Josep Borrell’in bugün (30 Mart) yazıp Twitter hesabından paylaştığı blogu, kendisinin vurgulamak amacıyla tekrarda fayda gördüğü bölümleri de kesmeden yayımlıyoruz:
Geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyi, AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı. AB liderleri, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, üst düzey diyalogların yeniden başlatılması ve yüz yüze temasların yanı sıra göç yönetimi konusunda güçlendirilmiş işbirliği dahil olmak üzere önemli işbirliği yolları üzerinde çalışmaya hazırlar.
Bu, ilişkilerimizin eşi benzeri görülmemiş bir gerilim seviyesiyle düşük bir noktaya ulaştığı çok zorlu bir yılın ardından gelişti.
Türkiye yetkilileri, 2020’nin sonlarına doğru, AB ile yeniden ilişki kurma konusundaki ilgilerini dile getirmeye başladı. Olumsuz söylemler büyük ölçüde azaltıldı ve Doğu Akdeniz’deki AB üye devletlerinin çıkarlarına aykırı eylemler durduruldu.
“AB, Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik bir çıkara sahiptir.”
Durum kırılgan olmaya devam ediyor, ancak AB, Türkiye’nin bu tutum değişikliğini ve jestlerini memnuniyetle karşıladı ve elini uzatarak karşılık verdi. Nitekim, AB’nin Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik bir çıkarı vardır. Bu aynı şekilde Türkiye için de geçerli. AB, Türkiye’nin açık ara bir numaralı ithalat ve ihracat ortağı ve aynı zamanda yatırım kaynağıdır. En son pandemi öncesi rakamlara baktığımızda, Türkiye’nin AB’ye yönelik 69,8 milyar avroluk ihracatı olduğunu ve AB’nin Türkiye’ye 58,5 milyar avroluk doğrudan yabancı yatırım (DYY) yaptığını görüyoruz. 5,5 milyondan fazla Türk vatandaşı AB üyesi ülkelerde yaşıyor ve Eurobarometer’a göre Türk vatandaşlarının % 61’i AB’yi dünyada önemli bir aktör olarak görüyor. Güvenliği ve savunması NATO’nun içinde olduğundan, Türkiye’nin Avrupa yolunu takip etmekten daha iyi ve gerçekçi bir seçenek öngörebileceğine inanmak zor görünüyor.
“AB, Türkiye’nin açık ara bir numaralı ithalat ve ihracat ortağı ve aynı zamanda yatırım kaynağıdır.”
Sorunların bittiğini düşünmek elbette saflık olur. Avrupa Komisyonu ile birlikte Avrupa Konseyi’ne sunduğum AB-Türkiye ilişkileri raporu, çift kulvarlı bir yaklaşıma sahip ve ilişkideki dört ana gerilim unsurunu ele alıyor: Doğu Akdeniz’deki denizcilik anlaşmazlıkları; Kıbrıs sorunu; özellikle Libya ve Suriye’deki bölgesel çatışmalarda farklı hedefler; Türkiye’deki demokratik standartların bozulması.
Bölgesel konularda, özellikle Suriye (şu anda “Suriye ve Bölgenin Geleceğini Destekleme” konulu beşinci Brüksel Konferansı’nda Birleşmiş Milletler ile eşbaşkanlık yapıyoruz) ve Libya konusunda önümüzde yapılacak önemli işler var. Libya’da son zamanlarda çıkarlarımız arasında yakınlaşmalar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Daha genel olarak, tüm bölge dramatik bir kargaşadan zarar gördü ve yeni bir terörizm türü ortaya çıktı.
“Demokratik standartlarda diyalog ve eylem her zaman AB-Türkiye ilişkisinin ayrılmaz bir parçası olacaktır.”
Demokratik standartlar sadece AB için değil, aynı zamanda Türkiye’deki sivil toplum için de kilit bir unsur olmaya devam ediyor. Siyasi partilerin ve özgür medyanın hedefe konması ve son zamanlarda alınan diğer kararlar, demokrasiye ve temel haklara saygıya aykırıdır. Bu tür konularda diyalog ve eylem her zaman AB-Türkiye ilişkisinin ayrılmaz bir parçası olacaktır.
AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin gidişatına ilişkin rapor, gerilimlerin ikili ilişkilerimiz üzerindeki etkisini ortaya koydu: Temel işbirliği araçlarının ve süreçlerinin fiilen donması. Avrupa Konseyi üyelerinin geçen haftaki açıklaması, bu çeşitli unsurlara haklı bir atıfta bulundu ve bunların işbirliği ve diyalog yolunun başarılı olmasını sağlamadaki önemini kabul etti.
Önümüzdeki görev kolay olmaktan uzak. AB liderleri aşamalı ve orantılı, ancak aynı zamanda tersine çevrilebilir bir yaklaşıma duyulan ihtiyacı vurguladılar. İlişkimizi sürdürülebilir bir şekilde düzeltmek için cesaret ve kararlılık, aynı zamanda esneklik ve anlayış gereklidir. Bekleyen sorunların bazıları, on yıldan beri süren anlaşmazlıklar ve çatışmalar içermektedir. Bununla birlikte, günümüzün çözüm bulma çabalarını geçmiştekilerden ayıran temel bir fark var: Artık, eski anlaşmazlıkların Avrupa Birliği’nin güvenlik çıkarlarını ne kadar derinden etkilediğine dair artan bir bilince sahibiz. Bunlar, bundan böyle Türkiye ile bazı üye devletler arasındaki ikili meseleler olarak kabul edilemez.
“Eski anlaşmazlıklar Avrupa Birliği’nin güvenlik çıkarlarını derinden etkiliyor ve artık sadece Türkiye ile bazı üye devletler arasındaki ikili meseleler olarak kabul edilemez.”
Türkiye önemli bir bölgesel güç ve tarihi kaderi pekâlâ Avrupa Birliği bayrağı altında inşa ettiğimiz eşsiz barış projesinde Avrupa’nın geri kalanına katılmak olabilir. Stratejik kutuplaşmanın dünya çapında yeniden su yüzüne çıktığı bir anda, Türkiye’yi içeren bir Avrupa demokratik direğinin güçlendirilmesi kilit bir dengeleyici unsur olabilir. Bu henüz kazanılmış değil, ancak Avrupa Konseyi olası bir köprü önerdi.
Şimdi bu köprüyü inşa etmeliyiz ve bunu yapabileceğimize inanıyorum. Her yönden siyasi net seçimler ve kararlılıkla. Bizim tarafımızda AB gerekli çabalara yatırım yapmaya hazır. Türkiye de aynı derecede istekliyse ve eylemleriyle daha olumlu bir retoriğin altını çizerse, gerilimi azaltmada karşılıklı yarar sağlayan bir gündem oluşturmaya geçmeye devam edebiliriz.
Çeviren: Meltem Ö. Marbois