Ana SayfaHaberlerİmamoğlu: “Barış ve huzurun güçlenmesine katkı sağlayacak her girişimin koruyucusu oluruz”

İmamoğlu: “Barış ve huzurun güçlenmesine katkı sağlayacak her girişimin koruyucusu oluruz”

Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek hakkındaki sözleri nedeniyle “tehdit” ve “kamu görevlisine hakaret” suçlamalarıyla 1 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldığı davada yaptığı savunmadan çözüm süreciyle ilgili sözlerini paylaştı.

Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi X hesabından paylaşılan mesajda, İmamoğlu’nun savunmasından şu ifadeler yer aldı:

“Türkiye’de barış ve huzurun güçlenmesine katkı sağlayacak her girişimin doğal şekilde aktörü ve koruyucusu oluruz. Ancak, ne zaman koltuğu tehlikeye girse, millete karşı cephe alanların samimiyetini sorgulamak ve milletimizin kazanımlarının sigortası olmaktan da geri durmayız.”

“Sürece karşı en büyük sabotaj…”

İmamoğlu’nun mahkeme savunmasında, çözüm süreciyle ilgili bölümün tamamı şöyle:

“Zor bir kavşaktayız. Önemli gündemlerinizden birisi de Ekim 2024 tarihinden itibaren Türkiye’nin gündeminde olan ‘Terörsüz Türkiye.’ ‘Terörsüz Türkiye’ diye tariflenen bu mesele, gerçekten bizim için çok önemli. Hele hele Genel Başkanımız da burada… Mensubu bulunduğum siyasi anlayış ve partimin daimî, her zaman savaşların, terörün ve terörden beslenenlerin karşısında olduğu nettir. Ve bir tarihi gerçektir. Bizler, ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinin daimî bekçileriyiz ve olmaya da devam edeceğiz. Tabii ülkemize ve milletimize büyük bedeller ödeten, binlerce vatandaşımızın canına mal olan, kahraman ordumuzu, emniyet ve jandarma mensuplarımızı, kamu görevlilerinin şehadetine sebep olan terörü reddederken, sürekli siyasi mücadelemizin içerisinde, her anında sivil ve barışçıl siyaseti de savunduk. Türk, Kürt bütün vatandaşlarımızın demokratik, adil, müreffeh, özgür bir hayat yaşaması için tarihimiz terörün değil, sivil bir biçimi ve özellikle barışçıl siyasetin güçlenmesi için attığımız adımlarla doludur.

Türkiye’de barış ve huzurun güçlenmesine katkı sağlayacak her girişimin doğal şekilde aktörü ve koruyucusu oluruz. Ancak, ne zaman koltuğu tehlikeye girse, millete karşı cephe alanların samimiyetini sorgulamak ve milletimizin kazanımlarının sigortası olmaktan da geri durmayız. Bu bizim ne ana muhalefet ne de Türkiye’nin birinci partisi olarak duruşumuz değil, tam da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu partisi olmaktan gelen sorumluluğumuzdur. Türkiye’de, özellikle milletçe geleceğimiz adına, milletçe yürütülmesini arzu ettiğimiz bu sürecin uygulanmasında yıllardır Türkiye’de kaos, kriz, baskı siyaseti uygulayan, milletimizi ayrıştıran, nefret dilinden sakınmayan, dönemsel çıkarlarına göre hareket eden iktidar, ne ucuz bir siyaset ile bizi sürecin dışında bırakabilir, ne de milletimizin duygularını istismar etmelerine müsaade etmeyiz.

Biz, bu sürecin hukuk ve adalet çizgisinden sapmayan, kapsayıcı, kuşatıcı, beraberlikle, eşit yurttaşlık ilkesiyle, güçlü, demokratik devlet düzeni tesisi ile bunu başardığımızda, aynı zamanda Orta Doğu’da bir kutup yıldızı gibi parlayacağımızı ve bütün yakın coğrafyamıza güçlü bir barışı kazandıracağımıza inanan bir noktadayız. Ülkemizin içerisinde bu sürece karşı gerçekleştirilen en büyük sabotajın da altını çizmek isterim. Bu sabotaj, ana muhalefetin seçilmiş belediye başkanlarına, siyasetçilerine, namuslu bürokratlarına ve cumhurbaşkanı adayına cezaevi ile yıldırma politikasıyla beraber bizlerin esir tutulduğumuz Silivri’de, işte tam da Silivri’de kurulan bu kampüsün içerisinde yargılanmamızla sonuçlanan sürecin sonudur, nihayetidir. Ama buna asla başarılı olamayacaklar. Biz, özellikle ifade edeyim ki, Türkiye’de çok derin siyasi, hukuki ve iktisadi kriz sürüklenmesine sebep olan bu akla karşı süreci başlatan, özellikle Milliyetçi Hareket Parti’ne ve DEM Parti’ye, buradan, bu mahkeme salonundan, adalet aradığımız, bu ülkede adalet için sonuna kadar mücadele edeceğimiz bu ülkede bir çağrıda bulunmak istiyorum. Ve onlara sesleniyorum ve diyorum ki, bu süreci kendi ikballeri için bir fırsat gören akıldan kendinizi ayrıştırın. Ya da tarihi bir sorumlulukla, sürecin bütün Türkiye’ye doğru bir zeminde, bütün hassasiyetleri ile dikkate alındığı bir şekliyle şeffaf, katılımcı, kucaklayıcı yöntemlerle sürdürülmesini sağlama konusunda ciddi adımlar atmalısınız.

Burada özellikle söyleyeyim: Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yürütülen, ülkenin bu tarihi kavşağındaki atılan adımların da bu çağrıyı… Ki Genel Başkanımız burada. Kendileri bunu çok üst seviyede yaptılar. Ben de bu çağrının arkasında durduğumu ve olması gerektiğini ifade ettim. Tabii burada doğru usullerle siyasi partilerin temsiliyeti, eşitlikçi, çoğulcu yöntemler ile desteklenmesi ve birçok hususta nitelikli çoğunluk gibi yöntemler ile yol alınması da mutlaka yapılmalıdır. Bakın; mutlaka bilinmelidir ki bu sürecin başarıya ulaşması için tarihi adımların sonuca varması ancak hukuksuz uygulamalardan, mevcut anayasayı dahi ihlal eden uygulamalardan, kayyumlardan vazgeçilmesi zorunluluktur. Aksi takdirde bu sürecin başarıya ulaşması, ne yazık ki mümkün olamaz. Bu yönüyle siyaset, burada ikbal aramasın. ‘Burası’ derken, buranın da altını çizmek istiyorum. Buranın bir mahkeme olduğunu, mahkeme salonu olduğunu, buraya siyasi müdahalenin olmaması gerektiğini, siyasi müdahalenin son bulması gerektiğini, siyasi müdahalenin cenderesi altında olan ve bu süreci bu şekilde karşılayan insanların hak ettiği muameleyi, yine bu yargı çatısı altında bulacaklarını, doğru zaman geldiğinde hesap vereceklerinin de altını çizmek istiyorum.

Tabii şunun ifade etmek isterim: Bugün ülkemizde en ciddi meseleye dahi, en önemli meseleye dahi bakışta siyasi ikballerini, yarınki seçimi düşünen, ‘O seçimi nasıl kazanırım? Bunun altından nasıl bir ayrıştırıcılık çıkartırım’ diye bakan akla karşı, biz, bugün yine bir mücadele içerisindeyiz, dün olduğu gibi. Yine bugün bu ortamı karıştıran, insanları kutuplaştıran, ‘Sen gelemezsin, o gelsin, o gelmesin’ diye birbirini ayrıştırmaya çalışan akıl, işte gerçek anlamda bu ülkenin evlatlarını, bu milletin evlatlarını ister hâkimin çocuğu ister savcının çocuğu ister burada bulunan avukatların, ister 86 milyonun evladı olsun, onları tehdit eden, onları köşeye sıkıştıran, onlara hakaret eden bu akıldır, bu anlayıştır, onun altını çizeyim. Siyaset, bu yönüyle gerçekten tüm mükteseplerden akan kanallarıyla birlikte, memleketin sorunlarında, çözümde birlikte düşünsün, birlikte çalışsın. Bizim baktığımız pencere budur.

Bizlere düşen; bu topraklarda kardeşçe, özgürce, onurlu bir yaşamı inşa etmektir. Bu yol zorlu olsa da inancımız tamdır. İrademiz sağlamdır. Bu memleket hepimizindir. 86 milyon yurttaşımızın evlatlarınındır. 86 milyon insanımızın eşit hissedarlığıyla beraber bu memleketin sahibi olduğunu herkes buradan bilsin ve duysun.

Ne güzel söylemiş Nazım: ‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın. Yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.'”

- Advertisment -