya getirdiğine, kahkaha atıp atmayacağına, hamile olarak sokakta yürüyüp yürümeyeceğini karışmayın. Kadınlar özgür iradeleriyle kendi kararlarını vermelidir ve verecektir.
“CHP’nin başörtüsüne yasal güvence çıkışı oy devşirme amaçlı değil”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Başörtülü kadınları bir yerlerden buluyorlar, rozet takıyorlar” demişti. Onların istismar edildiğini iddia etmişti. Böyle bir istismar mı var?
İstismar ne zaman yapılır biliyor musunuz? Sizler bir siyasetçiden bahsederken onun kılığına, kıyafetine değindiğiniz zaman yapılır. Sizler bir kişiden bahsederken –tane- kelimesi kullandığınızda yapılır. Sizler bir yerde konuşma yaparken, -şuradan şöyle iki tane milletvekili gelsin sembolik olarak dediğinizde- yani o kadınları sembole dönüştürdüğünüzde yapılır. Ve gene başörtüsünün altına sığınarak bu ülkenin vatandaşlarının vermiş olduğu vergilerle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden kendi bursunuzu aldığınız zaman yapılır. Başörtüsünün altına sığınarak eski kocanızla ve abinizle birlikte ortaya atılan yolsuzluk iddialarının altına sığınarak kendinizi bu iddialardan kurtarmaya çalışarak yapılır. Dolayısıyla burada önemli olan insanın alnının ak, başının dik olabilmesidir.
Bizlerin alnımız ak, başımız dik. Dolayısıyla bu tip demogojilere hiç girmiyoruz bile. Ama AK Parti öyle çaresiz ki, sürekli bir algı yönetimi yaparak kendilerine göre yönetemedikleri ülkeyi algıları yöneterek insanların siyasi duygularını, düşüncelerini istismar etmeye çalışıyorlar. Asıl istismar işte budur.
Kendilerine yandaş bulabilmek için kutuplaşmayı besleyerek toplumsal barışı istismar etmeye çalışıyorlar.
Bizim samimiyetimiz nettir. CHP’nin bu çıkışı asla ve asla oy devşirme amaçlı bir çıkış değil.
“AK Parti iktidarları döneminde 10 bine yakın kız kardeşimiz katledildi”
Kadına karşı şiddetin önlenmesi için ne yapacaksınız?
Ne yaptığımızı anlatmamız gerek. Çünkü şu anda iktidarda olamasak da icracı bir sorumluluk üstlendik. Genel merkezimizde bir çağrı merkezi kurduk. Yani İstanbul Sözleşmesi’nin giriş şartını yerine getirdik. Çağrı merkezimizi arayan tüm şiddet mağdurlarının, tüm istismara uğramış olan çocukları ve onların ailelerini ücretsiz psikolojik danışmanlık desteği, ücretsiz hukuki destek, barınma ihtiyaçlarının karşılanması, kimi illerde istihdam olanakları ya da çocuklara burs olanakları gibi imkanlar sağlıyoruz. Sivil toplum örgütleriyle birlikte sağlık hizmeti veriyoruz. Şiddete uğrayanların yayındayız.
Şu anda ülkeyi yönetenlerin umurunda değil kadına yönelik şiddet, şiddeti tolere eden bir yönetim anlayışı var. AK Parti iktidarları döneminde on bine yakın kız kardeşimiz katledildi. Ama bir kısmı şüpheli ölüm dosyası diyerek üstü kapatılmaya çalışılıyor. – Camdan düştü, cam siliyordu, camdan düştü, öldü. Apartman boşluğuna düştü. Evde ölü bulundu- gibi gerekçelerle üzeri örtülmeye çalışılıyor. Ama biz hep şunu söylüyoruz. Şüpheli ölüm diye bir şey yoktur, olamaz.
“Anne olmayan kadın, yarım kadındır dediler”
Kadınları ekonomik şiddetten de kurtaracağız. Kadınların mecliste de eşit temsil edilmesi için mücadele vereceğiz.
AK Partili bakanların ağzından duyduk. Ne dediler? Annelik en büyük kariyerdir dediler. Ne dediler? Anne olmayan kadın yarım kadındır dediler.
Biz hem kadını özgürleştiren, kadını hayatın içine katan, kadının üzerindeki bakım yükünü alan politikaları uygularken diğer tarafta da kadınların kendi ayakları üzerinde durabileceği
iyi eğitim alabileceği, meslek sahibi olabileceği politikaları uygulayacağız.
“Seçimler kadınlar için esaretle özgürlük arasında bir seçim olacak”
Mahsa Amini’nin İran’da ahlak polisi tarafından öldürülmesinden sonra Türkiye’nin İran olup olmayacağı soruları daha çok soruluyor. Türkiye’de kadın hareketinin daha da güçlenmesi için neler yapacaksınız?
Kadınlarla dayanışmayı yükselteceğiz. Mahsa Amini’nin ölümü yüreğimizi yaktı. Türkiye İran’a döner mi? Buradan bizi izleyen hiç kimseyi korkutmak, ürkütmek istemem ama bakın şurası bir gerçek. Önümüzdeki seçim kadınlar için iki katı önemli. Çünkü bu seçim kadınlar için esaretle özgürlük arasında bir seçim olacak. Seçim, kadınlar için hayatta kalmakla ölümle burun buruna yaşamak arasında olacak.
Kadına yönelik şiddetle samimi bir mücadele için, kadınların eşit bir Türkiye’de yaşayabilmesi için gerçek anlamda bu ülkedeki tüm kırılgan grupların hak temelli olarak güçlendirilebilmesi için, toplumsal cinsiyet eşitliğinin var olabilmesi için önümüzdeki seçimlerde kimsenin sandığa gitmemek, oy vermemek ya da sandığa sahip çıkmamak gibi bir lüksü yok.
“Taliban’la ters düşen yanımız yok” diyenler yönetimde
Herkes laik, demokratik, aydınlık bir Türkiye için aynı masanın etrafında o millet masasının etrafında buluşmalıdır.
Taliban dediğimiz o terör örgütü kız çocuklarının okullaştırılmasına karşı olan ve üniversiteleri kapatmak isteyendir. Taliban dediğimiz o terör örgütü kadınları bir cinsel obje olarak gören, bırakın eşitliği, kadınları bir köle olarak gören bir anlayıştır. Şimdi “Taliban’la ters düşen bir yanımız yok” diyenler tarafından yönetildiğimiz ve her geçen gün haklarımızın gasp edildiği süreçten geçiyoruz. Herkes bu seçimlere asılmak zorunda. Başka çaresi yok.
“Kent suçlusu Gökçek’in ensesindeyim”
Ankara’nın eski büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek’le mücadeleniz nasıl gidiyor?
Gökçek’le davalarımız devam ediyor. Yüzden fazla davasını bugün bir FETÖ firarisi olan Şadan Sakına’nın yani dönemin FETÖ’cü savcısının takipsizlik kararıyla Gökçe’yi ödüllendirerek
dosyaları kapattığını buradan bir kez daha herkesle paylaşmış olalım. Dolayısıyla sekiz ay sonra iktidara geldiğimizde hukuk mutlaka ama mutlaka üstü kapatılan bu dosyalar için hesap soracaktır. Ben de ensesindeyim, sonuna kadar bu davaları takip edeceğim. Çünkü kendisi bir kent suçlusudur.