Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’na geçmiş olsun dileklerimi iletmek için aradığımda röportaj teklifimi de ilettim. İşin doğrusu son gelişmelerle ilgili olarak ne düşündüğünü de merak ediyordum. Basın müşaviri Hacı Murat Uzgur Beyefendi ertesi gün döndü ve “Bekliyoruz” dedi, ben de apar topar yola düştüm. Saadet Partisi’nin yeni genel merkez binasında buluştuk. Temel Bey biraz kilo vermişti ama sağlıklı görünüyordu ve yüzü gülüyordu. “Moralinizi bozmak gibi olmasın ama…” diyerek sorularımı sormaya başladım… Altılı masanın halen bir aday çıkarmaması ile ilgili bütün eleştirilere cevap almaya çalıştım. Tartışmacı kimliğim beni şeytanın avukatlığını yapmaya da teşvik ettiği için olsa gerek, ortaya saygısızlık içermeyen ama hayli çekişmeli bir röportaj çıktı. Huzurlarınızda Temel Karamollaoğlu…
– Altılı masadaki gelgitler masanın sağlığı hakkında endişe duyulmasına yol açıyor, son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son toplantımızla 5 Ocak’ta yapacağımız toplantının arası epey uzadı. Maalesef bunun sebebi de benim. Ameliyat oldum, kendimi çabuk toparlarım zannettim ama olmadı ve ara uzadı. Ara bu kadar uzamamış olsa bugünkü söylentilerin itibar görmeyeceğini düşünüyorum
– Kemal Bey ve Meral Hanım arasında gerilim olduğu konuşuldu, hatta şu eleştiri yapıldı: Altılı masada liderler birbirine çok fazla nazik olduğu için esas sorunlar konuşulmuyor ama sonra sorunlar sökün ediyor ve kamuoyunun önünde tartışılıyor.
Ben ortada gerilim ya da soğukluk görmüyorum. Ona bakarsanız daha altılı masa dört iken de bir gerilim oluşmuştu. Orada da neden bendim (Gülerek). Ben bu meseleye soğuk kalmıştım bir dönem. Referandum öncesi. Ben o dönemde bu tarzda bir araya gelmek nasıl olur emin olamamıştım. Henüz yeni partiler kurulmamamıştı. Ben bu işe taraftar değilken Cumhurbaşkanının sistem değişikliğinde ısrarlı olması üzerine ve bu sistemin ülkeyi dikta rejimine götüreceğinin netleşmesi üzerine birlikte hareket etmeye tamam dedim.
– Sizi ikna eden neydi?
Çünkü bu model yürütmenin başını lâyüsel hale getiriyor rejimi de krallıktam öte bir noktaya taşıyordu. Buna rıza göstermemiz mümkün değildi. Onun üzerine biz partiler arasında bir ittifak yapmaya karar verdik . Hatta onlar kendi aralarında bir deklerasyon hazırlamışlardı benden imza isteniyordu, ben de attım. Çünkü böyle bir sisteme geçilmemesi gerekiyordu. Bütün yetkinin tek bir kişide toplandığı, meclisin devre dışı bırakıldığı bir sisteme geçilmemesi lazımdı. Ama maalesef oldu. Arkasından seçim geldi. Böyle olunca bizim berbaerliğimiz de devam etti.
Abdullah Gül bey AK Parti tabanından da oy alabilirdi
– 2018 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri.
Tayyip Bey aday oldu. Sonra bir baktık herkes aday oldu. O zaman ben de aday oluyorum dedim. Ama benim önerim Abdullah Gül Bey’in -AK Parti tabanından da oy alabileceğini düşünerek- aday olması yönündeydi. Abdullah Bey ile biz her konuda aynı düşünüyor değildik. Ama sırf bu sistem yerleşmesin düşüncesiyle. Abdullah Bey de sağolsun olurum ama ittifak olursa dedi. O da kendince haklıydı. Seçilme ihtimalinin yüksek olması gerekiyordu. Maalesef olmadı. Madem herkes aday oldu, o zaman ben de aday olayım dedim, o seçimde ben de aday oldum.
– Bu örneği neden hatırlattınız?
Geçmişte de bu tür ihtilaflar oldu. Her konuda birbirimizi güle oynaya destekleyeceğiz diye ya da destekledik diye bir durum yok, onu hatırlatmak istedim. Bu sistem kabul edilmesin diye çabası olanlar vardı. Çaba hala aynı. O gün o sistem sistem kabul edildi. İşleyişini de görmüşüz. Bu iş böyle gitmez. Meclisin hiçbir hükmü yok. İsterse vekil sayısı 1600 olsun. AK Parti’den kopuşlar meydana gelince kendiliğinden bu görüşmeler altı parti arasında olmaya başladı. Hem Davutoğlu ile hem Babacan ile olan münasebetimiz biraz daha somutlaştı. Tamam biz muhalefette böyle bir şey yapalım dedik. Ancak o zaman ittifakla ilgili avantaj da vardı.
– Şu an meclis seçiminde o avantaj yok. Ama cumhurbaşkanlığı seçimi için ortak aday belirlemek için ittifak hala çok önemli. Gelgelelim altılı masaya çok eleştiri de var. “Oy oranı az olan partiler neden bu kadar söz sahibi oluyor” şeklinde bir anti propaganda bile var.
-Cumhur İttifakı tabii bunu söyler, onların işine gelmez.
Altılı masaya gerek yoktu diyen sözde muhalifler aslında bugünkü gidişattan hiç rahatsızlık duymayanlar
– Muhalefette de var böyle bir eleştiri.
Şu anda bunu dile getirenler eğer kendilerine muhalif diyorlarsa inanın bana ya hakikaten hiçbir siyasi görüşleri yok ya da aslında bugünkü gidişattan hiç rahatsızlık duymayanlar. İstediği kadar kendisini muhalif sansın ne yazar? Netice alabileceğin başka bir tablo var mı? Yok. Efendim benim tuttuğum parti daha büyük. Eh o zaman buyrun seçime tek başınıza girin. Gördük bunu daha önce. Muharrem İnce neydi? İşte büyük bir partinin adayıydı ama hiçbir etkinlik gösteremedi. Ekmeleddin İhsanoğlu üzerindeki ittifak kadar bile bir etkinlik gösteremedi. O yüzden bu altılı masanın liderleri bu görüşmeleri devam ettirelim ve birlikte hareket edelim dedik. Bunun geçmişten farkı var. Geçmişte sadece sistem değişikliğine evet mi hayır mı meselesi vardı. Şimdi bir süreç var. Bir cumhurbaşkanı seçilecek ve o cumhurbaşkanı bizim bu istemediğimiz sisteme göre seçilecek ve istemediğimiz sistem içinde lâyüsel dokunulmaz olacak. Ama biz de diyoruz ki, kendisini lâyüsel görecek biri değil, en kısa zamanda sistemi değiştirecek, bunu samimiyetle isteyen hedefleyen birini aday gösterelim. 400’ün üzerinde vekil kazanırsa muhalefet ya da mecliste bu çoğunluk elde edilirse bu süreç kısalır, referanduma ihtiyaç kalmaz.
– Ancak süreç uzarsa bu muhalefet ülkeyi bu sistemle yönetecek
Evet bu dönemin nasıl geçirileceği bu sisteme göre -mecburen- ülkenin nasıl yönetileceği de haliyle altlılı masanın görevi olacak ve bugün yapılan çalışmalar da bununla ilgili. Geçiş süreci adımları. Bu dönemde uygulanacak politikalar.
– Bu çalışmaların hepsinin yapılması daha sonra yol kazalarının olmaması için, tamam. Doğru. Ama bu süreç biraz fazla uzamadı mı? Bu arada altılı masa hep aynı fotoğraf karesini veriyor. Aralarda altılı masa olarak sokaktaki adamın gündemine tercüme edilecek siyasi söylem kurmakla ilgilenilmiyor gibi bir görüntü var. Aday çıkarılamadığı için sabırlar da tükeniyor. Giderek altılı masa yanlış bir işti diyenler daha gür bir sesle konuşuyor.
O sesi yükseltenler bilerek ya da bilmeyerek sayın Tayyip Erdoğan’ın güdümüne girmiş durumdalar. Altılı masa yanlışsa buyursun adaylarını göstersinler. Şunu hiç düşünmüyorlar. Seçim tarihini kim belirliyor? Cumhurbaşkanı. Seçim tarihi ortaya çıkmadan aday belirlemenin akılla mantıkla alakası yoktur.
– Ama muhalefet bu konuda çok alarme olmuş durumda. Korkuyor ve panik var, bunu anlamak gerekmez mi?
Allah aşkına Nihal Hanım, seçim zamanı değil, takvim ortaya çıkmış değil. Neden cumhurbaşkanı adayını ilan edecektik? Neden?
– Kendisini anlatması, programını ortaya koyması, oy istemesi için ?
Programını biz yazıyor, olgunlaştırıyoruz. Bunu biz yapıyoruz. Siyasi partiler olarak bu geçiş dönemini en ince ayrıntılarına kadar çalışıyoruz.
– Ancak bu çalışmalar kahvehanedeki insanın gündemine tercüme edilebilir siyasi söylemlere dönüşmedi.
Ama tekrar söylüyorum: Bizim derdimiz bu sistemi değiştirmek.
– Yani bu normal bir aday belirleme süreci değil, bu normal bir seçim değil, normal bir kampanya değil, çünkü aslında hiçbir şey normal değil ve kimse o şekilde bir beklentiye girmemeli mi diyorsunuz?
Aynen öyle. Bu çalışmaları da bizi de, gösterilecek adayı da bir geçiş sürecinin parçaları gibi görmesi lazım milletin.
– Anladım. Ama o zaman şunu söylemem gerekir, korkarım en muhalif bile ‘bu sistemi içselleştirdiği için’ bir ortak aday ve acilen bir kampanya görmek istiyor.
İşte bu beklenti, cumhurbaşkanın güdümüne girmektir. Bu ortada meşru bir sistem varmış gibi davranmaktır. Bu, sistemin oturduğunu kabul etmektir ve böyle bir kabullenişle muhalif olunmaz. Bu doğru değil. O yüzden biz altılı masadaki liderler olarak diyoruz ki, en önemli konumuz bu sistemi değiştirmektir. Çünkü bu diktatörlüğe götüren bir sistemdir. Bu sistemde cumhurbaşkanı meclisi hiç dikkate almıyor. En önemli konu bütçenin nereye harcandığıdır mesela. Plan bütçe komisyonu bütçeyi kabul etmediği zaman ne oluyor? Cevap: Hiçbir şey. Geçen senenin bütçesi %10 arttırılarak kabul ediliyor. Bugün ülke böyle bir durumda. O yüzden altını çize çize söylüyorum: Biz bu sistemi değiştirmek üzere yola çıktık. Buradaki partilerin herbiri birbirinden farklı. Neden bir aradayız? Konu çok önemli olduğu için. Bu mesele o kadar önemliydi ki ama biz farklıyız diyemezdik. İcraatlarda ittifak edebildiğimiz konuları belirleyelim ve bunun üzerine politika oluştturalım dedik. Ne için? Geçiş süreci için.
– O zaman neden tek tek her konuda eğitim sağlık ekonomide bu birliktelik ‘uzun vadeli’ imiş gibi politika oluşturuluyor?
Bu da bir zorunluluk. Geçiş döneminde ne yapacağız? Bunu ortaya koymak durumundayız. Cumburbaşkanı adayı olarak gösterilecek kişinin ben sizinle çalışacağım diye bir taahhüdünün olması lazım. Ekonomide, eğitimde, sağlıkta ana hatlarıyla belirlenmiş politikalarla ittifak içinde ülkeyi yöneteceği taahhüdü. Geçiş süreci adı üzerinde.
– Eşgüdüm kurulu ifadeniz de biraz yanlış anlaşıldı.
Bu bir danışma komisyonu ya da istişare heyeti mahiyetindendir. Bakın şöyle bir durum var. Seçilmiş olan cumhurbaşkanı aslında bu sistemin cumhurbaşkanına verdiği aşırı yetkilerle iktidara geliyor. Anayasa ona bu yetkiyi veriyor. Biz istiyoruz ki, herkesin güveneceği itibar edeceği dürüst bir kişiyi aday gösterelim o kişi önceden kamuoyuna “Türkiye’nin güçlendirilmiş parlementer model değişikliğine ihtiyacı olduğunu bilen partiler beni aday gösterdiler ben de bu değişikliğin gerçekleştirileceği ve yetkilerimin parlementoya geçeceği güne kadar bu partilerle beraber çalışacağım” şeklinde bir taahhütte bulunsun. Tek bağlayıcılık bu kişinin istişare edeceği ile ilgili sözü. O yüzden cumhurbaşkanı adayının bu taahhüdü vermeye gönüllü oluşu ve güvenilirliği önemli.
-Altılı masa bir tür oligarşik bir yapı diyenler oldu bu tarifinizle alakalı olarak. Bu eleştiriler ağırlıklı olarak iki büyükşehir belediye başkanından birinin aday gösterilmesini isteyenler tarafından dile getiriliyor. Bu konuda sizin fikriniz nedir?
İmamoğlu’nu ya da Yavaş’ı istiyoruz, onlardan biri aday olurlarsa mutlaka kazanır demek cahilce bir iddia. Erdoğan’ın politik birikimini mali imkanlarını yargıdaki imkanlarını hafife alıyorlar. Erdoğan buldozer gibi ezip geçer.
Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu irade son derece saygıdeğer
– Altılı masada muhafazakar partilerin olması bazı muhalifler için rahatsızlık kaynağı gibi görünüyor. Buradaki rahatsızlık bu partilerin oy oranı mı, yoksa alttan alta İslamofibik kaygılarmı rol oynuyor?
Önemli olan azlık çokluk değil, önemli olan nasıl bir irade ortaya konulduğu. Bakın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi tarihimizde önemli bir yeri var. Klasik CHP zihniyeti 1950’den beri Türkiye’de iktidar olmadı. En kabadayı oyu %25. Kılıçdaroğlu “Eğer biz toplumun tamamına açılmazsak iktidar olma ihtimalimiz yok” dedi ve bir selam verdi. Dedi ki “Gelin helalleşelim yaptığımız yanlışlardan dönelim. Biz karşımızdaki kesime hep acımasızca saldırdık. Vatandaş da bize destek vermedi. Ben bu politikamızı değiştiyorum” dedi. İlk defa biz kendisini Kudüs mitingine davet ettiğimizde 2020’de, öyle iyi bir konuşma yaptı ki arkadaşlarımız etkilendi ve çok alkış aldı. Kendisi de şunu fark etti: “Ben bugüne kadar hep mücadele ettiğimiz kesimle selamlaşmayı artırırsam sadece gönüllerini kazanmakla kalmam, oylarını da alabilirim”. Onun için adımlar atmaya başladı, parti meclisine başörtülü bir hanım bile aldı. Bir irade ortaya koyuyor. Bu son derece saygıdeğer.
– Kemal Bey’in başörtüsü meselesi hakkındaki çıkışını, yasa teklif etmesini nasıl değerlendirdiniz?
Son derece anlamlı buluyorum. Beklentinin de ötesinde bir adımdı o. Kimse CHP’den böyle bir yasa teklifinde bulunacağını tahmin etmedi. “Bunlar söylerler ama yetkiyi aldıkları zaman ne yapacakları belli olmaz, yine başörtülüleri ezerler” kanaati vardı. Kılıçdaroğlu ise dedi ki: “Bakın yasa teklif ediyorum”. Kanuni bir dayanak oluşturmaya kadar gitti yani. Ve bu teklifi tamamen kendisi düşündü. Hiçbirimizin yönlendirmesi yok, haberimiz yok. Kendi çıktı ve taraftarlarının bile tepkisini alma pahasına bunu yaptı. Sağ kesim hemen istismarcılıkla suçlamaya kalktı. Ben ne olursa olsun bu istikamette atılan bir teklifin müsbet karşılanması gerektiğine inanıyorum. Bundan dolayı da bu adımı destekliyorum.
Anayasa değişikliği teklifi bize makul
– İktidar bu yasa teklifini bir tehdit kabul etti ve bunu ‘gollük pas’ olarak nitelendirip el yükselterek anayasa değişikliği teklifi yapmayı seçti. Bu durum da Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı eleştirileri arttırdı. Sizce bu anayasa değişikliği teklifi meclise gelince ne olacak ya da ne olmalı?
Biz tavrımızı ortaya koyduk. Makul olan bir anayasa değişikliği teklifinin içine onu istismar etmeyecek bir teklif gelirse müsbet yaklaşırız dedik. Kamuoyu yoklamasına da giderse destek veririz. Ama mecliste halledilirse daha iyi olur. Anayasa değişikliği teklifinde bir başörtüsü atfı bile yok. Giyim kuşamı insanların kendi tercihine bırakan bir teklif. Bu yüzden herkes destek verebilir. Belki hatta “toplumun temel kabullerine zarar vermeden…” gibi bir ifade eklenebilir. “Bu işi uzatmaya kalkarsak nerede duracağı belli olmaz” endişeleri de bu şeklde giderilebilir. Ama bu hali de olur. Teklifin mecliste kabul edilmesi Türkiye’de çok müsbet bir hava doğmasını sağlar. Bizim en büyük problemimiz meseleler üzerinde görüşmek değil, o meseleleri kavga konusu haline getirmek. Bu noktada bir problemi daha aşmış oluruz.
Cumhuriyet dediğimiz, demokrasi dediğimiz iş bazı meseleler hakkında sonsuza kadar kavga etme rejimi değil. Bu anlamda ben gelen teklifi makul buldum.
– İyi Parti de anayasa değişikliğine evet vereceğini söyledi. Bu durumda referanduma götürme için gereken sayıya ulaşılabilir. CHP’li vekiller hayır verirse ne olacak? Bu durum altılı masanın akıbetini nasıl etkiler sizce? 5 Ocak’ta bu konu konuşulacak mı?
Varsayımlar üzerinden konuşacaksak ben derim ki CHP bu konuda böyle güçlü bir adım attıktan sonra böyle bir tavır koymaz. Çünkü tavır koymayı gerektiren bir ifade yok teklif metninde. Benim kanaatim o. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar sergilemiş olduğu uzlaşma zemini oluşturma çabasına bakarak bunu söylüyorum
– Ancak bir de ‘aile’ maddesi var
Evet ama tabii bir şey söylüyor. Aile kadın ve erkekten meydana gelir. Zaten öyle değil mi? Toplumun temeli olan ailenin kadın ve erkekten meydana geldiğine itiraz eden var mı?
– Eşcinsel evliliklerin önünü kapatamayız diyen insan hakları savunucuları itiraz ediyor
Bunlar bir avuç insan. Çıkardıkları yaygaraya bakarsanız insanlığın %90’ı böyleymiş gibi düşünürsünüz, ama gerçekte bir avuç insan. Aileyi tahrip ederek medeniyet inşa edemezsiniz.
İslam inşaatla ihya edilmez
– Altılı masa muhafazakarları temsil ediyor diyebiliyor musunuz?
Muhafazakar kim? Kılıçdaroğlu gelene kadar Türkiye’de CHP’den daha muhafazakar bir parti yoktu. Bu muhafazakar kelimesini dindar kelimesi yerine kullanma alışkanlığı yanlış. Muhafazakarlığı dindarlığın yerine ikame edip dini tahrif edenler de kendisine muhafazakar diyor. Muhafazakarlık dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gibi dindarları tarif eden bir kavram olarak kullanılmıyor. Bizde Demokrat Partili Adnan Menderes de Celal Bayar da seküler insanlardı, özgürlüklerin önünü açmıştı Menderes ama muhafazakar ya da dindar değillerdi ama öyle adlandırıldılar. Ben öyle görmüyorum. Solun karşısında olan herkese muhafazakar hatta dindar deniliyor bu ülkede ama dindarlık bu değil ki. Biz Adalet Partisi’yle de Doğru Yol Partisi’yle de mücadele ettik geçmişte. Aynı değerlere inanıyor olsaydık neden mücadele ettik? Toplumu dejenerasyona uğratma eğilimine girdiler çünkü. Biz bu dindarları temsil etme meselesinde yanlıi tarifler üzerinden gidiyoruz sanki.
– AK Parti’ye oy veren, AK Parti giderse dinimiz yaşamamız yine engellenir diye endişe eden seçmenden bahsediyorum.
AK Parti tamamen farklı bir olgu. AK Parti Milli Görüş gömleğini çıkardık demiş bir parti. Siyonistlerden madalya aldılar. Irak’ta ABD askerlerine dua ettiler. Liderlerinin namaz kılıyor olması onları bu istikamette politika üreten dindar bir parti yapmaz.
– Ama Temel Bey, şimdi Erdoğan dindarları hiç temsil etmedi ya da etmez diyemeyiz. Bu ülkede başörtülü kadınlar sırf inançları nedeniyle okula giremediler. Bu sorunun çözümünde Erdoğan’ın iradesi söz konusu oldu. Hakeza Ayasofya’nın ibadete açılması, ben Ayasofya konusunda farklı düşünüyorum ama siz Milli Görüşçüler olarak bunu çok istiyordunuz ve bunu Erdoğan yaptı.
Ayasofya’yı açmak güzel bir şey, camiler inşa etmek güzel bir şey ama siz kendinizi başka işlerinizle camilerin Ayasofyanın temsil ettiği ahlaki değerlerin dışına çıkarırsanız davanıza ihanet etmiş olursunuz. Cenabı Hakkın taştan betondan mürekkep bu yapılara ihtiyacı yok Nihal Hanım, bizden inanç istiyor manevi değerlere itibar etmemizi istiyor. Bunlar ille de caminin içinde yaşayan şeyler değil. Camiler yapıyorsunuz içi boş. Namaz kılıyor bildiğiniz insan rüşvet alıp kumar oynuyor yolsuzluk yapıyor. Bunların ne alakası var inançla? İnşaatla İslam ihya edilmez.
– Haklısınız ama bakın şöyle bir durum var: Sonuçta bazı dindarlar Erdoğan bizim için nimettir onu bırakmayalım demeye devam ediyor. Bazı dindarlar da din sadece başörtüsü yahut Ayasofya değil, din adalet, merhamet, istişare helal kazanç diyor. Ancak ikinci gruptaki dindarlardan oluk oluk sizin gibi partilere, Saadet’e, Gelecek’ veya Deva’ya bir akış yok. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?
Şimdi kısmen akmaya başladı. Bugün Davutoğlu ve Babacan AK Parti’de değiller. Bunun verdiği mesajı alan ve AK Parti’den kopan en az %20 var. Bu önemli. Anketlerde akış görünmüyor olmasına gelince. Toplumda insanlar bir güç etrafında toplanmak istiyorlar. Bir güç temerküzü olup olmayacağından emin olamıyorlar ve öyle kişilerin peşinden gidiyorlar ki Allah muhafaza etsin onların gittiği yol kendilerini felakete götürür.
– Mesela?
Teferruata girmek istemiyorum. Geçmişte Erbakan’ın söylediklerine fantezi gözüyle bakanlar sonunda kendilerini Irak’a giren ABD askerine dua ederken buldular. Uyudular uyudular sonra bir gün milliyetçilik akıllarına geldi. Onun gibi.
– Altılı masada dış politika konuşuluyor mu? Misal bir körfez politikası var mı masanın?
Konu olarak geliyor. Mesela sığınmacılarla ilgili bir politika oluşturuluyor.
– Peki, ben yine aday konusuna döneceğim. Aday konusu kesin olarak Cumhur İttifakı’nın seçim takvimine mi bağlandı şimdi?
Biz bugüne kadar aday konusunu hiç konuşmadık. Önce politikaları belirleyelim dedik. Bu konuda doğru da yaptığımız düşünüyorum.
– Ama masada konuşulmayınca dışarıda konuşuluyor. Adayı masaya yatırmanız gerekmiyor mu artık? Meral Hanım’a bu açıkça soruluyor, o da kanaatlerini belli ediyor mesela. Aday konusu netleşirse muhalefetteki bu kafa dağınıklığı giderilebilir ve aday etrafında birleşme meydana gelebilir.
Birleşme olabileceği gibi ayrışma isteyenler adayı ayrışma konusu haline de getirebilir.
Ayrıca Meral Hanım konusu… Biliyorsunuz Meral Hanım belirli zorluklar yaşıyor. Yakın olsalar da birbirinden farklı dinamikler var ve partide , onları birarada tutmak zor. Ayrıca ben bugüne kadar altılı masanın ilişkilerinin olumlu yönde yürüdüğünü düşünüyorum.
– Adayı ilan etmek ayrışma da aratabilir diyorsunuz ama ayrışma olacağı kadar oldu, farkında mısınız bilmiyorum bu konuda muhalefet tabanında bir depresyon oluştu.
O depresyonu oluşturanlar Erdoğan ve Onun oyununa gelenler. Başka kimse değil. Nedir yani, seçim bir ay sonra mı? Seçime ne zaman gireceğiz o bile belli değil. Şu an Erdoğan bir oyun oynuyor muhalefet de bu oyuna geliyor. Şu ana kadar seçim sathına mailine girilmeden aday ilan edilmesi doğru değildi. Yıpratılırdı. 20 yıllık iktidar birikimine karşı daha netleşmemiş bir tahhütle çıkamazdı aday.
– Yıpranmadan korkacak kişiden aday olur mu?
Korku meselesi değil. Bugüne kadar bunu gündemimize almamamız doğruydu. Ancak Ocak ayından itibaren seçim sathı mailine girmiş oluyoruz. 5 Ocak’ta altılı masa yeniden toplanacak. Orada artık bu konu konuşulabilir.
– Adayı konuşmak artık elzem hale geldi diyorsunuz yani siz de…
Ben sürekli aday kim diyerek mugalata yapan mangalda kül bırakmayanlara bakmıyorum. Ama Erdoğan ortalığı karıştırmak istedi ve karıştırdı. Buna gücü vardı ve yaptı.
– Seçimi almaya da gücü yetebilir o zaman?
Ben seçimde dikiş tutturabileceği kanaatinde değilim. Aday olması halinde alacağı oy %42-43’ün üzerine çıkmıyor. Cumhur İttifakı ise daha düşük. Seçimlerde meclisi kaybedecekleri kesin. Burada şöyle önemli bir nokta ortaya çıkıyor. Biz mecliste 400’ün üzerine çıkabilirsek referanduma gerek kalmaz, anayasa değişikliği süratle gerçekleştirilir. İşte orada uyum çok önemli .
– Uyum derken, sizin kafanızdaki cumhurbaşkanı tarifi nedir?
Cumhurbaşkanı adayı dirayetli, şahsiyyetli, tecrübeli ve aynı anda da uyumlu olmalı. Dediğim dedik, ben artık buraya geldim istediğimi yaparım diyecek birini cumhurbaşkanı adayı olarak gösteremeyiz. Bu modelin değişiminin gerekli olduğuna sonuna kadar inanan biriyle yola çıkabiliriz ancak. Bunun için bir araya geldik. Bu birlikteliğin tek amacı buydu, tek güvencesi de adayın verdiği söze sadık kalabilecek bir şahsiyete sahip olması.
– Bir de oyların çoğunu alabilecek olması…
Tabii. Son zamanlarda bana gelen bilgileri söyleyeyim. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın en az 3 puan üzerinde görünüyor. %15 civarındaki kararsız seçmen dağıtılmadan önce.
-Kararsız seçmenin tercihini muhalefetten yana yapmasını sağlaması neye bağlı size göre?
Her şeye rağmen bu kararsız seçmen düzgün bir aday gösterildiğinde ve düzgün bir kampanya yürütüldüğünde, reaksiyonel davranılmadığında müsbet karar verir diye düşünüyorum. Ancak bu seçmen hırçınlaştırılır tahrik edilirse bazı insanlarda haklarımızı kaybederiz korkusu uyandırılırsa o seçmeni kısmen etkiler. Tayyip Bey maddi bir takım adımlar atarak bu seçmeni yanına çekmeye çalışıyor. Çünkü bunların çoğu mağdur dar gelirli insanlar. Ama artık bu devletin valisi devletin değil AK Partili başkanın temsilcisi, artık hakimler hukuka uygun karar vermeye çalışmıyorlar, cumhurbaşkanını tatmin edecek kararlar vermeye çalışıyorlar. Bunları artık milletimiz de görüyor diye düşünüyorum. Basit kriterlere göre düşünmemesi gerektiğini biliyor insanlar.
– Bu seçim milletin de artık nasıl bir millet olacağına karar verme seçimi mi diyorsunuz. Yani “Tebaa mı olacağız yoksa vatandaş mı?” sorusu mu var halkın önünde?
Düşünmeden karar verilecek bir seçim değil bu. Hem ülkenin hem bölgenin geleceği söz konusu. Hayati bir seçim.