Hür Dava Partisi’nin (HÜDA PAR) 4’üncü Olağan Büyük Kongresinde yeniden partinin genel başkanlığına seçilen Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Rûdaw Diyarbakır Temsilcisi Maşallah Dekak’in sorularına verdiği cevaplar şöyle:
Siz kamuoyunda HÜDA PAR’ın ılımlı yüzü olarak tanınıyorsunuz. HÜDA PAR’da başkanlar ve yönetim değişir ama partinin politikası hep aynı kalır. Yeni dönemde HÜDA PAR politikasında önemli bir değişiklik yapacak mısınız?
HÜDA PAR, başkanı değiştiğinde politikası tamamen değişen bir parti değildir. Bu partide yaptığımız işler hakkında önce kendi aramızda istişare ediyoruz. Bizim işimiz istişaredir. Biz birbirimize danışmadan çalışmıyoruz, işlerimizi istişare yaparak yürütüyoruz. Bu nedenle başkan değişse bile masada ortak akıl, istişare sonucu ortaya çıkan akıl kalır. Önümüzdeki sorunlar nasıl tespit edilir, nasıl bir siyaset izlenir, nasıl bir çözüm bulunur, halkımız ve memleketimiz için neler iyidir? Biz tüm bu konularda kararı birlikte alırız ve politikamızı bu şekilde yürütürüz. Bu nedenle radikal bir değişiklik olmuyor. Doğru bulduğumuz çizgimizde yürüyeceğiz.
Son toplantıda görev dağılımını yaptınız. Başkan yardımcılarının yüzde 99’unun erkek olduğunu görüyoruz. Sadece bir kadın var o da kadın kollarından sorumlu. HÜDA PAR eril bir parti midir? Kadınlar neden ön planda değil?
Doğrusu kadın kollarımız da var. Onlar da siyaset alanında kadınlar içerisinde siyaset yürütüyorlar. Ancak bizim partimizde kadınlar diğer partilerde olduğu gibi yoğun değil. Önlerinde bir engel olduğundan değil. Partideki kadınlar bu görevleri almak istediklerinde, eğer kendilerinde o seviye ve çıta varsa, önleri açılır. Biz kadınların önünde engel değiliz.
Kadınlar neden yok, neden sayıları az?
Kadın var ama sayıları az. Kadınlar irade gösterip öne çıkmak istediklerinde önlerinde hiçbir engel söz konusu olmaz. Yüzde yüz önleri açıktır.
HÜDA PAR denildiğinde Mustazaf-Der ve 90’lı yıllar geliyor akla. Hoş olmayan olaylar hatırlanıyor. Siz artık HÜDA PAR olarak siyaset sahnesine çıktınız. Eski gömleğinizi çıkardınız mı yoksa o çizgide ısrarcı mısınız?
HÜDA PAR 2012 yılında kuruldu. 1990’larda HÜDA PAR yoktu. Sorduğunuz soru HÜDA PAR ile ilgili bir soru değil.
Peki. İddialara göre; bir kişi Hizbullah üyesi değilse HÜDA PAR’ı temsil edemez…
Kim söylemişse yalan söylüyor.
Siyasetinizde hükümetten ve iktidardan çok HDP’ye karşı muhalefet yaptığınızı görüyoruz. Oysa siyasi partilerin doğası gereği, muhalefet partileri daha çok hükümete yani iktidara karşı muhalefet yapar. Bu tutumunuz partiler açısından bir çelişki değil mi?
Çelişki sorduğunuz sorunun kendisindedir Maşallah kardeş. Biz her hafta iktidara karşı, yaptıkları hatalara karşı muhalif olduğumuzu gösteriyoruz. Ama muhalefetin de hataları olduğu zaman, örneğin CHP’nin hataları olursa, onu da dile getiriyoruz. HDP’nin varsa onu da dile getiriyoruz. Yılda bir defa veya altı ayda bir PKK’nin saldırılarını, HDP’nin bize yönelik saldırılarını dile getirdiğimizde bunu muhalefetin muhalefeti diye adlandırırsanız bu adaletsizlik olur. Bu vicdansızlıktır. Katıldığımız televizyon kanallarında bizi izleyenler hükümete de muhalefet yaptığımızı görür. Biz hatalarını söyler onlara doğru yolu da gösteririz. Biri uyuyorsa onu uyandırabilirsiniz ama biri uyuyor gibi yapıyorsa onu uyandıramazsınız. Yani birileri hakikate gözlerini yummuşsa, ne yazık ki ona gösterseniz de ya görmez ya da gördüğünü farklı bir şekilde tanımlar. Bu da bizim sorumuz değil. Yanlış gören gözlerin sorunudur.
HÜDA PAR da HDP de 6-7 Ekim olaylarında çok konuşuldu. Hoş olmayan olaylar yaşandı. Birçok insan hayatını kaybetti. HDP şu anda bu olaylar nedeniyle kapatılmak ile karşı karşıya. HÜDA PAR olarak siz HDP’nin kapatılmasını istiyor musunuz?
Defalarca söyledik. Ne kadar sorulmuşsa aynı şeyi söylemişiz. Bizim bir ilkemiz var. Siyasi partiler kapatılmamalı diyoruz. Parti yöneticileri hukuka aykırı bir harekette bulunmuşsa, yasalara karşı bir şey yapmışsa, suçları ne ise bu kişilerin cezalandırılması gerekiyor. Bu ceza partiye kesilmemeli. 6-8 Ekim’de bize çok fazla saldırı oldu. HDP’nin de çok sayıda insanın hayatını kaybettiği bu kötü olaylarda sorumluluğu bulunuyor. Hendek savaşında yine binlerce Kürt genci hayatını kaybetti. HDP’nin bu olaylarda da sorumluluğu olduğuna inanıyoruz. Ama bu olaylarda bir suç veya sorumluluk varsa bu kişisel bir suçtur. Türk hukukuna göre ölüm cezası yok, idam cezası yoktur. Madem öyle parti de manevi bir şahsiyettir. Mademki insanlar için darağacı ve idam cezası yoktur partiler için de olmamalı. Partilerin kapatılması onların darağacına götürülmesi gibidir. Yani bir kişi parti yöneticisi ise, o kişi genel başkan dahi olsa, yine de bir sorumluluğu veya suçu varsa hesabı ondan sorulmalıdır. 6-8 Ekim olaylarının hesabı sorumlularından sorulmalıdır. Çünkü halkı sokağa çıkmaya çağıranlar onlardır. Sokaklara çıkanlar da insanların evlerini yakıp yağmaladı. Suç işleyenler cezalandırılmalı ama partileri destekleyen taraftarları cezalandırılmamalı. Bir partinin peşinden gidenlerin suçu ne? Bu partiyi takip edenlerin suçu ne? Parti yöneticilere ait değildir. Parti, onlara oy verenlerindir ve onları takip edenlerindir. Bu yüzden parti kapatılmamalı diyoruz. HDP bize karşı düşmanlık yapmış olsa da biz HDP’nin siyaset sahnesinde kalmasını ve varlığını sürdürmesini diyoruz.
HÜDA PAR’ı İslami parti olarak mı yoksa Kürt partisi olarak mı tanımlıyorsunuz?
Biz İslami bir partiyiz. Biz insani bir partiyiz. Diyoruz ki, nerede insan varsa, İslam onun hakkında bir şeyler söylemiştir. İslam’ın hükmü vardır. Nerede insan varsa bu HÜDA PAR’ı ilgilendirir. Nerede bir Müslüman varsa HÜDA PAR’ın ora ile alakası vardır. Nerede bir Kürt varsa HÜDA PAR’ın onunla bir alakası ve ilişkisi vardır. Kendimizi siyasi bir parti, İslami bir hareket olarak tanımlıyoruz. Ama biz asıl meselelerimizden birinin de Kürt meselesi olduğunu söylüyoruz. Kürt olduğumuz için bu sorunun çözülmesi gerektiğini vurguluyoruz.
Sosyalistler de sosyalizm gelirse herkes eşit olacak diyor. Tüm sorunlar otomatik olarak çözülür. Ne Kürt sorunu, ne Türk sorunu, ne Arap sorunu kalır diyor. Ancak bu ne kadar doğrudur? Siz de onlara yakın düşünüyorsunuz ama bunu İslam adına söylüyorsunuz…
Onlara yakın düşündüğümüzden değil. Yani bir yandan da haklısınız, kendi açımızdan öyle bakıyoruz. Alemlerin Rabbi tarafından tüm peygamberlerin gönderilmesinin asıl amacının adaletin sağlanması olduğunu söylüyoruz. Yani adaletin tesis edilmesidir. Bu nedenle mevcut sorunu biz Kürt sorunu olarak adlandırmıyoruz. Çünkü Kürt sorunu dediğinizde Kürtler sorunmuş gibi, yani Kürtler sorun çıkarıyorlarmış gibi bir manaya geliyor. Belki de öyle anlaşılıyor. Bunu bu şekilde tanımlamak istemiyoruz. Bu bir zihniyet sorudur. Kürtleri inkar eden devlet zihniyetidir. İslam hiçbir kavmi inkar etmez. Hiçbir dili inkar etmez. Hatta Alemlerin Rabbi renk ve dillerimiz arasındaki farkların Cenab-ı Hakk’ın ayetlerinden olduğunu söylüyor. Yine Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de her ümmete o ümmetin diliyle konuşan bir elçi gönderdik diyor. Alemlerin Rabbinin insanlığa verdiği emir bütün peygamberlere de verilmiştir diyoruz. Göreviniz insanlara adaleti getirmek, adaleti uygulamaktır demiştir. Kürtlerin varlığı, dili, kültürü kabul edilir inkar edilemezse ve eşitlik sağlanırsa bu kriterlere göre olacaktır. İslam “Kendin için ne istiyorsan kardeşin için de istemelisin” diyor.
Kürt sorununu bir siyasi statü sorunu mu yoksa sadece kültürel bir sorun olarak mı görüyorsunuz?
Kültürel bir sorun değil. Elbette siyasi bir sorundur. Kürt dili, Kürtlerin varlığı, Kürt kültürü neden yok sayılıyor? Bu siyasi bir sebep değil mi? Bu nedenle bu sorunun siyasi bir sorun olduğunu söylüyoruz. Bu insani bir sorundur, hukuki bir sorundur.
Bir statü sorunu mu?
Evet tabii ki bir statü de gereklidir. Türkiye’deki Kürtlerin Türkler gibi bu devletin asli kurucuları olduğunu söylüyoruz. Eşit olmaları gerekiyor. Kürtçe de Türkiye’de ikinci resmi dil olmalıdır. Eğitim dili olmalı diyoruz. Bu devlet sadece Türklere aitse o zaman Kürtler “bu devlet Türklerindir öyleyse biz de kendi devletimizi kuralım” diyecekler. Atalarımız birlikte bu devleti kurmuşsa eğer, o zaman iki halkın da devleti olmalıdır. Türklerin de olsun, Kürtlerin de. Peki bu devletin sorumlulukları paylaşılırken Kürtler nerede? Kürtlerin neyi var? Bu sorunun yanıtlanması gerekiyor.
Sizin için Filistin sorunu mu Kürdistan sorunu mu daha önemli ve daha öncelikli?
Kürdistan meselesi ayrı bir mesele, Filistin meselesi ise ayrı bir meseledir. İkisi birbiriyle bağlantılı değil. İkisi de sorundur. Her ikisinin de çözülmesi gerekiyor. Ancak Kürt meselesi İslam ümmetinin yaşadığı coğrafyanın ortasında ve Filistin’e de yakındır. Bu sorunun birkaç devletle ilgisi vardır. Filistin meselesi ise, aslında Filistin demeyelim, Mescid-i Aksa meselesi diyelim, kutsal Kudüs meselesi diyelim, İslam ümmetinin tümünün meselesidir. Her iki sorun da bizimdir ve her ikisinin de çözülmesi gerekiyor. Biri diğerine alternatif değildir. Birine ağırlık verirseniz diğerine sırtınızı dönmenize gerek yok. Her ikisinin de çözülmesi gerekiyor.
Sizin için hangisi daha önemli?
Her ikisi de önemli.
Yani sizin için her ikisi de aynı önemde mi?
Her ikisi de önemlidir. Her birinin yeri ve ağırlığı ayrı. Su önemlidir ama ekmek önemli değildir diyebilir misiniz? Her ikisi de gereklidir. Ekmeksiz de olmaz, susuz da.
Seçmenleriniz, destekçileriniz çoğunlukla Kürt. Yüzde 90’dan fazlası Kürt. Kürtlerden oy alıyorsunuz. Filistin için sokaklara çıkıyorsunuz, mitingler toplantılar yapıyorsunuz. Efrin, Serêkaniyê ve Girê Spî Kürtlerden alındı ama hiç ses çıkarmadınız. Onlar da Kürt ve Müslümandı…
Her şeyden önce, oralar Kürtler tarafından Kürtlerin elinden alındı.
Bu durum o şehirlere yönelik operasyonları meşrulaştırıyor mu?
Bunun gibi operasyonlar, bir yerde askerliğiniz başka taraf için ise, avınız Kürtler için değilse, o zaman öldürüldüğünüzde Kürtler öldürüldü demeyiz.
Fakat siviller de öldü…
Evet, siviller de öldürüldü. Siviller öldürülüyor… Hendek olaylarında 7 bin Kürt genci öldürüldü. Neden öldürüldüler? Öldürülmesin diye bağırdık. Çağrıda bulunduk. Bunu yapmayın, millete bu kötülüğü yapmayın dedik. Yaptıktan sonra, bu olaylar yaşanırsa kimi eleştireceksiniz? Onları ateşe itenler mi yoksa öldürenler mi suçlu?
Sizce hangisi?
İkisi de suçlu. Bilerek, kendinize siyasi bir zemin oluşturmak için, Kürdistan topraklarına kendi ideolojinizi yerleştirmek için, Kürt çocuklarını, Kürt evlatlarını kasten, bilerek ölüme gönderiyorsanız, öldürtüyorsanız, Kürtlere hizmet etmek için değil, daha çok oy almak için bunu yapıyorsanız, kendiniz Kürtlerin düşmanı olmuş olursunuz. Şunu söyleyeyim; PKK Kürdistan’ın hangi parçasında olursa olsun, orada iki Kürt grup çatışıyorsa mutlaka biri PKK’dir. İki Kürt grup çatışıyorsa bilin saldıran taraf PKK’dir. Dört parçada da bu böyledir. Yani Kürtler oradan çıkarıldı ama bugün Batı Kürdistan’da (Rojava) veya Suriye Kürdistan’ında iktidar olanlar orayı nasıl isimlendiriyor? Orası Batı Kürdistan mıdır, Kuzeydoğu Suriye mi? Oranın ismi nedir? Yani toplantılarda Kürtçe konuşunca “Arap kardeşlerimiz rahatsız oluyor lütfen Kürtçe konuşmayın” diyorlar mı? Kürt çocuklarını kaçırıp zorunlu askerliğe alanlar kimlerdir? Kendilerini Kürt olarak görüyorlar. Kendileri dışında başka bir politika izleyenleri Kürt saymıyorlar. Nerede iki Kürt birbirine girse, Kürt kültüründen uzak, Kürt ahlakından uzak olanlar saldırgan taraf. Komünizm fikirlerini Kürdistan coğrafyasına yerleştirebilmek için Kürt adını kullanıyorlar ama Kürtlere düşmanlık yapıyorlar, onlara doğru gidenlere saldırıyorlar. Peşmerge bugün Güney Kürdistan’da onlara doğru gittiğinde saldırıyor. Kürt kim?
Efrin operasyonu döneminde bu savaş Kürtlere karşı değil dediniz. Amerika’ya karşıdır dediniz…
Biz mi öyle dedik?
Evet, çok iyi hatırlıyorum, siz öyle dediniz. Ancak Efrin’de ABD yoktu. Ruslar vardı. Bu açıklamanızdan pişman mısınız?
Hayır bu açıklamadan pişman değilim. Demek ki açıklamam iyi anlaşılmamış. Tekrar ediyorum, PKK’nin avı ABD içindir. Amerika, “onlar benim kara birliklerim” diyordu. Utanmaları için, “savaşacaksanız halkınız için savaşın, Amerika için değil” dedim. Amerika’nın petrolünü çıkarıp kendisi için götürdüğü kuyuları korumak için değil. “Bunun için Kürt gençlerini öldürmeyin” dedim.
Türkiye de Afganistan’a asker göndermek istiyor. Amerika’yı desteklemek için. Bu sert eleştirileri Türkiye’ye de yapıyor musunuz?
Biz onu da yanlış görüyoruz. Biz bu eleştirileri Türkiye’ye karşı da yapıyoruz. NATO’dasın, neden Amerika için milletinizin çocuklarını götürüp öldürtüyorsunuz diyoruz? Türkiye’nin Güney Kore’de ne işi vardı? Bunu da söylüyoruz. Biz bu eleştiriyi de yapıyoruz. Ama bu eleştirilerimiz görülmüyorsa o başka bir şeydir. Eleştirilerimiz bize kulak tıkayanların kulaklarına ulaşmıyor. Zulüm nerede olursa olsun, kime yapılıyorsa zulme karşı olduğumuzu söylüyoruz. Kürtler bir başkasına zulmederse, biz ona da karşı dururuz. Ama onlar kendi kavmine büyük bir zulüm uyguluyorsa, silah doğrulttuğu diğer kavimlere ne söyleyebilirsiniz ki.
Kerkük kaybedildiğinde ve Heşdi Şabi’nin kontrolüne geçtiğinde de büyük bir tepki göstermediniz?
Tepkimiz var mıydı yok muydu?
Ben şahsen görmedim.
Eğer anlamamışsanız, şimdi söylesem bile yine görmek istemeyeceksiniz.
Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne bağlanmasını destekliyor musunuz?
Kerkük neyse o olsun istiyoruz.
Kerkük ne?
Irak anayasasının 140. maddesine göre o bölgelerde referandum yapılması gerekiyordu. Yapılmadı. Bunu eleştiriyoruz. Bu zulümdür diyoruz. Bunu yapmıyorsunuz, Kürtleri oradan çıkarıyorsunuz ve oradaki Kürtlerin sayısını azaltıp referandum yapmak istiyorsunuz. Kürtleri uzaklaştırıp diğerlerinin sayısını arttırdıktan sonra mı referanduma gideceksiniz? Hayır diyoruz. Kerkük’te kim varsa, Kerkük hangi tarafın hakkıysa oraya bağlansın. Bizdeki bilgi ve verilere göre, gözlemlerimize göre Kerkük’ün çoğunluğu Kürt’tür. Referandum yapılsaydı Kürdistan’a bağlı olurdu. O yüzden de referandum yapılmadı. Sözlerim açıktır sanırım.
Belediyelere kayyım atanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yasal olsa bile meşru ve hukuki değildir. Biz şunu söylüyoruz; daha önce Kandil’in kayyumları vardı. Ankara kayyumları gelip Kandil kayyumlarını görevden alıp yerlerine oturdular.
Kayyumların Kürtçe isimleri sokaklardan ve tabelalardan kaldırılmasını nasıl görüyorsunuz?
Yanlış bir siyasettir. Doğru bir şey yapmıyorlar. Belki de kendi politikalarına göre büyük bir siyaset yaptıklarını sanıyorlar ama hayır. Bu siyaset onlara da fayda sağlamaz.