Anayasa Mahkemesi, İletişim Başkanlığı’nın “gerekli gördüğü tüm bilgileri” kamu kurum ve kuruluşlar ile tüzel kişilerden isteme yetkisinin anayasaya aykırı olmadığına hükmetti.
24 Temmuz 2018’de çıkarılan 14 Nolu İletişim Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 17. Maddesinde, İletişim Başkanlığı’na bütün kurumlardan istediği bilgileri alma yetkisi verilmişti. Bu maddede, ”Başkanlık, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler” düzenlemesi yer almıştı.
Ana muhalefet partisi CHP, düzenlemedeki “gerekli gördüğü bilgileri” ibaresinin anayasaya aykırı olduğu, temel hak ve özgürlüklere ilişkin konuların Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle düzenlenemeyeceği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.
İletişim Başkanlığı’na verilen bu yetkinin anayasaya aykırı olmadığı belirtilen gerekçeli kararda, “Başkanlığı görevleri kapsamında gerekli gördüğü bilgileri istemeye yetkili kılan kuralın yürütme yetkisine ilişkin konuyu düzenlediği anlaşılmaktadır” denildi.
Başkan Arslan’ın da aralarında bulunduğu 5 üye karşı oy yazdı
Karara, AYM Başkanı Zühtü Arslan, Başkan Vekili Hasan Tahsin Gökcan, Engin Yıldırım, M. Emin Kuz ve Yusuf Şevki Hakyemez muhalefet ederek, karşı oy yazdı.
Zühtü Arslan, düzenlemenin hem konu bakımından yetki yönünden hem de içerik yönünden anayasaya aykırı olduğunu kaydetti. Anayasada düzenlenen temel haklar, kişi hakları ve siyasi hakların Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle düzenlenemeyeceğine işaret eden Arslan, bunların “yasak alan” kapsamında olduğunu kaydetti. İletişim Başkanlığı’nın talep edeceği verilerin kişisel bilgiler olduğunu vurgulayan Arslan, bu yetkinin ancak yasayla açık, sınırlı ve belirli şekilde düzenlenmesi gerektiğini anlattı.
Arslan, “Sonuç olarak iptali istenen kural, ister kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ister daha genel anlamda özel hayatın gizliliği kapsamında kalsın, her durumda Anayasa’da kanunla düzenlenmesi gereken bir konudur” dedi.
Temel hak ve özgürlüklere yapılacak müdahale alanı genişledikçe, muhtemel keyfi ve ölçüsüz uygulamalara karşı bireylere güvence sağlayan kuralların daha açık ve belirli olması gerektiğini ifade eden Arslan, şunları kaydetti:
“Kişisel verilerin korunması hakkıyla ilgili dava konusu kural bakımından da geçerlidir. İletişim Başkanlığı’nın görev alanının oldukça geniş olduğu ve dolayısıyla iptali istenen ibarenin geniş bir alanda kişilerin temel haklarına müdahale olduğu ve dolayısıyla iptali istenen ibarenin geniş bir alanda kişilerin temel haklarına müdahaleye izin verdiği dikkate alındığında, kişisel verilerin korunması hakkını korumaya yönelik güvenceleri karşılayan açıklıkta ve belirlilikte düzenlemeye ihtiyaç olduğu izahtan varestedir.”
Arslan, kuralın İletişim Başkanlığı’na neredeyse “sınırsız bir yetki” tanıdığını belirterek, düzenlemenin belirsiz ve öngörülemez bir düzenleme niteliğinde olduğunu kaydetti. Arslan, düzenlemenin kişisel verilerin korunmasını güvencesiz hale getirdiğini vurguladı.
“Devlet iştahını kontrol etmeli”
Anayasa Mahkemesi Üyesi Engin Yıldırım da İletişim Başkanlığı’nı kişisel verilere sınırı olmayan müdahalede bulunma imkanı verildiğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
“Devlet kendisinden beklenen işlevleri yerine getirmek için bireylere ait bilgileri çeşitli gerekçelerle kaydetme, saklama, aktarma ve kullanma gibi işlemlerde kullanabilir ama bunun kişi hak ve özgürlüklerini en az sınırlayacak şekilde yapılması gerekir. Kişisel verilerle ilgili yasal düzenlemelerde verilerin toplanması, kullanılması, ne kadar süre ile tutulacağı, amaca uygun kullanılıp kullanılmadığının nasıl denetleneceği ve imhası gibi hususların açık ve net olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu durumlarda kötüye kullanımları engellemek ve keyfi uygulamaların önüne geçmek amacıyla belli güvenceler ortaya konulmalı ve bunların etkin bir şekilde işlemesi sağlanmalıdır. Kişisel verelere dönük müdahalelerin demokratik toplum düzeni gereklerine uygun ve ölçülü olması da anayasal bir zorunluluktur. Modern devlet bilgi açlığını giderirken, iştahını kontrol etmeyi bilmelidir. Aksi takdirde obezite durumuyla karşı karşı karşıya gelebilir ve bu da hukuki, toplumsal ve siyasi ve iktisadi sağlık için sorunlara yol açabilir. (..) Kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmadan toplanması, işlenmesi ve aktarılması, kişinin basit bir veri nesnesi olarak değerlendirilmesine yol açtığından insan haysiyetini de zedelemektedir.”