Ana SayfaHaberlerKaboğlu: Keşke kendilerine Kemalist, seküler diyen kesimler 82 Anayasası’nın faşist devlet ifadesini...

Kaboğlu: Keşke kendilerine Kemalist, seküler diyen kesimler 82 Anayasası’nın faşist devlet ifadesini böyle sahiplenmeseler

İstanbul Barosu başkanı İbrahim Kaboğlu: Keşke, kendilerine seküler, Kemalist, cumhuriyetçi, demokratik cumhuriyetçi diyen kesimlerin 1982 anayasasının faşist devlet öğretisinden esinlenen ifadesini böyle sahiplenmeselerdi de anayasanın ikinci maddesinde yer alan insan haklarına dayanan cumhuriyet daha ileriye götürülebilir diye düşünebilselerdi. Beni esasen bu üzdü.

İstanbul Barosu Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu, seçimden sonra tartışma yaratan “anayasa” sözleriyle ilgili, “Hakkımda 3 iddia vardı. İkisine yanıt verdim. Bilinçaltımın sebep olduğu refleksti” dedi.Duvar’dan Can Bursalı, dünyanın ikinci büyük barosuna başkanlık yapan İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu ile söyleşi yaptı. Kaboğlu’nun cevapları şöyle: 

İstanbul Barosu Başkanı olarak 50 gün geçirdiniz. Kampanya süreciniz ve seçim galibiyetinizle ilgili tartışmalar yaşandı. Beklediğiniz ile karşılaştığınız arasında fark var mı?

Seçim süreci benim ve ekibim açısından tartışmalı olmadı. 50 gün aslında baronun rutin işleri ve vaatlerimizin geçirilmesi yönündeki çalışmalarımızla geçti. Göreve başladığımızdan beri yaklaşık bin 500 avukata ruhsat verdik ve bu ruhsat törenlerini anlamlandırmak, içeriğini doldurmaya çalışmak, genç avukatlara geleceği yönelik olarak bir hedef belirlemek, kuşkusuz çok önemli. 
Seçim kampanyasında belirttiğim, sürekli vurgulamaya çalıştığım İstanbul Barosu’nun niceliksel gücünü niteliğe dönüştüreceğiz biçimindeki söylemimizi, faaliyetlerimize yansıtmaya çalışıyoruz. Baro bünyesinde yeni merkezlerin kurulması da adım adım gerçekleşiyor. Örneğin Adil Yargılanma Hakkı Araştırma ve İhlalleri İzleme Merkezi vaatlerimizin başında yer alıyordu. Onu yalnızca yönerge ve yönetmelikte kurmuyoruz. Aynı zamanda toplantılar yapmak suretiyle kuruyoruz. Bütün süreçleri katılımcı yolla, yöntemle işletmeye çalışıyoruz.

Akademi kökenlisiniz ve milletvekilliği de yaptınız. Ancak baro başkanlığı ikisinden de farklı bir alan. Nasıl hissediyorsunuz?

Ben yalnızca kuramcı değilim aynı zamanda insan hakları kuruluşlarında ulusal ve uluslararası ölçekte göre yaptım. 1974 yılından bu yana, 50 yıldır acılarıyla, sevinçleriyle, bedel ödemeleriyle dolu dolu bir yaşam. Bütün süreçlerde edindiğim deneyimleri buraya, bu gücü, bu deneyimi, bu birikimi İstanbul Barosu’na aktarma çabasındayım. Bunu her günkü yaşamımda hissediyorum. Seçim dönemin bir grup avukatın yürüttüğü karalama kampanyası hiç kuşkusuz beni etkilemiş olabilir. İbrahim Kaboğlu hata yapmış olabilir ama saydamdır, dürüsttür, ilkeleri çok değerlidir.

“Bu kadar sığ olunduğunu düşünmüyordum”

Seçimi kazandığınız kesinleştikten sonra yaptığınız konuşmadaki ilk dört madde vurgusu tartışma yarattı. Biraz önce İbrahim Kaboğlu hata yapmış olabilir dediniz. O konuşmayı bir hata olarak değerlendiriyor musunuz?

Bana yöneltilen üç eleştiri vardı. Avukat değil dediler, yetmez ama evetçi olduğum söylendi. Bunlara Genel Kurul’daki konuşmamda yanıt verdim. Ama değiştirilemez maddeleri değiştirmek istiyor iddiasına yanıt verememiştim. Seçimden sonra belki de bilinçaltımın etkilenmiş olmasıyla, bu iddiaya ilişkin yanıt vermek istedim. 2001 yılında 82 anayasasına insan haklarına dayanan cumhuriyet eklemesi yapıldı. Şimdi de olumlu yönd ekleme yapılabilir, olumlu anlamda dokunulabilir dedim. Benim söylediğimin özü bu. Ama bir linç kampanyası başlatıldı. Talihsizlik diyenler de o linç kampanyasının bir parçası oldu. Bunun sebebi anayasal cehalet. Anayasa konusunda bu kadar sığ olunduğunu düşünmüyordum.

“Refleks…”

Gelen tepkiler nedeniyle bu konuşmayı başka bir zaman yapsam daha iyiydi dediğiniz oldu mu?

Zamanı mıydı, yeri miydi diyenler oldu. Ama doğru bilginin yeri ve zamanı olmaz. Kendi kendime çok sorguladım. Ve ben hukukçulara sesleniyordum. Planladığım bir şey de değildi. Bilinçaltımın sebep olduğu bir refleksti. Bir bakıma dürüstlüğün dışa vurumuydu. Pişmanlık duymadım. Bu kadar sığlık varken, önyargılar varken, gündemi anayasa düşmanlarına kaptırıp onlarla birlikte yaşananları seyretme konforu varken, hırpalansam da bunları söylemem gerekiyordu. 
Kampanya sürecinde belden aşağı vuruşlara tanıklık ettim. Ne kadar kirli araç ve kara çalma varsa hepsi kullanıldı. Ve bunun yüzde 90’ı avukatlar tarafından yapıldı. O konuşmamı da fırsata çevirmek istediler.

“Türkiye keşke bu düzeysizlik sarmalında olmasaydı”

Sizin listenizden yönetim kurulu üyeliğine aday olan avukatların müvekkilleri üzerinden de tartışma yaşandı…

Barış Akademisyenleri’nin avukatlığını yapması suçmuş gibi gösterilen arkadaşlarım oldu. Ben Barış Akademisyeni’yim. Akademiden bu yüzden ihraç edildim. Benim avukatım yönetim kuruluna giremeyecekse ben hiç giremem. Dünya görüşleri çok başka da olsa hukuk diploması olan kişilerin asgari müştereklerde buluşamamış olması beni derinden etkiledi, yaraladı. Baro Başkanlığı benim için amaç değil, araçtı. Türkiye keşke bu düzeysizlik sarmalında olmasaydı. Keşke, kendilerine seküler, Kemalist, cumhuriyetçi, demokratik cumhuriyetçi diyen kesimlerin 1982 anayasasının faşist devlet öğretisinden esinlenen ifadesini böyle sahiplenmeselerdi de anayasanın ikinci maddesinde yer alan insan haklarına dayanan cumhuriyet daha ileriye götürülebilir diye düşünebilselerdi. Beni esasen bu üzdü.

Göreve başladıktan sonra İstanbul Barosu Başkanı sıfatıyla tutuklu meslektaşlarınızı ziyaret ettiniz. Bir meslektaşınız daha var, 8 yıldır cezaevinde. Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmeyi planlıyor musunuz?

Silivri ve Bakırköy ziyaretlerim oldu. Kuşkusuz bu yelpaze Kandıra’dan Edirne’ye kadar uzanmalı. Siyasal suçluları, seçme ve seçilme hakkı ihlal edilen tutukluları, mahkumları, mahpusları elden geldiğince ziyaret etmek isterim.

Akın Gürlek yanıtı 

Siz baro başkanı seçildikten kısa bir süre sonra Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı ve Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklandı. Talimatı veren Başsavcı Akın Gürlek ise sizin Marmara Üniversitesi’nden öğrencinizdi. Baro Başkanı olarak Başsavcı’yla bir görüşmeniz oldu mu?

Evet, 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının protokolünde karşılaştık, selamlaştık.

Bir randevu talep ettiniz mi ya da size gelen bir ziyaret talebi oldu mu?

İşim o kadar çok ki, benden randevu isteyenleri bile haftalara yaymış bulunuyoruz. Önce talepleri bir karşılayalım sonra bu konuyu da değerlendiririz.

- Advertisment -