İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, TBMM’de 7. Yargı Reformu diye adlandırılan kanun teklifi hakkında İYİ Parti grubu adına yaptığı konuşmada, bir sonraki dönemde TBMM çatısı altında bulunmayacağını ve teklif metninin dışında da değerlendirmeler yapacağını belirterek Türkiye’nin demokratikleşmesi tartışmalarıyla ilgili geriye dönük bir yorum yaptı. Subaşı’nın konuşmasından öne çıkan satırlar şöyle:
“Bu düzenlemelere ‘reform paketi’ denilmesini doğru bulmuyoruz. Günlük sorunlara dönük özensizce hazırlanmış torba yasa teklifleriydi. Gerçek bir yargı, hukuk reformuna ihtiyacımız var mı derseniz, Türkiye’nin tam da bu konuda ciddi reforma ihtiyacı vardır.
“Geldiğimiz noktada yıllar sonra yargıya güven arttı mı? İyi niyetle görevini yapmaya çalışan yargıç ve savcılarımızın varlığına rağmen maalesef giderek azaldı. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili olumlu bir gelişme oldu mu? Maalesef hayır.
“Gerçi siyasi erkin işine gelen de zaten buydu. Yargının, insan hakları mahkemelerine uyumu ise hiç iyiye gitmiyor. Kötüye gitmesi de doğal çünkü örneklerini gördüğümüz gibi mahkeme kararlarına uymayan yargıç ve savcılar terfi ettirildi yani iktidar zaten bir taraftan uyumsuzluğu teşvik ediyor. Onun için bu yargı paketlerinden sonuç almak mümkün olamazdı, olmadı da.
“Genelkurmay, terörün nedeninin araştırılmasının siyaset alanının dışında kalmasını istiyordu”
“70’li yıllar kargaşa ve anarşinin devam ettiği yıllardı. Gençlerin sağ-sol kavgaları çatışmaya dönmüş, yirmi yıla yakın süre ülkeyi meşgul etmişti. 80 askerî darbesiyle çatışmalar sonlanmıştı ama sağ-sol kamplaşması yine siyaset için kullanılan bir alandı.
“80 darbesi anarşiyi bastırmış ancak ardından terör başlamıştı ve terör canlara kıyıyor, ülkenin kaynaklarını yok ediyordu. İktidarlar terörü sonlandırma görevini sadece silahlı kuvvetlere havale ediyordu.
“Kahraman kolluk güçlerimiz yılmadan mücadele ettiler, bu uğurda birçok gencimizi kaybettik. Siyaset, sağ-sol çatışmasını da terörün nedenini de araştıramadı, daha doğrusu Genelkurmay bu alanın siyaset alanının dışında kalmasını istiyordu. Oysa, bunları farklı boyutlarıyla araştırmak ve çözüm aramak tam da siyasetin konusu ve sorumluluğuydu.
“1991’de Demirel ve İnönü’ye ‘DYP-SHP koalisyonu yararlı olur’ dedik”
“1991 yılında, belediye başkanlığım sırasında seçimler olmuş ama tek başına iktidar çıkmamıştı, sağ-sol çekişmesi ise sürüyordu. SHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, Antalya Belediye Başkanı olarak Doğruyol Partisinden bendeniz ve 20’ye yakın SHP’li, DYP’li belediye başkanları olarak seçimlerin ardından, rahmetle andığım Genel Başkanlar Sayın Demirel ve Sayın İnönü’yü ziyarete gitmiştik.
“Başkanlar arasındaki dostluklardan söz ederek sağ ve sol iki partinin birlikte hükûmet kurmalarının yararlı olacağından söz etmiştik. Liderler bizden etkilenmiş, benzer konuşmaları o günlerde yapılacak geniş divan toplantılarında dile getirmemizi söylemişlerdi, bizler de görevimizi yaptık. Gerilimin düştüğünü zannediyorum ve sonrasında da kurulan koalisyon hükümetiyle, yıllardır süren sağ sol çekişmesi ve çatışması da sonlanmış oldu.
“’Kürt realitesi’ adımının devamı gelmedi, sanıyorum konunun siyasetin dışında olması gerektiği hatırlatıldı”
“‘Kürt sorunu’ diye dillendirilen konuya da eğilmek istediler. İki lider, Diyarbakır seyahatinden önce, Kürt realitesini kabul etmek gerekir diyerek bir adım atmışlardı ama gerisini getirmekte zorlandılar; sanıyorum, yine bu konunun siyasetin dışında olması gerektiği hatırlatılmıştı.
“Oysa 1990 yılında SHP’nin hazırlattığı ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sorunu’ adlı rapor hayli kapsamlıydı. ‘Kürt sorunu’ diye de anılan bu rapor aynı nedenle siyasetçiler tarafından maalesef savunulamamıştı. 1991 yılında ise Sayın Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanıyken hazırlatıp Sayın Erbakan’a sunduğu ‘Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri’ başlıklı raporu da konuya benzer öneriler getiriyordu.
“Yine, rahmetli Özal döneminde, 1992 yılında Adnan Kahveci’ye hazırlattığı ön rapor bulunmaktadır. Cumhuriyetin ilk döneminde de konunun önemi nedeniyle hazırlanmış onlarca rapor bulunmaktadır. Belki siyaset bunları değerlendirip güvenlik önlemleri yanında başkaca adımlar atabilse teröre imkân sağlayan iklim ortadan kalkmış olabilirdi.
“Toplumun fay hatları tetiklendi”
1989’da Kenan Evren’in açtığı dava sonucunda, Anayasa Mahkemesi’nin kanunen kısıtlayıcı bir hüküm olmamasına rağmen üniversite öğrencilerine başörtüsünün yasaklanmasının önünü açan kararını hatırlatan Subaşı, bu karar ile bir fay hattının daha tetiklendiğini ve toplumun yine ayrıştığın söyledi.
Subaşı, konuşmasına şöyle devam etti:
“2010 referandumuyla yapılan Anayasa değişikliği sonrası, yargıda beklenmedik biçimde devlete sızdırılmış olan örgütlü yapı yargıya hâkim olduktan sonrası gelişmeler sonucu Genelkurmay hedef alınmış, kumpas davası olarak adlandırılan davalarla askerî yapı ve hiyerarşik nizam çökertilmiş, vesayetin etkisi de kalmamıştı.
“Bu gelişmeler sonucu Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun tavırları da yorgun düşen toplumun başörtü konusunun kendiliğinden çözümünü kolaylaştırmıştı.
“Evet, çözüm kolaylaşmıştı ama sonrasında en büyük tehlike ve tehdidin devlete sızan bu terör örgütü olduğu acı gerçeğiyle karşı karşıya kalınmıştı.
“Bu defa siyasetin alanı dar koridorda değildi ama giderek yargı, yürütme ve yasamanın da gücünü kullanan kontrolsüz bir güçte toplanmaya başlamış, denetim olmadığı için örgüt devlete sızmıştı.
“2017 referandumundan sonra Cumhurbaşkanı hükûmet sistemiyle de Cumhurbaşkanı tüm gücü tekeline aldı. Parlamento işlevini kaybetti, denetim ve sorgulamadan ari yapı tümüyle keyfiliğe büründü.
“Yine, fay hatlarımızdan birini teşkil eden Alevi yurttaşların cemevlerinin ibadethane sayılması istekleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2016 yılında verilen kararıyla, haklı oldukları kesin hükme bağlanmasına rağmen uygulanamamıştı çünkü farklı bir inanç grubunun tercihini egemen diğer bir inanç grubu belirliyordu.
“Osman Kavala mahkeme kararına rağmen tutuklu”
“Yine, mahkeme kararına rağmen Osman Kavala ve benzeri birçok kişi Gezi Parkı davası nedeniyle hâlâ tutukludur. Bunlar keyfî yönetimin binlerce mağduru arasındaki çarpıcı örneklerdir.
“Cumhurbaşkanının yarattığı birçok ayrışma, kamplaştırma faaliyetlerinin yanı sıra, siyaseten yerli ve millî namı altında yeni bir fay hattı daha siyaset sahnesine sürülmüştür. Bunlar partili Cumhurbaşkanı sisteminin sakıncalı örnekleridir.
6 Şubat depremi devletin işlemezliğini bir kere daha gösterdi”
“6 Şubat’ta yaşadığımız büyük deprem ve felaketi sonrasında, devletin işlemezliği bir kere daha kendini göstermiş, can kayıplarının artmasına neden olmuştu. Şimdi de yine yeterli inceleme yapılmaksızın ‘On binlerce temel atıyoruz’ diyerek seçimlere dönük beklenti yaratmak amaçlanmaktadır.
“Geçtiğimiz yıllarda Mecliste çıkarılan imar affının on binlerce yurttaşın ölümüne neden olan çürük binalara bir nevi devletçe koruma sağladığı unutulmamalıdır.
“Dilerim ki 14 Mayıs seçimleri sonrası oluşacak iktidar, halkın yüklediği siyasi sorumluluk gereği, cesaretle Mecliste her konuyu özgürce tartışıp çözümlere kavuşturabilir. Bu yüce çatı altında aziz milletimiz çok önemli görevler başarmıştır. Bu çatının Kurtuluş Savaşı’nın karargâhı olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu çatı altında kurulduğu unutulmamalıdır.”