Uğur Gürses’in bugün (10 Ocak) T24’te kaleme aldığı “Bir acayip yasa teklifinin anatomisi” başlıklı yazısı:
Meclis’e getirilen bir torba yasa teklifi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda önceki gün kabul edildi. Teklifin birinci maddesi Merkez Bankası ile ilgili idi ve görüşmelerde öyle bir fotoğraf ortaya çıktı ki; teklifi getiren milletvekilleri bile somut olarak niye getirildiğini bilmiyor.
Merkez Bankası yasasına konulacak bir ek bentle, Merkez Bankası nezdinde tutulan yabancı merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıkların haczedilemeyeceği, ihtiyati tedbir ve haciz konulamayacağı teklif ediliyordu.
Bu teklife ait gerekçede ise “merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen” deniliyordu.
Doğrusu ilk akla gelen şuydu; Kore Merkez Bankası ile ağustos ayında yapılan bir swap protokolü vardı ve bu bugüne kadar işlem olarak hayata geçememişti. Birkaç ay önce bunu sorduğum bir Merkez Bankası yetkilisi “teknik pürüzlerin olduğunu, yetkililerin üzerinde çalıştığını” anlatmıştı. Yasal değişikliği Kore mi talep etmişti acaba?
Komisyon’da bunun Libya ile ilgili olabileceğini söyleyen üyeler vardı.
Teklifi getiren bilmiyor
Komisyon görüşmelere başladığında İyi Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz şunu söylüyordu: “Teklif sahibi arkadaşımız evvelki gün akşam gruplarla bir toplantı yaptı. O toplantıda Merkez Bankasıyla ilgili düzenlemenin tam içeriğini bize açıklamadı, açıklayamadı. Bugün bunun açıklanmasını bekliyoruz”.
Görüşmenin ilerleyen saatlerinde de durup dururken neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğuna dair “başka ülkelerde de var” sözlerinden öteye bir neden ortaya konmadı.
Başka bir ülke merkez bankası ülkenizde mali varlık tutuyor ya da tutmak istiyor, ama aynı zamanda da üçüncü taraflar bu mali varlığı haczetmesin diye yasal güvence istiyor. Sahi hangi ülke merkez bankası bunu talep etmiş olabilirdi ki?
Yasa teklifini Meclis’e getiren Cemal Öztürk Komisyon’da özetle, Merkez Bankası Başkanı ile konuştuğunu ve daha önemli konuların olduğunu, bu maddenin acil değilse sonraki tekliflere bırakılmasını talep ettiğini iletiyor.
Öztürk’ün anlatımına göre, Başkan “haklı gerekçeler” söylemiş. İktidar milletvekili olan Öztürk, kendisine bir açıklama gönderilmesini istiyor Kavcıoğlu’ndan. Hem de yetkilileri komisyona göndermesini.
Öztürk notu Komisyon’da okuyor. Notta Merkez Bankası, diğer merkez bankaları ile ikili ilişkiler kurduğunu, bu merkez bankalarından hesap açma talepleri geldiğini anlattıktan sonra şöyle devam ediyor: “Yabancı merkez bankaları ülkemizin diplomatik ve stratejik bir güç̧ olmasıyla bankacılık uygulamalarının gelişmiş̧ bulunmasına teveccüh göstererek Merkez Bankamız nezdinde hesap açmak istemektedirler. Böylelikle, teknolojik altyapısı güçlü, ödemeler ve bankacılık alanında gelişmiş̧, tecrübesi yüksek bir merkez bankasından muhabirlik hizmetleri almayı amaçlamaktadırlar.”
İcra takibi hiç olmamış
Teklifi Meclis’e getiren Öztürk, ancak bazı tereddütlerin olduğunu ve diğer kamu kurum ve kuruluşları hakkında çeşitli nedenlerle başlatılan icra takiplerinde merkez bankaları takip borçlusu olmamasına rağmen ve haberleri dahi olmadan tüm bankalara haciz ihbarnameleri gönderildiğini, bu hesaplara bankalarca haciz uygulandığını, paraların uzun süre blokede tutulduğunu, itiraz ve şikâyetlerin dikkate alınmayarak hesaptaki paraların icra dosyalarına gönderildiğini vurguluyor.
Komisyon üyesi milletvekilleri, teklif görüşülürken hazır bulunan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Mustafa Duman’a soruyorlar, hiç böyle bir şeyle karşılaşılmış mıydı? Yanıt “Hayır” oluyor; “Merkez Bankamıza yönelik böyle bir haciz talebi olmamıştır. Ancak ülkelerin diğer ülkelerde yaşadıkları tecrübeler bunu getiriyor olabilir, başka ticari bankalarda yaşadıkları tecrübeler bunu getiriyor olabilir ama bizim Merkez Bankamıza yönelik bir şey yok”.
Sahi durup dururken neden buna ihtiyaç duyulup ısrarla bu maddenin geçmesi isteniyor? Kimse anlayamıyor.
Başkan Yardımcısı Duman, bankanın hesap açma talepleri, swap talepleri, depo taleplerinin son dönemde arttığını söylüyor. “Ülkemizin diplomatik ve stratejik bir güç̧ olmasıyla bankacılık uygulamalarının gelişmiş̧ bulunmasına teveccüh göstererek” hesap açmak istiyorlar, ama hukukuna ve kurumlarına güvenmiyorlar mıydı?
Muhabirlik dediğiniz nedir?
Bir merkez bankasında neden hesap açılır? Daha doğrusu ne hesabı açılır?
Merkez bankalarının birbirlerinde açılmasını talep ettikleri hesap o ülkenin parası cinsinden hesaplardır. Merkez Bankası’ndan hesap açılmasını isteyen bir başka merkez bankası TL cinsi hesap açılmasını ister. Muhabirlik ilişkisi de böyledir; örneğin Kenya Merkez Bankası bizim Merkez Bankamıza gelip muhabir hesap açılmasını talep ediyorsa TL hesaptır söz konusu olan. Dolar hesabı açmak için bir Amerikan bankası ya da Fed’e gitmesi beklenir. Zira Merkez Bankamızın da dolar hesabı söz konusu olduğunda; hem ABD’deki büyük ticari bankalarda (AAA kredi notu şartını sağlıyorsa) hem de Fed’de dolar hesabı vardır.
Durmuş Yılmaz da bunu vurgulayarak itiraz ediyor; “söylediğiniz muhabirlikle ilgili hiçbir ilişkisi yok bu işin” diyor.
Duman şöyle devam ediyor: “Afrika, Türki Cumhuriyetler, Orta Doğu, Uzak Doğu, bütün ülkelerle aktif olarak ekonomik faaliyetlerin geliştirilmesi ve bu kapsamda da iş birliği çalışmaları sürdürüyoruz. Yani biz bütün ülkelerle birebir yapmasak da bize bu ülkelerden bazen talep geliyor, bazen biz bu ülkelerle iş birliği yapma amacıyla faaliyetler yürütüyoruz”.
Duman, “Bu bizim ülkemizin finans merkezi olarak güçlendiğinin, daha çok itibar gördüğünün ve de popülaritesinin arttığının açıkçası bir göstergesi ve bu altyapıyla da bunu destekliyoruz, diye özetleyebilirim sayın vekillerim” diyerek bitiriyor.
Sahi bazı az gelişmiş ülkeler hem bir yandan Türkiye’ye hayranlıkla gelip Merkez Bankası’nda hesap açmak istiyorlar, ama bir taraftan da güvenmeyip böyle bir yasal şemsiye mi talep ediyorlar? Teklifin gerekçesinde sayılan “işin gerektirdiği ekonomik güvenin” temeli hiç bu olabilir mi?
Komisyon’un bence en etkili üyesi Garo Paylan, çok yerinde soruları ile teklifi getirenleri sıkıştırırken, bu değişikliğin Libya için getirildiği düşüncesinde.
Paylan, “Şimdi, bizim Libya’dan müteahhitlerimizin milyarlarca dolar alacağı var. Öyle değil mi? Ben göreceksiniz, bakın, kuvvetle muhtemel Libya’yla ilgili olduğunu düşünüyorum veya başka o tip ülkelerle ilgili olduğunu düşünüyorum.”
Paylan Libya’dan alacaklı müteahhitlerin, Merkez Bankası’nda olası bir Libya Merkez Bankası mevduatına haciz koyamaması için bunun getirilmiş olabileceğini vurguluyor; “Bir yandan bizim Türkiye’nin müteahhitlerinin alacağı olacak, Libya parasını buraya kaçıracak, Merkez Bankamızda para duracak ama bizim müteahhitlerimiz o parayı alamayacaklar. Ya, bundan daha büyük bir yaman çelişki düşünebiliyor musunuz?” diyor.
Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da komisyon salonunda; tartışmalarda teklife destek çıkmak için şu sözleri söylüyor, ancak sözleri destek değil, eleştirileri haklı çıkaran cinsten: “Bu konuda değerli arkadaşlarımızın üzerinde durması gereken nokta ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bir itibar kaybettirmek’ unsuru değil, aslında başka ülkelerin merkez bankalarına güvenmeyen az gelişmiş̧ Orta Afrika ülkelerinin, tuzu kuruların üzerine çöktüğü, çökebileceği ülkelerin paralarının güvenli bir liman olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına saptanmasına imkân verecek bir düzenlemedir.”
Güvenli liman ise neden bu yasal değişiklikle güvenceye ihtiyaç duyuluyor? Yok başka ülkeler, kurumlar bu merkez bankalarınca açılan hesaplara hukuki takip yapmaya kalkacaksa bu hesapların “temizliği” hakkında kim ne biliyor o zaman?
Bu acayip yasa teklifinde hikâyenin devamını sayılardan kovalayacağımız çok açık. Bakalım ne çıkacak?