Türkiye’deki soruşturmanın seyri açısından şu aşamada Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığına el konulmasından daha kritik önemde olan kendisine yurtdışına çıkış yasağı getirilmiş olması. Zira edindiğim bilgilere göre Beştepe’de Korkmaz’ın ikinci bir Zarrab vakasına dönüşmesinden ciddi anlamda kaygı duyuluyordu.
Ortalama bir “nitelikli dolandırıcılık” vakasının çok ötesinde bir hikâye ile karşı karşıyayız. Uluslararası bir kara para aklama soruşturmasının muhatabı olan başrol oyuncusu, bir boya sandığı ile Kars’tan yola çıkıp trilyonlara hükmetmeyi becermiş bir insanı. Karanlık ilişkilerini perdelemek için kullandığı sosyal sorumluluk ve yardım projeleriyle epey bir ihtiyaç sahibinin gönlünü çelip kendisine meftun etmeyi başarmış olduğunu hızlı bir sosyal medya taramasıyla tespit edebilirsiniz. Yoksul öğrencilerle mültecilere yardıma hatırı sayılır para akıtmış olduğu için uluslararası yardım kuruluşlarının verdiği sertifikalar kendi isminin baş harfleriyle anılan şirketinin internet sayfasında gururla sergileniyor.
PR şirketleri aracılığıyla medyaya gönderilen basın bültenlerinde –ki üzerine tek virgül eklemeden haber diye yayınlayan haber sitelerinin günahları boynuna– SBK Holding’in Türkiye ve komşu bölgelerdeki sıkıntılı varlıklara odaklanan bir risk sermayesi şirketi olduğu belirtiliyor. Holdingin patronu Sezgin Baran Korkmaz’ın New York merkezli bir çeşit düşünce kuruluşu olan EastWest Institute’da yönetim kurulu üyesi olduğu ve kuruluşun İstanbul ofisinin kendisi tarafından açıldığı da basın bültenlerine özenle yerleştirilmiş. EastWest Institute ismini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretlerinden hatırlayacaksınız. Amerika’nın önde gelen düşünce kuruluşlarının yanında pek hükmü geçmeyen bu kuruluşun bağışçılarını memnun etmeye yönelik etkinlik düzenlemek dışında düşünce dünyasına ne katkısı olduğunu bilen yok. Son yıllarda Erdoğan’ın ABD ziyaretleri sırasında diğer düşünce kuruluşlarında kamuoyuna açık tartışmalara katılması gelecek eleştiri ve tepkiler nedeniyle riskli bulunduğundan EastWest Institute’da göstermelik bir kapalı toplantıyla yetinildi.
Aslında SBK’nın ismini bundan altı yedi yıl öncesine kadar hükümet mahfillerinde bilen kimse yoktu. Sezgin Baran’ın Özbulcum olan soyadını 1993 yılında değiştirip Korkmaz yaptığını bilmiyorlardı o tarihte mesela. SBK, TÜSİAD çevresi tarafından ciddiye alınmayarak mağdur edildiği söylemi üzerinden hükümet içinde kendisine çeşitli bağlantılar kurmayı başardığında yurt dışında Türkiye’nin lobisini yapmak için önemli kaynaklara sahip olduğunu söyleyecekti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Erdoğan çevresinden önemli bir ismin telkiniyle kahramanımız DEİK bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye-ABD İş Konseyi’ne (TAİK) paslandı… Yurtdışı faaliyetlerin finansmanına katkısı olabileceği notuyla.
Hemen sonrasında SBK, Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Yatırım Ofisi’nin o zamanki Başkanı Arda Elmut’un yanında görüntü vermeye başladı. Arşivlerde yer alan 10 Ekim 2016 tarihli bir habere göre “Washakie Yenilenebilir Enerji Grup” Türkiye’de sağlık ve finans sektörlerinde yeni yatırımlar için yaklaşık 1 milyar dolarlık bir fon oluşturmuştu. Washakie’nin yatırımlardan sorumlu üst yöneticisi ise Sezgin Baran Korkmaz’ın ta kendisiydi. Yatırım Ofisi’nde düzenlenen imza töreninde Korkmaz, 15 Temmuz’daki darbe girişimi akşamında Beylerbeyi’nde bir restoranda şirketin Amerikalı bir yöneticisiyle yemekte olduklarını anlatıyor ve ekliyordu: “Darbeyi burada yaşamaları ve ertesi gün her şeyin normale dönmesi, yatırımın gelmesini sağladı.”
Yatırım Ofisi’ndeki imza töreninden yaklaşık üç ay sonra ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ABD’de yaşayan iş insanı Yalçın Ayaslı tarafından kurulan Borajet’in tüm hisselerinin Korkmaz’a ait SBK Holding’e geçtiğini duyurdu. Satış sonrasında Korkmaz ve Ayaslı arasında başlayan hukuk savaşı bugün hala sürüyor. Ayaslı, Borajet’i satın alabilmek için Korkmaz’ın Türkiye’de sahte deliller üreterek aleyhinde soruşturma başlatılmasını sağladığı ve kendisine şantaj yaptığı iddiasıyla ABD’nin New Hampshire eyaletinde dava açtı.
Bir sonraki sahnede SBK karşımıza TAİK ve American Turkish Council’ın (ATC) 2017’de Washington’da düzenlenen ortak yıllık konferansında çıktı. O dönemde TAİK Başkanlığını yürüten ancak daha sonra adı Mueller soruşturmasına karıştığı için istifa etmek zorunda kalan Ekim Alptekin’le aynı masada oturuyordu. Hatta konferans sırasında yaptığı kısa konuşmada Alptekin’e methiyeler düzüyor, kariyerindeki yükselişte onun önemli payı olduğunu söylüyordu. O gün gazeteci olarak o salondaydım. Kahve arasında Alptekin’e hayatımda ilk kez gördüğüm ve dinlediğim Sezgin Baran Korkmaz’ın kim olduğunu sormuştum. Verdiği yanıt şuydu; “Ben de çok tanımıyorum aslında, yeni üyemiz. Ne istesek ikiletmeden sponsor oluyor.” Nitekim o konferansta kafa masada oturabilmek için tak diye 75 bin dolar vermişti.
SBK’nın konferans sponsorluğundan çok daha derin işler ve ilişkiler peşinde olduğunu ise o gün tabii ki anlatmamıştı bana Ekim Alptekin. Korkmaz ile Alptekin’in bugün İstanbul’daki bir inşaat projesi yüzünden davalık olduğu notunu da buraya düşmekte fayda var.
SBK mevzusunun tuhaf yerlere doğru gitmekte olduğu Alptekin’le ayaküstü sohbetimizden yaklaşık beş ay sonra Reuters’ın yayınladığı haberle su yüzüne çıktı. Haberde Sezgin Baran Korkmaz’ın Gülen’in ABD’deki ağının çökertilmesi ve Türkiye lehine lobi yapması için eski CIA Direktörü James Woolsey ile görüştüğü anlatılıyordu. Haberi yazan muhabirin gördüğü e-posta yazışmalarına göre Woolsey, söz konusu PR çalışmasını kendi şirketinin 10 milyon dolara yapabileceğini bildirmişti. AKP hükümeti o dönem benzer bir lobi çalışmasını daha ufak bir fatura karşılığında birkaç ay sonra ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk Ulusal Güvenlik Danışmanı olacak olan emekli General Mike Flynn’in yapmasına onay vermişti. Flynn biraz daha ileri bir tarihte yargılanırken o parayı Ekim Alptekin üzerinden Türk hükümetinden aldığını ancak rapor etmediğini itiraf etmişti.
Tüm bunlar olurken SBK bir yandan da Türkiye’ye soktuğu kaynağı belirsiz paralarla çılgın gibi zor durumda olan şirketleri satın almaya devam ediyordu. İş dünyasında kulaktan kulağa Korkmaz’ın hükümete yakın olduğu, bazı savcılar üzerinden iş bağladığı fısıldanmaya başlanmıştı.
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017 Mayıs’ında Washington’a yaptığı ziyaret sırasında görüştüğü Amerikalı iş insanları arasında Sezgin Baran Korkmaz’ın üst düzey yönetici göründüğü Washakie Grup’un ortaklarından Jacob Kingston da vardı. O fotoğraf karesi iki yıl sonra Amerikan basını tarafından defalarca kullanılacaktı. Zira Jacob Kingston ve kardeşi Isaiah, 2019 yılında ABD’de şirketlerinin bio-yakıt ürettiğine dair sahte belgeler düzenleyerek 511 milyon dolarlık vergi indiriminden haksız biçimde faydalandıkları suçlamasıyla tutuklandı. Mahkeme sürecinde Kingston’lar ABD Hazinesi’ni dolandırarak elde ettikleri paranın önemli bir bölümünü 2014- 2018 yılları arasında SBK kontrolünde Türkiye’ye gönderdiklerini itiraf ettiler. Yaptıkları işlemlerin belgelerini de savcılarla paylaştılar. Bunun üzerine Utah Federal Savcılığı, mahkemeye başvurarak iş insanı Sezgin Baran Korkmaz’ın (SBK) Türkiye’deki varlıklarının ABD tarafından geri alınmasını talep etti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan kara para aklama soruşturması kapsamında Sezgin Baran Korkmaz’ın bütün mal varlığına el konulduğunu geçen hafta Sözcü’nün haberinden öğrendik. Sonrasında Korkmaz’ın haberin yalan olduğunu ima eden sosyal medya paylaşımlarını görünce işin peşine düştüm. Biraz kazıyınca SBK’nın uzun zamandır rüşvet verdiği bir savcı aracılığıyla yürütmeyi durdurma çıkartmaya çalıştığını ancak “yukardan” talimatla SBK’nın bu girişiminin son anda engellendiğini öğrendim. Dahası, söz konusu savcı apar topar görevden alınmıştı.
Türkiye’deki soruşturmanın seyri açısından şu aşamada SBK’nın mal varlığına el konulmasından daha kritik önemde olan kendisine yurtdışına çıkış yasağı getirilmiş olması. Zira edindiğim bilgilere göre Beştepe’de Sezgin Baran Korkmaz’ın ikinci bir Zarrab vakasına dönüşmesinden ciddi anlamda kaygı duyuluyordu. Korkmaz’ın kendini kurtarmak için bir noktada ABD’ye giderek elindeki fotoğraf albümü üzerinden “hikâye üreteceğinden” korkan Ankara, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hamlesiyle kendince bir taşla iki kuş vurdu. Hem ABD Adalet Bakanlığı’nın talebine olumlu yanıt verilmiş oldu, hem de Korkmaz’ın esrarengiz biçimde ortadan kaybolması engellendi.
Lakin Kars’tan Utah’a uzanan bu hikâyenin henüz gün yüzü görmemiş birkaç skandalı daha kaldıracak yeri var gibi duruyor.