Levent Gültekin’in Diken’deki yazısı şöyle:
Türkiye’nin bundan sonraki istikametini yani kaderini iktidarın değil daha çok muhalefetin belirleyeceğini düşünüyorum.
Yani gidişatı belirleyecek olan iktidarın ne yapıp yapmadığı değil, muhaliflerin neleri yaptığı, neleri yapmadığıdır.
Çünkü demokrasiden, hukuktan bütünüyle uzaklaşmış, yönetim kabiliyetini yitirmiş, bütün aklıselim uyarılara kulaklarını tıkamış; kendi yanlışında ısrar eden, bu yanlışları sonucunda ülkeyi yıkımın eşiğine getiren bir iktidardan sorunları çözmesini beklemek pek sağlıklı bir yaklaşım değil.
Dahası arkasındaki toplumsal çoğunluğu kaybetmiş bir iktidarın yaptıklarını, söylediklerini tartışmanın bir yararı olmadığı da ortada.
Meseleye böyle baktığım için uyarıları da eleştirileri de yönlendirici önerileri de muhalefet üzerinde yoğunlaştırmak gerektiğini düşünüyor ve onlara yönelik uyarılarda bulunmayı, oradaki yanlışlara itiraz etmeyi, eksikliklere dikkat çekmeyi ülke açısından daha yararlı görüyorum.
Bu bağlamda muhalefetteki aday tartışmaları üzerine birkaç cümle etmek istiyorum.
Aday meselesi sanırım muhalif kesimin en yumuşak karnı.
Çünkü aday tartışmaları giderek tuhaf bir hal almaya başladı.
Sanki ortada ‘tek adam rejimi’ sorunu yok, sanki birinci öncelik tek adam rejiminden kurtulup demokrasiye, hukuka yeniden işlerlik kazandırmak, bu gidişatı durdurup ülkeyi normalleştirmek değilmiş, mesele normal bir iktidar değişikliğiymiş gibi bir yaklaşım giderek yaygınlaşmaya başladı.
Bu girdaptan çıkmak için bütün muhalif partilerin birbirlerine muhtaç olduğu gerçeği görmezden geliniyor.
Hem gidişatı durdurmak hem de bu iktidarın neden olduğu yıkımı restore edebilmek için ciddi bir demokrasi birlikteliğine duyulan ihtiyaç göz ardı ediliyor.
Dahası yüzde 50+1 gerçeği unutuluyor.
Herkes kendi gönlündeki kişinin veyahut kendi partili birinin aday olması için çaba sarf ediyor.
Çaba sarf etmekle de kalmıyor bunun kavgasını veriyorlar.
Bu konuda sanırım zihinsel bir netliğe ihtiyaç var.
Özellikle de kimi CHP’liler için bu netlik daha da önemli.
Çünkü kimi CHP’lilere göre adayı CHP belirlemeli.
Hatta adayın CHP’li olması da yetmiyor, istedikleri kişi olmalı.
Diğer partiler ne düşünüyor? ‘Bizim gönlümüzdeki isme o partiler sıcak bakıyorlar mı bakmıyorlar mı?’ gibi endişeleri de yok.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sıklıkla birliktelik vurgusu yapması, Millet İttifakı hassasiyetini dile getirmesi de bu arkadaşları durdurmaya yetmiyor.
O kadar şuursuz, o kadar gerçeklikten kopuk hareket ediyorlar ki işi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve taşıdığı ortaklık hassasiyetini yargılamaya kadar vardırıyorlar.
Kimisi Kemal Bey’in aday olması için kampanya yapıyor, kimileri de Ekrem İmamoğlu’nun ya da Mansur Yavaş’ın aday olması için kampanya yapıyor.
Bu durumda ‘İyi Parti ne düşünüyor?’ pek umursamıyorlar.
‘Deva, Gelecek, Saadet bizim istediğimiz adayı destekler mi?’ diye de sormuyorlar.
‘Peki HDP olmazsa seçim sıkıntıya giriyor, bu durumda HDP ne düşünüyor?’ diye merak da etmiyorlar.
Tek yaptıkları, bizim istediğimiz kişi aday olsun kavgası vermek.
Bunun çok sorunlu, muhalefete ciddi zarar veren, muhtemel bir birlikteliği de tehlikeye atan bir yaklaşım olduğunu görmemiz gerekiyor.
Aday tartışması yapmadan önce şu sorular üzerinde bir kez daha düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Tek adam rejiminden kurtulup demokrasiye dönmek bir amaç mı, değil mi?
Eğer tek adam rejiminden kurtulmak birinci amaç değilse diğer partiler, mesela CHP’nin tek başına belirlediği bir adaya hangi gerekçeyle destek verecekler ve yıkıma neden olan sistem aynen devam edecekse niye destek versinler?
CHP’nin oyu yüzde 25, bu oy oranıyla tek başına iktidar olması imkânsız.
Bu da bize gösteriyor ki diğer partilerin desteğine ihtiyaç var.
Peki desteğini istediğiniz partilerin aday belirlemede fikrine ihtiyaç duymamak, onları yok saymak, ‘onlar olmasa da olur biz adayımızı belirleyelim işimize bakalım‘ yaklaşımı içinde olmak ne kadar gerçekçi?
‘Aday illa bizim istediğimiz kişi olsun’ yaklaşımının diğer parti seçmenleri üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi hesaba katmak gerekmiyor mu?
‘Aday illa CHP’li olsun, muhafazakâr partilerin fikrine de, önerisine de ihtiyacımız yok’ yaklaşımı içinde olanlar Deva, Gelecek, Saadet “biz yokuz” dediklerinde nasıl bir durumla karşı karşıya kalacağımızı hesap ediyorlar mı gerçekten?
Ya da aday belirleme hevesine kendini kaptıranlar İYİ Parti’nin tam olarak ne düşündüğünü merak ediyorlar mı ya da umursuyorlar mı?
Diğer taraftan geçiş süreci öncelikli şartsa hangi adayın buna razı olup olmadığını tam olarak biliyorlar mı?
Bütün bu sorular ortada duruyorken böyle sorunlar yokmuş, tek derdimiz adayın kim olacağıymış gibi bir tutum içinde olmak muhalefetteki birliktelik duygusuna ciddi zarar veriyor.
Dahası henüz ortada bir seçim bile yokken muhalif kesimin isimler üzerinden ayrışması, kavga görüntüsü vermesi kararsız seçmeni olumsuz etkilemez mi?
Bunun benzerini muhalefet 2018 yılında yaşadı ve ne yazık ki kaybetti.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün çabasına rağmen kimi CHP’lilerin ve muhaliflerin aynen bugün yaptıkları gibi aday illa da bizden olsun dayatması sonucunda seçim altın tepside Erdoğan’a hediye edildi.
Tekrar edeyim: Bu bir iktidar değişimi seçimi değil. Bu gönlümüzdeki kişiyi cumhurbaşkanı yapma seçimi de değil.
Bu seçim ‘filan kişi hak ediyor, onun hakkı’ deyip o kişiyi cumhurbaşkanı yapma seçimi de değil.
Dahası Erdoğan gitsin aynı yetkileri kullanan ‘bizden biri’ gelsin diyeceğimiz bir seçim hiç değil.
Yani parti iktidarı hayali kurma seçimi değil.
Bu seçim Türkiye’nin kader seçimi.
Demokrasiye, hukuka dönüp dönemeyeceğinin belirleneceği seçim.
Cumhuriyet felsefesinin yaşatılıp yaşatılmayacağının belli olacağı seçim.
Tek adam rejiminden kurtulmak için güçlü bir birlikteliğe ihtiyaç var.
Bu nedenle de bütün partilere ihtiyaç var.
O partiler seçmenlerini rahat, kolayca muhalif bloğun adayına taşıyabilmeleri için o partilerin de onay verdiği bir isme ihtiyaç var.
Adı geçen isimlerden biri elbette aday olabilir ama bu ancak diğer partilerin de onay vermesi durumunda olabilir.
Diğer partilerin onay vermesi de ancak parlamenter sisteme geçiş şartına bağlı.
Ülkedeki kilidi açacak olan ile ülkeyi yönetecek olan kişi ayrı.
Bu ayrımı yapmak, aday belirleme sürecinde ortak akla saygı duymak gerekiyor.
‘Onu hesaba katmayalım‘, ‘bunlarla ne işimiz var’, ‘adayımızı belirleyelim nasıl olsa desteklemek zorundalar’ yaklaşımı içinde olmak seçimleri bir kez daha Erdoğan’a hediye etmektir.
Muhalefetin adayı CHP’nin veyahut bir başka partinin değil, demokrasi birlikteliğinin adayı olmalıdır.
Bu nedenle de aday kişisel arzularımızla, hesaplarımızla değil, partilerin ortak aklıyla belirlenmelidir.