İzmir’in Buca ilçesindeki Belenbaşı Köyü’nde bulunan Belenbaşı İlkokulu’nun binasının yıkılıp tekrar yapılmasının ardından isminin “Şehit Esat Oktay Yıldıran İlkokulu” olarak değiştirildi.
Buca İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okula “ŞEHİT ESAT OKTAY YILDIRAN” isminin verilmesi bir törenle kutlandı.
Törene Esat Oktay Yıldıran’ın ailesi, Buca Kaymakamı Mahmut Nedim Tunçer, Konak Kaymakamı Gökhan Görgülüarslan, Buca İlçe Mili Eğitim Müdürü Hüseyin Güneş, ilçe protokolü, köy halkı, öğretmen ve öğrenciler katıldı.
Okulun isim değişikliği töreninde Esat Oktay Yıldıran için lokma da dökülüp ikram edildi.
Orhan Miroğlu: Açık konuşalım, bir okula Esat Oktay’ın isminin verilmesi Şeyh Said isminin bir bulvara verilmesine karşı bir misilleme! Muhatapları belli olan bir misilleme!
2022 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasıyla, 12 Eylül sonrası yaşanan işkenceler nedeniyle müzeye çevrilen Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkence iddialarının merkezinde olan güvenlik amiri Yıldıran’ın isminin bir ilkokula verilmesine sosyal medyadan tepkiler geliyor.
12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde bir dönem hapis yatan Kürt siyasetçi, AK Partili Orhan Miroğlu şunları söyledi:
“Diyarbakır- Beş No’lu Cezaevini Kültür Turizm Bakanlığı kültürel alanlar ve hafıza mekanı olarak restore edip halka açmaya çalışırken; bu cezaevini dünyanın en kötü 10 cezaevi arasına sokmayı ‘başarmış ‘ bir işkencecinin adı İzmir’de bir okula veriliyor! Birilerinin AK Parti’nin attığı insani ve demokratik adımları engellemeye çalıştığı besbelli. Açık konuşalım, bir okula Esat Oktay’ın isminin verilmesi Şeyh Said isminin bir bulvara verilmesine karşı bir misilleme! Muhatapları belli olan bir misilleme! Amed Spor – Bursaspor karşılaşmasında beyaz toroslar ve Yeşil kod adlı bir seri katilin fotoğraflarını taşıyıp , etnik hınç ve öfkenin yükselmesine sebep olanlarla , bir okula bir işkencecinin adını uygun bulanlar aynı zihniyet dünyasında yaşayan ve aynı amaçların peşinde koşan insanlardır.
Durdurulmazlarsa yarın Yeşil’in adını bir anaokuluna verebilirler ve bu hiç sürpriz olmaz! Kürtler’e ya beyaz torosları ya da Yeşil ve Esat Oktay’ı hatırlatanlar bu ülkeye zarar veriyor. Esat Oktay’ın İstanbul’da eşi ve çocuklarının gözü önünde öldürülmesi asla kabul edilemez. Bir terör eylemidir ve şiddetle kınanmalıdır. Ama bu, hiç bir şekilde ardında işkenceden geçmiş binlerce insan , intiharlar ve ölümler bırakan Esat Oktay’ın adının bir okula verilmesini meşru kılmaz. Her şeyden önce daha dün toprağa verdiğimiz 12 askerimizin ve binlercesinin hatırasına ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına da saygısızlıktır. Bu ismi verenlerin derdi şehitler değil.
İsmi yaşatılacak o kadar çok şehidimiz var ki! Koyacaksanız benim yakın korumam olan ve daha altı aylık hamileyken karnındaki bebeğiyle Midyat’ta iki silah arkadaşıyla beraber şehit edilen Şerife Özden Kalmış’ın adını koyun! Koyacaksanız Diyarbakırlıların yeni doğan çocuklarına adını vermeye hala devam ettiği Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın adını koyun! Şerife’nin ve Gaffar’ın bu ülkeye adanmış hayatlarını genç kuşakların bilmesi ve öğrenmesi ne iyi ne güzel olur! Peki bir işkencecinin hayatında iyi ve güzel olan nedir, ibretten başka! Bu iş Türkiye’ye yakışmadı Sayın Bakanım!”
Esat Oktay Yıldıran kimdir?
TRT Haber’in geçen yıl yaptığı Diyarbakır Cezaevi haberinde işkence iddiaları ve Diyarbakır Cezaevi’nde İç Güvenlik Komutanı olarak görev yapan Binbaşı Esat Oktay Yıldıran ile ilgili şunlar yazılmıştı:
“12 Eylül’ün karanlık günlerinin en bilinen yerlerinden biri Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaeviydi. İnşasına 1972 yılında başlanan cezaevi 12 Eylül darbesinden iki ay önce tamamlanmış ve kamuoyuna ‘modern’ olarak lanse edilmişti. Ancak darbenin ardından, zaman içerisinde böyle olmadığı ortaya çıkacaktı.
Binbaşı Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki Diyarbakır Cezaevi dünyanın en kötü on cezaevinden biri olarak listelendi.
Cezaevi yönetimi bilinen işkence yöntemlerinin tamamını uygulamakla yetinmediler mahkumları lağım sularının içine soktular, dışkı yedirdiler, kaba dayaklarla genç yaşlı demeden kemiklerini kırdılar.
İşkence, kötü muamele ve ağır şartlar nedeniyle 1981 ve 1984 yılları arasında 34 kişi yaşamını yitirdi.
25 kişi atılan ağır dayakla öldü, 9 mahkum intihar etti.
Onlarca kişi sakat kaldı, yaşadıkları ağır travmalar sonucu akıl sağlığını yitirenler oldu.
Kişiyi suç işlemekten caydırmak, topluma kazandırmak, ıslah etmek üzere kurgulanmış yapı, terör örgütlerinin insan devşirdiği alana dönüştü.
Zulüm sadece 5 No’lunun koğuşları, hücreleri ile sınırlı değildi.
Yakınlarını görmek için gelen ziyaretçiler hakarete uğradılar, tartaklandılar, aşağılandılar.
Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde yaşananlar ülkenin karanlık geçmişinin en büyük lekelerinden biri haline geldi.
Hakkında filmler yapıldı, belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı.
Kırk iki yıl sonra Türkiye darbeci zihniyetin bir utancından daha kurtuluyor.
Hatırlamak ve bir daha yaşamamak için…”
Yıldıran, Diyarbakır Cezaevi’ndeki görevinin ardından İstanbul’a atanmış, 22 Ekim 1988’de bindiği bir halk otobüsünde uğradığı saldırı sonucunda ölmüştü.
Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilen Yıldıran’a suikastın ardından Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği’nden “Çok kıymetli bir subay olarak isim yapmıştır ve daima da böyle anılacaktır” açıklaması yapılmıştı.